Güncelleme Tarihi:
Başbakan Tayyip Erdoğan bugün Bosna Hersek’ten Fransa’ya geçecek ve yarın da orada olacak. Salı akşamı Versay Sarayı’nda yapılacak Türk Mevsimi etkinliklerinin kapanış törenine katılacak. Erdoğan ayrıca Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy ve Fransız mevkidaşı François Fillon’la da görüşecek.
Ziyareti öncesi Fransa’nın en önemli gazetelerinden Le Figaro’ya röportaj veren Erdoğan Türkiye’nin Avrupa Birliği (AB) üyeliğiyle ilgili sorunların üstesinden gelmek ve Türkiye’nin sesini uluslararası arenada duyurmak istediğini söyledi.
Le Figaro: Fransa ve Türkiye’nin güçlü kültürel bağlantıları var. Fransızlara ne mesaj gönderiyorsunuz?
Erdoğan: Bu ziyarete büyük önem veriyorum. Bildiğiniz gibi Fransa’da Türk Mevsimi’nin kapanışını yapacağız. Ülkelerimiz arasındaki bağlar çok eskiye dayanıyor, bu özellikle Türkiye’de eğitim alanında fark edilen bir durum. İstanbul’da Galatasaray, St. Joseph, St. Benoit ve Notre Dame de Sion liselerimiz var. Türkiye’deki demokratik ve laik sistemimizin üzerinde de Fransa’nın etkisinin büyük olduğu ortada.
Le Figaro: Fransa ve Almanya Türkiye’nin AB’ye girişin desteklemiyor. Bu engellerin üstesinden nasıl gelmeyi düşünüyorsunuz?
Erdoğan: Bazı Fransızların üyeliğimiz konusunda şüpheli olduğunu söylemek daha doğru olur. Bu görüşü değiştirmeyi başarmalıyız. Geçmişte ben Sayın Chirac’la birlikte çalışırken durum farklıydı. Bugün de karşımızdaki parti aynı, sadece lider değişti. Dolayısıyla neden böyle şeyler yaşandığını anlamıyorum. Umarım ziyaretim buna çözüm olacak.
Biliyorsunuz Angela Merkel geçen hafta Ankara’daydı. Bence çok faydalı bir ziyaret oldu. Bu Merkel’in 2006’dan beri Türkiye’ye ikinci gelişi. Sarkozy ise öyle sık sık gelmiyor. Türkiye’yle ilgili anıları çocukluğunda yaptığı bir ziyaretten kalma. Bence gelip Türkiye’nin bugünkü halini görmesi gerekiyor. Fransa ziyaretim sırasında, Sayın Cumhurbaşkanı’na kendisini en kısa zamanda Türkiye’ye beklediğimizi söyleyeceğim. Gelip Türkiye’nin Avrupa Birliği’ndeki pek çok ülkeden ileri olduğunu görmesi gerek.
Le Figaro: Ancak ülkenizin üyeliğinin AB’ye yük olacağı yönünde eleştiriler de var…
Erdoğan: Türkiye, AB’ye yük olmayacaktır, aksine AB’nin yükünü azaltacaktır. AB son dönemde gerçekten omzuna yük olan üyeleri kabul de etmiştir. Avrupalı dostlarımız bunu biliyor. Bu ülkeler siyasi sebeplerden dolayı AB’ye kabul edildi ve şimdi bedeli AB ödüyor. Bu son giren ülkelerin yapısında değişiklik yapmak için çok çaba sarf ediyor. Türkiye bu ülkelerle aynı düzeye tek başına geldi.
Le Figaro: Son dönemde ülkeniz güçlü stratejik meselelerin yaşandığı bir bölgede önemli bir oyuncu haline geldi. İran Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinecad’ı nükleer silahları bırakmaya ikna edebilecek misiniz?
Erdoğan: Biz başa geçtiğimizden beri bütün çabalarımızı hiç kimseyle düşman olmama prensibimiz üzerinden geliştiriyoruz. Bu politikanın uygulanmasına da komşularımızdan başlıyoruz. Sevgili dostum Ahmedinecad’la yaptığımız her konuşmada bölgemizde nükleer silahlar istemediğimiz konusuna defalarca vurgu yaptık. İran’ı ikna edebilir miyiz? Onlarla bu konuyu konuştuğumuz zaman nükleer silah geliştirmediklerini ancak nükleer enerji ürettiklerini söylüyorlar. Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu (UAEK) da İran’ın elinde nükleer silah olduğunu kanıtlayamadı. Dahası, bölgemizde elinde nükleer silah olan tek bir ülke var. Neden kimsenin bu konuya odaklanmadığını anlamıyorum. Bu adil bir yaklaşım değil.
Le Figaro: Siz bi krizde nasıl bir rol oynuyorsunuz?
Erdoğan: Elbette, İran’ı ikna etmeye çalışıyoruz. Son dönemde İran elindeki zenginleştirilmiş uranyumu ABD’ye vermeyi kabul etti. Muhammed el Baradey UAEK’deki görevinden ayrılmadan önce İstanbul’un bu değişiklik için uygun bir yer olabileceğini söylemiıri.
Le Figaro: Ancak her zaman İran’a daha fazla yaptırım uygulanmasına karşısınız?
