Güncelleme Tarihi:
BU kararlar arasında okullarda Türkçe dersi geliyor. Bazı yerlerde Türkçe'nin ek ders olarak alınması, hatta okulda Türkçe konuşulması bile yasaklandı. Velilere, "mesai saatleri dışında sınıfı kiralayın, öğretmeni bulun öyle ders alın" deniliyor. Ayrıca, Din bilgisinin de Türk öğrencilere sadece Almanca olarak verilmesi öngörüldü.
MÜNİH- Dil bilmeyen, yol bilmeyen Anadolu insanının yabancı bir ülkedeki öyküsü Münih garında başlar. Türkiye'den Almanya'ya işçi gönderildiğinde davul-zurnayla burada karşılandılar. O gidiş, o karşılanış görüntüleri hep burada siyah-beyaz fotoğraflara yansıdı.
Münih, Almanya'nın Bavyera eyaletine bağlı 1 milyon 200 bin nüfusuyla en büyük kentlerinden birisi. Burada, 280 bin civarında Türk yaşıyor. Türklerin ilk geldiği Münih, yabancı düşmanlığının arttığı bir dönemde Türk-Alman Dostluk Federasyonu'nu tarafından düzenlenen "Dostluk Haftası" etkinliğine sahne oluyor. Türk düşmanlığının giderek arttığı, Türkçe'nin bile okullarda yasaklanmaya çalışıldığı bir dönemde böyle bir etkinliğin düzenlenmesi kuşkusuz son derece anlamlı. İşte, Genel Başkan Ali Kılıç ve arkadaşlarının çabasıyla bu etkinliklerin bu yıl 7'ncisi gerçekleştiriliyor.
Federasyonunun hem Türk hem de Alman üyeleri var. Onların amacı, artık Almanya'da kalıcı olan Türklerle, Almanların dostluğunu artırmak. Ancak, Almanya'da öyle bir ırkçılık, öyle bir İslam fobisi gelişiyor ki bu da onlara düşen görevi kat kat artırıyor.
"ANA DİLDE EĞİTİM" DİYEN ALMANYA'NIN BASKISI
Bavyera Parlamentosu'nun salonu bu anlamda önemli bir toplantıya sahne oldu. Türk-Alman Dostluk Federasyonu'nun kültür haftasının açılışı parlamento çatısı altında gerçekleştirildi. Mevleviliğe gönül vermiş Almanlar o salonda sema gösterisi yaptı. O salonda Mevlana, Yunus, Hacı Bektaş-ı Veli, insan sevgisi dile getirildi.
Konya'da ders almış, Mevleviliği Almanya'yla taşımış Almanlar, yalnız Münih'te değil, diğer kentlerde de Mevlana'nın "sevgi ve
Federasyon Genel Başkanı Ali Kılıç o salonda, "Biz, barış, dostluk, sevgi adına buradayız. 45 yıl önce geldiğimiz Almanya'da tam 45 yıl sonra parlamentodayız. Bizimle ilgili kararların alındığı bu salondan artık çıkmayacağız. Artık parlamentodan gitmeyeceğiz" diyordu.
CHP Genel Sekreter Yardımcısı Bihlun Tamaylıgil, dini kullanıp insanlarımızı dolandıran ve kamuoyunda "yeşil sermaye" olarak bilinen soygunu TBMM'de sıkça dile getiren ve bunun peşqini bırakmayan bir milletvekili. O, dini kullanıp insanların nasıl soyulduğunun göz yaşına defalarca tanık oldu. Tamaylıgil de, toplantıda Almanların gözünün içine baka baka, "İslamiyetin en özgür, en akılcı yaşandığı yer Türkiye'dir. Avrupa'da din-mezhep kavgaları yaşanırken, Anadolu'da sevgi ve barış anlayışı yeşermişti" diyor.
Tamaylıgil, 45 yıl önce insanımızı "dost ülke" diye gönderdiğimizi anımsatıyor, Avrupa Birliği'nin, Türkiye dışındaki hiçbir aday ülkeye uygulamadığı dayatmalara tepkisini ortaya koyuyordu. Eyalet parlamentosu binasında, Tamaylıgil, Almanya'nın tutumunu eleştiriyordu...
Türkiye'nin Münih Başkonsolosu Abdurrahman Bilgiç, konuşmasını hem Türkçe hem de Almanca yaparak önemli bir mesaj veriyor, iki dilli konuşmanın günümüzün gerçeklerine uygun olduğunu belirtirken, yaşanan bir sorun için de diplomatik bir dille mesaj veriyordu. Bilgiç, farklı kültürlerden gelen insanların birbirini tanımaları ve önyargılardan arındırılmalarına bu toplantıların zemin hazırlandığını da ekliyordu.
Diplomatımızın hem Türkçe, hem Almanca konuşması önemli bir mesaj. Çünkü, bazı eyaletlerde okullarda Türkçe dersinin okutulması yasaklanıyor. Bırakın yasaklanmasını okulun bahçesinde bile konuşulması istenmiyor.
