Şubatta gösterime girecek Romantik Komedi adlı filmin 60 saniyelik bölümünde bir dans etti, şimdi bütün Türkiye onu konuşuyor.
Filmin başrol oyuncusu değil, yardımcı oyuncusu değil, kendi deyimiyle o, filmde dış kapının son mandalı. Aslına bakarsınız bu kadar söz edilmesi onu da utandırıyor, ama Allah’ı var, dans etmeyi seviyor, salsaya bayılıyor. Ama tabii ki tek özelliği bu değil, o Türkiye’nin yükselen televizyoncularından... İşini çok iyi yapıyor. Kimselere benzemeyen bir tarzı var. Avrupai, zeki ve güzel. Bu pazar sizi onun dünyasına götürüyorum...
İyi dans eder misin? - Her Türk kadını kadar.
Yani?- Evet, iyi dans ederim Ayşecim! Biz Akdenizliyiz, doğal bir kıvraklığımız var, işvemiz var, ritim duygumuz var. Bende de onlar doğuştan mevcut...
Zaman zaman dansın gelir mi?- Offf sen ne diyorsun, hem de nasıl! Hani insanın canı balık, et falan çeker ya, öyle. Güzel müzik çalan bir mekânda, gözlerimi kapatıp, kalabalığın içinde uzun uzun dans etmeye bayılırım.
Yapıyorsun yani...- E tabii. Angelique’te mesela, Babylon Lounge’da, Public’te, Rimini’deki Byblos’da. Ne zannettin bizim de iyi kötü bir özel hayatımız, özel anlarımız var. Dışarıya çıkamazsam, evde kendime benzer bir ortam yaratırım...
Yine nasıl yani diyeceğim... Sandalyeleri, koltukları çekerek mi?- Yok, yok, ben şanslıyım, kocaman bir salonum var, hiçbir şeyi çekmeme gerek yok, dans etmeyi bırak, koşarak parande bile atabilirim.
Hangi ruh halinden sonra deli gibi dans etmek istersin?- Sevindiğim zaman, kendimi iyi hissettiğim zaman enerjimi dans ederek dışavururum. Dans benim için bir iletişim türü.
Dans edebilmek için, içkinin desteğine ihtiyaç duyar mısın?- Hayııııır! Hiç. Eğlenebilmek için de içkiyle işim olmaz. Kendi kendimi eğlendirebilen bir tipim.
En sevdiğin dans şarkısı...
- Touched The Sky / Dennis Ferrer...
Peki Türkçe parçalardan?- En çok Ajda, sonra Hande Yener, bir de Ayşe Hatun Önal’ın club şarkıları vardı. Sezen’de pek edemiyorum. Bunların dışında beni ayağa kaldıran pek bir şey yok.
Oryantal yapar mısın? Yani göbek atar mısın?- Evet hem de çok iyi.
DÜĞÜNLERDE KENDİMİ SAHNEYE ATARIM
Şaka yapıyorsun, sende hiç öyle bir tip yok...- A çok ayıp bu söylediğin! Ben Türküm ya! Elimden gelir o işler. Düğünlerde filan da kendimi sahneye atarım.
Kimden öğrendin?- Nersin Topkapı videolarından! Televizyona baka baka, ileri al, geri sar, öyle öğrendim.
Gay barda eğlenebilir misin?- Tabii ki. Müziğini sevdiğim herhangi bir yerde eğlenebilirim. Benim öyle düzcinsel, eşcinsel gibi ayrımlarım yok.
Diyelim ki, sevgilin iyi dans edemeyen bir adam, ne hissedersin?- Ayyyyyy. Bir erkek arkadaşım, hiç dans etmezdi. “Ağır adam”, kimliğine aykırıydı sanırım. Düşününce, komik geliyor. Ne fena insanın kendini bu kadar kasması. Ama Allah’a şükür şu anda, beraber dans etmekten çok keyif aldığım bir sevgilim var. Dans partnerim de aynı zamanda! Ve çok cool dans ediyor! Gözümü alamıyorum. Dans edişini görür görmez bayıldım, bu kadar güzel dans ediyor olması beni baştan çıkaran özelliklerinden biridir.
