Sanat, cümbüş değildir

Güncelleme Tarihi:

Sanat, cümbüş değildir
Oluşturulma Tarihi: Eylül 10, 1999 00:00

Haberin Devamı

Tutku ve Dalga. 6. Uluslararası İstanbul Bienali bu iki kavram üzerinde şekilleniyor. Bienal, depremden tam bir ay sonra, 17 Eylül günü başlayıp 30 Ekim tarihine kadar sürecek. İKSV Yönetim Kurulu Başkanı Şakir Eczacıbaşı sanatın yalnızca iyi günler için varolmadığını, aynı zamanda ‘‘kara gün dostu’’ olduğunu söylüyor.

‘‘Tutku ve Dalga’’ya nasıl gelindi?

- Tutku ve Dalga başlığı, tarihi yüzyılları kapsayan ve düşünce sınırları Asya ve Avrupanın derinliklerine uzanan çok kültürlü ve çok dilli bir kent olan İstanbul'u simgelemek için kullanıldı. Dalga ya da Dalgas, 19. yüzyıl sonunda Arnavutköy'de doğan Antonis Disamantidis'in sahne adıdır. Türkçe dalga ve Yunanca tutku anlamına gelen bu sözcük İstanbul'un çok kültürlü ve çok dilli zengin dokusuna işaret ettiği için Bienal'in başlığı olarak seçildi.

Depremden hemen önce Bienal'in çalışmaları hangi aşamadaydı?

- Çalışmalar hemen hemen bitmişti. Sanatçıların ne zaman gelecekleri belli olmuştu. Mekánların hazırlanmasına başlanmıştı. Bienal'le ilgili kataloglar, broşürler, davetiyeler basımevlerine verilmiş, konferansların, açık oturumların düzenlemeleri yapılmıştı. O sırada deprem oldu.

Yapalım mı yapmayalım mı ikilemini yaşadınız mı?

- İki üç gün yaşadık. Önce İstanbul Kültür Sanat Vakfı'nın İcra Kurulu toplandı. Onlar daha çok yapmamayı düşünüyorlardı. Sonra, Bienal Yönetmeni'ni ve Küratör Paolo Colombo'yu dinlemeye karar verdik. Onlar kesinlikle yapılmasından yana oldular. Çünkü her ortamda, her olayda, her acıda sanatın desteği, sesi olmalıdır. Sanat bir cümbüş değildir, bir eğlence değildir. Hatta bazı geleneklerde, ölüm olaylarında sanata başvurularak huzura kavuşulur. En büyük trajediler de sanatın konusudur.

Bir de depremzedeler yararına düzenlenen bir müzayede var.

- Bu felaketten hemen sonra depremden zarar görenlere nasıl yardımcı olabiliriz diye tartışırken, Bienal'e katılan sanatçılardan bazılarının bağışladığı yapıtlarla bir açık artırma düzenleyerek fon oluşturma düşüncesi doğdu. Küratörümüz Paolo Colombo dünyanın çeşitli yerlerindeki koleksiyoner, galerici ve müze yöneticilerini arayarak böyle bir konuyla ilgili ne düşündüklerini araştırdı. Aldığımız olumlu yanıtlar bizi cesaretlendirdi. Böylece Raffi Portakal ve de Pury Luxembourg Art Cenevre'nin öneri ve destekleri ile açık artırmayı gerçekleştirmeye karar verdik.

Depremde yerle bir olan Değirmendere'de sanata çok önem veriliyordu. Burası için özel bir proje geliştirmeyi ya da geliştirilen bir projeye katkıda bulunmayı düşünür müsünüz?

- Olabilir tabii. Ama ben bunlara tek başıma karar veremem. Dediğim gibi paranın kullanılacağı yere, Bienal'in telaşı bittikten sonra daha sağlıklı karar vereceğimize inanıyorum.

STK’lar kimseden korkmaz

Türkiye'nin en önemli Sivil Toplum Örgütleri'nden birinin başındasınız. Toplumun STK'lara bakışı değişecek mi sizce?

- Toplumlarda yönetimi, düzeni, üretimi sağlayan iki kesim var: Kamu ve özel kesim. Birinin motivasyonu, güdüsü halkın desteğini sağlayarak oy kazanmak, ötekininse verimliliği artırarak kárını çoğaltmaktır. Bu gerçeklerden uzaklaşılırsa ne demokrasi kalır, ne girişimcilik. Güdüsü oy ve kár olan bu kesimler toplumdaki bütün işleri üstlenmiştir. Üstelik siyasal kesim devletin yönetim örgütlerini de önemli ölçüde yönlendirmektedir. Bu kesimler, bazen kendi çıkarları uğruna toplum yararına olmayan girişimlerde bulunabilirler. Bu nedenle toplum yararına bilgisini kullanacak birçok uzmanlık ortaya çıkmıştır. Oy ve kár düşünmeden çalışacak olan bir kesim daha var: Sivil Toplum Örgütleri ve gönüllü kuruluşlar.

Sivil Toplum Örgütlerini motive eden ne?

- İnançları. STK'lar siyaset ve özel girişim çalışmalarını denetleyecek, halka yararlarını anlatacak olan kesim. Yalnızca yılda bir seçime gitmekle demokrasi gerçekleşmez. Halk sesini sürekli parlamentoya duyurmalıdır. Bunu da yurttaşlar örgütlenmeden, tek başlarına yapamazlar. Bunu ancak STK'lar aracılığı ile gerçekleştirebilirler. İşte karşılaştığımız deprem trajedisi, STK'ların ne denli gerekli olduğunu açıkça ortaya koymuştur. Kár bekleyenlerle oy bekleyenlerin kol kola girdiği görüldü. Oysa bir avuç gönüllü genç, büyük bütçelerle yürütülen, bürokrasiye boğulmuş, hantal kamu kuruluşlarından ne kadar daha yararlı olabileceklerini gösterdiler. Çekilen acıların bize verdiği ders şudur: Demokrasinin gelişmesi, siyaset ve özel girişim kuruluşlarının halk adına denetlenmesi, bürokrasi altında kalmış, işlemez duruma gelmiş kamu kuruluşlarının etkilenmesi ancak STK'ların, gönüllü kuruluşların önünün açılması ile gerçekleşebilir. Çünkü sivil toplum örgütlerinin kimseden korkusu yoktur. Onlar bir tek yandaşı olmasa bile bağırır, çağırır. Çünkü yaptığı işe inanır.

Bienal’den notlar

Bienale 32 ülkeden 52 sanatçı katılıyor.

18 Eylül günü saat 18.00'de Aya İrini Müzesi'nde Bienale katılan 20 sanatçının eserlerinin satılacağı bir müzayede yapılacak. Müzayedeyi Raffi Portakal yönetecek.

Bienalin ana mekánı Dolmabahçe Kültür Merkezi olacak. Yerebatan Sarnıcı ve Aya İrini Müzesi'nde de etkinlikler düzenlenecek.

Bienal çerçevesinde bir dizi panel ve konuşma da düzenlenecek.

Yurtdışından birçok basın kuruluşu Bienali kendi yazar ve muhabirleri ile izleyecek.

Etkinlikte yer alacak eserlerden biri de Ömer Uluç imzalı.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!