Avrupa Birliği ülkeleri, Türkiye'ye "azınlıklara kendi dillerinde eğitim"i raporlarında koşul olarak ortaya atarken, kendi ülkelerinde bulunan Türklerin Türkçe konuşmalarını bile yasakladıklarını ise görmezden geliyor. Bir çok konuda görüş ayrılığı olan Türklerin oluşturduğu kuruluşlar, bu konuda ortak hareket ediyor, tepkilerini her fırsatta güçlü bir biçimde ortaya koyuyor.
ALMAN OKULLARINDA TÜRKÇE DERSİNE SON
Değişik eyaletlerde, Türkçe ve Din Kültürü dersiyle ilgili kararlar alınıyor. Bunlar tüm okullarda tam olarak uygulanmasa da şimdiden önemli bir tedirginlik konusu. Münih Okul Aile Birliği Başkanı Hüseyin Delemen, "Alman okullarında Çin ve Japonların ana dillerinde öğrenimlerine izin verilmesine rağmen, okullarda haftada bir saat olan Türkçe tamamlama dersinin okutulmasına son verilmesi için kararlar alındı" diyor.
Okula yeni kayıt yapılırken, kayıt yenilerken veli bir form dolduracak. Öğrenci, ana diliyle tamamlama dersi almak isterse, velilere ders saati dışında sınıf kiraya verilecek, belli bir kirayı yatıran velilerin çocuklarına okulda, tamamlama dersi paralı olarak verilecek. Yani, sınıf kiraya verilecek, öğretmenine karışılmayacak. Ancak, bu geçici bir oyalama taktiği.
Türk öğrencilerin, Almanya'daki okulların bahçesinde bile Türkçe konuşmalarını yasaklayan uygulamalar oluyor. Bavyera Eyaletinde Rasttat kentinde başlayan bu uygulama da şimdi genişliyor...
DİN BİLGİSİ, ALMANCA OLURSA "TAMAM"
Türkçe dersi küçük yerleşim yerlerinden başlayarak kademe kademe yaygınlaştırılıyor. Yalnız Türkçe değil, Din Bilgisi ile ilgili de kararlar alınıyor. Türkiye'den Din Bilgisi öğretmeni gönderilmesi, bu dersin Türkçe olarak verilmesi istenmiyor. Bu ders verilecekse, bunu dersin Almanca verilmesi öngörülüyor.
Yani Almanya'da öğrencilerimiz böyle bir baskı ve çıkmazla karşı karşıya bırakılmış durumda. Önümüzdeki dönemde bu sıkıntılar giderek artacak.
Devlet politikası olarak benimsenen bu baskılar, Türklerin Almanlarla uyumunu zorlaştırıyor "entegrasyon" değil "asimilasyon" politikası uygulanıyor. İşte, bu durum farklı görüşleri temsil eden dernekleri bir araya getiriyor ve ortak hareket etmelerinin yolunu açıyor.
Almanya'da, Türk öğrencilerin yüzde 50'si üniversiteye gidemiyor. Konuyu yakından bilen bir kamu görevlisi, "okulunu bitirip üst öğrenime gidemeyenlerin oranı da hayli yüksek. Bunlar da okulunu bitirip diploma alamadığı için kalifiye eleman da olamıyor. Yani gelecekte Almanya'da işsiz-güçsüz vatandaşlarımızın sayısı giderek artacak" diyor. Yetkili, o yüzden eğitim konularıyla Devletin çok yakından ilgilenmesi gerektiğini kaydediyor. Yine de, tüm olumsuzluklara rağmen, Alman üniversitelerinde 40 bin Türk öğrenci bulunuyor.
Irkçılık, İslam fobisi, Türk-Alman ilişkileri, Almanya'da Neo-Nazi korkusu, rakamlarla yabancı düşmanlığıyla ilgili Ali Kılıç'tan, burada tanıştığımız vatandaşlarımızdan dinlediğimiz ilginç bilgileri var. CHP Genel Başkanı Deniz Baykal da "güvenlik toplantısı" için Münih'e geliyor. Sahi siz Münih'te havalar nasıldır diye merak da etmişsinizdir. Burada da hava soğuk, ama kar yok.
TÜRKLERİN ALMANYA GÜNDEMİ: SEÇME, SEÇİLME
CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, Almanya'nın Münih kentine geliyor. Kendisine zırhlı araç tahsis edilecek, koruma verilecek. Bu güvenlikten çok, Baykal'a verilen önemi gösteriyor. Çünkü bu uygulama sadece devlet ve hükümet başkanları ile bakanlara yapılıyor. Almanya gündeminde, Türkiye'de seçme ve seçilme hakkına katılım var. İşte, Baykal'a bugün bu sorular sıkça sorulacak.
