Güncelleme Tarihi:
6. AĞIR CEZA MAHKEMESİ BAŞKANLIĞI'NA
ANKARA
Dosya No: 2013/
İDDİANAMENİN REDDİ
TALEBİNDE BULUNANLAR
(MÜŞTEKİLER) : 1- Sayfı SARISÜLÜK
2- Mustafa SARISÜLÜK
3- İkrar SARISÜLÜK
4- Cem SARISÜLÜK
5- Fikrinaz TÜMEN
VEKİLLERİ : Aşağıda imzası bulunan avukatlar
ŞÜPHELİ : A. Ş.
KONU : Ankar Cumhuriyet Başsavcılığının 2013/75504 soruşturma nolu, 2013/26597 esas nolu, 2013/1494 iddianame nolu, 12.07.2013 tarihli İddianamesinin reddine karar verilmesi talebidir.
Sayın Mahkeme Heyeti,
Katil Sanığını Savunma Amacıyla Yazılan
Bu İddianame Reddedilmelidir
01.07.2013 günü Ankara’da Kızılay’da, halkın demokratik gösteri hakkının kullanmak için meydanlara ve sokaklara çıktığı sırada, onlarca insanın ve polisin gözleri önünde ve çok sayıda kameranın kaydı altında bir cinayet işlendi. A.Ş. adlı polis, Ankara Emniyet Müdür Yardımcısının geri çekilme emrini dinlemeyerek, göstericilerin üzerine saldırdı, yere düşen birini tekmeledi, silahını çıkarıp ateş açtı, Ethem Sarısülük’ü başından vurdu ve amirinin ile diğer polislerin geri çekilip bekledikleri yere doğru koşarak kaçtı. Olayı çok sayıda kamera saniye saniye kaydetti, milyonlarca insan bu görüntüleri defalarca televizyon ve bilgisayar ekranlarından izledi.
Olay yerinde bulunan diğer polisler ve amirleri PVSK’nun Ek-4 maddesi uyarınca “Polis, görevli bulunduğu mülki sınırlar içinde, hizmet branşı, yeri ve zamanına bakılmaksızın, bir suçla karşılaştığında suça el koymak, önlemek, sanık ve suç delillerini tespit, muhafaza ve yetkili zabıtaya teslim etmekle görevli ve yetkili” oldukları halde suç işleyen polisi yasalara karşı koruma telaşına düştüler; kanıtları toplamadılar, zanlıyı yakalayıp görevli zabıtaya ya da savcıya teslim etmediler. Öyle ki, olay yerini kaydeden MOBESE kamerasını yönlendiren polis memuru dahi, bir göstericinin bir polis tarafından vurulduğunu görünce kamerayı önce gök yüzüne sonra ilerdeki ağaçlara ve orada bekleyen polislere çevirerek delil karartması yaptı. Polisler ve amirleri görevlerini ihmal ve suistimal ederek suç işlediler.
Görevli savcı olayı bilmesine rağmen kanıtları toplama ve ateş açan polisin kimliğini tespit ve sorgulama görevini yerine getirmedi, bu yönde talimat vermedi. Ankara Cumhuriyet Başsavcısı olaydan 3 gün sonra başka bir savcı görevlendirdi. Görevi devralan savcı olaydan 6 gün sonra (06.06.2013), ateş eden polis memurunun sorgulamak üzere getirilmesi talimatı yerine sadece kimliğinin bildirilmesi için Ankara Emniyet Müdürlüğü’ne yazı yazdı.
Etehem Sarısülük 14.06.2013 günü hayatını kaybetti.
Ankara Emniyet Müdürlüğü Çevik Kuvvet Şube Müdürlüğü olaydan 16 gün, savcının yazılı talimatından 10 gün sonra (17.06.2013) şüphelinin kimliğini savcıya bildirdi, silahı ve şarjörü teslim etti. Savcı katil zanlısının sorgulanması ve gerekirse tutuklanması için mahkemeye sevkedilmesi görevini yapmaktan ısrarla kaçındı. Katil şüphelisi olaydan 23 gün sonra (24.06.2013) savcıya teslim edildi.
Savcı katil şüphelisinin ifadesini alırken kamera kayıtları, tanıkların ifadeleri diğer maddi kanıtlar üzerinden sorgulama yapmadı, anlatımları ile bu kanıtlar arasındaki çelişkiyi sormadı. Şüpheliyi TCK'nun 27/1 maddesinde tanımlanan “meşru savunma sınırının kasıt olmaksızın aşılması surtiyle ölüme sebebiyet verme” suçundan tutuklanması talebiyle sorgu hakimine (13. Sulh Ceza Mahkemesi) eksik sorgulama yaparak sevketti.
