Güncelleme Tarihi:
Sebep, Büyük İmam’ın, akılcılığı ve eleştirel yaklaşımı öne çıkaran bir bilgin olmasıydı.
İşin bu yanını irdeleyen bazı satırları Kur’an’daki İslam adlı eserimizden nakledelim:
“İmam Âzam Ebu Hanife şu ölümsüz tespiti yapıyor:
“Kur’an’ın onaylamayacağı bir hadis rivayet eden kişiye yaptığım ret; Peygamberimize yapılmış bir ret ve O’nu tekzip değildir. O, ancak bâtıl bir haberi Peygamber’e isnat edene yapılmış bir reddir. İtham, Peygamberimize için değil, onun için söz konusudur. Hz. Peygamber’in söylediği her şeyin başımızın ve gözümüzün üstünde yeri vardır.” (Muvaffak el-Mekkî; Menâkıbu Ebî Hanife, 87-88)
İslam düşünürlerinin önde gelenlerinden biri olan İbn Abdi’l-Berr (ölm. 463/1070) ‘el-İntika’ adlı eserinde, İmamı Âzam’la ilgili, gerçekten ibret verici tespitler kaydetmektedir. (bk. s. 136)
İmamı Âzam, en büyük sahabenin nakilleri de olsa, Kur’an’a ve mütevâtır sünnete uymayan hadisleri kabul etmiyordu.
Ehlisünnet diye anılan büyük Müslüman kitlenin bir numaralı mezhebi olan Hanefîlik’in öncüsü Ebu Hanife, yukarıda işaret edilen tutumu yüzünden hem de ömrünün son yıllarında, kendisine karşı olan saltanat dincileri tarafından ’kâfir’ ilan edilmiştir. İbn Abdi’l Berr, onun ‘Müslüman olup olmadığında ihtilaf edildiği’ni, ‘küfründen dönmek üzere üç defa tövbeye çağırıldığı’nı, ama tövbe edip etmediğinin bilinmediğini iddia eden sözlere yer veriyor.” (bk. İntika’, 146-149)
İmamı Âzam, Ehlisünnet’in dokunulmaz ilan ettiği Buharî (ölm. 256/869) tarafından da ağır bir biçimde eleştirilmekte ve güvenilmez adam ilan edilmektedir. (bk. Buharî; Kitabu’z-Zuafa, ilgili mad.; İbn Abdi’l Berr; el-İntika’, anılan yer)
Aynı Buharî, et-Târîhu’l-Kebîr adlı eserinde, İmamı Âzam’ı, ‘İslam’a zarar veren sapık mezheplerden birinin mensubu’ olarak nitelemektedir.
Bu itham kervanında, Sünnilik’in, bazı büyük isimleri yanında Şiî inancının bazı büyük isimleri de vardır. Buharî, onun çağdaşı olan Ebu Hâtim er-Râzî (ölm. 277/890) gibi ünlüler yanında, itikadî mezhep imamlarından biri olan ve bugün baş tacı edilen Ebul Hasan el-Eş’arî (ölm. 324/935. Maqaalâtü’l-İslamiyyîn, Mürcie bahsi) birinci gruba, Şiî düşüncenin ünlü isimlerinden el-Küleynî (ölm. 329/940) ile Nevbahtî (311/924) ikinci gruba örnektir.
Dahası var:
Hadis alanında Şiîlerin Buharîsi sayılan Küleynî, ünlü eseri el-Kâfî’de İmamı Âzam’a lanet okuyor. Sebebi, İmamı Âzam’ın, Hz. Peygamber dışında eleştiri üstü insan kabul etmemesidir. (Küleynî, el-Kâfî, Usûl kısmı, 1/57-58)
Anlaşılan o ki, mesele, her türden dincilik saltanatının putlaştırdığı kişilere dokunup dokunmamak meselesidir. Putlaştırılan kişilere dokunursanız, zulüm ve hakaretten kurtulmanız söz konusu değildir.
