Güncelleme Tarihi:
Parolalı, bayrak çekmeli, top atışlı, ‘‘Vatandaş görevini yap’’ propagandalı ne sayımlar geçirdik... Hepsinde de eve kapandık...
Sokağa çıkma yasağı’ndan bu sayımda da kopamıyoruz. Kolay mı? Biz nüfus sayımlarını sokağa çıkma yasağından tanımıştık. Sayım günlerine nostaljik değerini katan o bir günlük ev hapisleriydi. Bir bayramları, bir de nüfus sayımlarını top atışlarıyla kutlardık:
‘‘...saat 5.40'ta Nüfus Sayım bürosu şefi şehir meclisi azasından Suphi telefonla Beyazıd kulesini aramış ve orada bürodan alınacak parolayı bekleyen Sayım Bürosu Genel Sekreteri Şehir Meclisi Başkatibi Zühdüye:
- Zühdü! Kutlu olsun, demiştir.’’
Nasıl bir kıvanç, nasıl bir mutluluk yaşanıyordu ki, bu parolaya bile yansıyordu! Yıl 1935'ti; ikinci nüfus sayımı yapılmaktaydı. Osmanlı'nın yapamadığını Cumhuriyet, ikinci kez başarmaktaydı! İşte gazetelere de yansıyan mutluluğun kaynağı buydu:
‘‘Zühdü bu parolaya cevaben kendi soyadı olan Çobukçuoğlu cevabını vermiştir. Bu telefon üzerine evvelce kararlaştığı veçhile kulenin yanındaki direklere bayraklar çekilmiş, bu görülünce şehrin dokuz yerinden top atılarak sayımın bittiği şehrin her tarafına ilan edilmiştir. Topların atılmasını müteakip vapurlar da üç dakika düdük çalmışlardır.
Bu güzel sonbahar havasında evlerinde karanlığa kadar oturmağa mecbur olan halk nihayet genel affa mazhar olmuş mahpuslar gibi ve çocukların etrafı kaplayan sevinç sesleri arasında sokaklara dökülmüş, kısa bir zaman içinde şehir baştanbaşa kalabalık içinde kalmıştır.’’
21 Ekim 1935 tarihli Cumhuriyet gazetesinde yeralan bu satırlarda, yasağın bitişi için ‘genel af’ benzetmesi yapılıyordu:
‘‘Vapurlar ötüyor, küçük büyük herkes sokaklara döküldü. O kadar ki, kötürüm olanların bile sokağa çıkacakları geldi. Çünkü:
- Affı umumi ilan edildi...’’
O günlerin tüm gazeteleri aynı havayı taşıyordu. Nüfus sayımı ve sokağa çıkma yasağı ‘vazife’, topların patladığı an da genel affın ilan edilmesiydi! Yasağa itiraz eden yoktu.
Mecburiyet, vazife...
Gazete başlıkları nüfus sayımına övgülerle doluydu. 1927'deki ilk nüfus sayımında da böyleydi, 1935'teki ikinci sayımda da. 1935 sayımından bir gün önceki gazete başlıkları birbirine benziyordu: ‘‘Yarınki vazifemiz...’’ Halk görevini doğru düzgün yapmaya çağrılıyordu:
‘‘Türkiye nüfusu yarın sayılıyor. Her gün yazdığımız gibi bu hareket yurdumuz ve milletimiz için çok önemlidir. Hepimizin vazifemiz pazar sabahı saat beşten itibaren bulunduğumuz yerde kalmak ve gelecek sayım memurlarının vazifesini kolaylaştırmaktır.’’
Mecbur-vazife-yurdumuz-milletimiz. İşte nüfus sayımı ve sokağa çıkma yasağına yaklaşımın çerçevesi buydu. Sokağa çıkma yasağı ille de gerekli mi? Bu soru yıllar sonra sorulmaya başlanmıştı. Kimse ‘vazife’ye birşey demiyor; ‘Sokağa çıkma yasağı olmasa olmaz mı?’ diyenler tek tük çıkıyordu. İtirazlar, 1945'e gelene değin çok cılızdı.
1945'te eleştiriler, açıktan dile getirilmeye başlandı. Yasağa karşı mırıldananlara, dönemin ‘resmi gazetesi’ Ulus'tan yanıt gelmişti. Hem de bir başyazıyla. Mümtaz Faik Fenik, ‘Niçin bir gün evde kalıyoruz’ başlıklı yazısında ev hapsinin gerekliliğini anlatmıştı. Belçika ve Almanya'da sayımın yasaksız, her eve gönderilen mektuplarla yapıldığını anlatmıştı:
‘‘Hindistan da tatbik edilen usul ise daha başkadır. Orada da sayım memurları kağıtları dağıtmakta ve sonra tespit edilen mehtaplı bir gecede bu kağıtları toplayarak tetkik etmektedirler.’’
