Güncelleme Tarihi:
Sansaryan Han, 1895 yılında Ağa Mugradiç Sanasariyen (Sansaryan) tarafından fakir Ermeni çocuklarının eğitim ihtiyaçlarının karşılanması için mimar Hovsep Aznavur’a yaptırılmıştı. Bina 29 Mayıs 1929’da Sansaryan Vakfı olarak tapuya tescil ettirilmişti.
Dünkü Resmi Gazete’deki karara göre, vakfın vakfiyesinde, “Vakfın tevliyesinin Ermeni milleti patriki her kim olursa ona ait olacağı” belirtildi. Sansaryan Han’a, 1930’da İstanbul İl Özel İdaresi tarafından el koyuldu. Han, 1952’de İl Özel İdaresi adına tescil edildi. Vakfı temsilen Türkiye Ermenileri Patrikliği, 2011’de İstanbul 13. Asliye Hukuk Mahkemesi’nde tapu iptali ve tescil davası açtı. Yerel mahkemece, Patrikliğin “Davada vakfı temsil yetkisinin olmadığı” gerekçesiyle ret kararı verildi. Karar kesinleşince Sanasaryan Vakfı, “Cemaat vakfının taşınmazının iade edilmemesi nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği” iddiasıyla 21 Şubat 2019’da Anayasa Mahkemesi’ne (AYM) başvurdu.
‘MÜLKİYET HAKKININ İHLALİ’
AYM, 3 Kasım’da oybirliği ile Anayasa’nın 35’inci maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ve yeniden yargılama yapılmasına karar verdi. AYM kararında Anayasa’nın 35’inci maddesinde herkesin mülkiyet ve miras haklarına sahip olduğu, bu hakların ancak kamu yararı amacıyla kanunla sınırlanabileceği ve mülkiyet hakkının kullanılmasının toplum yararına aykırı olamayacağının hüküm altına alındığı belirtildi.
İŞKENCELERLE HATIRLANIYOR
Tabutluk odaları ve işkenceleriyle hatırlanan Sansaryan Han’ı hafızalara kazıyan İstanbul Emniyet Müdürlüğü binası olarak kullanıldığı dönemde yaşananlar oldu. Tabutluk denilen küçük odaları ve işkenceleriyle tanındı. Bu nedenle dilden dile anlatılan korkunç hikâyelere de konu oldu. Sansaryan Han’da kalanlar arasında Nâzım Hikmet, Vedat Türkali, Ece Ayhan, Attilâ İlhan, Mihri Belli, Ahmed Arif, Ruhi Su’nun yanı sıra 68 kuşağından Cihan Alptekin ve Ömer Ayna ile 1944 Irkçılık-Turancılık davası sanıkları Alparslan Türkeş ve Nihal Atsız da vardı.
EN ZORU TABUTLUKTUR
Ruhi Su, Sansaryan Han’da gördüğü işkenceleri, “En zoru da ‘Tabutluktur!’ Tabutluk mu? Bir insanın çömelerek sığabileceği kadar küçük bir sandık sanki. Ne kolun uzanır ne kafan kalkar. Bir vakit sonra dayanılmaz ağrılar ve uyuşmalar” diye anlatır.
Sansaryan Han’ın bir diğer tanığı ise Ahmed Arif’tir. Yaşamına son verme girişiminde bulunan Ahmed Arif anılarında, kaldıkları hücreye akıtılan sıvı nedeniyle bir ay sonra delirerek akıl hastanesine gönderildiklerini anlatır. Attilâ İlhan ise “Tutuklunun Günlüğü” şiirinde Sansaryan Han’daki işkenceleri şöyle anlatır:
“Daktilolar camları bulutlu sorgu odalarında
Didiklemez mi özgürlüğünü Sansaryan Han’ında
Küflenir suyun bir bakır çalığı birikir ağzında
Kendini öldürmeyi belki bin kere tasarlarsın da
Bir kere aklından geçmez bitirmeden ölmek şarkıyı.”