SAYIN GÖKTEM'E Ä°LK VE SON CEVAP:SÄ°ZE KARÅžIYIM! Kulakları

Güncelleme Tarihi:

SAYIN GÖKTEME İLK VE SON CEVAP:SİZE KARŞIYIM Kulakları
OluÅŸturulma Tarihi: Åžubat 02, 2001 00:00

SAYIN GÖKTEM'E Ä°LK VE SON CEVAP:SÄ°ZE KARÅžIYIM! Kulakları çınlasın, ortaokulda, çok iyi bir Türkçe hocam vardı. Bir gün derste gazete okumanın faydaları üzerine konuÅŸuyor, belli ki birazdan "kim günlük gazete okuyor" sorusuna alacağı yanıtı bildiÄŸinden gazete okumanın önemini de abartıyordu. O kadar ki, ben bu abartılara aldanarak, her gün gazete okuduÄŸumdan, kendimi sınıfın deÄŸil belki de okulun en erdemli öğrencisi sanmaya baÅŸladım... Ve yukarıdaki soruyu sorduÄŸunda, heyecanla parmak kaldırdım. Sonra hangi gazeteyi okuduÄŸumu sordu, o yaÅŸtaki her çocuk gibi eve gelen gazeteyi okuyordum, cevapladım: Hürriyet! Lâkin Türkçe hocamızın yüzünde okulun en erdemli gencini tebrik eden ifade yoktu. O, sanki benim tercihimmiÅŸ gibi, beni eleÅŸtirir tarzda, "bol resimli az haberli gazeteleri" nasıl okuyabildiÄŸimizi, sordu. Cevaplayamadım. Kendisi belli ki en az resimli gazeteyi, Cumhuriyet'i okuyordu. Ben de sonraki yıllarda hem eve gelip giden sakallı ÅŸair amcamın elinde gördüğümden hem de Türkçe öğretmenimden etkilenerek param oldukça Cumhuriyet alır, -itiraf ediyorum- sıkıla sıkıla bütün yazıları okurdum. Kendimi uzadıkça uzayan sıkıcı bir derste hissederdim sanki. Sayın Göktem bunları hatırlattı bana. Sakın buradan olumlu ÅŸekilde gocunmasın: Åžimdi Cumhuriyet gazetesinin bir gelenek olduÄŸundan ve kendisinin bana o gazeteyle geçirdiÄŸim sıkıcı saatleri hatırlatmaktan mutlu olduÄŸunu filan yazmasın! Ä°mayla deÄŸil açık açık söylüyorum: Levent Göktem'in yazısından sıkıldım. Evet, baÅŸlığında ve içindeki cümlelerde kinayeli bir ÅŸekilde sık sık adımı ansa da (adımı duymayı severim) Göktem'in yazısından da, üslubundan da sıkıldım. Kendimi sorunlu bir Ä°nkılâp Tarihi öğretmenince sorguya çekiliyormuÅŸ gibi hissettim. Sanırım sayın Göktem, benim kendisinin yazısı hakkında "evlere ÅŸenlik" dememe fazlasıyla alınmış, heyecanlanmış, köpürmüş falan, ama kusura bakmasın bu yazısı da "evlere ÅŸenlik". Bu arada kendisinin benim vasat yazım hakkındaki "Pulitzerlik" deÄŸerlendirmesini sevinçle karşıladım. Tarih hakkında bu kadar "doÄŸru" ÅŸeyler yazan, yorumlarıyla bir çığır açan sayın Göktem'in sanırım edebiyat hakkında da engin bilgisi vardır.Geliyorum... Aslında önümde duran sayın Göktem'in yazısını bir daha okumamak istediÄŸimden hiçbir yere gelemiyorum. Sayın Göktem'in kurnazlıkla karışık bir zekası var, zekası için deÄŸil kendisini kurnazlığı için tebrik ederim. Beni köşeye sıkıştırmış. Bakınız ne demiÅŸ? "Türkiye'de kaç kiÅŸi Osmanlı sarayındaki OÄŸlancılık müessesinden haberdardır?" Cevap veriyorum:2143451453, "Sultanlar Sultanı Fatih Sultan Mehmet'in bir cinsi sapık olmasını kim kabul edebilir, kim ders kitabına koyabilir ki?" Cevap veriyorum: Annesi kabul edebilir, çünkü anneler her ÅŸeyi affeder, annesi muhtemelen Türk deÄŸildir, Türk olmayanların da bu konulardaki mezhebi geniÅŸtir. "Ya da anlı ÅŸanlı IV. Murad'ın Ermeni dönmesi Musa Melek Çelebi'ye aşık