Ünlü 6 hadis kitabından birinin sahibi olan Neseî (ölm. 303/915) de İmamı Âzam’ı hadiste ‘güvenilmez’ ilan etmektedir. (bk. Neseî, Kitabu’z-Zuafa ve’l-Metrûkîn, ilgili md.)
İmamı Âzam’ın, dinciler tarafından, kendi şeflerini savunmak için geliştirilen ve bir tür ‘gizli şirk’ olan ‘tartışma üstü kişiler’ anlayışını da çok ağır bir şekilde eleştirdiğini biliyoruz. Bu eleştirilen insanlar içinde, sahabî diye kutsallaştırılanlardan bazıları da vardır. Kur’an’daki İslam eserimizden birkaç satır alarak gösterelim:
“İmamı Âzam diyor ki, ‘Eğer müminlerin emiri Hz. Ali’nin izlediği tavır olmasaydı Muaviye, Amr b. As, Ebu Mûsa el-Eşa’rî gibi kebîre (büyük günah) sahiplerinin durumlarını bilemezdik.” (bk. Kadı Abdülcebbâr; Şerhu’l-Hamse, Kahire, 1965, s. 138)
“İmamı Âzam böylece, sahabî unvanı taşıyan birkaç ünlü kişiyi en büyük günahlardan bazılarını işlemekle itham ediyor. Yani onları ‘tartışılır kişi’ ilan ediyor.” (Kur’an’daki İslam, 455)
Kur’an’ın, peygamberlere bile vermediği nitelikleri sahabeye veren, onları âdeta ilahlaştıran bir zihniyet, İmamı Âzam’ın Kur’ancı ve akılcı bu söylemlerine nasıl tahammül etsin!
Evet, ‘Müslümanların en büyük mezhep imamı’ unvanına sahip İmamı Âzam’a bu isnat ve ithamlarla çok ağır zulümler yapıldı.
İmamı Âzam, örneklerden sadece biridir. Daha onlarcası, yüzlercesi var. Bizim Müslüman tarihimiz ne yazık ki, bu zulümlerle dolu bir tarihtir. Biz bu zulümleri, bağımsız bir çalışmayla halkımızın bilgisine sunacağız.
Dincilik teorisyenleri işin bu yanını saklayarak, o anda saldırdıkları kişiyi, örneğin, Atatürk’ü, İslam tarihinde ‘din dışı ilan edilen’ ilk kişi göstermek gibi bir sahtekârlığa da başvurmaktadırlar.
Çıkıp şunu diyebilirler mi:
“Atatürk’ü din dışı ilan etmemizde şaşacak bir taraf yok. Bizim zihniyet atalarımız olan eski saltanat dincileri, İmamı Âzam gibi bir din büyüğünü bile, sırf akılcı ve eleştirici olduğu için ‘sapık, kâfir’ ilan etmişlerdi.”
Akıl ve tarih bizi, Atatürk’e, İmamı Âzam ve benzeri İslam büyüklerine baktığımız pencereden bakmaya mecbur bırakıyor. Bu pencereden baktığımızda şunu söylemek bir vicdan borcu olur:
Bir insan (İmamı Âzam veya Atatürk) bir dinle, o dinin mensuplarına yapılan kötülüklerle risk alıcı bir ciddiyetle ilgileniyor, o kötülükleri eleştiriyorsa o dini kendi dini, o dinin mensuplarını kendi kardeşi, o dinin meselelerini kendisinin meseleleri olarak görüyor, o dine yapılan kötülüklerin yarattığı acıları içinde hissediyor demektir.
Atatürk, İslam konusuyla, bu dinin yanlış tanıtıldığını gören ve bunun için bir şeyler yapılması gerektiğine inanan bir Müslüman aydın sıfatıyla ilgilenmiştir.
Atatürk’ün İslam’la ilgisinin arka planının bundan başka bir açıklaması yok. O ilgiye bunun dışında bir gerekçe bulmaya kalkan sadece kendini rezil etmekle kalmaz, Müslümanlara da büyük kötülük eder. Sevindirdikleri ise İslam’ın, Müslümanların ve Türkiye’nin düşmanları olur.