MÜNİH- Almanya'nın Münih kenti, Türkiye'nin geçmişte hep ilgisiz kaldığı "güvenlik konferansı"na ev sahipliği yapacak. Bu konferansın önemini belirtmek için Rusya Devlet Başkanı Putin'in yaklaşık 150 kişilik bir heyetle geleceğini söylememiz bile yeter. Türkiye'den bu konferansa CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, ODTÜ Öğretim Üyesi Prof.Dr. Hüseyin Bağcı'nın dışında katılan yok...
CHP Genel Başkanı Baykal, yurtdışında bulunan Türk vatandaşlarının sorunlarıyla yakından ilgili. Almanya'da yaşayan ve "Türk-Alman Dostluğu"nu geliştirmek için çırpınan CHP Parti Meclisi Üyesi Ali Kılıç'ın da bu konuda ki çabaları hep takdirle karşılanıyor. İştde düzenlenen "Türk-Alman Kültür Haftası"da bunun bir sonucu...
YAHUDİ KATLİAMININ YAPILDIĞI KAMP
Yabancı ülkelerden gelen ana muhalefet partisi liderlerine ne koruma, ne araç tahsis edilirken, Deniz Baykal'a zırhlı araç ve koruma da veriliyor. Bu güvenlik açısından bir sorun olacağından değil, Baykal'a verilen önemi göstermesi açısından yapılıyor.
Baykal'ın bu ziyareti hayli renkli geçecek gibi gözüküyor. Ülkelerin birer birer Ermeni Soykırımı Tasarılarını kabul ettiği bir dönemde, Baykal ülkemize yapılan haksızlığı Hitler'in Yahudi Katliamını yaptığı Dachau Kampını ziyareti sırasında değerlendireceğini tahmin ediyorum. Genel Sekreter Yardımcısı Bihlun Tamaylıgil, Ermeni Soykırımı Yasa Tasarısı konusunda tepkisini Bavyera Parlamentosunda açıkça ortaya koydu.
OTELİNİN TABELASI MANŞETLERE ÇIKAN KAYSERİLİ
Kayserili Mahir Zeytinoğlu'nun Münih'te kendi eviniz gibi olan otelinin adı "Goethe"dir. Mahir Bey, Türkiye'nin AB süreci sırasında otelinin tabelasınındaki o harfininin içine bayrağımızı, harfin etrafına da AB bayrağını işletmiş. Öyle bir ilgi görmüş ki, Alman gazetelerinde manşetlere çıkmış...
O oteline bu adı verdikten, hele kendi tasarımı olan ambleminin sevilmesinden sonra, aynı cadde üzerinde "Goethe" adı da çoğalmış. Tabii ki otelin resepsiyonunda otele adını veren Goethe'nin resmi, karşısında da Mahir Zeytinoğlu'nu "Osmanlı Sultanı" gibi yağlı boya resmi bulunuyor. Azeri bir ressamın yaptığı Osmanlı sultanı kıyafeti içindeki Mahir Bey, bu resmiyle de hayli ilgi çekiyor, yabarcı müşteriler bir ona, bir resme bakıyor, "Siz sultan, siz padişah mıydınız?" diye soruyor. O, sıcak bir gülümseyişiin ardından çaylar geliyor.
HÜRRİYET'İN YÜRÜTTÜĞÜ SEÇİM KAMPANYASI
Hürriyet gazetesi, özellikle Almanya'da Türklerin ülkemizdeki seçimler için Almanya'da oy kullanması için etkili bir kampanya yürütüyor. Gazeteci ağabeylerimiz Yalçın Bayer ve Melih Aşık ile birlikte Halit Çelikbudak, Münih Temsilcisi Celal Özcan'ın düzenlediği toplantıya katıldık.
Trabzonlular Derneği'nin lokalinde o bildik, o içimizi acıtan tablo. Trabzonlu şehitlerin fotoğrafı Münih'te boydan boya duvarı kaplamış. Konu, yurtdışındaki Türklere, Almanya'da oy kullanma hakkının tanınması ve güncel sorunlar. Ne olup bittiğini onlardan dinliyoruz:
MAHİR ZEYTİNOĞLU (Güney Bavyera Türk Dernekleri Koordinasyon Kurulu Başkanı): Burada yaşayan vatandaşlarımızın adresleri Konsoloslukta bulunuyor. Bölgede 280 bin vatandaşımız yaşıyor. Adaylar da yurtdışında yaşanlar arasından olmalı. Bir çok ülkede olduğu gibi tercihli oy kullanılabilmeli.
CUMALİ NAZ (Yabancılar Meclisi Başkanı): Bugüne kadar gelmiş geçmiş hükümetler en doğal haklarımızdan bizi mahrum bırakıyor. Değişik dönemlerde toplantılara çağrıldık. Her 3-5 yılda bir rapor hazırlandı. Sonuç olarak başta seçme-seçilme hakkı olmak üzere hiçbirinden sonuç alınamadı. Bir keç daha öneriyoruz: Türkiye'de siyasi partiler, yurtdışında da teşkilatlanmalı, yalnız seçme değil, seçilme hakkı da tanımalı. Bizim içimizden çıkmayanın bizim sorunlarımızla yeterince ilgileneceğini sanmıyorum.
