Güncelleme Tarihi:
Düğün için gittiği Gölcük'te oturan babaannesine ‘‘Bu akşam etli ekmeğini yiyip yarın döneceğim’’ diyen Burcu, korkunç depremde enkaz altında kalarak can verdi.
Gölcük'te Donanma Komutanlığı'nın tam karşısında şipşirin, balkonlu bir daireye yerleşmişlerdi. Tam karşılarındaki Donanma'nın içindeki yemyeşil ağaçlar, eğitime çıkan askerlerin ‘‘Yaylalar, yay-lalar’’ türküsü, ömrünün son demlerinde onun en büyük eğlencesiydi. ‘‘Allahım canımı burada al. Mezarım burada olsun’’ diyecek kadar çok sevmişti bu şirin ilçeyi, evini, ta ki 17 Ağustos 1999 saat 03.02'ye kadar. Hamide Menekşe 83 yaşında. Deniz Kuvvetleri'nde subay olan oğluyla yıllarca Gölcük'te, Karamürsel'de birlikte oturmuş, oğlu emekli olup İstanbul'a yerleşince kızı Öznur'la birlikte buralardan ayrılmama kararı almıştı. Yıllarca lojmanlarında oturdukları Donanma'nın karşısında kendilerine göre bir daire bulunca, dünyalar onun olmuştu. Buradan ‘‘hiç çıkmam’’ dedi. Ama acı kader onu en acımasız biçimde kopardı yuvasından, hem de 46 yaşındaki kızı Öznur'u ve 26 yaşındaki torunu Burcu'yu da yitirerek.
Rüya sandı
Deprem gecesi her zamanki gibi ilaçların etkisiyle saat 03.00'te tuvalete kalktı. Birden bir sallantı hissetti. Ama kızına ve misafiri torununa seslenmeye fırsat bulamadan büyük bir gürültüyle karanlıkta uçtu. Kendine geldiğinde ‘‘Acaba rüya mı?’’ diye düşündü. Ama etrafındaki betonlar, kırık kolunun acısı, gerçeği yüzüne vurdu. Kızını ve torununu depremde yitiren Hamide Menekşe, o korkunç anı şöyle anlattı: ‘‘Depremin olduğunu anlayınca bütün gücümle bağırdım. Dışarıda sesleri duyuyordum. Ama kendi sesimi hiç duyuramadım. Kızımın ve torunumun sesi hiç gelmiyordu. Ben de burada öleceğim diye düşündüm. Sadece Allah, Allah diye sayıkladığımı biliyorum. Kendimi bıraktım. Etrafım betonlarla çevriliydi. Yalnız bir su bidonu yanıbaşımda duruyordu. Büyük bir betonu tutuyordu. Ama deprem devam ettikçe, her şey kayıyordu. Bidon da kaydı, beni iyice sıkıştırdı. Bidonla birlikte tuttuğu beton da iyice geldi. Artık nefes alamayacak haldeydim. İniltilerimi bir komşum duydu, 'Teyze seni kurtaracağım, merak etme' diye seslendi. Öğlen olmuştu, saat kaçtı bilmiyorum, 10 saat sonra falan etrafımdaki betonları kesmeye başladılar. Ümidimi kesmişken, ışığa kavuştum.’’
Kurtuldu, sevinemedi
Yaşlı nine deprem günü canını kurtardı, ama hiç sevinemedi. Çünkü kızı ve torunu enkaz altındaydı. Enkaz altında seslerini hiç duymadı ama mucizeler yaşandıkça ümitleniyordu. 3 gün sonra tedavi altına alındığı hastanenin bahçesinde dizilen sıra sıra cenazelerin arasına kızı ve torunu da girdi. Şimdi yaşadığına hiç sevinmiyor, ‘‘Allah bana 5 yıllık mutluluğu çok gördü. Onların yerine ben ölseydim’’ diye ağıt yakıyor. Gölcük'ü de hiç sevmiyor. Sarı papatyaları çok seven, ailesinin sarı papatyası Burcu Menekşe, Gölcük'e düğüne gitmişti. Aslında İstanbul'da oturan, ancak hastaları olduğu için ayrılamayan annesi ve babasını temsilen gitmişti düğüne.
Sabah geri dönecekti
Pazar gecesi, bir gün sonra yıkılan Orduevi'ndeki düğünde hiç oturmadı, hep oynadı, halay çekti, ertesi gün kucak kucağa öleceği halasıyla birlikte. Ertesi gün annesiyle telefonda konuşurken nasıl eğlendiklerini anlattı. ‘‘Bu akşam babaanneme etli ekmek yaptıracağım, yiyip, yarın sabah erkenden geleceğim’’ dedi. Neşe dolu, cıvıl cıvıl Burcu, pazartesi gecesi eli yastığının altında mışıl mışıl uyurken, bir daha hiç uyanamadı. Gardırop altında sıkışan cesedi enkazda görünüyordu, ama önce canlı arayan ekiplerce 3 gün sonra çıkarılabildi. Babası Özcan Menekşe, hiç olmazsa cesetlerine kavuşmak için kızı ve kardeşinin bulunduğu enkaz yanından günlerce ayrılmazken, annesi Füruzan, ‘‘En sevdiği küçük kızı’’ Burcu'nun telefonda ‘‘ben iyiyim’’ diyen sesini duyabilmek için boşuna bekledi.
Bu yıl evlenecekti
Gittiği bir düğün soldurdu onu. Düğünde belki de kendi düğününün hayalini kurmuştu. Çok istiyordu bu yıl evlenmeyi. Üniversiteyi bitirmiş, Özel Çavuşoğlu Koleji'nde matematik öğretmeni olarak görev yapıyordu. Öğrencilerine kavuşmuş, sıra evlilikteydi. Hayalinde açık yakalı bir gelinlik vardı. Bu yıl mutlaka olacaktı. Ama gelinliği cenazesine giydi. Telli duvaklı cenazesiyle toprağa verildi, halası Öznur Menekşe ile birlikte.
Hala-yeğen birlikte öldü
Pazar gecesi gittikleri dügünde Burcu ile hala Öznur Menekşe karşılıklı oynamış, halay çekmişlerdi. Bundan sonra bir de Burcu'nun düğününde oynamak süslemişti hayellerini Öznur Menekşe'nin. O, Burcu'nun sanki halası değil ikinci annesiydi. Öylesine severdi yeğenlerini. Birlikte oldukları zaman arkadaş gibi onlara uyar, coştukça coşardı. Burcu'yu son yolculuğunda da yalnız bırakmadı. Ebediyete yolculukta da yine beraberler. Yan yana, telli duvaklı, çiçekler içinde.