Nasıl dans ediyor, tarif et...
- Öncelikle ritim duygusu var, kulağı çalan parçayı duyuyor, bedenini o müziğe bırakıyor, bazen eli cebinde oluyor, kimseyle ilgilenmiyor, benim dışımda tabii, umarsız bir hali var, dünyayı takmıyor, o müzikle salınıyor... Şahane! Çok hoşuma gidiyor geceleri onunla çıkmak, dans etmek. Bunu yapamıyorsan, bu büyük bir eksiklik aslında...
Adamları piste sürükleyen kadınlardan mısın?- Tabii, tabii. Neyse ki, şimdi benimle gönüllü piste fırlayan bir sevgilim var. Ben eşli dansların çok etkileyici ve güzel olduğunu düşünüyorum. Romantik de. Ama sadece sevgilisini değil, iş arkadaşlarını da dansa kaldıran insanımdır. Güzel bir zaman paylaşmış oluyorsun, o atmosferi, o müziği, o kahkahaları. Ben zaten buzdolabımı, gardırobumu, evimi, her şeyimi paylaşırım. Gece kulübüne de eğlenmek için giderim, sohbet etmek içi değil. Bana kimse “Gece kulübünde yeni insanlarla tanışıyorum” filan demesin. O yüksek volümlü müzikte, konuştuğundan ne anlıyorsun da tanışmış oluyorsun!
Kesişiyor olamazlar mı?- E herhalde öyledir. Buyursunlar kesişsinler de, gece kulübüne biriyle tanışmak için gitmeyi manasız buluyorum.
Sence tanışmanın ideal yerleri mi var? Mesela spor salonunda tanışmak gece kulübünde tanışmaktan daha mı “masum”?- Valla başkalarını bilemem, benim gözümde öyle.
Evde kendi kendine dans eder misin?- Evet Ayşe. Bu röportajdan sonra bana deli diyecekler. Zaten biraz öyleyim. Evde kendi başıma dans ediyorum.
Kendini Britney Spears’ın “Womanizer” klibinde filan hayal eder misin? Dans ediyorsun, milyonlar seni izliyor...
- Hayır. Ben kendimi hep slow bir şarkının klibinde hayal etmişimdir. Bir Sezen veya Şebnem Ferah şarkısının klibinde. Ama dans ederken değil de, melankolik bir âşık olarak...
Neden?- Bilmem ben öyleyim, biraz melankolik. Bir de tamam dans etmesini seviyorum filan ama o kadar performans sergileyecek kondisyonum yok.
Bir şey dikkatimi çekti, genellikle “seksi kadın” imajından kaçmaya çalışıyorsun. Neden? “Seksi kadın, eşittir kötü kadın” mı? Öyle mi düşünüyorsun? Ya da medyayı bildiğin için seni öyle damgalamamaları için oyunu kuralına göre mi oynuyorsun?- Hiç alakası yok. Gerçekten melankolik bir klip beni daha çok tarif eder.
Ama salsa yaparken hiç de melankolik durmuyorsun! Böyle salsa yapmayı nereden öğrendin? Ders mi aldın?- En yakın arkadaşlarımdan Merve salsa, çaça ve rumba derslerinin müptelasıdır. Darüşşafaka’da İngilizce öğretmeniydi, onunla okulun spor salonunda ders alıyorduk. Sonra o evlendi, Filipinler’e yerleşti, dans grupları filan kurdu. O Filipinler’i sallıyor dansıyla, ben İstanbul’u!
Salsanın baştan çıkarıcılığı sence ne?- Çok hızlı, şaşırtıcı ve kıvrak. Hayatta da böyle olmak gerekiyor.
En seksi dans sence hangisi?- Tango ama ben pek meraklısı değilim. Biraz durağan geliyor. Ben daha enerjik dansları seviyorum. İçi kıpır kıpır olan bir kadınım ben.