Sorgu hakimi de sorgularken şüpheliye dosyada bulunan maddi kanıtların hiçbirini sormadığı gibi hiçbir maddi kanıtı kararına dahi yazmadan ve değerlendirmeden sadece şüphelinin kendini savunmak için sığındığı yalan ifadeleri gerekçe göstererek salıverme kararı verdi.
Karara itirazımızı inceleyen 8. Asliye Ceza Mahkemesi hakimi hem CMK'nun 104,267,268. maddelerini, AİHS ve AİHM içtihatlarında yerleşik olan “silahları eşitliği” ilkesini çiğneyerek itiraz hakkımızın olmadığına karar verdi.
Kamera kayıtlarında onlarca polisin ve amirlerinin gözleri önünde ve görüş mesafesi dahilinde işlenen bu suçu gören polisler katil şüphelisini ateş ederken görmediklerini ifade ederek yalan söylediler.
Olay anından itibaren hiçbir adli inceleme, araştırma, sorgulama yapmayan, yaptırmayan Ankara Emniyet Müdürlüğü, adları yazılı olmayan iki polise imzalattığı, 39 taş tespiti yapılan 20.06.2013 tarihli “Görüntü İnceleme Tutanağı”nı katil şüphelisini korumak için soruşturma dosyasına sundu.
Tanıklarımız tehdit edildi. Ethem Sarısülük'ün polis tarafından öldürülmesi olayını doğrudan gören ve olay yeri keşfi sırasında savcının huzurunda dinlenen tanığımız Mehmet Can Tayşan polisin gözaltı listesine alındı ve aranmaya başlandı.Tanık olarak ifade verebileceğini telefonla tarafımıza bildiren Şahin İMGA tutuklandı. Keşif sırasında dinlenen tanığımız Burhan Çoban telefonla aranarak tehdit edildi. Tanığımızın ikamet ettiği anneannesinin evinde kullanılan telefon numarası arandı. Telefona cevap veren tanığımızın teyzesine; Çankaya İlçe Emniyet Amirliğinden aradıkları, bu telefon numarasının bulunduğu adresten ve telefon numarasından Hakkari ilinin Yüksekova ilçesinde ki bir grup terörist ile bağlantı kurulduğu ve istihbarat yapıldığı, adreste oturduğu söylenen Burhan ÇOBAN'ın arkadaşları ile birlikte banka soygunu yaptığı ve parayı Hakkari Yüksekova da ki arkadaşlarına aktarmak için hesap numarası açtığı söylendi. Burhan ÇOBAN'ın dedesi ALİ ÇAMALAN'ın ve teyzesi Şehriban AKBABA'nın çalışıp çalışmadıkları, hangi bankalarda hesap numaralarının olduğu soruldu, Burhan ÇOBAN'ın terör örgütleri ile bağlantısının olduğu, banka soygunu yaptığı, Hakkari Yüksekova'da bulunan teröristlerle telefon ilişkisinin olduğu iddia edilerek tehdit ve tacizde bulunuldu.
Hazılık soruşturması boyunca soruşturma görevlileri (Ankara Eminiyet Müdürlüğü yetkilileri ve savcılar) organize bir biçimde suç işleme pahasına görevlerini ihmal ve suistimal ettiler, kanıtları kararttılar, çarpıttılar, yok saydılar. Siyasal iktidarın bu süreçte, her koşulda polisi koruma ve Başbakan'nın deyimi ile “polisi yedirtmeme” politikası doğrultusunda, ısrarla gösteri yapanların aleyhine, suç işleyen polisler dahil tüm polislerin lehine tutanaklar, raporlar düzenlediler, düzenlettirdiler; bazı raporların katil zanlısının lehine olan taraflarını bütünden koparak öne çıkardılar, aleyhine olan tarafları yok saydılar. Taş atanları yazdılar ama toplumun ve bireylerin izne tabi olmayan gösteri ve protesto haklarını, bu hakkı barışçıl bir biçimde kullanırken polisin vahşi saldırısına maruz kaldıklarını, polisin toplantı ve gösteri özgürlüğünü engelleme suçu işlerken uyguladığı vahşete karşı halkın meşrulaşan direnme hakkını; binlerce insanın kafalarına ve bedenlerine nişan alınarak atılan gaz bombası kapsüllerini, gaz kapsülleri ile kafatasları ve kemikleri kırılıp ölümden dönen çocukları, gençleri ve yaşlıları, gaz kapsülleri ile kör ve sakat bırakılan insanları; eli palalı ve sopalı sivilleri ve sivil polisleri; içine yakıcı gaz karıştırılmış tazyikli su saldırılarını; taş atan, yaralı insanları linç eden polisleri, polisin Türkiye çapında uyguladığı orantısız vahşet sonucunda ölen insanları yazmadılar, yazamadılar.