Mehtaplı gecelerin nüfus sayımıyla ilgisi neydi? Onu açıklamamıştı. Mehtapta toplanan kağıtların yeterli olmadığını savunmuştu: ‘‘Fakat istatistikçiler, bütün bu usullerin istenilen neticeleri tam veremeyeceğinde müttefiktirler. Çünkü herkesin sualleri doğru anlayarak doğru cevap verebileceğini kabul edemeyiz.’’
Kimse bizden iyi yapamaz
Öyle ya, halk anlatan olmazsa soruları anlayamaz! Türkiye'nin nüfus sayımı cihana örnektir! Kimse Türkiye'den iyi nüfus sayımı yapamaz: ‘‘Ne mutlu bize ki, harp sonrasında bütün dünya büyük kayıplarının istatistiğini yaparken biz büyük artışımızı tespit etmekteyiz. Milyonları milyonlarla aşarak ilerlemek az saadet midir?’’
1960'lardan sonra ‘milyonları milyonlarla aşma’nın mutluluk olmadığı anlaşıldı. Nüfus artışının teşvik edilmesinden vazgeçilip, doğum kontrol yöntemlerinin propagandasına başlandı. Ancak sayım anlayışı değişmedi. Sokağa çıkma yasağına karşı eleştiriler, 1985 sayımında iyice arttı. Ne de olsa artık dünyada bilgisayar sistemleri gelişmiş, ‘kütüğe dayalı sayım’ yöntemi ortaya çıkmıştı. Danimarka'dan başlayan bu sistem tüm Avrupa'ya yayılmıştı. Türkiye'de ise 1985 sayımı yine yasaklı geçti.
1990 sayımında eleştiriler doruğa çıktı. Artık yasağın hiçbir mantığı kalmamıştı. DİE de itirazları görmezden gelemedi. Dönemin DİE Başkanı Orhan Güvenen, eve hapsolmak istemeyenleri ‘‘Bu son ev hapsi’’ diyerek ikna etti:
‘‘Bundan sonra ilk sayım 2000 yılında yapılacak. Hukuki sayıma geçilecek, vatandaşları postayla göndereceğimiz dokümanlarla sayacağız.’’
Aradan yedi yıl geçti ve anketle sayım projesi unutuldu. İllerin çıkaracakları milletvekili sayılarını tespit etmek isteyen iktidar, sayımı 2000 yılından önce yapmaya karar verdi. YSK'nın seçmen kütüklerini yenileme isteği de eklenince, DİE Başkanı Sıddık Ensari'nin yasaksız sayım yapılması isteğini kabul ettirmesi mümkün olamadı. Yasak en kolay yoldu!
Yasaksız sayım umutları yine ertelendi. Bu kez umut, sayımla birlikte İçişleri Bakanlığı'nın Mernis Projesi'nin gerçekleştirilmesinde. Bu projeye göre, bu sayımda her vatandaşa bir numara verilecek. Değişiklikler sürekli işlenecek ve Türkiye'deki nüfusun son durumu bilgisayar ekranından istendiği an görülebilecek. Mernis yine gerçekleştirilemezse ne olacak? O zaman aynı gerekçeleri gelecek yüzyılda da duyabiliriz! Üstelik o zaman, Afrika ve Uzakdoğu ülkelerinde de sokağa çıkma yasaklı sayım bitmiş olabilir!
Bir acı kahvemizi için evladım
Kapı çalınınca içeride bir telaştır gitti. İrice göbekli ve gözlüklü bir zat kapıya çıktı:
- Buyrun efendim, fakirhaneyi şereflendirmez misiniz?
Ve derhal sesleniyor:
- Kız İkbal benim şu sigarayı yukarıdan...
Sayım memuru derhal sözünü kesiyor:
- Aman sayım ikram memnu, lütfen çabuk cevab verin...
- Ne olur efendim, zatı devletleri, fakirhaneyi sekiz yıldan sekiz yıla şereflendiriyorsunuz malumu aliniz...
- Bayım çok rica ediyorum, vazifem uzayacak, lütfen biraz acele ediniz..
- A, canım evladım acelen ne? Acı bir kahvemizi içmez misiniz? (!)
(1935-Cumhuriyet gazetesi)
Tam alacaklı bastırma günü
Cağaloğlu'ndan geçiyoruz. Pencerelerden Rumba, Karyoka havaları sokaklara taşıyor. Pencerelerde bize gıpta ile bakanlardan birisi soruyor:
- Affedersiniz bayım, kolunuzda işaret olmadığı halde nasıl olup da gezebiliyorsunuz?
Vesikamız olduğunu öğrenince tekrar soruyor:
- Peki benim için şimdi bir vesika tedarikine imkan yok mu?
- Ne yapacaksınız?
O biraz düşündükten sonra cevab veriyor:
- Tam üç aydır birisinden alacaklıyım. Hergün eve gittiğim halde bulamıyorum. Şimdi tam fırsat?
(1935-Cumhuriyet gazetesi)
ŞU NOKTALARA
DİKKAT EDİNİZ
1Bu sabah saat beşden itibaren top atılıncaya kadar sokağa çıkmayınız.