Erdoğan: Biz her zaman için bu meselenin diplomatik kanallardan çözülmesinden yanayız. Elbette ki yaptırım uygulanabilir ancak ben söz konusu yaptırımların sonuca varacağını düşünmüyorum. İki olayda yaptırımlara karar verildi. Ancak kuralları asıl iptal edenler yaptırımları uygulama kararı alanlar. Fransızlar, Almanlar, İngilizler, Amerikalılar ve Çinliler… Hepsi de bu sürecin parçası ama yine de hepsi de ürettikleri malları dolaylı kanallar üzerinden İran’a ulaştırmayı başarıyor. Bu gerçeği aklımızdan çıkarmamalıyız.
Le Figaro: İran Türkiye’nin komşusu. Sizin için yakınlık bu kadar önemli mi?
Erdoğan: İran bizim en büyük ikinci doğalgaz tedarikçimiz ve iki ülke arasındaki ticaret hacmi neredeyse 10 milyar dolar civarında. 1639’da imzalanan bir anlaşmayla belirlenmiş sınırlarımız var iki ülke arasındaki barış hiç bozulmadı. Bir kez daha bütün bunları düşünmeden hareket etmek imkansız.
Le Figaro: Türkiye uzun bir zaman boyunca İsrail’in dostuydu ancak geçtiğimiz aylarda İsrail’e karşı sert bir tavır takındınız. Sizce bu İsrail-Filistin çatışmasına çözüm bulmak için uygun bir yol mu?
Erdoğan: Birincisi, İsrail’le ilişkilerimizin bozulmadı, ticaretimiz devam ediyor. Dahası, bazı bölgemizde hatalar yapıldığı zaman gözlerimizi kapatamıyoruz. Türkçe’de bir laf vardır: “Dost acı söyler.” Şimdi maalesef İsrail Ortadoğu’da barışı desteklemiyor. Örneğin Batı Şeria’daki inşaat örneğine bakalım. Dünya bu inşaatların durdurulmasını istiyor. Son dönemde Barack Obama ve Hillary Clinton bu konuda açık açık konuştu. Avrupa ülkelerinin tavrını da biliyoruz. İsrail’i durdurabildiler mi? Hayır. İsrail hükümetinin barışa katkı yapması gerek. Ancak an itibariyle İsrail’de üç başlı bir hükümet var. Kimi dinleyeceğiz? Kime inanacağız?
Le Figaro: Afganistan konusunda Ankara muharip güç göndermemeye karar verdi. Sizin katkınız ne?
Erdoğan: Afganistan’da 1,650 askerimiz var ve komuta alanında üç kere hizmet verdik. Kabil’in batısındaki Wardak eyaletinde destek faaliyetlerimiz sürüyor. Okullar, hastaneler, yollar yaptık. İki adet askeri eğitim merkezini kurmaya ve desteklemeye hazırız. Eğer gerekirse Türkiye’de de benzer bir merkez kurabiliriz.
Le Figaro: Neden Taliban’ı da siyasi oyunun bir parçası haline getirmeye çalışıyorsunuz?
Erdoğan: Afganistan’da durum kötü. Bence, Taliban’la aynı masanın etrafında oturup konuşmak bir zorunluluk. Eğer bu ülkenin tarihine bakarsak Büyük İskender’den bu yana dış odaklar silah gücüyle hedeflerine ulaştı. Sorunu çözerken iç dinamikleri, kültürü ve gelenekleri göz önünde bulundurmanız gerekir. Afgan halkının bugün buna ihtiyacı var çünkü bıkmış durumda.
Le Figaro: Lideri olduğunuz AK Parti doğru ya da yanlı Avrupa’da bir İslamcı parti olarak görülüyor. Öte yandan laik, demokratik ve sosyal devletten övgüyle bahsediyorsunuz. Partinizi “ılımlı İslamcı” olarak nitelendirmek mümkün mü?
Erdoğan: Böyle bir soru önyargıları yıkmıyor, aksine güçlendiriyor. Avrupa’da Hristiyan Demokrat partileri var ancak biz partimizi bu şekilde tanımlayamayız. Hiç kimsenin politikacıların yaptıkları hataları dine yüklemeye hakkı yoktur. Bu yüzden “siyasi İslam” deyişini kabul etmiyorum. İslam bir tarafta siyaset öbür tarafta. Bu nasıl mümkün olur? Laik bir devlet inşa ederek. Laiklik nedir? Bütün inançlara eşit mesafede duran bir yönetim anlayışıdır.
Le Figaro: Bu durumda kendinizi nasıl tanımlıyorsunuz?
Erdoğan: Bizler muhafazakar demokratız. Partimizin kimliğini böyle tanımladık ve halkımıza böyle sesleniyoruz. Neden Batı bizi asla böyle tanımlamıyor da kendi sözleriyle tanımlıyor? Üyelik müzakereleri bağlamında yaptığımız reformlar ortada. Hükümetimiz Türkiye’de bir çok tabuyu yıktı. Eğer Avrupalı dostlarımız bizi muhafazakar demokrat olarak görürse o zaman önyargıların üstesinden gelebilmişiz demektir.