Katil şüphelisini korumak için attıkları her adımda yeni bir suç işlediler.
İddianame işte böyle bir soruşturma sürecinin sonucunda ve katil şüphelisinin avukatlığına soyunan polis amirlerinin ve savcıların müşterek “eseri” olarak ortaya çıktı.
Mahkemenize gönderilen bu iddianamede görüntü kayıtlarının bir kısmı çarpıtılarak, bir kısmı yok sayılarak özetlendi.
Sayın Mahkeme Heyeti,
Bir elinizi insan hakları hukukuna, bir elinizi ezilen insanlığın ortak vicdanına koyun ve kamera kayıtlarını (bu kayıtları netleştirip karelere bölen, yavaşlatan görüntü kayıtlarını ekte sunuyoruz) öyle izleyin.
“Meşru Savunma” mı, Vur-Kaç Taktiği mi?
İddianemede, polisi savunmak için ileri sürülen şu zorlama yorum, savcı ve iddianamenin niyeti hakkında yeterince fikir vermektedir: “... 3. atışı yapmak isterken dönüp kaçmaya çalıştığı esnada, omuz hizasından yukarıda tuttuğu tabancasının dönme hareketinin etkisi ile yere paralel hale gelmesi ve o konumda iken atış yapması sonucu Ethem Sarısülük'ün yaralanmış olması ile atış öncesi ve atış esnasında şüphelinin vücudunun muhtelif yerlerine isabet eden taşlar dikkate alındığında şüphelinin meşru savunma sınırını kasten aştığı söylenemeyeceği, sınırın kasıt olmaksızın aşıldığı,”
Savcı bu yorumu yaparken sanığın, silah kullanma ve toplumsal olaylara müdahale eğitimi almış bir polis memuru olduğunu bilerek yok saymıştır. Silah kullanma eğitimi almış bir polis memuru arkasını dönünce silahın doğrultusuna ve namlunun yönüne hakimiyetini yitirmez, kendi dönerken kolunu arkada kendi başına terketmez.Kastı havaya ateş etmek olan -bırakalım eğitimli bir polis memurunu sıradan bir şahıs bile- havaya ateş ederken arkasını döndüğünde kolunu arkada tutmaz, kolu da kendisi ile beraber döner! Ancak kastı kaçarken hedef gözeterek ateş etmek ise kolunu kendisi ile birlikte döndürmez arkaya büker hedefe doğrultur ve tetiğe basar. Olan tam da budur.
Savcının iddiasının aksine kamera kayıtlarında bu katil sanığının vur-kaç taktiği uyguladığı açıkça görülmektedir.
Ama önce meşru savunma konusunu düzenleyen TCK'nun 25. maddesini hatırlayalım:
“MADDE 25. - (1) Gerek kendisine ve gerek başkasına ait bir hakka yönelmiş, gerçekleşen, gerçekleşmesi veya tekrarı muhakkak olan haksız bir saldırıyı o anda hâl ve koşullara göre saldırı ile orantılı biçimde defetmek zorunluluğu ile işlenen fiillerden dolayı faile ceza verilmez.
(2) Gerek kendisine gerek başkasına ait bir hakka yönelik olup, bilerek neden olmadığı ve başka suretle korunmak olanağı bulunmayan ağır ve muhakkak bir tehlikeden kurtulmak veya başkasını kurtarmak zorunluluğu ile ve tehlikenin ağırlığı ile konu ve kullanılan vasıta arasında orantı bulunmak koşulu ile işlenen fiillerden dolayı faile ceza verilmez.”