olduÄŸuna kim inanır ki?" Cevap veriyorum: Ben tabii ki, çünkü Lise dönem ödevlerimden birini edebiyatımızın en güzide kalemlerinden biri üzerine yapmıştım: Sait Faik'ti bu yazar ve kendi başıma Faik'teki eÅŸcinselliÄŸi keÅŸfetmiÅŸtim. Tarih kitaplarında böyle bir ÅŸey okusam, inanırdım!.. Bu arada sayın Göktem, bir soru da ben sorabilir miyim? Yoksa burada soruları sadece siz mi sorarsınız? Åžimdi IV. Murad'ın bir erkeÄŸe aşık olması mı sizi iÄŸrendiren, yoksa bir Ermeni'ye, hayır hayır aslını inkâr eden, ihtida etmiÅŸ bir Ermeni erkeÄŸe mi aşık olması, bunu sorunuzdan pek çıkaramadım. Son soruyu bire bir buraya yazmayacağım, Göktem diyor ki: Fatih'i oÄŸlu gizli bir hristiyan olduÄŸu için zehirleterek öldürmüştür... Cesedini Gebze'de unutmuÅŸlar... Kokmaya baÅŸlamış... Åžimdi ciddiyet biraz! Sayın Göktem, sizin "karanlık" dediÄŸiniz bu noktaların ders kitaplarında bire bir iÅŸlenmediÄŸini sizin gibi ben de biliyorum. Ancak, geçen yazıda söylediÄŸimi tekrarlıyorum, çünkü anlamamışsınız: Sizde böylesine bir Osmanlı karşıtlığının temeli o kitaplarla atılmıştır. Osmanlı'nın zaferlerine övgüler düzen bu kitapların Osmanlı ile baÄŸları da ÅŸaşırmayın "Türklük" bağıdır. Hak verirsinizi ki, Türkiye Tarihi gibi bir ders kitabında, Osmanlılar sayfalar boyu Anadolu'da yaÅŸadıkları için deÄŸil, Türk oldukları, hadi sizin için tırnak içine alayım, evet "Türk" oldukları için yeralır. Öte yandan, bu "Türk"ü hakir görme noktasına de ÅŸimdiden deÄŸinelim son büyük Türk büyüğümüz sayın Göktem için: Eski kaynaklarda, Osmanlı aÄŸzından, "Türk"ler için olumsuz ifadelere rastlanabilir. Ancak bu tür kaynaklarda geçen "Türk", 20. Yüzyılda Türkiye Cumhuriyeti'nde yaÅŸayan Türkler deÄŸildir tabii ki? "Türk" kelimesi daha çok bir boyu, "Türkmen"leri ifade eder. Türkmenlerse yerleÅŸmeyi uzun süre reddeden, hayvanlarıyla birlikte oradan oraya gezen, çoÄŸu kez de yerleÅŸik köyler için tehlike teÅŸkil eden kalabalıktır. Bu yüzden "Türk" kelimesi çoÄŸu kez göçmenleri, göçmen oldukları için bazen yaÄŸmacıları iÅŸaret eder. "Etrak-ı bi idrak", yani idraksiz, aptal Türk. Tımar sistemiyle gelir elde eden bir Ä°mparatorluk için ise vergilendirme belli bir topraÄŸa yerleÅŸikle mümkündür. Türkmenler çoÄŸu kez varlıklarıyla buna muhalefet ederler, imajları da bu yüzden kötüdür. Öte yandan Türkmenler gibi Kıpçaklar da, onlar gibi Rumlar da, Ermeniler de kendilerini Osmanlı hissetmezler: "Åžalvarı ÅŸaltak Osmanlı/ EÄŸeri kaltak Osmanlı/ Ekende yok biçende yok/ Yemede ortak Osmanlı"... Ancak, Osmanlı-Türk (Buraya baÅŸka milletlerin isimleri de yazılabilir) arasındaki bu uzaklık iktidarla-muktedir, hanedanla-halk arasındaki uzaklıktır. Ve Osmanlı Ä°mparatorluÄŸu'nun yaÅŸadığı tüm dönemler boyunca baÅŸka coÄŸrafyalarda da durum farklı deÄŸildir. Hanedanlarla halk arasında bir aidiyet birliÄŸi yoktur. Aidiyetlik duygusu da henüz milletlere göre deÄŸil dinlere göredir. Ä°nsanlar kendilerini ibadet ettikleri mekânla tanımlarlar. Ortodoks kilisesine giden Rum-Bulgar-Süryani bi baÅŸka millet, Katolik kilisesine giden Ermeni-Latin bir baÅŸka millettir. Müslümanlarsa bir baÅŸka