HÜSEYİN DELEMEN (Münih Okul Aile Birliği Başkanı): Ülke genelindeki okullarda Türkçe konuşulmaması önerildi. Hatta tenefüslerde Türkçe konuşulmaması tavsiye edildi. 10 yıl önce 275 okulda Türkçe dersi verilirken, bugün okul sayısı 75'e düşmüş durumda. Bakanlığın sitesinde yer alan Ana dilin önemine ilişkin yazı web sayfasından çıkarıldı. 75 bin imza toplayıp bakanlığa sunduk. Vatandaşlarımız bunu yeterince bilmiyor.
DOÇ.DR. ÖZGÜR SAVAŞÇI (Atatürkçü Düşünce Derneği Başkanı): Almanya'daki çocukların geleceği konusunda Türkiye kafa patlatmış değil. Türkiye bizi dinler, raporları alır, çekmecelere koyar. Burada çözüm iki dillilik. Almanlar 'bu çocukların başarılı olabilmesi için Almanca'yı öğrenmesi gerekir' diyor. Bu bilimsel gerçeklere aykırı. Oysa, bunların ana dilleri Almanca değil. 0-12 yaş dil edinme dönemidir. İki dili eşit bir biçimde öğrenme önemli. Aksi halde yarım dilli cahiller yetiştiriliyor. Türk tarafına gidiyor 'Almansın, Alman tarafına gidiyorsunuz Türk'sün' diyorlar. Dilin teke indirgenmesi de yanlıştır.
ALİ ERDİM (Türk- Alman Sanayi ve Ticaret Odası Yönetim Kurulu Üyesi): Sorunlarımız hep öteleniyor. Hızla çifte vatandaşlığın önü açılmalı. 45 yıldır yapılan yanlışlıklar nedeniyle büyük bölünmüşlüğe uğramışız. Bu, derneklerin isimlerine bakarak da anlaşılıyor. Almanlar bizim için 'kafaları Türkiye'de, bedenleri Almanya'da' diyorlar. Sorunları çözmek için burada entegre olmak zorundayız.
HASAN TAN (Mühendisler Derneği Başkanı): Gidip siyasetçilerle, işveren kuruluşlarıyla görüşmüyor, kendimizi anlatmıyoruz. Eskiden Münih'te Münih Türkgüçü futbol takımı vardı. Maçlarında 10-15 bin giderdi. Almanlar, bilinçli olarak bunu yok etti. Şimdi 47 kulüp var ve bunlar Almanların destekleriyle ortaya çıktı. Türkler arasında yüzde 30'a yakın işsizlik var. Bu gittikçe yükseliyor. Bunun ana nedeni Türk gençlerin meslek edinememeleri ve o okullardaki başarısızlık nedeniyle meslek sahibi olmamaları.
HALİS ATEŞ (Avrupa Türk Nakliyeciler Birliği Başkanı): Vize alırken, sizinle ilgili bütün sorular, onur kırıcı ifadeler geliyor. Şoförünüze ancak 12 ay çalıştıktan sonra ancak vize alabiliyorsunuz. Bulgaristan sınırında 52 Euro karşılığında kapıdan vize alırken, şimdi konsolosluklar veriyor. Vize alabilmemiz için şirket, Uluslararası Nakliyeciler Derneği'ne (UND) şoför listesini bildiriyor. Dernek bunu ulaştırma bakanlığına, onlar Dışişleri Bakanlığına veriyor. O listelerin Bulgar makamlarından gelebilmesi 3-4 ay sürüyor.
MEHMET SANCAK (Trabzon Derneği Kurucu Üyesi): Merkez Bankası mağdurları var. 15 yıl önce yatırılan paralardan dolayı Alman makamları bizden geriye dönük faiz istiyor. Bununla ilgili bizlere mektuplar geliyor. Ne yapacağımızı şaşırmış durumdayız.
Hürriyet Almanya Yazıişleri Müdürü Halit Çetinbudak ve Münih Temsilcisi Celal Özcan'ın düzenlediği toplantıda bunları dinledik. Bu toplantıları meslektaşlarımız devam ettirecek ve onların Almanya gündemi, Türkiye'ye yansıtılacak. Seçme ve seçilme hakları konusunda her gelen söz verdi... Aradan geçti tam 45 yıl. Bakalım, Baykal bu konuda ne diyecek...
"YEŞİL SERMAYE"NİN MAĞDURLARI
Avrupa Birliği, hemen her konuda Türkiye'ye eleştiriler getiriyor ve bunların giderilmesini istiyor. Tek laik ülke olmamıza rağmen, laiklik karşıtı hareketler konusunda ise en küçük bir eleştiride bulunulmuyor. Irkçılığın, yabancı düşmanlığının arttığı Almanya'da, CHP Genel Başkan Yardımcısı Onur Öymen'le sohbet ediyoruz. İlginç bilgiler aktarıyor.