Meşru savunmanın varlığından söz edebilmek için, 1- Savunmada zorunluluk bulunup bulunmadığının araştırılması, 2- Savunma ile ona sebebiyet veren saldırı arasında oran bulunup bulunmadığı, 3- Bu saldırıyı başka türlü gidermenin olanaklı olup olmadığı araştırılmalı, kanıtlar bu koşullar açısından ele alınmalıdır. Başka bir anlatımla; “saldıranı" yaralamadan ya da öldürmeden saldırıdan kurtulmak olanaklı iken “saldıran” yaralanmış ya da öldürülmüşse o zaman saldırı ile savunma arasında orantı yok demektir. Kendisini sopa ile döven ya da taş atan bir kişiyi tabancasını ateşleyerek öldüren failin davranışı ile saldırı arasında dengenin bulunduğu söylenemez. Birçok Yagıtay içtihadında bu kriterleri görmek mümkündür. Bu nedenle öncelikle dava konusu olayda meşru savunma kriterlerinin hiçbiri mevcut olmadığı için sınırın aşılması tartışması yapmak da anlamsızdır.
Olayın Gelişim Seyri İddianamede Çarpıtılmıştır
Katil şüphelisi polisin saniye saniye kamera görüntüleri ve bu görüntüleri tamamlayan görgü tanıklarının ifadeleri birleştirildiğinde olayın gelişim seyri şöyledir:
Olaydan önce Ankara Emniyet Müdür Yardımcısı tarafından çekilme talimatı verilmiştir. Ekip amiri Serkan GÜÇLÜ tanık sıfatıyla savcıya verdiği ifadesinde, ateş etme olayından önceki aşama için şunları söylemiştir:
“Helikopterin anonsu üzerine İl Emniyet Müdür Yardımcısı kuvvetlerin tamamının Başbakanlığı korumak üzere Milli Müdafaa Caddesi ve Kumrular Caddesinin kesiştiği noktada kısmen Güvenparkı da içine alacak şekilde hat oluşturmak için geri çekilmesi talimatı verdi. Bu telsiz talimatını duyan bizim solumuzdaki özel tim grubu geri çekildi. Aynı anda biz de geri çekilmeye başladık.”
Kamera kayıtlarına göre katil şüphelisi, geri çekilme talimatı uygulanmaya başladıktan sonra geriden ileriye -göstericilerin üzerine- doğru tek başına koşarak gelmektedir. Bu anın görüntüye girmeyen bir kaç saniye öncesini keşif sırasında savcı huzurunda ifade veren tanıklar ve diğer tanıklar şöyle anlatmaktadırlar:
“... 6-7 polis geri çekiliyordu. Polislerden birisi kalkanını yere bıraktı. İleriye göstericilere doğru gelerek göstericilere tekme ve yumruk atmaya başladı. Göstericiler topluca polisin üzerine yürüyünce bu defa belinden silahını çekti ve 5-6 el ateş ettti... En son silah havadayken geriye doğru yatırdı ve bu haldeyken de ateş etti. Silahın namlusu polisin arkasına bakarken bir el ateş etti. Bu haldeyken arkasında göstericiler vardı. İlk ateşe başladığında yüzü eylemcilere dönüktü. En son silahın namlusu geriye döndüğünde sırtı eylemcilere dönüktü. Olay sırasında bu polis memurundan başka bir polis memuru ya da vatandaş ateş etmedi.” (Burhan Çoban)
“... Polislerden birisi bir anda elindeki kalkanı yere bıraktı. Polis grubunun arasından çıkıp göstericilere doğru geldi. Yerde yatan bir gösterici vardı. Ona tekme attı. Gösterici grubu polisin üzerine doğru yürüyünce polis belindeki silahı çekti. Çeker çekmez göstericilere dönük iken ateşledi. Daha sonra silahın namlusunu havaya kaldırdı. Birkaç el havaya ateş etti. En son geriye dönüp kaçarken elindeki silahı geriye doğru kaydı. Silahın namlusu geriyi, göstericileri gösterirken bir el daha ateş etti. Daha sonra diğer polislerin arasına doğuru koştu. Bu polisten başka ateş eden kimse olmadı.” (Mehmet Can Tayşan)
