Sefa KAPLAN
Oluşturulma Tarihi: Şubat 23, 2002 00:57
Sadberk Hanım Müzesi'ne, Müdür Çetin Anlağan'la sekiz ay boyunca Japonya'nın dört kentinde sürecek olan sergiyi konuşmak için gitmiştik.
Ama Boğazın bu en güzel kıyısında karşımıza, Türkiye'nin depreme karşı önlemlerini almış ilk müzesi çıktı. Müze görevlilerinin Prof. Dr. Ahmet Mete Işıkara'dan aldıkları tebrikler, hálá bütün canlılığıyla geziniyor müzenin kıyılarında köşelerinde.
Deprem ihtimaline karşı ne tür önlemler alındı Sadberk Hanım'da?
-Geçtiğimiz yıl 8-12 Mayıs arasında, Kültür Bakanlığı ile Boğaziçi Üniversitesi Deprem Araştırmaları Merkezi bir seminer düzenledi. Deprem önlemlerini anlatması için, Amerika'dan müze uzmanı, konservatör Jerry Podany davet edilmişti. İstanbul'daki müzelerin sorumluları katıldı bu seminere. Jerry Podany bize depreme maruz kalan müzelerde neler olduğunu fotoğraflarla gösterdi. Dehşete kapıldık. Eserlerin büyük bir kısmı tahrip olmuştu. O seminerden sonra ben kendi imkánlarımla müzede tedbirler aldım. Çok değerli İznik seramiklerimiz var. Onları dört tarafından tutan çok sağlam ayaklar yaptık. O ayakları da vitrinin tabanına sabitledik. Duvarda asılı olanları da üç yerinden duvara monte ettik. Depolardaki bütün eserleri özel bir poliüretan köpüğe sardık, raflara yerleştirdik. Rafların önüne de yatların kenarına bağlanan son derece sağlam bir ağ gerdik.
Topkapı Sarayı'nda da alındı mı bu tür önlemler?
-Alınmaya çalışılıyor ama Topkapı Sarayı ile Sadberk Hanım'ı mukayese etmek imkánsız. Ben iki-üç ayda hallettim. Bunları gösteren bir CD'yi de Prof. Ahmet Mete Işıkara'ya takdim ettim. Işıkara ‘‘Bunun bir örneğini de Jerry Podany'ye gönderelim. Gereken her şeyi yapmışsınız’’ dedi. Meğerse Amerikalı konservatör o gün bugün merak edermiş Türkler ne yapacak diye.
Yani depreme karşı tedbir alan ilk müze Sadberk Hanım oldu...
-Ben çabuk davrandım. Çünkü benim müzem küçüktü ve özel müze olmak gibi bir şansım vardı. Filiz Çağman çırpınıyor ama Topkapı Sarayı'nda rakamlar da, hacimler de çok büyük.
Ay başında Japonya'da açtığınız serginin amacı neydi?
-Japonya'daki ilk sergimizi 1996'da açmıştık. Bu sefer 621 parçadan oluşan bir koleksiyon hazırladık. Amacımız, Anadolu tarihinin bütün safhalarını bir bütünlük içinde sunabilmekti. 9 Şubat'tan itibaren ziyaretler başladı. Üç günde 1100 kişi gezmiş, bu çok önemli bir rakam.
Sergi teklifi Japonlar'dan mı geldi?
-Onlardan geldi. Önce Fukuoka Şehir Müzesi'nde, arkasından Shizuoka İl Sanat Müzesi, daha sonra Iwaki Şehir Sanat Müzesi ve son olarak da Okazaki Şehir Müzesi'nde sergilenecek eserlerimiz.
Japonlar'ın Sadberk Hanım Müzesi'ni tercih etmesinin sebebi ne?
-Japonlar ilk sergi dolayısıyla bizi tanıdılar. Dört müzenin sorumluları üç yıl önce bize geldiler. Seçimi genel olarak onlar yaptı ama biz de tavsiyelerde bulunduk. Sonunda 621 parça seçildi.
2003 yılının Japonya'da ‘‘Türk Yılı’’ ilan edilmesiyle bir bağlantısı var mı serginin?
-Hayır. O ilginç bir rastlantı oldu. Biz bu işe başladığımızda, 2003'ün Türk Yılı ilan edileceğini Japonlar da bilmiyordu muhtemelen. Bu sergi, bir tür ön hazırlık gibi oldu 2003 için. Kapadokya'da Japon bilim adamları tarafından 20 yıldır yapılan kazının da bunda etkili olduğu söylenebilir elbette. Türkiye'ye gelen Japon turistlerin doğrudan Kapadokya'ya gitmesinin sebebi de bu. Tokyo'nun 300-400 kilometre uzağında da bir Türk Köyü kurdu Japonlar. Kapalıçarşı'nin bir benzerini yaptılar, Türk lokantaları var. Kültür Bakanlığı bir
Atatürk heykeli hediye etti köye.
Ne kadar kalacak bu sergi Japonya'da?
-Sekiz ay boyunca dört ayrı müzede sergilenecek. Sonra bu eserleri dinlendirmek zorundayız.
Ne demek eserleri dinlendirmek?
-Mesela bindallı altın veya gümüş simle kadifeden yapılmış giysilerdir. Bu kıyafeti mankenin üzerinde belli bir süreden fazla tutmamanız gerekir. Yoksa sarkmaya başlar. En fazla altı ay sergileyebilirsiniz. Altı ay sonra özel dolapların içine yatırılır, aralarına asitsiz kağıt konur ve dinlenmeye alınır. Onun yerine de yedekleri sergilenir.
SİGORTA 6-7 MİLYON $
Yani, müzeler için sıkça kullanılan, ‘‘Eşyaları sergilemeden depolarda çürütüyorlar’’ sözü bir anlam ifade etmiyor. Bir zaruret yani bu...
-Gayet tabii.Arkeolojik eserleri değil ama kağıt, ahşap, kumaş gibi havadan, nemden, tozdan etkilenen eserleri dinlendirmek şarttır.
Bu tür kıymetli eserleri Türkiye'den Japonya'ya götürmek, önemli bir riski göze almayı gerektiriyor herhalde...
-Risksiz bir şey yok elbette. Onu asgariye indirmek için tedbir alınıyor. Uluslararası alanda bu işte uzman şirketler var. Onlar özel yapıştırıcılar, özel ambalaj kağıtlarıyla geldiler. Her parçanın modelini çizip süngerlerin içine yerleştirdiler. Uluslararası Müzeler Konseyi ICOM'un kabul ettiği standartlara göre çalışıyorlar zaten.
Peki ya sigorta?
-Sigortayı da Japonlar yaptı. 6-7 milyon dolar civarında bir sigorta bu. Tabii bu bir formalite. Uçağa bir şey olsa, milyarlarca dolar sigorta bedeli de ödense, bir daha o eserleri yerine koyamazsınız. Bu eserler, Bakanlar Kurulu kararıyla çıkabiliyor yurtdışına ve sigorta şartı aranıyor. Biz özel müzeyiz ama her eser, Türkiye'nin kültür mirasıdır.