Bir dans karesiyle Türkiye seni konuşuyor, sen nasıl değerlendiriyorsun bu durumu?- E biraz komik tabii! “Romantik Komedi” diye bir
film yaptık. Senaryosu, oyuncuları, ışığı, mekânları, kurgusu ve her şeyiyle harika bir film. Çok seveceksiniz. Yüzlerce insanın emeği var o filmde. Ben ise gerçekten dış kapının son mandalıyım, sadece 30-40 saniye görünüyorum. Onun çoğunda da dans ediyorum. Türkiye seni konuşuyor dediğin kare o.
İyi de bu, filme haksızlık değil mi?- Evet haksızlık. Hem filme, hem emeği geçen herkese de. Ama n’apalım, Türkiye’de işler böyle.
O SAHNEYİ ÇEKMEK 16 SAAT SÜRDÜ
Mert Yavuzcan ile dans ediyorsunuz...- Evet. 16 saat sürdü o 30-40 saniyeyi çekmek. Bir de tabii uyum sağlayabilmek için dans dersleri aldık, ama yani milletin verdiği emek karşısında bu, devede kulak ayrı. İnsanlar saatlerce, günlerce, aylarca çalıştılar bu iş için. Mesela Sedef Avcı... Ben sete gittiğimde 24 saattir uyumamıştı, bir de benimle geçen 16 saati ekleyin ve durumu anlayın...
Peki “Niye sadece beni yazıp çiziyorlar?” diye kızıyor musun?- Yok kızmıyorum, insan kendisinden bahsedilmesinden hoşlanmaz mı? Hoşlanır. Diğerlerine haksızlık oluyor diye üzülüyorum.
Bacakların da müthiş iltifat aldı. Hoşuna mı gidiyor, utanıyor musun? - Neden utanacakmışım? Beğenilmek, üstelik kadınlar tarafından beğenilmek çok önemli. Güzelliğin esas kıstası bu bence, hepimiz bunun için uğraşıyoruz, kadınlar tarafından beğenilmek için. Evet, haberin üzerine atılan başlıklar da sinirimi bozdu. Mesela, “Burcu, açıldıkça açıldı” gibi. Güzel bir işi, çirkin gösterebilecek, hoş olmayan laflar bunlar. O zaman rahatsız oluyorum.
Öyle yazsalar ne olur ki? Neden korkuyorsun? Senin de “iyi aile kızı” kuralların mı var? - Yok, galiba biraz bayağı buluyorum, mesele bu. Bir de kafamı şuna takıyorum: Bizde güzel olan şeyleri yerme, meyve veren ağacı taşlama merakı var. O tür başlıklar da bunun ürünü. Biz bir türlü, “Evet güzel”, “Evet başarılı” diyemiyoruz, aman ağaç meyve verdi hemen taşlayalım. Ancak öyle alıcı bulacağını düşünüyoruz. Oysa sadece bir danstı bu, açılıp saçılmak yok. Olsa da kime ne?
Peki dans sırasında yaşadığın duygu ne? - Kendimi güzel hissetme, seksi hissetme ama daha çok trans hali. Çevremdeki hiçbir şey, o esnada beni rahatsız etmiyor, bölmüyor, etkilemiyor. Sadece müzik ve ben, ful konsantrasyon. Bir de eğer varsa partnerim, onun bedeni, elleri ve gözleri. Harika bir duygu. Uçmak gibi.
Ne güzel anlattın. Biraz da filmi anlatır mısın...
- “Sex and the City” havasında bir film. Sağlam bir senaryo, zekice diyaloglar ve iyi oyuncular. Sedef Avcı, Sinem Kobal, Burcu Kara ve Begüm Kütük başrolde. Onların birlikte olduğu veya olmak istediği erkek karakterler de var, Cemal Hünal, Gürgen Öz gibi. Kadın-erkek ilişkilerini esprili bir dilde anlatıyor.
Sevdin mi sinemayı?- Evet ama işimi daha çok seviyorum.
