Güncelleme Tarihi:
Darbe Komisyonu’nun bir tahkikat komisyonuna dönmemesi gerektiğini de belirten Demirel, 28 Şubat’ta görevini yaptığını söyledi.
9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, 8. Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın zehirlenerek öldürüldüğü iddialarına katılmadığını belirterek, “Ben katılmam, eğer öyle bir durum varsa bulur çıkarırlar. 19 sene bulunup çıkarılmamış şimdi dahi bulunup çıkarılması geç değildir. Artık o görev adaletindir, başkasının değildir” dedi. Demirel, bir gazetecinin, “Bülent Akarcalı, o dönemde sizin hem Kartal Demirağ (Özal’a suikast girişiminde bulunmuştu), hem de Özal’ın öleceğini ima ettiğinizi söylüyor. Ne diyorsunuz” sorusuna da “Bunların hepsi safsatadır” yanıtını verdi.
TAHKİKAT KOMİSYONU OLMA
TBMM Darbeleri Araştırma Komisyonu’nda 28 Şubat Alt Komisyonu’na ifade veren bazı isimlerin kendisine yönelik suçlamalarda bulunduğunun sorulması üzerine de Demirel şunları söyledi: “Ben sorguya çekilmedim, sadece bilgi verdim. Darbe Komisyonu bir sorgu komisyonu değildir. Tahkikat komisyonu şeklini alması halinde Darbe Komisyonu’nun fonksiyonu sıfıra iner. Sayın Deniz Baykal, Sayın Hüsamettin Cindoruk, bir tahkikat komisyonu şeklini aldığı için gelip de bilgi vermediler. Darbe Komisyonu görevini bence çok yaymadan sanki Türkiye’yi kurtarıyormuş gibi bir duruma sokmadan görevini tamamlamalıdır.”
28 ŞUBAT’TA GÖREVİMİ YAPTIM
Demirel, “O dönemle ilgili herhangi bir pişmanlığınız var mı? 28 Şubat’ta sizin askerle işbirliği yaptığınıza dair yorumlar yapılıyor bu konuda ne düşünüyorsunuz?” sorusu üzerine de bu yorumların hiçbirine katılmadığını belirterek, şöyle konuştu: “28 Şubat’ta benim yaptığım her şey anayasaldır, kanunlara uygundur ve Türkiye Cumhuriyeti’nin temel esaslarını korumaya yöneliktir. Ben görevimi yaptım. Zaten aradan şu kadar zaman geçmiş bu kadar sene geçtikten sonra neyi arıyorsunuz? Darbe Komisyonu 28 Şubat’tan sonraki hükümetin görevi bırakıp gitmiş olmasının haklılığını, haksızlığını arayamaz. O siyasi bir hadisedir. 3,5 ay sonra meydana geldi. Bana gelince ben cumhurbaşkanıyım. Cumhurbaşkanının daire müdürleri veya birtakım görevlilerle işi olmaz. En son sözü ben söylerim ve o şekilde yorum yapanların hiçbirisiyle aynı fikirde değilim. Eğer Darbe Komisyonu ifade almak istediğini söyleseydi ben kabul etmezdim. Ben devletin işlerini zorlaştırmam, kolaylaştırırım. Bilgi istiyorsanız verdik bilgi ama o kadar çok bilgi alındı ki sağdan soldan bunun içerisinden nasıl çıkılacağını doğrusu ben de merak ediyorum.”
DARBENİN BAŞ MAĞDURU BENİM
Demirel 12 Eylül Davası’nda Kenan Evren ve Tahsin Şahinkaya’nın ilk kez hâkim karşısına çıktığının hatırlatılması üzerine de şunları söyledi: “Ben darbenin mağduruyum, baş mağduruyum aslına bakarsanız. Yalnız ben hesaplaşmamı yaptım. 7 sene yasaklı durdum, meydan meydan çıktım, mahkemelere gittim hakkımı hukukumu savundum ve netice itibarıyla vatandaşıma gittim, vatandaşım beni suçsuz buldu ki tekrar beni başbakan yaptı, beni cumhurbaşkanı yaptı. Onun için benim mahkemelik bir işim yok. Darbeyi yapanın kim olduğu iddiası çok zor bir iddia. Çünkü onun yanında, arkasında, önünde olanlar vardır. Bir de seçim var. Halk onların yaptığı anayasaya yüzde 92 oy vermiştir. Bütün bunları suçsuz saymak mümkün değildir,
eğer darbeyi araştırıyorsanız, darbeyi yapanlarla birlikte ‘yapın’ diyenler, yaptıranlar, yapılmasına yardımcı olanlar, yapılmasında beraber olanların hepsini dikkate almanız lazım. Bunların dikkate alabilmek de fevkalade zordur.” ANKARA
Evinde Nizami Gencevi hediyesi
SÜLEYMAN Demirel, dün Güniz Sokak’taki çalışma ofisinde Uluslararası Nizami Gencevi Merkezi İcra Müdürü Dr. Ruşen Muradov ve Milli Kütüphane Dışilişkiler ve Kültürel Faaliyetler Şubesi Uzmanı Hafize Er’i kabul etti. Muradov, Demirel’e, Azerbaycan’ın ünlü şair ve düşünürü Nizami Gencevi’nin anısına, “Nizami Altın Madalyası” takdim etti. Muradov, Demirel’e bir de, üzerinde Nizami tasviri bulunan bir halı verdi.
ABD büyükelçisini kapı dışarı etmiş
MECLİS Darbeleri Araştırma Komisyonu, 1970’lerin başında ABD ile yaşanan “haşhaş krizi”nin arka planında yaşanan şaşırtıcı bir iddiayı gündeme taşıdı. Komisyonun 12 Mart dönemine ilişkin alt komisyon raporunda, ABD’den, haşhaş üretimini yasaklamayan Türkiye’ye yönelik, dönemin ABD Dışişleri Bakanı Kissinger’ın da bulunduğu bir toplantıda “Gerekirse Mavi Cami’yi (Sultanahmet) başlarına yıkalım” tepkisi geldi. Merhum Başbakan Bülent Ecevit’e atfen anlatılan bu olayın yanısıra şu iddialar da yer aldı: “ABD toplumunda yaygın olan uyuşturucu sorunu karşısında çaresiz kalan Nixon yönetimi, sorunun kaynağında Türkiye’yi görmektedir. Demirel, uygulanacak bir yasaklama kararının ABD gençliğini zehirleyen Türkiye’dir kanaatini perçinleyeceğinden bahisle, Türkiye’de yıllık 120 ton üretilen afyonun ABD gençliğine 1 hafta bile yetmeyeceğini ifade etmekteydi. Bir taraf yasaklayacaksın derken; diğer tarafın asla! Şeklinde cevap vermesi, kimi nahoş olaylara da sebep oluyordu. ABD büyükelçisinin diplomatik nezaket kurallarını hiçe sayarcasına Demirel’in huzurunda kullandığı üslûp, kendisine bizzat Demirel tarafından kapının gösterilmesine bile yol açtığı anlatılmaktadır. Kapı dışarı edilme hadisesinin hemen ertesinde Washington’a çağrılan ABD’nin Ankara Büyükelçisi William Handley’in, bizzat başkan yardımcısından şu sözleri işittiği iddia edilmektedir: ‘Meseleyi ne kadar ciddî tuttuğumuzu göstermek için şunu belirtmek isterim. Eğer Türkiye haşhaş ekimini yasaklamazsa Altıncı Filo’nun derhâl İstanbul’u tahrip etmesini Başkana tavsiye edeceğiz.”
Turan YILMAZ / ANKARA