Gösterdikleri insanüstü gayretlerle bir yerlere gelmiş iki sıradan insan. Yaşadıkları yörelerin makus talihini yenmek için çaba sarfetmişler. Bu iki gerçek halk kahramanını, gerçek kahramanlık nedir bilmeyenlere anlatalım istedik.
1920'li yıllar İstanbul'u. Sinemanın sihirli ışığı küçük salonlardan büyük yazlık sinemalara doğru uçmakta, fotoğrafın zamanı sabitleyen büyülü objektifi her yere yayılmakta. Siirtli yeniyetme oğlan tıpkı Cennet Sineması'ndaki gibi müzik eğitiminden arta kalan zamanlarını bir yazlık sinemada makiniste çıraklık yaparak geçirir. Bu arada Şehzadebaşı'ndaki Moda Fotoğrafhanesi'nde fotoğraf tekniğini öğrenir.
FOTOĞRAFHANE AÇIYOR (1921)
Tahsili bitince İstanbul'a veda edip Siirt'e doğru yolalır. İlk iş olarak Hükümet Caddesi üzerinde bir dükkan tutup Afitap adlı bir fotoğraf stüdyosu açar. Afitap, Siirt'in ilk fotoğrafhanesidir. 1921 yazında, Siirt'te tuhaf bir makine görünür. Bu makine karadan değil semadan gelmiştir. Siirtlilerin şaşkın bakışları arasında gökyüzünde süzülen 'makinekuş'tan iki insan iner. Bu, iki pırpırlı bir ilk dönem uçağıdır. Rıfat Bey, hemen makinesini kapıp olay yerine gelir, kuşadamların fotoğrafını çeker. Karanlık odasında tabettiği birbirinden güzel fotoğrafları askeri pilotlara hediye edince, onlar da Rıfat Bakır'a, uçağa ilk binen Siirtli ünvanını verir. Çok sevdiği Siirt'i bir de kanatlanarak izler. Hayat devam eder...
SİNEMAYI GETİRİYOR (1926)
1926'da İstanbul'a gidip bir başka makineyle doğduğu yöreye döner. Büyükçe bir tarihi yapının camlarını siyah perdelerle kapatıp Siirtlilerin şaşkın bakışları altında beyaz perdeye ışığı yansıtır. Seyircilerin üstüne üstüne gelen atlılar, patlayan volkanlar, çarşılarda yürüyen kalabalıklar, dans eden kadınlar salona dolar. Salonda ilk kez
sinema izleyip sokağa çıkan Siirtliler Rıfat Bakır'ın büyücü olduğuna inanır.
BANDO KURUYOR (1930)
Büyücülük devam eder. 1930'da ilk müzik kursunu açar ve nota dersleri vermeye başlar. Burada yetiştirdiği müzisyenlerle 1934 yılında şehir bandosunu kurar, tam 25 yıl boyunca şefliğini yapar. Çok sayıda enstrüman çalmaktadır ama caza olan tutkusundan ötürü saksofon favorisidir. Siirt'in ilk ve tek saksofoncusu olur. Zaten o devirde Türkiye'de aralarında Rıfat Bakır'ın da olduğu toplam altı müzisyen saksofon çalmaktadır.
SIRADA CAZ ALTILISI (1955)
Bando onu kesmez. Siirt'te bir caz altılısı oluşturur ve yıllarca halkevinde ve askeri gazinoda konserler verir. Evet, belki şaşıracaksınız ama bu konserler sayesinde o devirlerde Siirt'te yüzlerce cazsever ortaya çıkar. Bunlardan dördü, caz tutkularından ötürü daha sonraki yıllarda, serüvenlerle dolu bir yolculuktan sonra San Fransisco'ya yerleşir.
DERNEKLERİN BAŞKANI
Rıfat Bakır, aynı zamanda bölgedeki ilk sivil toplum örgütlerini kuran kişidir. Siirt Müzik ve Milli Folklor Derneği, Sivil Emekliler Derneği, Mezarlıklar Güzelleştirme ve Koruma Derneği, Siirt Battaniyeciler Derneği gibi örgütlerin kurucusu ve ilk başkanıdır. Tarım alanında da çok çalışması olur. Bölgede ilk tarım kooperatiflerini örgütler, bu çalışmalarından dolayı Almanya Raiffensen Kooperatifçilik Madalyası'yla ödüllendirilir.