Özcan Deniz’le tanışmadık bile ama bizi sevgili yaptılar
Güzelliğinle bu kadar anılmak sinirini bozuyor mu? Yoksa, “Kim ne düşünürse düşünsün, ben güzel kadının çok ötesindeyim” mi diyorsun...- “Beauty is only skin deep” inanışında olan bir kadınım, yani mühim olan ruh güzelliği. Haliyle güzelliğe bu kadar vurgu yapılması hoşuma gitmiyor. Ama kahrımdan da ölmüyorum. Beni güzellik-çirkinlik türünden kavramlar değil, iyilik ve kötülük gibi kavramlar ilgilendiriyor.
Dünyanın en en en iyi insanı olacaksın ama çok çirkin... Kabul eder miydin?- O kadar da demedik!
Hakkında çıkan abuk sabuk haberlere üzülüyor musun, yoksa gülüp geçiyor musun?- Artık gülüp geçiyorum. Sadece şunu anlıyorum; demek ki bir sürü insan hakkında yazılanlar tamamen hayal ürünü. Ben eskiden okuduklarıma inanırdım, şimdi benim hakkında nasıl palavra sıkıyorlarsa, başkaları hakkında da sıkıyorlar diye düşünüyorum.
“Mesela Özcan Deniz’le ilişkisi var” haberini okuyunca ne yaptın?- Al, bu da onlardan biri. Düşünebiliyor musun ben Özcan Deniz’le hiç tanışmadım, hiç karşılaşmadım, hiç görmedim bile. Ne filmlerini, ne dizilerini izledim. Asmalı Konak’ın bir bölümünü bile seyretmemiş biriyim. Tamamen kel alaka! İnanılmaz bir şey, nereden esiyor da ikimizi birbirimize yakıştırıyorlar, “Birlikteler” diyorlar, anlamak mümkün değil. Dahası benim 1.5 yıldır başka bir ilişkim var, çok âşığım, çok mutluyum. O insana da ayıp. Ben birisiyle birlikteyken gözü başkasını görmeyen kadınlardanım.
Sen hiçbir şey yapmıyorsun ve hakkında haberler çıkıyor... Böyle mi işliyor mekanizma?- Aynen. Resmen ateş olmayan yerden duman çıkıyor. Ama tabii, el ele olan bir sürü insan bile, “Yooo biz birlikte değiliz” dediği için artık hiçbir şeyin inandırıcılığı kalmıyor.
Sevgilin ne diyor, o hiç laf etmiyor mu?- Yok canım. Ne rahatsız olur, ne sorgular. O sadece benim üzülmeme üzülür. Ama bizim işte her şeye hazırlıklı olacaksın, şöhret bir anlamda gerçekten felaket, her virajda yeni bir şey öğreniyorsun. Gereksiz konuşmayacaksın.
Sen mesela sokağa çıktığında ya da ne bileyim sinemaya gittiğinde hep çok bakımlı mısın? O meşhur Burcu Esmersoy, seni hep öyle bir kadın haline mi getiriyor?- Yok hayır. Ben televizyona da çok fazla makyaj yaparak çıkmıyorum. Bunun şöyle bir avantajı oluyor, o zaman sokağa da her zaman bakımlı çıkmam gerekmiyor. Saçımı fönletmeden ekrana çıktığım oluyor. Hayatımı kolaylaştırdım ben. Seni çok çok makyajlı ve bakımlı görürse izleyicin, hep öyle bir kadın olmanı talep edebilir, ben öyle değilim.
Ne verirsen onu istiyorlar...- Aynen öyle. Ama ona ne ruh hali dayanır ne de cüzdan!
Zengin bir kadın mısın?- Değilim ya... Hep öyle zannediyorlar. Fakir değilim ama zengin de değilim, kendi yağında kavrulan bir kadınım.
Ünlü kadını taşıyabilen ve taşıyamayan diye bir erkek ayrımı var mı?- Yok şekerim, kompleksli erkek, komplekssiz erkek diye bir ayrım var!