millettir. Türkler de bu son grup içinde yer alır. Osmanlı'nın "millet" algısı budur. Bu yüzden, Osmanlı, "etrak-ı bi idrak" derken, sayın Levent Göktem'i kastetmiyor, sakın alınmasın! Göktem, sorularının arasına bir parantez açmış: ÅŸu günlerin çok konuÅŸulan konusuyla ilgili: "Bugünlerde bir Ermeni soykırım yasa tasarıları tantanasıdır gidiyor. Kendi tebaasına en ağır zulmü reva gören bir imparatorluk, bir azınlığın yaÅŸam hakkına dokunmuÅŸ da olabilir tabii. Sarıkamış Harekatı'nda can veren 90.000 insan Ermeni deÄŸildi ki. O Türkleri öldüren de Ermeniler deÄŸildi, Osmanlı idi. Kendi askerine, kendi milletine davranan, sınırları içinde yaÅŸayanları koyun gibi gören bir imparatorluk Ermenileri de el üstünde tutmadı tabii"... Ä°mayı anladık herhalde. Osmanlı karşıtlığı sayın Göktem'de öyle bir hale gelmiÅŸ ki neredeyse evet bir soykırım var ama onu biz Türkler deÄŸil Osmanlılar yaptı deyiverecek. Aslında pekalâ da demiÅŸ. Cumhuriyet, Osmanlı Ä°mparatorluÄŸu'nun borçlarını kabul ederken, zımnî de olsa Osmanlı mirasını kabul ettiÄŸini söylüyordu. Tarih, bir miras olduÄŸunda, içinden iyileri ve kötüleri ayıklayamazsınız. Ä°ÅŸin içinden de sayın Göktem gibi kolay sıyrılamazsınız. Dahası Göktem, Enver PaÅŸa'nın askerlik hatalarını bütün bir Ä°mparatorluÄŸa ve onun bütün geçmiÅŸine yüklüyor. Birileri kendisine Ä°stanbul'u son azınlıklarından da eden 6-7 Eylül olaylarının faturasını Türkiye'ye çıkardıklarını söylese, ne yapacak? Osmanlı'nın Enver PaÅŸa'ları vardı, Türkiye'nin de Menderes'leri... Ä°ÅŸte bütün mesele bu, bakmak ama görebilmek... Sayın Göktem, daha sonraki satırlarda sorularına devam ediyor: Ama ilk önce şöyle bir kurnazlık yapıyor, benim için diyor ki: "Kendisine ÅŸunu sormak istiyorum (buyrunuz sayın Göktem)... Yazımda yer verilen (kim verdi, o yazıyı yazan siz deÄŸil miydiniz sayın Göktem, aaa anladım, üslup... Kutlarım!) Osmanlı'nın karanlık yüzü ile ilgili hususlardan hangisine karşıdır?" Sonra nedense sormuyor, sanki ben sormuÅŸum gibi cevap veriyor: "PadiÅŸahların anaları Türk deÄŸildir." Geçen yazımda söyledim, olmamış, bir daha: Biz Türklerde nesep bağı babadan kaynaklanır. Örnekleyelim: Baba Türk, anne Alman= çocuk Türk, sanırım gayet açık oldu... Åžimdi Göktem'in yazı boyunca en sofistike cümlesine geldik: "PadiÅŸah babalarının analarının soyu da dolayısı ile Türk deÄŸildir". Sanırım sayın Göktem, bu garip cümleyle ÅŸunu ifade ediyor: Ana (padiÅŸah anası) Türk deÄŸilse, doÄŸan çocuk (ÅŸehzade) Türk deÄŸildir, neticede anası Türk olmayan padiÅŸahla bizatihi Türk olmayan bir ananın çocuÄŸu Türk olmaz. PadiÅŸah analarından Türk deÄŸiller de sanki baÅŸka bir ÅŸeylermiÅŸ gibi bahsedilmesi, beni düşündürüyor... Olmasın, ne çıkar?.. Ve ÅŸimdi Göktem'in kurnazlık soruları, ben bunlardan hangisine karşıyım: Deli Ä°brahim, deli deÄŸil midir? Olabilir, dahasını yazalım: Kendisi kadın delisiydi, bir keresinde Anadolu'daki paÅŸalardan birisinin karısının güzelliÄŸi onun kulağına kadar gelir, baÅŸka bir paÅŸayı kadını kendisine getirtmesi için görevlendirir. Keyfine düşkündü, havuzda dolaÅŸan kayıkta oturur, havuzdaki balıkları