SİİRT FISTIĞININ MUCİDİ
Türkiye Ziraat Odaları Birliği'nin önder çiftçiler arasında düzenlediği yarışmalarda da çok sayıda altın madalya alır. Siirt fıstığı adı verilen ürünü yoktan var eden de odur. Bölgede yabani olarak yetişen ve halkın 'bıttım' adını verdiği binlerce yabani fıstığı aşılayarak Siirt'e kazandıran odur. Sporla da ilgilidir. İlk futbol takımını kuran, sahaya ilk çıkıp top oynayan, boks ajanlığını oluşturan, ilk ringe çıkıp hem de sıkı bir şekilde boks yapan da odur.
SİYASETE HİÇ BULAŞMADI
Bu arada iki kez evlenir. Altı çocuğu ve torunları, torunlarının torunları dünyaya gelir. Hayatı boyunca hiçbir zaman siyasete bulaşmaz. Bütün partilerin ve ideolojilerin uzağında kalır. Bu yüzden olsa gerek herkes tarafından sevilir, saygı duyulur. Siirtliler ona Amma Rıfat yani Rıfat Amca diye seslenir. Hilafsız bütün Siirtliler’in amcasıdır.
Şimdi bölgede zeytin ve üzüm fidanları dikilmesi, cevizciliğin geliştirilmesi için çaba sarfediyor. 94 yaşına gelmesine rağmen her sabah yeni bir Siirt sabahına uyanırken ‘‘daha yapacağımız çok iş var çocuklar’’ diyor.
Benim gibi başka çocuklar acı çekmesin diye doktor oldumYoksullardan ücret almıyor, bedava ilaç temin ediyor, köyleri dolaşarak dertlilere derman oluyor. Geçtiğimiz haziranda yapılan son aşı kampanyasında 73 bin çocuğa sağlıklı yaşamın kapılarını açıyor.
Hamit Ulçay, 1972'de Batman'ın Gercüş ilçesinin Kayapınar köyünde doğar. Nezir Bey'le Naime Hanım'ın ilk çocuğudur. Hamit doğduğunda babası askerde olduğu için ne hastalandığında derman bulunur, ne ateşlendiğinde imdadına yetişen olur. Dizboyu yoksulluk içinde yaşayan Naime Hanım, çocuğunu aşıya götürmek için kayınpederinden izin ister ama kayınpederi, ‘‘biz aşı görmedik de öldük mü?’’ diye tersler onu.
Hamit altı aylıkken çocuk felcine yakalanır, bir ayağı kurumaya başlar. Babası askerden döndüğünde oğlunu öyle görünce ailesini alıp köyü terk ederek Adana'ya gider. Bir fabrikada iş bulup çalışmaya başlayan Nezir Bey, ne pahasına olursa olsun Hamit'i okutmaya karar verir.
Dört yaşındayken okuma yazmayı söker, erkenden okula başlar. Okulunu ve arkadaşlarını çok sever. Çünkü onlar onun özürlü ayağıyla alay etmez. Ama mahalledeki arkadaşları acımasızdır. arkasından sürekli ‘‘topal’’, ‘‘sakat’’, ‘‘kıçkıç’’ diye bağırırlar. Mahallenin marangozhanesinde yapılan ve ortopedik olmaktan uzak koltuk değnekleriyle dolaşmaktadır. En çok da futbolu sever. Bu tutkudan ötürü sık sık koltuk değnekleri kırılır.
‘‘13-14 yaşlarındayken evde gizli gizli ağlardım. Ben ne yaptım da böyle sakat kaldım, beni kurtar Allahım, diye yakarırdım. Annem de gelip yanıma oturur benimle birlikte ağlardı. Rüyalarımda kırlarda koşar, sahalarda fırtına gibi futbol oynar, uçurumları sıçrayarak aşardım.’’