Sevgilin, seni bir adamla kendinden geçmiş bir şekilde dans ederek görse kıskanır mı? E tabii ki. Başka biriyle, kendimden geçmiş bir şekilde dans etmemden hoşlanmaz. Ama zaten filmde bile böyle bir Burcu yok.
54 kiloyum Allah vergisi değil, günde iki saat spor yapıyorum
Hayatının bir döneminde üstsüz fotoğrafların yüzünden işten atılmışsın, öyle diyorlar, doğru mu?- Yok öyle bir şey. Tamamen hayal ürünü!
Hıncal Uluç’un sekreterliğini yaptın mı?
- Evet, Yasemin doğum iznindeyken asistanlığını yaptım. 20 yaşındaydım. Ama Hıncal Uluç, çok dağınık olmamdan şikâyetçiydi. Masam filan hep dağınıktı. Telefonlarına baktım, e-mail’lerini düzenledim, hatta 1-2 yazımı yayınladı...
Güzellik yarışması hayatındaki en kötü şey mi?- Evet, en gereksiz şeyi...
Bir sürü kapı açmamış mıdır?- Yok hayır, kapılarım oradan açılmadı! Ben 4. oldum ve bir kere gazetelerde ilk üç güzelin fotoğrafı yayınlandı. Kimse bana bakıp, “A sizin fotoğraflarınızı gazetede gördük!” filan demedi. Sonra Kanal D’de prodüktör olarak çalışmaya başladım. Yani ben güzelim, illa kamera önü gibi isteklerim hiç olmadı, tamamen tesadüftür kamera önü. Güzellik yarışmasına gelince, “Eski Türkiye güzellerindendir” diye manasız bir titrin oluyor o kadar...
İlk ismin Kamile mi?- Evet.
Kaç kilosun?- 54. Ama Allah vergisi değil, bu kiloda kalabilmek için canımı veriyorum. Haftanın 5 günü spor yapıyorum. En az iki saat. Kondüsyon artırıcı şeyler, spinning, sonra pilates, bir de Tayland boksu var. Sporu bıraksam, yandım...
Sesinin kötü olduğunu düşünüyor musun?- Ne alakası var ya. Beni çekemeyenlerin uydurması.
Agresifliğinden kurtulmak için mi boks yapıyorsun...- Hayır, spor olsun diye.
Bütün sakin görüntünün altında, vahşi bir kedi mi yatıyor?- Bir kedi yatıyor ama vahşi değil. Gerçi, ne yapacağı belli olmaz...
Güzelliğini Scarlett Johansson’la kıyaslayanlara ne diyorsun...- Onu güzel bulan beni bulmasın kardeşim!
Hep mütevazı mısın böyle!- Mütevazı görünmek için özel bir çabam yok, benim ayaklarım her zaman yere basar.
EN SON AVATAR’DAKİ MAPOU AĞACI YIKILIRKEN AĞLADIM
Meslekte nereden nereye geldin?- Daha önce hayal bile edemediğim bir noktaya geldim. Çok çalıştım, çok uğraştım ama kendimi kabul ettirdim. Çok üzüldüğüm, ağladığım zamanlar oldu ama şimdi çok mutlu ve huzurluyum, yaptığım işi çoğunlukla beğeniyorum.
Artık sporun dışına da taşıyorsun...- Evet NTV, beni farklı programlarda da kullanıyor, bu da benden ve yaptığım işten memnun olduklarını gösteriyor.
Gelecekte ne tür bir program var kafanda...- Hafta sonu 4-5 saat süren eğlenceli, bol konuklu, bol sohbetli bir format.
Ne kadar hırslı bir tipsin?- Sıfır! Sadece oyun oynarken (buzz-ps3 oyunu) çok heyecanlanıp kazanma hırsıyla doluyorum. Başka hiçbir alanda, hiçbir konuda hırslı değilim veya hırslarıma yenilmiyorum.
