Oluşturulma Tarihi: Kasım 05, 2002 00:00
ÁDETTENDİR,
seçim sonuçları alınınca politikacılar onu önce kendi çıkarları açısından yorumlayıp ya sevinirler ya üzülürler. Ama hemen ardından bu samimi tepkiyi içlerine gömüp ‘‘şimdi bu sonuçları partimizin başarısı olarak göstermek için neler söylememiz gerekir?’’ sorusuna yanıt ararlar.İyi anımsarız MHP Genel Başkanı Alparslan Türkeş, 1977 seçimlerinde seçmenin yüzde 6.4 oranında desteğini kazanınca övünmek için ‘‘Geçen seçimlerdeki oy oranımızı ikiye katladık’’ demişti. Oysa bir önceki seçimde yaklaşık 17 milyon seçmenin sadece 362 bininin oyunu alabilmişlerdi. Yani ikiye katlayarak vardıkları yer yine bir şey değildi.Bu saptama bir eleştiri gibi algılanmamalı. Çünkü her parti yönetiminin bu tür yorumlara ihtiyacı vardır.Ne var ki bu defa AKP ile CHP dışındaki tüm partilerin savunma duvarları yıkıldı. O yüzden hiçbiri ‘‘şu noktada başarılıyız’’ diyemiyor.Bunun sonucu siyasi partilerimizin kendi üyeleriyle yapamadıkları temizliğin seçmen tarafından gerçekleştirilmesidir:Bilindiği gibi siyasi liderlerimizin gelince gitmemek gibi ortak ve yerleşik bir özellikleri var. Bunu, parti içi demokrasiyi olabildiğince işlemez hale getirerek yaparlar. Örneğin aday belirleme işini örgüte bırakmazlar. Örgütün görüş ve öneri üretmesini engellerler. Partileri babalarından kalma çiftlik gibi yönetirler. Ve ömür boyu orada kalırlar.Seçmen işte bu sakıncayı giderdi. 2 Kasım 2002 tarihinin lider kadrosuna kapıyı gösterdi. Vatandaşın tepkisi -öfkesi- o kadar büyükmüş ki, kurunun yanında yaşlar da yandı. En ağır darbeyi de en az hak edenler yani 57'nci hükümetin ortakları aldı. Ama Türkiye'yi erken seçime götürenlere bu meheldi.Kaldı ki demokrasilerde seçim sonuçlarını haklılıktan çok konjonktür belirler. Geriye yani 3 Kasım'a dönük daha pek çok şey söylenebilir. Biz onları yeri geldikçe söylemek niyetindeyiz. Ama unutulmaması gereken bir husus var ki, onu belirtmemek haksızlık olur:Anayasamız bilindiği gibi seçimlerin yönetim ve denetimini genelde yargı organlarına ama özelde Yüksek Seçim Kurulu'na bırakmıştır. O nedenle seçimde meydana gelecek en küçük aksamanın sorumlusu başta Yüksek Seçim Kurulu olmak üzere yargı organlarıdır.Bu dakikaya kadar bilinenlere dayanarak söyleyelim ki 3 Kasım 2002'de temiz, dürüst ve huzurlu bir seçim yaptık. Gerçi kampanya boyunca aldıkları kararlar nedeniyle Yüksek Seçim Kurulu'nu zaman zaman biz, acımasızca eleştirdik. Ama yine de teşekkürlerimizle vurgulayalım:Yüksek Seçim Kurulu sistemi tıkır tıkır işletti. Türkiye, demokratik, hür ve serbest bir seçim yapma konusunda ciddi bir olgunluk düzeyine ulaştığını 3 Kasım uygulamasıyla bir kere daha ortaya koydu.Şimdi başta AKP olmak üzere hepimize Türkiye'yi iyi yöneten bir sisteme sahip olduğumuzu göstermek düşüyor. Yani sınav sırası bize geldi.
button