KURADA İLK TERCİHİ
Yakınlarının yardımıyla peşpeşe üç ameliyat geçirir, koltuk değneği olmadan ayakta kalmayı becerir. Liseyi birincilikle bitirir. Doktor olmaktan başka birşey düşünmez. ‘‘Sınava hazırlanırken, çalışmaktan yorgun düşüp masada sızardım. Rüyalarımda hep doktordum. Yoksul, kimsesiz çocuklara aşı yapardım. Evet ben çok acı çekmiştim ve başka çocuklar da acı çekmesin diye doktor olmalıydım.’’
Sivas Cumhuriyet Üniversitesi Tıp Fakültesi'ni bitirerek doktor olur. Önünde iki yol vardır. Ya ihtisas yapacaktır ya da hayallerini gerçekleştirecektir: ‘‘Mezun olunca akrabalarımı ziyaret için Batman'a geldim. Kapıların önü çaresiz insanlar, hasta çocuklar, dertlilerle dolup taşıyordu. Kuraya katılmaya karar verdim. Kurada Batman da vardı ve benim ilk tercihimdi.’’
Hiç kimsenin gelmek istemediği 1995 senesinin Batman'ı faili meçhul cinayetler, suikastler, mayınlar, bombalar demektir. Gelir ve işbaşı yapar. İlk hedefi çocuk felcinin, uygar dünyada ortadan kalkmış olan diğer hastalıkların kökünü kazımaktır. Üç yıllık bir gayret sonunda Batman'da çocuk felcini ortadan kaldırır. 26 Kasım 1998'den bu yana bölgede tek bir çocuk felci vakasına rastlanmaz. ‘‘Kıyıya vurmuş binlerce deniz yıldızını tek tek suya atarak kurtaran adamın felsefesini rehber edindim. Her şeyin üstesinden gelemeyebiliriz ama kurtardığımız bir çocuk için çok şey farkeder. Bir insanın bir gece olsun rahat uyumasını sağlarsak bu dünyadaki işimizi yapmış, yükümüzü hafifletmiş oluruz.’’
TERÖRÜN SAKAT BIRAKTIĞI ŞEHİRDE SAKATA SAKAT DEMEK AYIPBatman, biraz da terörün etkisiyle Türkiye'de en fazla özürlü barındıran şehirlerden biri. Dr. Hamit Ulçay, üç yıl önce şu anda 870 üyesi olan Bedensel Özürlüler Derneği'ni kuruyor. Dernek 281 özürlüye tekerlekli sandalye dağıtmaktan, mayınlar dolayısıyla ayaklarını ve kollarını kaybedenlere protez organ sağlamaya, Batman'da şehir mimarisini özürlülere göre düzenlemeye kadar birçok işin üstesinden geliyor. Belediyenin desteğiyle açılan kampanyalarla ‘‘sakat’’ kelimesini kullananlar ayıplanıyor.
Rıfat Bakır, 1908'de Siirt'te doğmuş. İlk ve orta öğrenimini Siirt'te tamamladıktan sonra İstanbul'a gitmiş. Ortaokul yıllarında bulduğu bütün müzik aletlerini kısa zamanda çalma becerisini gösterdiği için amacı İstanbul'da müzik eğitimi almakmış. Ama bakalım sonra ne olmuş?
SİİRT BATTANİYELERİ KREASYONU VE ANKARA’DA SEKRETERLE DEFİLEBattaniye onun için çok önemlidir. Yüzlerce yıldır hiçbir boya maddesi kullanılmadan, kendi doğal renkleriyle üretilen Siirt battaniyelerini dünyaya tanıtmaya karar verir. Dünya İkinci Hayvancılık Kongresi o dönemde Ankara'da yapılmaktadır. Rıfat Bakır, memleketinde battaniyelerden bir kadın elbiseleri kreasyonu hazırlar. Toplantı başlamadan kreasyonunu kongre başkanına gösterir. Elbiseler birkaç sekretere giydirilir ve salonda bir mini defile yapılır. Takdir edilir, ayakta alkışlanır. Kongreden sonra Floransa'dan, Berlin'den elbiseler için teklifler gelir. İndiana'dan binlerce sipariş verilir ama sermaye yokluğundan bu istekler karşılanamaz.