Kendini hangi sıfatlarla tanımlarsın?- Zeki, eğlenceli, hiperaktif, biraz deli, çok az agresif.
Ne zaman agresif oluyorsun peki?- Bir haksızlığa uğradığımda, iki acıktığımda...
Deli halini kim, ne zaman görüyor?- İşyerindekiler.
Sizin yeni iş yeri süper oldu değil mi?- Aman Allah’ım
rüya gibi, uzay mekiği gibi. NTV ve NTV Spor hakkında saatlerce konuşabilirim, sevdiğim herkesin orada olmasını istiyorum. Pek çok televizyon kanalında çalıştım ama inan kendimi en iyi hissettiğim yer burası. Aile gibi. Düşünüldüğünü, değer verildiğini hissediyorsun.
En son neye ağladın?- Avatar’da “Hometree” mapou ağacı yıkılırken...
Yılbaşında ne diledin?- Sağlık, mutluluk ve huzur.
Tutku nerede?- Onu dilemeye gerek yok, var zaten!
KAFA OLARAK HERKESTEN FARKLIYIM BU ÜLKENİN OPRAH’I BEN OLACAĞIMBen ileride ne olacağım biliyor musun? Bu ülkenin Oprah Winfrey’i! Yıllardır televizyonculuk yapıyorum, gittikçe profesyonelleşiyorum ve pişiyorum. Sonunda tek olacağım. Hırs gibi anlaşılmasın, gerçeği söylüyorum. Ve benim işim güzellikle değil, öyle olsa makyaj odasından çıkmam, oysa, bazen bir tek rimel sürüp ekrana çıkıyorum. Ben kafa olarak herkesten farklıyım.
Niye dizide oynayayım stres çekeyim?
Sinemanın en zor yanı?..- Çok yorucu.
Devam etmek ister misin oyunculuğa? Dizi mizi?- Ay hayır!
Niye kalkıştın? - Beyazperdede nasıl görüneceğimi merak ettim. Televizyonu biliyordum zaten. En güzel ışık, en güzel set, en güzel çalışma saatlerine sahibim. Üstelik reyting kaygısı olmadan prime-time’dayım, dizide de olup, o stresi çekmeye niyetim yok.
Daha fazla para kazanırsın.- Sağ ol, kalsın...
KAPI KOMŞUM TANIŞTIRDI, 1.5 YILDIR BÜYÜK AŞK YAŞIYORUM
Yeni aşk... Nasıl tanıştınız?- Evi terk ettikten sonra kiraladığım ilk evimde müthiş bir kapı komşum oldu: Mine Bursa. O tanıştırdı Cem’le bizi. Cem (Alper) mühendis, bizim sektörden biri değil. Demek ki her ikimiz için de çok doğru bir zamandı, âşık olduk.
Bu kadar kuru geçiştirmeyeceksin di mi? Nasıl tanıştığınızı anlatsana...- Anlatırım ama gazeteye yazmanı istemiyorum. Çünkü nazar değiyor. “Çok iyiyse her şey anlatma” derler ya, doğru galiba, kötü enerji çok fazla. Daha önce anlattım başıma gelmeyen kalmadı, ilişkim konusunda artık daha ketum olmak istiyorum...
Sokağa çıktığınızda fotoğrafınızı çekecekler diye rahatsız oluyor mu?- Hayır olmuyor. Biz Cem’le kaçmıyoruz, saklanmıyoruz. Her yerde el eleyiz, kol kolayız. Ama yani onunla yaşadıklarımın bana özel kalmasını istiyorum.
Anlatma mı diyor?- Yo hayır, o bir şey söylemiyor. Bu, benim kendi tasarrufum.
Meslekleriniz itibariyle ayrı dünyaların insanları değil misiniz?- Yok ya. Ben öyle bir ayrım olduğuna inanmıyorum. Kendine güveni olan erkek sorun çıkarmaz. Benim sevgilim de öyle biri. Aslında herkes, hak ettiği şeyi yaşıyor ya da çağırdığı şeyi...