Almanya'da camiler para toplama yeriydi. Para toplayan ve "yeşil sermaye" olarak nitelendirilen holdingler toplayacağını topladı. Bugün binlerce vatandaşımız dolandırıldığını biliyor, batan paralarını kurtarmak siyasi görüşlerine hiç de yakın olmayan partilerden yardım istiyor.
İnsanımızı öyle bir duruma düşürdüler ki, yıllardır parasızlık yüzünden Türkiye'ye gidemiyorlar. Kimisi eşinden, çocuğundan habersiz para
Bir zamanlar Türkiye'den gelip holdingleri için para toplayanlar ise bugün hiç ortalıkta görünmüyor. Münih'te bulunduğumuz Landwehr caddesi üzerinde 5 tane mescit kapasitesinde cami bulunuyor. Bunların biri Milli Görüş, biri Cemalettin Kaplan grubunun devam ettiği Kuba mescidi, biri Süleymancıların kontrolündeki İslam Kültür Merkezi, biri Irak Türkmenlerinin, biri de Balkan Müslümanlarının ibadet ettiği mescit. Diyanet İşleri Başkanlığı'na bağlı ise Münih'te 3 cami var.
Özellikle Milli Görüşçülere ait olan camiler, önceki yıllarda para toplama yeriydi. Geç de olsa uyandılar. İşte, bir zamanlar para toplanan bu camilerin önünde dilenenlerin sayısının fazla olması ise insanın içini acıtıyor. Derler ki, bugün dilenenlerin bir kısmı, "yeşil sermaye" olarak bilinen holdinglere para veren, şimdi parası buharlaşanlar...
FUTBOLCULARIN ÖZLEMİ, TÜRKİYE'DE KAMP YAPMAK
Almanya eski Almanya değil. İşsizlik almış başını yürümüş. Türkler arasında işsizlik oranının da hayli yüksek olduğu belirtiliyor. Vatandaşın bu durumu Türklerin gözbebeği olan futbol takımlarını da hayli etkilemiş. Türkiye'de Fenerbahçe, Beşiktaş, Galatasaray ne ise Almanya'da da Münih Türkgücü, Berlin Türkiye'm, Hannover Yurdumspor da o. Bunun yanı sıra değişik isimler altında Türklerin kurduğu çok sayıda futbol takımı bulunuyor. Sadece Münih ve çevresinde 47 takım top koşturuyor.
Aralarında İlhan Mansız'ın, Savaş Koç'un da bulunduğu çok sayıda ünlü futbolcunun yetiştiği Münih Türkgücü'nun yöneticileri İsmet Şen ve Mustafa Fındık'la konuşuyoruz. Münih Türkgücü, gittiği her yerde coşkuyla karşılanıyor, maçlarını 10 bini aşkın kişi izliyordu. Ancak, o görkemli günler şimdi yok.
Parasızlıktan bir ara kapanma tehlikesiyle karşı karşıya kalan Münih Türkgücü, sonunda kurtarılmış, borçları ödenmiş ve şu anda ancak kendi kendini idare edecek kadar bir maddi gücü var. Ancak, bu onların gelip Türkiye'de kamp yapmasına yetmiyor.
Belki futbolculara ne ödendiğini de merak ediyorsunuzdur. Ayda sadece 100 Euro, kazandığı maçlardan sonra da prim veriliyor. Futbolcuların en büyük özlemi, Antalya'da kamp yapabilmek. Bu yıl "belki kamp için sizi Antalya'ya götüreceğiz" denildiğinde hem sevinmiş, hem heyecanlanmışlar. Ancak, yapılan temaslar sonucu olanakları Antalya'd6a kamp yapmaya yetmemiş.
Bu ay için de kamp için İtalya'ya gidecekler. Şimdi onun hazırlıklarını yapıyorlar. Yönetici İsmet Şen, "Türkiye'ye gidemeyeceğimizi söyleyince çocuklarımız çok üzüldü. Bizim için hayli ucuza geldiği için İtalya'da kamp yapmayı tercih ettik" diyor.
TÜRK- ALMAN DOSTLUK FEDERASYONU
Genel Başkanlığını Ali Kılıç'ın yaptığı Türk Alman Dostluk Federasyonu, bizi her kesimden insanlarla da bir araya getiriyor. Milli Görüşçüler de, "Milli Görüş gömleğini çıkarttık" deyip AKP olduğunu belirtenler de Türkiye'deki seçimler için Almanya'da oy kullanmak istiyor. Hürriyet gazetesi, yurtdışında bunun öncüğünü yapıyor, bu konuda hayli etkili bir kampanya yürütüyor. Düzenledikleri toplantılara sivil toplum kuruluşların temsilcileri katılıyor.
Bir çok ülkenin vatandaşı, ülkelerindeki seçimler için Almanya'da Büyükelçi ve konsolosluklarda kurulan sandıklarda oy kullanıyor. Mektupla oy kullanılması için adreslerine yazı gönderilmesi en pratik yol olarak belirtilmiyor. Ancak, maşallah işi düşmediği sürece vatandaşlarımızın konsolosluklarda da doğru dürüst kayıtları, adresleri olmuyor.