“…... 20-30 kişilik bir polis ekibi ise henüz tam olarak Milli Müdafaa Caddesi yukarısında bulunan polis grubunun yanına gitmemişti. Güvenpark kenarında telefon kulubeleri ile taksi durağı arasında idi. Bu polis grubu da diğer ana grubun çekildiği yere doğru çekiliyordu. Benim yüzüm bu polislere dönük idi. Benim bulunduğum konuma göre taksi durağının sağından bir polis ileriye doğru çıktı. Hızla bir göstericinin üzerine yürüdü ve bu göstericiye tekme attı. Tekmeyi yiyen gösterici yere düştü. Ben bu sırada Ethem SARISÜLÜK’ün tam arkasındaydım. 3-4 el silah sesi duydum. Seri halde atıldı. Ben silahla kimin ateş ettiğini görmedim. Ateş edildiği sırada önümdeki Ethem SARISÜLÜK yere düştü, başından yaralanmıştı. Kanlar akıyordu. Ben hemen üzerimdeki beyaz tişörtü çıkarttım. Beyaz bayrak anlamında polise salladım. Yardım istedim. Ambulans diye bağırdım. Bu sırada bulunduğum yere gaz fişeği atıldı. 112 Acil Servis görevlileri de gazdan etkilendi. Ethem’i güçlükle alıp götürdüler.” (Çoşkun Çelik)
“ 10 kişilik bir polis grubu kaldırımın üzerinde bulunan taksi durağının önündeki büfenin yanında büfe ile park arasında kaldırımda duruyorlardı. Gerideki grup bunlara geri çekiliyoruz dedi. 10 kişilik bu grubun çekileceği sırada içlerinden birisi öne doğru fırladı, bir göstericiye tekme attı. Polisin önünde bu göstericiden başka bir gösterici görmedim. Polis tekme attıktan sonra tabancasını cebinden çıkardı. Mekanizmasını çalıştırdı. Hemen ardından silah sesleri duydum. “ (Haşim Arslan)
Tüm polis ekipleri geri çekilirken bu katil şüphelisi -göstericilerin taş attığını bilerek ve isteyerek- ileriye doğru fırlamış, görev sınırlarını kasıtlı olarak aşmaya, göstericilere -atşli silah kullanarak öldürmek dahil- fiziksel veya yaşamsal bir darbe vurma kastı bu andan itibaren oluşmaya başlamıştır. Kamera görüntülerinde katil şüphelisinin bir ağacın yanından koşarak göstericilerin üzerine doğru hızla gittiği görülmektedir.Kamera kayıtları ve tanıkların ifadelerinden, yere düşen göstericiyi tekmelemesinden, katil sanığının göstericilere karşı düşmanca, kin ve nefret dolu bir tutum içinde olduğu anlaşılmaktadır. Olay yerini ve görüntü kayıtlarını inceleyen bilirkişiler şu tespitlerde bulunmuşlardır:
“Çevik kuvvet polisinin çınar ağacı ile telefon kulübeleri arasından çıkıp kuzey istikametine doğru hareket ederek bir göstericiye müdahale ettiği görüldü. Çevik kuvvet polisinin tabancasını eline aldığı yerin, çınar ağacı etrafını çevreleyen taşların kuzey bölümüne 3,3 metre mesafede olduğu ve polis memurunun tabancası elinde ateş ederek güneybatı istikametine doğru hareket ettiği olay esnasında çekilen kamera görüntülerinden tespit edildi. ETHEM SARISÜLÜK’ ün yere düşme anında polisin durduğu yer ile polis tarafından tabancanın ele alındığı ilk yer arasının 4,8 metre olduğu tespit edildi. (Olay Yeri Krokisi-3 de gösterildi)
Çevik kuvvet polisinin göstericilere müdahale ettiği esnada Taksi depolama bürosunun güney cephesinde 3-4 kişilik çevik kuvvet ekibinin olduğu, bu ekibin güney istikametinde Güven Park giriş merdivenleri hizasında da grup halinde çevik kuvvet polisinin olduğu görüldü ve olay yeri krokisi 4’de gösterildi.
Olay yerinde yapılan detaylı incelemede; ateş edildiği yer itibariyle mermi sekme izi ve ateşli silaha ait kovana rastlanılmadı”Bilirkişiler katil şühelisinin göstericilere doğru hareket ettiğini, bu sırada şüphelinin arka tarafında (rapordaki tespite göre güney) başka polislerin beklediğini -ki bekleyen polisler geri çekilme talimatı gereğince noktaya geri çekilmiş olan polislerdir- tespit etmişlerdir. Keşif raporundan da anlaşılacağı üzere katil şüphelisi, içinde bulunduğu ve geri çekilme emrine göre hareket eden polis grubundan tek başına koparak, bilerek ve isteyerek göstericilerin üzerine doğru (koşarak) gelmiş, “bir göstericiye müdahale” etmiştir (bu müdahalenin tekme şeklinde olduğu kamera kayıtlarında görülmektedir).
O anda katil şüphelisinin, yerde yatan göstericiyi tekmelemek yerine geri çekilme olanağı yine vardır ve zaten emir de bu yöndedir. Bu nedenle katil şüphelisinin TCK'nun 25/1 maddesinde yer alan yasal bir hakkı (burada kastedilen hak kendi yaşamını savunmadır) savunmak zorunda kalma durumundan bahsedilemez.
