Güncelleme Tarihi:
Luke Montgomery imzasını taşıyan makalede, 10 yılı aşkın süredir ABD yönetimlerinin Türkiye’nin Ak Parti liderliğindeki hükümetlerini bir demokrasi ve “ılımlı” İslam modeli olarak gördüğü hatırlatılarak, “Sorun şu ki Washington bir kez daha pragmatizmin prensiplerin önüne geçmesine izin veriyor. ABD Ortadoğu’da radikal İslam’la mücadele etmek için alternatif araçlar bulmayı o kadar istiyor ki İslam dünyası için ‘seçilmiş’ modelinin gerçekleştirdiği büyük temel insan hakkı ihlallerinin üzerini kapatıyor” denildi.
Erdoğan ve kurmaylarının Osmanlı Devleti’nin büyük hayranları olduğu ifade edilen yazıda Sultan Bayezid, Sultan Abdülhamid, Sultan Mahmud ve Sultan Selim dönemlerinin önemli olayları listelenerek, “Erdoğan, hangi Osmanlı sultanına öykünüyor?” sorusuna yanıt arandı.
DÖRT SULTAN, BİR ERDOĞAN
Erdoğan’ın bu Osmanlı sultanlarıyla benzerlikleri ise şöyle sıralandı:
-Sultan İkinci Bayezid, 1458 yılında matbaayı yasakladı. Arap harflerinin basılmasına izin ancak iki buçuk yüzyıl sonra çıktı. Sınır Tanımayan Gazeteciler (RSF) örgütü ise 2012 tarihli raporunda Türkiye Cumhuriyeti’nin basın özgürlüğüne karşı bir terör kampanyası yürüttüğünü yazıyor. RSF Türkiye’yi, “en büyük gazeteci hapishanesi” olarak nitelendirirken bunun “kendisini bölgesel bir demokrasi modeli olarak gösteren bir ülke üzücü bir paradoks” olduğu belirtiliyor.
-Sultan Abdülhamid, 1880 yılında Şeyh Ubeydullah’ın Kürtlere bir dereceye kadar özerlik verilmesi çağrısına olumlu yanıt verdi. Ancak bu kısa sürdü, Kürtlerin umutları Osmanlı’nın mutlak kontrol sağlamasıyla yok oldu. Bu Erdoğan’ın iki toplum arasında savaş baltalarını gömmeyi amaçlayan Kürt Açılımı’ndan çok da farklı değil. Ancak Kürtler Türklerin yüceliğine umut ettiği şekilde yanıt vermeyince Erdoğan da Abdülhamid’in yolundan yürüyerek demirden çizmelerini giydi.
-Sultan İkinci Mahmud, yüzyıllar boyunca Avrupa’nın korkulu rüyası olan ancak her zaman sultan için rahatsız edici bir rolü olan Yeniçeri ocakları sorununu 1826’da kökünden çözdü. Toplu yargılama tekniği 2008’den itibaren Türkiye’de orduya karşı da kullanılmaya başlandı. Balyoz ve Ergenekon davalarında Türk Silahlı Kuvvetleri’nden yüzlerce üst düzey subay Erdoğan hükümetini devirmekle suçlandı. Sonuçta AK Parti’ye karşı olan ordu üyeleri Yeniçeriler gibi tasfiye edildi.
-Sultan Üçüncü Selim iyi eğitimli, edebiyat ve hat sanatlarıyla uğraşan reform yanlısı bir hükümdardı. Başarılı bir müzisyen ve sanatçı olduğu biliniyordu. Tahta çıkışı halkta çok büyük bir mutluluk uyandırmıştı. Aynı şekilde Erdoğan da bir dizi önemli reform adımı attı. En azından sözde Cumhuriyet’in kurulduğu günden bu yana hiçbir hükümetin yapmadığı kadar azınlık haklarını tanıdı. Ancak Üçüncü Selim’in sonu çok da hayırlı olmadı. Ordudaki reformlar geri tepti, Sultan iki ay içinde suikasta kurban gitti. İnsan haklarını açık açık göz ardı etmesi Erdoğan’ın da sonunu getirebilir.
WASHINGTON'I DA ELEŞTİRDİ
Montgomery bu kıyaslamaların ardından Avrupa’da ve uluslararası arenada birçok kurumun Türkiye’nin insan hakları sicilini defalarca eleştirdiğini ancak ne ABD, ne AB ne de BM’nin bir yaptırım önerisiyle gelmediğini belirterek, “Değişim zamanı geldi” dedi.
Washington’ın “stratejik ortak” olarak gördüğü hükümetlerin baskıcı politikalarını desteklemesinin bir başarısızlık olduğunu ifade eden yazar, Saddam Hüseyin ve Hüsnü Mübarek örneklerini de sıraladı.
Montgomery satırlarını şöyle sonlandırdı: “Başkan Barack Obama’nın arkadaşı Erdoğan’ı arayıp hukukun üstünlüğü altında özgür bir halkın lideri olmanın ne anlama geldiği konusunda açık sözlü bir sohbet yapmasının zamanı geldi. Artık prensipleri pragmatizmin üzerine koymalıyız. Batı’nın ihtiyaç duyduğu son şey Ankara’da bir sultan.”