Daha önce Türkiye'nin Almanya Büykelçisi olarak görev yapan ve şimdi CHP Genel Başkan Yardımcılığı görevinde bulunan Onur Öymen, "Almanlar, o dönemde de seçimlere sıcak bakmıyordu" diyor.
Türk-Alman Dostluk Federasyonu Başkanı Ali Kılıç, Almanya'da son dönem yapılan araştırmalarda ırkçılığın ve yabancı karşıtlığının her geçen gün daha da arttığını ortaya koyduğunu, Almanların yüzde 48'inin yabancı karşıtı görüşler taşıdığı veya yabancıları istemediğini ortaya koydu.
Almanya'da yaşayan her 100 Türk'ten 80'i en az bir defa yabancı düşmanı veya ayrımcı tavırlarla karşılaştığı da araştırmada belirtildi. Almanya'da saatte 2 yabancı düşmanı motifli saldırı yaşanıyor. Kısa bir süre önce, yabancı düşmanlığıyla tanınan bir grubun elinde etkili silahlar bulunması da, bu saldırıların giderek boyut kazanacağının işareti olarak görülüyor. Geçen yıl Türklere dönük 960 ırkçı saldırı oldu.
AB, LAİKLİK KARŞITI TUTUMLARA SESSİZ
CHP Genel Başkan Yardımcısı Onur Öymen, önceki akşam Türk-Alman Dostluk Federasyonu'nun düzenlediği panele katıldı. Almanların da izlediği panelden sonra Öymen'le konuştuk. Öymen şunları söylüyordu:
VATANDAŞLIK: Ülkemizde çiftte vatandaşlık serbest. Ancak, Almanya, çifte vatandaşlığı kabul etmiyor. Türk vatandaşlığına girmek isteyen Almanlar oluyor. Ancak, onlara Türk vatandaşlığına girmeleri durumunda Alman vatandaşlığını kaybedecekleri belirtiliyor.
LAİKLİK: Türk demokrasinin mirengi noktası laikliktir. 54 Müslüman ülke arasında demokrasinin uygulandığı tek ülkeyiz. Avrupa Birliği raporlarında ülkemizle ilgili bir çok konuda eleştiri getirilirken, laiklik karşıtı hareketler hiç eleştirilmiyor. Demokrasi için en büyük tehlike olan laiklik karşıtı hareketlere karşı AB tam anlamıyla duyarsızlık içinde.
OPERASYONLAR: Bazı Avrupa ülkelerinde PKK'ya dönük operasyonlar yapıldı. Zaman zaman bu tür operasyonlar yapılır. Geçmişte de Almanya, PKK'nın 33 derneğini kapattı, belgelerine el koydu. Şimdi de PKK'nın Almanya'da değişik isimler altında kurduğu 124 derneği bulunuyor.
DERİN DEVLET: Türkiye'de 'Derin Devlet' tartışması yaşanırken, asıl "Derin Devlet" Almanya'da. Güvenlik birimlerinin bağlı olduğu bir Devlet Bakanlığı bulunuyor. Bir Alman'ın rehin alınması, Almanlara ait bir yerin basılması ve benzer olaylarda bu bakanın görevi teröristlerle pazarlık yapmaktır. Geçmişte, Abdullah Öcalan ile de görüştüğünü biliyoruz. Almanya'nın Milli Güvenlik Kurulu'na benzer kurulunun toplantısıyla ilgili hiçbir açıklama yapılmaz., ne zaman toplandığı bile bilinmez.
IRKÇILIK: Almanya'da ırkçı saldırılar yüzünden bazı bölgeler yabancılar giremiyor. Türkiye'de etnik kökene göre ayrım hiçbir yasamızda yok. Ancak, bir çok ülkede ırkçılık yaygın bir biçimde yapılıyor. Örneğin Yunanistan'da 3 çocuktan itibaren her doğum için ailelere özel desteklerde bulunuluyor. Ancak bu yardımdan yararlanılabilmesi için kişyinin Hıristiyan olması koşulu aranıyor.
İşte, Onur Öymen bunları söyledikten sonra, "İşte, bunları kimseye anlatamıyoruz. Çünkü, iç olaylarda kendimizi savunmaktan, bunlara sıra bile gelmiyor" diye ekliyor.
CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, "Güvenlik Konferansı" için Münih'e geldi. Dün uçaktan çıkan yolcuların arasında İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Toptaş, eşi ve yakınları da vardı. Sahi, Başkan siz ne yapıyorsunuz?
YENİ FİLM: EMNİYET JANDARMAYA KARŞI
Önümüzdeki günlerde Emniyet bütün yönleriyle CHP tarafından gündeme getirilecek. Emniyet içinde "Fethullahçı kadrolaşma" olduğu ortaya konulmaya çalışılacak, Emniyet-Jandarma kavgası bütünr yönleriyle anlatılacak. Yani yeni filmin adı "Emniyet Jandarma'ya karşı" adını taşıyor. CHP Genel Başkanı Baykal'ın, soruşturma önergesinide hedefler hayli geniş...
