Güncelleme Tarihi:
Ergin, açıklamasında özetle şunları vurguladı:
Pensilvanya Terör Örgütü tarafından şehit edilen, içinde yakın arkadaşlarımın da olduğu 250 canımızın kanları daha kurumadan, demokrasi kahramanı olan yaralılarımız hasta yataklarından kalkmadan, daha yaşadığımız vahşet ortada duruyor iken, böylesi bir dönemde şahsi bir açıklama ile kamuoyunu meşgul etmenin üzüntüsü içerisindeyim.
Ancak, uzunca bir süredir gerek sosyal medyada; kendi kimlikleriyle ortaya çıkamayan, sahte hesapların arkasına saklanarak itibar cellatlığına soyunan ‘bazı kişilerin’ ve gerekse medyadaki ‘bazı tetikçi’ kalemlerin yaptıkları, haksız ve artık zulüm derecesine varan tezviratlara bugün ahlaksızca bir iftira daha eklendi:
Dolayısıyla aşağıdaki hususları kamuoyu ile paylaşmak zarureti hasıl olmuştur.
Öncelikli olarak şunu söylemeliyim ki kolayca itibar cellatlığı yapan, 15 Temmuz darbesi sonrasında ‘Sadullah ERGİN tutuklansın” yaygarası kopartan bu aşağılık yaklaşımı ortaya koyanların, daha düne kadar AK Parti’yi, AK Parti kadrolarını hatta AK Parti’ye oy veren seçmenleri aşağılayan, hor gören, ‘ha bugün giderler, ha yarın giderler’ temennisi içerisinde olduklarını bilelim. Birçoğu bu dava ile bizim kardeşlik hukukumuz ile uzaktan yakından ilgisi alakası olamayanlardır.
Peki, haysiyet cellatlarına göre ‘kripto paralel olmakla’ itham ettikleri “ben” gerçekte kimim:
Milli Selamet Partisi Hatay Merkez İlçe Başkanlığı yapmış bir babanın oğluyum. 52 yıllık ömrümün 35 yılını aşkın süresi bu mücadelenin içerisinde geçmiştir, Askerlik görevinden önce MTTB ve Akıncılar içerisinde aktif olarak çalışmış, askerlik sonrası 5 yıl Milli Gençlik Vakfı Hatay İl Başkanlığı, RP Merkez İlçe Başkanlığı, RP İl Başkanlığı, Fazilet Partisi Hatay İl Başkanlığı, AK Parti Kurucu İl Başkanlığı, 6 yıl aralıksız olarak AK Parti Grup Başkanvekilliği ve 5 yıla yakın bir süre de Adalet Bakanlığı yapmış birisiyim.
Bir siyasetçi olarak da hayatımın hiçbir evresinde de bu çizginin dışında olmadım.
17 – 25 Aralık kalkışmasına kadar “dini bir cemaat olarak” bilinen bu yapıyla Türkiye’deki diğer sivil toplum kuruluşları ve toplumsal kesimlerle olan münasebetimin ötesinde bir temasım olmamıştır. Olması da mümkün değildir.
Ben, AK Parti iktidarının yedinci yılında, 1 Mayıs 2009 tarihinde Adalet Bakanlığı görevine atandım. Doğal olarak bakanlığa geldiğimde daha önceki arkadaşlarımızın çalıştığı mevcut olan kadro ile çalışmaya devam ettim. Bakanlıkta olup da bugün bu örgütle ilişkili olduğu için gözaltına alınan-tutuklanan isimlerin tamamına yakını, zaten benden önce bakanlıkta yönetici konumda çalışmaktaydı.
Kaldı ki, 2012 yılının 7 Şubat MİT Krizine kadar da bu yapıya dair hükümetimizde bir farkındalık oluşmamıştı.
Göreve başladığımın daha ikinci üçüncü aylarında o dönem Ergenekon gibi sansasyonel davaları yürüten şimdi haklarında dava açılan veya kaçak olan savcıların hedefine oturtuldum. Kendilerine yardımcı olmadığım gerekçesiyle o dönem başbakanımız olan sayınCumhurbaşkanımıza şikayet edildim. Devamında yine o dönemin polis şefleri de bu şikayet ve yıpratma kervanına katıldılar. Ve şahsımı ‘Sadullah ERGİN Ergenekon Soruşturmasına karşı” diye itham ettiler, kamuoyunda bu algıyı güçlendirmek için bir hayli çaba sarf ettiler.
