Oluşturulma Tarihi: Şubat 27, 2004 00:00
ALMANYA Başbakanı Gerhard Schröder'in Türkiye ile tam üyelik müzakerelerinin başlaması konusunda verdiği cesaretlendirici mesajlar, bugüne dek AB cephesinde bu konuda yapılmış en kuvvetli taahhüdü içeriyor.Schröder, bu açıklamalarıyla yalnızca Türk kamuoyu ve karar vericilerine değil, aynı zamanda kendi kamuoyuna ve AB'deki diğer aktörlere de bir mesaj göndermiş oldu. Şimdi kritik soruya geçelim: Son dönemde Fransa'nın Türkiye'nin tam üyeliği konusunda Almanya türü kuvvetli tutum açıklamalarından uzak durduğu dikkate alındığında, Schröder'in mesajları Paris cephesindeki sessizliğin değişeceği yolunda bir işaret olarak alınabilir mi?ÖNCEDEN CHIRAC VE BLAIR'E DANIŞTIMeseleye şöyle yaklaşalım:Schröder, geçen pazar gecesi Ankara'ya ayak basmasından tam 5 gün önce 18 Şubat Çarşamba günü Berlin'de Fransa Cumhurbaşkanı Jacques Chirac ve İngiltere Başbakanı Tony Blair ile Berlin'de buluştu.Berlin'deki üçlü zirvede gündeme gelen konulardan biri de Türkiye dosyası idi.Üçlü zirvedeki iki aktörden en azından ikisinin, yani Schröder ile Blair'in 2004 sonunda Türkiye'ye tarih verilmesine sıcak baktıkları biliniyor.Ayrıca, Schröder'in Blair ve Chirac ile Türkiye dosyasını görüşürken tam beş gün sonra yapacağı Ankara ziyaretini açmamış olması düşünülemez.PARİS-BERLİN MİHVERİParis'in Türkiye konusundaki tutumunu okuyabilmek açısından önemli bir noktayı daha göz önüne almak gerekiyor.Fransa-Almanya ekseni, AB içindeki karar alma mekanizmasında büyük bir belirleyicilik taşıyor.Bu iki ülke, AB zirvelerine genellikle ortak bir tutumla giriyor ve alınan kararların çoğuna damgalarını vuruyorlar. Ayrıca, ikisi arasında kurumsallaşmış bir danışma mekanizması işliyor.Örneğin, Chirac ile Schröder, AB konularında tutum belirlemek üzere üç ayda bir toplanırken, iki ülkenin dışişleri bakanları aynı amaçla her ay bir araya geliyorlar.İşbirliğinin düzeyi, bazı AB zirvelerinden erken ayrılmak durumunda kaldığında Chirac'ın vekáletini Schröder'e bırakmasına kadar varmış durumda.SCHRÖDER ERDOĞAN'A NE DEDİ?İlginçtir ki, Fransa'nın tutumu, geçen pazartesi günü Schröder'in Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile yaptığı görüşmede de gündeme geldi.Schröder, Erdoğan'ın Fransa'nın bakışını öğrenmek amacıyla yönelttiği sorular karşısında, Fransa adına bağlayıcı bir tutum almaktan kaçındı.Schröder, Fransa'nın Türkiye'ye tarih verilip verilmemesi konusunda bu aşamada bir ‘‘düşünme dönemi’’nden geçmekte olduğunu söyledi.Ancak, ‘‘2004 sonuna gelindiğinde, Fransa'nın olumsuz bir tutum almayacağını düşündüğünü’’ de bir ‘‘izlenim’’ olarak aktardı Alman Şansölyesi.Sonuçta, Schröder'in ‘‘Fransa'nın AB'de Türkiye ile ilgili olumlu bir kararın önünü tıkamayacağı’’ beklentisini taşıdığını söyleyebiliriz.AIRBUS İHALESİNE DİKKATAlmanya cephesinde rahatlamış gözüken Ankara, bugünlerde diplomatik çabalarını Fransa cephesine doğru çevirmeye hazırlanıyor. Fransız kamuoyunda Türkiye'nin tam üyeliği aleyhinde esen kuvvetli rüzgárlara karşılık, kararı son tahlilde büyük ölçüde Chirac verecek.Fransız iç politikasındaki sıkıntılar nedeniyle haziran ayında yapılacak olan Avrupa Parlamentosu seçimlerinden önce Chirac'tan kuvvetli bir çıkış beklenmiyor.Chirac'ın tutumunu netleştirmesi, muhtemelen
seçim sonrasına kalacak.Bu süre içinde Ankara'nın Chirac ile yapacağı temaslar da büyük önem kazanıyor. Bu çerçevede mart ayında Brüksel'de yapılacak olan AB zirvesi Erdoğan ile Chirac'ı bir araya getirebilir. Ayrıca Chirac'ın haziran ayında yapılacak olan NATO zirvesi için Türkiye'ye gelecek olması da bir başka buluşmaya sahne oluşturacak. Ve tabii, bu arada THY'nin uzun menzilli uçaklar ihalesinde Fransa'nın çok önem verdiği Airbus'a ait teklifin akıbeti de kuşkusuz özel bir önem taşıyacak.
button