Lüks bir BMW otomobil hızla önümüze geçti, camdan "polis-dur" işaretini gösterdi. Otomobili yana çekip durduğumuzda yanımıza gelen sivil kişi, önce kimliğini çıkardı. Polis, kimliğini gösterdikten sonra, otomobili kullanan meslektaşımıza, "Sizi niçin durdurduğumu biliyor musunuz?" diye sordu. Niçin durdurduğunu biliyordu. Çünkü, birkaç dakika önce cep telefonu çalmış, telefona cevap vermişti.
Meslektaşımız, Güvenlik Konferansı toplantısının yapılacağı otele gitmek istediğimizi, o arada çalan cep telefonuna, "şu anda araç kullanıyorum. Kapatmak zorundayım" dediğini, o sırada kendilerinin görüldüğünü söyledi.
Kimlik kartını incelediler. Tabii ki benim de pasaportumu. Bununla yetinmeyip, bilgisayarda kimlik sorgulamalarımızı yaptılar. "Temiz" çıkmıştık. Gazeteci olduğu için anlayış gösterdi ve ceza yazmadı. Ama, bir daha aynı hatayı yapmaması gerektiğini nazik bir dille ifade etmeyi de ihmal etmedi.
Bu işin cezası nedir? Cezası 35 Euro, ayrıca bir ceza puanıydı. Cezanız belli bir puana inince, psiko-teknik kontrollerden geçiyorsunuz. Öyle bir test ki, elinize yuvarlak bir top veriyor, "bunu dik duruma getirin" diyor. Sizin "top yuvarlaktır, dik durmaz" demeniz de, topu dik konuma getirmek için uğraşmanız da bir sonuç vermiyor.
EMNİYET'İN TARTIŞILDIĞI GÜNLERDEYİZ
Gazeteci Hrant Dink suikastına giden yol, cinayetten sonra yaşananlar Emniyet'i değişik yönleriyle gündeme getirdi. Emniyet'in bir cemaatin kontrolü altına girdiği, bu cemaatin bir başka görevinin ise askerle ilişkileri bozmak olduğu sıkça belirtiliyor.
Aslında olay yeni değil. Bir cemaatin Emniyet'i kontrol altına almak için geleceğin polis müdürlerini saflarına çekmek için yıllar önce çalışmaya başlamıştı. Onlar için özel sınıflar açılmış, Polis Akademesi'nde, Polis Kolejinde o cemaatin görüşlerini yaymakla görevli hocalar görevlendirilmişti.
Her bakımdan ayrıcalık tanınan, cemaat mensubu yapılmak istenen akademi ve kolej öğrencileri diğer öğrencilerden farklı tutuluyor, onlara yapılan özendirici ayrıcalıklarla diğer öğrencileri de etkilemek amaçlanıyordu.
Ünal Erkan'ın Emniyet Genel Müdürü olduğu dönemde, polis akademisine yapılan baskında müthiş bir tezgah ortaya çıkarılmıştı. Kur'a çekimi sırasında torbanın içinde başka bir torba daha çıkmıştı. Cemaat mensubu olanların, istenilen yerlere gönderilmesi için torbanın içindeki ikinci torbadan onların kur'aları çekiliyordu.
Genel Müdür Erkan, torbayı aldı, torbanın içinden diğer torbayı çıkardı. Cemaat mensubu olarak bilinen yeni mezun komiser yardımcılarının isimleri hep buradaydı. Tezgah ortadaydı. O kur'a hemen iptal edildi ve Polis Akademesi'nde geniş çaplı bir soruşturma başlatıldı.
Öğretim üyeleri hakkında adli ve idari soruşturmalar açıldı. Şeriat yanlısı çalışmaları nedeniyle disiplin cezasına çarptırıldılar. Ancak, yasalarda yapılan değişiklik sonucu affa uğradılar. İşte, o gün isimleri geçen öğretim üyelerinin bir bölümü hala Polis Akademisi'nde görev yapıyor.
FETHULLAH GÜLEN, POLİS KORUMASINDAYDI
Emniyet'te kadrolaşmanın temelini cemaat ilişkilerinin oluşturduğu öteden beri söylenir. Bu yalnız söylenti değil, resmi raporlara da yansımış durumda. O dönem, İstihbarat Dairesi Başkanlığı tarafından hazırlanan raporda, kolej ve akademi öğrencilerinin "Işıkevleri"nde eğitildiği belirtiliyor, adresler tek tek sıralanıyordu.
İşte, o gizli toplantılara katılanların da yıllar geçtikçe rütbeleri de büyüdü. Bugün önemli bir kısmı müdür pozisyonunda. Bazıları daire başkanı. O dönem raporlarda hep Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Dairesi Başkanlığı, Terörle Mücadele Dairesi, Emniyet Personel Dairesi'nin "ele geçirilmesi"nin cemaatin öncelikli hedefi olduğu da kaydediliyordu. İşte gelinen yer, yıllar önce dikkat çekilen noktadır...