yakalayan yarı çıplak cariyeleri bahÅŸiÅŸe boÄŸardı. Bir ara, bir doÄŸu masalından etkilenip Samur kürkü toplamaya baÅŸladı. Eyalet valilerine fermanlar yazıldı. Samur ve seks gücünü artırmak için amber istendi. Deli Ä°brahim kendisinden beklenen görevin sonucu bu hale gelmiÅŸti ve görevini de baÅŸarıyla tamamladı. Sıra ona geldiÄŸinde durmuÅŸ olan Osmanlı soyu, ondan devam etti. Sonraki padiÅŸahlar IV. Mehmed, II. Süleyman, II. Ahmed onun oÄŸullarıydılar... Ben Sultan Ä°brahim'e dair bu hikayeleri gülerek okuyorum, sayın Göktem gibi öfkelenerek deÄŸil. Çünkü benzeri olayların baÅŸka coÄŸrafyalarda da yaÅŸandığını biliyorum... Göktem, sorularına devam ediyor: "Murat IV, çok mu merhametlidir?": Hayır! Fatih, bebek kardeÅŸi Ahmet'i boÄŸdurtmamış mıdır?": Evet! Göktem'in kurnaz zekâsı biraz daha zorlasa onu, "Ä°stanbul 1453'te fehtedilmemiÅŸ midir?" diyecek.Bunlar tarihsel olgulardır sayın Göktem, ben olgulara deÄŸil, sizin garip yorumlarınıza karşıyım. Karşı olduÄŸum noktanın bu olduÄŸu, ilk yazıda da son derece açıktı, ben sizin Osmanlı ile Türkiye arasında bir uçurum açan zihninize karşıyım! GeçmiÅŸe bugün bakarak içine düştüğünüz subjektifliÄŸe karşıyım! Ben sizin bugün burada yaÅŸayanların tarihsel hafızasını bir asra hapsetmenize karşıyım! Ben sizin tuzaklar kurmaya meyilli zekanıza, Enver PaÅŸa'lar gibilerin kurdukları Ä°ttihatçı siyasetinize karşıyım! Devlet, bu coÄŸrafyada yaÅŸayanların zihninde bir imgedir ve o imge devam ediyor iÅŸte: Selçuklu-Osmanlı-Türkiye Cumhuriyeti. Sayın Göktem, sonraki satırlarda konuyla hiç ilgisi yokken ne yapıyor. Bakalım... Sanki, bağırır gibi yazıyor. "Bakınız Hakan Kaynar Bey", (bey demekte zorlanıyor gibisiniz sayın Göktem, isterseniz demeyiniz). Türk'ü adam yerine koymayan Osmanlı'yı ben atam saymam. Ben bir tek Kemal Atatürk'ü tanırım." Sonra da, Almanya'daki garip bir cemaatin kitaplarından alıntılar yapıyor. Sonra da soruyor: "Ben bu tür sözleri iÅŸittiÄŸimde ürperiyorum, irkiliyorum. Ya siz?" Delikanlı üslubunu, kurnazlıkla bitiriyor. Sanki karşısında ben yokum, bir baÅŸkası var. Alıntıladığı o aptalca satırlarda, "Mustafa" yerine "Levent" de yazsa, her insan gibi ben de ürperir, irkilir ve her aklı başında insanın yapması gerekeni yapardım, geldikleri yere geri gönderirdim. Çünkü diyalektik diye bir ÅŸey vardır... Sayın Göktem, bilmeden o garip cemaatin ekmeÄŸine yaÄŸ sürüyor: Bu saçmalıkları Göktem'in sayesinde biz de okuduk. Okumasaydık, aydınlanamayacaktık! Mustafa Kemal Atatürk üzerine yazılan bu tür aptalca yazıları Agora gibi bir platformda, Osmanlı Ä°mparatorluÄŸu üzerine yapılan bir polemikte, bir insan niye uzun uzun alıntılar? Göktem'in milliyetçi paranoyası belli ki tarihe olan bakışını etkiliyor. Göktem, Fatih'in gizli Hıristiyan olduÄŸu için zehirlenmesi gibi abartılı ve gerçeklik payı düşük olguların yanında Sultan Ä°brahim'den, Deli Ä°brahim diye bahsediyor, Fatih'ten cinsi sapık diye. Bu üslup meselesi, birincisi için "akli bakımdan bazen dengesiz" ikincisi (ben Fatih'in "cinsi sapıklığı" hakkında da bir ÅŸey duymadım, cehaletimden dolayı ne olur bağışlayınız beni bay