2010 yılında yapılan YAŞ toplantısı sırasında savcı Zekeriya Öz tarafından 102 general ve amirale yakalama çıkartıldığında Adalet Bakanı olarak ortaya koyduğum tavırdan dolayı Paralel Yapının yayın organlarından olan Bugün Gazetesinin manşetinden “Balyozcuları kurtarma operasyonu” yapan “bakan” olarak suçlandım ve hedefe kondum.
O dönem basın taraması yapıldığında benzer ‘yıpratma hedefli operasyonel’ haberlerin fazlaca olduğu görülecektir.
Paralel Çete kabinede yer almamı engellemeye çalıştı:
2011 yılı Haziran genel seçimleri sonrasında oluşan yeni kabine de ikinci kez Adalet Bakanı olarak görevlendirildim. Sayın Başbakanımız kabinedeki bakanlar ile birebir yaptığı görüşmeler de sıra benimle görüşmeye geldiğinde bana “Sadullah bu adamlar senden ne istiyor?” diye sorunca ben de “Kim bu adamlar efendim?” diye sordum. Sayın Başbakanımız “Cemaat!” dedi. “Hayırdır ne diyorlar efendim!” diye sorunca “Senin yeni kabinede görev almaman için olağanüstü gayret gösterdiler.!” dedi. Ben de “Efendim, görev yaptığım dönem içerisinde beni sürekli olarak size şikayet ettiler. Siz de biliyorsunuz ki ben bunların ‘aşırı işleri’nde engel olmaya çalıştım. Bundan dolayı da kabinede daha uyumlu çalışabilecekleri bir bakan istemeleri onlar açısından anlaşılabilir bir durum. Ben hükümetime ve size yük olmak istemem. Gayet tabii ki takdir sizindir.” diye cevap verdim.
Sayın Başbakanımız liderlik göstererek “Biz onların lafıyla mı iş yapıyoruz ki, görevine devam Sadullah!” demiş ve beni yeniden Adalet Bakanı olarak atamıştır.
2013 yılının yaz aylarında bu yapının etkinliğini kırmak için bakanlığımızda yoğun bir çalışma yapılmıştır. Bu çerçevede Yargıtay ve Danıştay’da bu yapıyla ilgili olmadığını düşündüğümüz üyelerle 6 ayrı çalışma toplantısı yapılmış ve alınması gereken tedbirler ile yapılması gereken yasal düzenlemeler tespit edilmiştir. Bu düzenlemelerden bir kısmı bakanlığım döneminde yapılmış kalanları ise benden sonraki bakanlarımız tarafından hayata geçirilmiştir.
O dönemde yaşadıklarımın ayrıntılarını daha fazla anlatmak siyasi sorumluluğuma ve kimliğime yakışmaz.Cumhurbaşkanımızın da Başbakanlığı döneminde şahit olduğu, ancak görevim dolayısıyla bende kalması gerekenler yine bende kalacaktır.
17-25 Aralık kalkışmasında olayların hukuki zeminde cereyan etmesi, kolluk ve yargı mensuplarının keyfi-kanunsuz uygulamalarının önlenmesi konusunda da önemli insiyatif alınmış “Adli kolluk yönetmeliği” değiştirilmiş ve özellikle 25 Aralık girişiminin dönemin İstanbul başsavcısının da dirayetli girişimleriyle savuşturulması sağlanmıştır.
Milletçe bütün dünyaya demokrasi dersi verdiğimiz şu günlerde böylesi bir açıklamayı yapmak zorunda bırakılmamın bile bana yapılan büyük bir haksızlık olduğunu söylemeliyim.
Daha “bakanlığı” döneminde Paralel çete tarafından istenmeyen bir siyasetçi olan, bu çetenin hukuksuz işlerini engellemeye çalıştığı için hedefe konan bir siyasetçi olarak bugün bu yapıyla aramda bağ kurmaya çalışanlar size söylüyorum:
AK Partinin kuruluşunda, yolculuğunda, 27 Nisan e Muhtırasında, partime açılan kapatma davasında, zor zamanlarımızda emeğim var, alın terim var, zaman zaman gözyaşlarım var, iyi günlerimizde sevincim var.
Beni bu hain çeteyle irtibatlı göstermek isteyenlerin alnını karışlarım. HEPİNİZE BİRDEN HODRİ MEYDAN diyorum.
Buraya kadar anlatılanlar yaşananların çok küçük bir kısmını teşkil etmektedir.
Gün gelip bütün hakikatler ortaya çıktığında bugünün müfterileri yaptıklarından mahcubiyet duyacaktır.
Kamuoyuna saygıyla duyururum.