Aradan yıllar geçti, 1999 yılında Emniyet içindeki cemaat yapısının ortaya çıkarılması için çalışmalar başlatıldı. O raporda adı geçen kişi
Fethullah Gülen, Amerika'da bulunduğu dönemde bile kendisine, bugün etkili bir konumda olan rütbeli bir personel "koruma" olarak verildi. Yani, Gülen, polis tarafından yalnız Türkiye'de bulunduğu dönemde değil, Amerika'ya gittikten sonra da korunuyordu. Konuyu defalarca gündeme getirmemizden sonra, Amerika'daki görevli çekilmek zorunda kalınmıştı.
Bugün, Fethullah Hoca yine korunuyor. Ancak yöntem farklı. Hoca'nın korunması için bulunan yöntem ilginç. Amerika'ya çeşitli isimler adı altında bazı personel kursa gönderiliyor. Kursa gitmiş gibi gösterilen personelden bazılarının görevi ise orada eğitim almaktan çok hocanın etrafında olmak. Hocanın yanında bulunmak, onların önemli göreve getirilmesinin de sihirli anahtarı...Hele sicilinizde "Fethullahçıdır" yazıyorsa yükselişihiz daha da hızlı olur...
CHP, Emniyet içindeki bu yapılaşmayla ilgili olarak TBMM'ne soruşturma önergesi veriyor. Cemaat-emniyet ilişkisini en iyi bilenlerden birisi, bir dönem Fethullah Hoca'nın sağ kolu olarak bilinen Nurettin Veren'dir. Aslında CHP'lilerin bu konuda Veren'den öğreneceği çok çarpıcı bilgiler de olabilir.
BAYKAL'A "GÜVENLİK SORUNU OLMAZ" DENİLDİ
CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, Almanya'nın Münih kentinde önemli temaslarda bulunuyor. Münih'te 43'ncüsü gerçekleştirilen "Güvenlik Konferansı"na Türkiye'den ilk kez bir ana muhalefet partisi lideri katıldı.
Baykal, gerek Bavyera Eyaletinde yaşayan vatandaşlarımızın "seçme-seçilme" konusu başta olmak üzere temel sorunlarını da konuştu. Vatandaşlarımızın, Türkiye'deki seçimler için Almanya'da oy kullanmalarının önündeki engel hep "güvenlik"e dayandırılıyor. Oysa, Baykal, Bavyera İçişleri Bakanı ile yaptığı görüşmede, "böyle bir sorun olmaz" dedi.
İşte, bu önemli bir açılım oldu. CHP, vatandaşlarımızın seçimlerde oy kullanmasıyla ilgili çabalarını bundan böyle daha da artıracak gibi
Baykal'ın ziyaret ettiği yerlerden birisi de Nazilerin Yahudileri katlettiği Dachau kampıydı. Baykal, "Yahudi soykırımı ile Ermeni meselesinin ilişkisinin olmadığını" belirtiyordu.
BAYKAL: EMNİYET'İN RÖNTGENİ ÇEKİLECEK
CHP'nin TBMM'ne vereceği soruşturma önergesi, Emniyet'le ilgili olacak. CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, Hrant Dink suikastındaki eksikliklerden yola çıkıp, Emniyet içindeki cemaatleşmeden tutun da, askere dönük faaliyetlere kadar bir dizi önemli konuyu gündeme getirecek.
Aslında, Baykal yalnız Münih'te değil, Münih'e gelmeden önce de Emniyet ile ilgili önemli açıklamalar yaptı. Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Dairesi Başkanı Ramazan Akyürk'in sıkça kulağını çınlattı...
Ramazan Akyürek'in, gerisinde papaz cinayeti, milli futbolcunun dağa kaldırılması, bombalama eylemi, bu eyleme katıldığı öne sürülenlerden birisini muhbirlik karşılığı cezaevinden kurtarması, Hrant Dink suikastından önce muhbir Erhan Tuncel'in görevine son verildiğini İstanbul Emniyet Müdürlüğü'ne bildirmemek gibi önemli sorumlulukları da bulunuyor. Ama o hale görevinin başında...
Baykal, Şemdinli'de, Atabeyler operasyonunda jandarmaya dönük komploları anımsatıyor. Sonra, bu gidişin gidiş olmadığını belirtiyor, "Türkiye'nin karnına bıçağı sokup, Emniyet'le ilgili ameliyatı yapması" lazım" diyor. Ardından "Derin Devlet" sorusu geliyor. Baykal, "Derin devlet lafları gevezeliktir" diyor. Polis-jandarma kavgasına değinirken de Baykal, "görevini yapmayanlar, görevini yapanları suçluyor" diyor.
Baykal, Genel Başkan Yardımcıları Onur Öymen, Genel Sekreter Yardımcıları Mehmet Sevigen ve Bihlun Tamaylıgil, Parti Meclisi Üyesi Ali Kılıç bu geziden hayli memnun kaldılar.