Göktem!) hakkında da, "cinsel tercihleri çeÅŸitliydi" gibi ifadeler daha medenidir. Göktem'in padiÅŸahların cinsel yaÅŸamlarıyla olan aşırı ilgisini de anlamış deÄŸilim, kendisinin üslubuna da yansıyan delikanlı ahlâk anlayışı tarihe bakarken bir ölçüt olarak kullanılamaz oysa... Mahalle kahvehanelerinde ellerinde tespihlerini sallarken padiÅŸahları cinsel tercihlerinden dolayı aforoz edebilir. Ancak kamusal bir eylem yaparken, yazı yazarken daha ciddi olmak zorundadır. Her ÅŸeyden önce cinsellikle ilgili kategoriler, bazı seçimlerin olumlanması ya da dışlanması tarihin her noktasında aynı deÄŸildi. OÄŸlancılık ya da eÅŸcinsellik bırakınız Osmanlı'da, felsefenin yurdunda, Eski Yunan'da da oldukça yaygındı. Her ÅŸeyden önce insanların ister padiÅŸah olsunlar ister gazeteci, cinsel tercihleri kendilerini ilgilendirir. Belden aÅŸağı vurmak pek tabii ki, Türklerin tartışırken sıkça baÅŸvurdukları bir yöntemdir. Ä°nsanların iyi veya kötü olduklarına dair deÄŸerlendirmeler, eÄŸer onların belden aÅŸağılarıyla baÄŸdaÅŸtırılıyorsa, deÄŸerlendirme sahibinin, cinselliÄŸi bir kriter olarak belirlediÄŸi açıktır. Göktem'de neredeyse takıntı haline gelmiÅŸ bu özellik onun ayırımcı kimliÄŸinin sadece bir öğesi. Ä°kinci ayırım, millete yönelik. PadiÅŸah analarının Türk olmaması konusundaki bu takıntısı, ÅŸu anda bu yazıları okuyanların hangisinin gerçek anlamda saf Türk olduÄŸu sorusunu getiriyor akla. Ayrıca ilk yazısında Osmanlı sarayının bir süre padiÅŸah annesi kadınlarca idare edilmesi konusundaki ifadesi, bunu bir idare hatası olarak ifade ederken ki tarzı, Göktem'in sadece cinsellik konusunda deÄŸil "cinsiyetler" konusunda da ayrımcı olduÄŸunu gösteriyor. Daha ilk cevapta seviyesi oldukça düşmüş olan bu polemiÄŸe devam etmeyeceÄŸim. Bir kere tarih benim için ÅŸedid ve kurnaz bir gazeteciyle tartışılacak bir konu deÄŸil. Sayın Levent Göktem'i delikanlı öfkesiyle baÅŸbaÅŸa bırakıyorum. Ben eÄŸlenmek için yazıyorum, bu yazıda da ara ara çok eÄŸlendim. Biliyorum, sayın Göktem olası bir cevapta iÅŸi daha kötü noktalara götürecek, bas bas bağıran sesini bilgisayar ekranlarından duyacağız. Bu olası yazılarda benimle ilgili ne tür bir deÄŸerlendirme olursa olsun cevap vermeyeceÄŸim. PolemiÄŸi kiÅŸiselleÅŸtirdiÄŸinden öfkelenen ve kurnazlığıyla öfkesini ortalığa son yazısıyla saçan sayın Göktem'in sıkıcı yazılarını ikinci defa okumamak beni çok mutlu edecek. Göktem, delikanlı öfkesiyle Agora'da tekrar arz-ı endam ettiÄŸinde, ben Palermo sokaklarında dolaÅŸacak, çocukların Ankara'sını anlatacağım insanlara. Tarihi öfkelerine kaynak yapan ayrımcı biriyle polemiÄŸe girmekten daha önemli, daha deÄŸerli, daha eÄŸlenceli iÅŸlerim var. Levent Göktem okuyup, yanıtlamaktansa, günlerce yarısı Alman olan AyÅŸe Arman'ı (Arman'ın bu özelliÄŸi herhalde sayın Göktem için bir ölçüt olabilir, ben Arman'ın soyaÄŸacıyla deÄŸil yazılarıyla ilgiliyim) okumayı yeÄŸlerim. Bu arada, sayın Göktem, ne savunması?.. Siz kimsiniz? Ben size karşı neyi "savuna"bilirim? Siz neler sayıklıyorsunuz öyle? Hakan KAYNAR- 2 Åžubat 2001, Cuma Â
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!