2Sayım memurlarının vazifesini kolaylaştırınız.
3Acil ihtiyaçlarınızı sokaklardaki memurlardan isteyebilirsiniz.
(Cumhuriyet 20 Kasım 1935)
60 milyona doğru
Bugün 13'üncü defa sayılırken, son kez evlerimize hapsedileceğiz. Sayım nedeniyle bu sabah 07.00 ile 17.00 arasında sokağa çıkma yasağı uygulanacak. Sayım memurları sabah saat 08.00'den itibaren evleri dolaşmaya başlayacaklar (...) Nüfus artışında son yıllarda küçük bir düşme olsa da, ‘‘Durmadan çoğaldığımız’’ ve ‘‘Ömrümüzün uzadığı’’ ortaya çıkarıldı. 2000 yılında sokaklarımızda beş milyon yaşlının dolaşacağı ve nüfusumuzun 70 milyona tırmanacağı belirlendi. (21 Ekim 1990-Hürriyet)
Soruları Aziz
Nesin mi hazırladı?
... Sayım, Demirel'in, ‘‘İsminiz nedir’’ sorusuna, ‘‘Süleyman Sami Demirel’’ cevabını vermesiyle başladı. Yaşının 61 olduğunu söyleyen Demirel, ‘‘İşiniz nedir’’ sorusuna ‘‘Emekliyim’’ cevabını verdi.
DYP Genel Başkanı Hüsamettin Cindoruk, sayım memurunun yönelttiği soruları çok komik bulduğunu belirterek, ‘‘Herhalde bu soruları Aziz Nesin hazırladı’’ diye espri yaptı. Gazetecilerin, ‘‘Sayın Cindoruk'u tanıyor musunuz?’’ sorusuna, sayım memuru, ‘‘Hayır, kimdir? Siz neden buradasınız?’’ diye karşılık verdi. Daha sonra Cindoruk, kendisini tanıtınca sayım memuru gülmekten formu dolduramadı. (21 Ekim 1985-Hürriyet - O sayımda Demirel yasaklı, Cindoruk da emanetçisiydi.)
Özal’ı biz saydık
Houston, (Hürriyet) Başbakan Turgut Özal ve eşi Semra Özal'ı, sayım gününde Houston'da biz saydık. Sayım sırasında Özal, büyük bir pot kırdı ve eşinin doğum yeri sorusunu, İstanbul yerine Ankara diyerek yanlış cevapladı. Nüfus sayımı ile ilgili basılı soru kağıdından seçtiğimiz örnek sorulara Özallar'ın verdiği cevaplar şöyle:
Adresiniz?
- Şimdilik Houston'dayım. Asıl yerim Başbakanlık Konutu Ankara.
Bu yerin niteliği nedir? Baraka mı, gecekondu mu, lüks konut mu?
- Lüks bina.
(21 Ekim 1985-Hürriyet)
Büyük çapta bir iş!
Nüfus sayımlarıyla varılmak istenen hedefi, İstatistik Genel Müdürü Celal Aybar, 21 Ekim 1945 sabahı yaptığı radyo konuşmasında güzelce anlatmıştı: ‘‘...Bugün, Türk milletinin, yüksek kültürlü bir millet olarak, sulh zamanlarına mahsus, büyük çapta işlerden birini daha başardığı gün olacaktır. Avrupa'da ve dünyanın diğer bazı bölgelerinde, milletlerin evsiz barksız, günlük ekmeğini bulamaz, yaklaşan kışın soğuğunda ne yiyeceğini, ne yakacağını düşündüğü sırada biz Türk milleti, yapıcı ve kurucu bir zihniyetle ileri doğru yapacağımız hamlenin ilmi dayanaklarını elde etmek üzere sayım yapıyoruz.’’
Vatandaş, milli ödevini yap
Bugün bütün Türkiye'de ikinci nüfus sayımı yapılacaktır. İki üç gün içinde Türk vatanının her yerinde ne kadar Türk bulunduğunu kat'i olarak anlayabileceğiz. Bundan evvelki sayım tam yapılmadı, kat'i rakamları ihtiva edemiyordu. Nüfusumuzu 14 milyon küsur olarak göstermişti.
Şehir ve köylerdeki halktan başka memleketin iklimine göre şuradan buradan göçebelik eden bazı vatandaşlarla muhtelif tesirler altında isimlerini yazdırmayan kimselerin evleri genel nüfus sayımına dahil olamamıştı. Aradan geçen altı sene zarfında memleketin nüfusu göze çarpacak derecede çoğalmıştır. Doğum mütemadiyen artıyor. İlkmektebler hemen her sene ihtiyaca kafi gelmiyor, mektup açmağa yetişemiyoruz. Çocuklarımızın çoğaldığı artık şüphe götürmez bir hakikattir.
Bunlara son senelerde memleketimize akın halinde gelen göçmenlerin sayısını da ekleyecek olursak genel nüfusumuzun sayısını 17-18 milyon tahmin etmek lazım gelir, hatta bundan fazlasını bile ummak kabildir.