Sağduyulu bir ses

Güncelleme Tarihi:

Sağduyulu bir ses
Oluşturulma Tarihi: Eylül 09, 2001 00:00

KIBRIS, sonbahar gündeminin hızla üst sıralarına tırmanırken, bu konudaki yazılar da daha fazla tepki almaya başladı.Cuma günkü yazımda ‘‘Denktaş, 12 Eylül tarihini kabul etmemekte haklıydı’’ dedim ve olumlu olumsuz çok sayıda tepki aldım.Evet Denktaş, bu kez haklıydı. BM Genel Temsilcisi'ne Ada'daki dolaylı görüşmeler sırasında, ‘‘12 Eylül tarihini verme’’ demesine rağmen kendisini dinletemedi. ‘‘Klerides, siyasi eşitliğimizi kabul ediyor mu?’’ ısrarına karşılık net bir yanıt alamadı.Oysa, Kıbrıs Rum Parlamentosu'nun 11 Ekim 2000'de aldığı kararın değişip değişmeyeceğini öğrenmek Kıbrıs Türklerinin hakkı değil miydi? O kararda Rum Parlamentosu, BM Genel Sekreteri Kofi Annan'ın geçen eylül ayında dolaylı görüşmeleri açış konuşmasını reddediyordu. O konuşma ki, Türk ve Rumlarının siyasi eşitliğe sahip iki taraf olarak masaya oturduklarını ve bunun çözüme de yanıması gerektiğini söylüyordu.Şimdi soruyorum? Bu konuda ortak zemin sağlanamazsa, nerede sağlanacak? Evet, Denktaş tarihi kabul etmedi ve yine kendisine ‘‘barış istemeyen taraf’’ durumuna düştü. Klerides ise yarın New York'a gidiyor. Ama 17'sinde adaya dönmek zorunda, çünkü İspanya Başbakanı Kıbrıs'ı ziyaret edecek. Yani dolaylı görüşmeler için ancak dört gün var. Neden bu kadar kısa zaman için üstelik de yüzyüze yapılmayacak bir görüşme için iki yaşlı adam oralara taşınıyor, anlamak mümkün değil. * * *TABİİ ki Denktaş'ın bugüne kadar, görüşme süreçlerinde pek sabırlı davrandığı söylenemez ama bunu kabul etmek, oldu bittilere göz yummayı da gerektirmez. Kıbrıs Türk Ticaret Odası Başkanı Ali Erel, geçen hafta düzenlediği basın toplantısında, ‘‘İş çevrelerimiz ve halkımızın büyük çoğunluğu, siyasi yelpazemizin her iki ucunda yer alan aşırı görüşlere rağbet etmemektedir’’ diyor. İşte sağduyulu bir ses. Kulak verelim:‘‘...Çözümsüzlük çözümdür’’ diyen görüşe karşılık, ‘‘Rum tarafı ile anlaşalım, bireysel haklarımızı almak Kıbrıs Cumhuriyeti vatandaşı olarak mümkündür’’ diyen görüşlerin ikisi de uç noktadadır, kabul görmezler.‘‘Türkiye ile siyasi entegrasyona gidelim’’ demek de yanlıştır, ‘‘Türkiye bürokratını ordusunu toplayıp Kıbrıs'tan çıksın, Türkiye'nin çıkarları bizi ilgilendirmez’’ demek de yanlış.‘‘Rumlar AB'ye giriyor. Tren kaçıyor, biz de atlayalım’’ görüşü kadar ‘‘Avrupa Birliği'ni savunanlar mandacıdır’’ görüşü de kabul edilemez.Buna karşılık, gerçekçi çözüm önerisini açıklıyor Erel.Ali Erel'in ağzından aktarıyorum: ‘‘.BM sürecinin yeniden başlaması. İki devletin ortaklığını içeren, Türkiye ile Yunanistan arasındaki dengeleri gözeten bir anlaşmadan sonra Avrupa Birliği üyeliğinin gerçekleşmesi.’’Hiç de yabana atılmayacak bir öneri. * * *AB Dışişleri Bakanları bugün Brüksel'de resmi olmayan bir toplantıda bir araya geliyorlar. Avrupa'nın geleceğini tartışacaklar. Tek para kadar Kıbrıs da AB'nin geleceği açısından belirleyici öneme sahip. Kıbrıs ve Türkiye'nin AB ile ilişkilerinde ‘‘bürokratik diplomasi alanı’’ daraldı. Sivil toplum seferberliği başlatma zamanı artık. Bunun başını ise siyasiler çekmeli. Ama KKTC'de, Avrupa ile temas edenleri ‘‘vatan haini’’ ilan edenler kazan kaynatırken, Türkiye'de ise yerinden kıpırdayacak enerjisi kalmayan bir hükümetle bu siyasi seferberliği başlatmak ne kadar mümkün? Bilemiyorum.
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!