Katil şüphelisinin yere düşen göstericiyi tekmeledikten sonra da hala ateş etmeden geri çekilme olanağına sahip olduğu kamera kayıtlarında net olarak görülmektedir. Bu anda katil şüphelisi geri çekilmek yerine tabancasını çekip ilk iki el havaya üçüncü el göstericilerin üzerine -Ethem SARISÜLÜK bu anda vuruluyor- ateş etmektedir. Katil şüphelisinin öldürme kastının, göstericilere karşı kin ve nefretinin açığa çıktığı an bu andır. Tanık ifadelerinden ve görüntü kayıtlarından son kurşunu atarken arkasını döndüğü ve kaçmaya başladığı anlaşılmaktadır. Burada taşa karşı kurşun orantısızlığını dahi bir kenara bıraktıracak kadar önemli bir unsur -öldürme kastı- öne çıkmaktadır. Şüpheli geri çekilme emrini dinlememiş, ileriye doğru koşmuş, yerde yatan göstericiyi tekmeledikten sonra ateşli silahla önce iki el havaya sonra hedef gözeterek göstericilerin üzerine doğru ateş etmiş ve kaçmıştır. Bütün bu süre boyunca geri çekilme ve kaçma olanağına her an sahipken önce tekme yumruk girişmeyi sonra da hedef gözeterek ateş etmeyi bilerek ve isteyerek tercih etmiş, kastını yerine getirdikten sonra geri çekilmiş/kaçmıştır. Kaçış yönünde hiçbir engel yoktur, göstericiler tarafından kuşatılmış da değildir. Göstericilerin attığı taşlardan ateş etmeden de kurtulma olanağına sahip olduğu, ancak ateş ederek geri kaçmayı tercih ettiği, özetle taş darbesini göze alarak vur-kaç taktiği uyguladığı açıkça görülmektedir.
Katil şüphelisi çok sayıda taş darbesine maruz kaldığını, kendini savunma içgüdüsüyle ifade edebilir. Buna karşılık -katil şüphelisinin toplumsal olaylara müdahale ve silah kullanma eğitimi almış bir polis memuru olduğu bu konulardan anlamayan bu nedenle böyle bir olay karşısında paniğe kapılması olağan karşılanabilecek sıradan bir şahıs olmadığı akılda tutularak- iddianamenin yanıtsı bıraktığı şu sorular yanıtlanmalıdır: Hayati tehlike içinde olduğunu zannedecek kadar taş yağmuruna maruz kalan bir insan (eğitimli bir polis) taş atanların üstüne bu kadar rahatlıkla nasıl gidebilir? Yerde yatan göstericiyi nasıl bu kadar rahatlıkla tekmeleyebilir? Ateş ettikten sonra bu kadar rahat ve diri bir biçimde nasıl koşarak kaçabilir? Diğer polislerin yanında kalıp geri çekilmek yerine göstericilerin üzerine doğru koşmasına sebep olan duygu ya da dürtü nereden gelmektedir?
Katil şüphelisi bu cesareti, haklılığından ve yüreğinden değil; silahından, üniformasından ve siyasal iktidar tarafından korunacağına dair güvenceden almaktadır. Halka ve vatandaşlara karşı suç işleyen polislerin yargı tarafından korunmasının -bir kaç istisna hariç- cezasız bırakılmasının Türkiye'de bir yargı geleneği olduğu zaten bilinen -her polisin de bildiği- bir gerçekliktir. Ancak, bunca maddi ve kesin kanıta, milyonlarca insanın izleyip infiale kapıldığı kamera görüntülerine rağmen katil şüphelisinin korunmasına cüret edilmesi belki de bir ilktir.
Katil şüphelisinin taşa karşı ateşli silah kullanarak işlediği cinayeti meşru savunma üzerinden aklamaya çalışanlar vicdanı ve aklı yerinde olan hiç kimseyi inandıramadılar ve inandıramayacaklar.
Sonuç olarak bu iddianame;
Adil bir soruşturma yapılmadığı için reddedilmelidir,
Mesleki etik ve ahlak kurallarını çiğnediği için reddilmelidir,
Bir hukuk metni değil, hukuku katleden bir siyaset ve suç belgesi olduğu için
reddedilmelidir.
17.07.2013
Av. Kazım Bayraktar Av. Eylem Hakverdi Av. Kazım Genç