Saçımdan bir tutam kesildi ve böylece umre sona erdi

Güncelleme Tarihi:

Saçımdan bir tutam kesildi ve böylece umre sona erdi
Oluşturulma Tarihi: Eylül 06, 2009 00:00

İSLAM tepeler arasında doğdu.

Bu tepelerin bir bölümü artık yok.

Haberin Devamı

PEYGAMBER CAMİİ'NİN BİR SÜTUNU NEDEN DAHA BÜYÜK

İŞTE HİÇ YAYINLANMAMIŞ FOTOĞRAFLAR

BİRİNCİ GÜN: KABE'NİN KADIN ERKEK KURALI

İKİNCİ GÜN: KOSTÜMLÜ MAHŞER PROVASI

 

 

 

 

Mekke’nin sıkışmış coğrafyasında, gelen hacılara yer açmak, onların kalacağı otellere arsa temin etmek için tepelerin bir bölümü düzlenmiş.
Safa ve Merve tepeleri artık yok.
Ama o tepeler, Kâbe’nin etrafında sembolik olarak yaşıyor.
Kâbe’yi çevreleyen binaların içi 365 derece geniş koridorlardan oluşuyor.
Bunun bir bölümü, umrenin parçası sayılan “Say”ın yapıldığı yer.
Bu iki tepe arasında 300 metre kadar bir mesafe var.
Say, bu iki tepe arasında yedi turluk yürüyüşe verilen ad.

DOĞRUSAL YÜRÜYÜŞ: SAY

Kâbe’deki tavafı bitirip, bu koridora girdiğimiz anda, aşağıdan bize doğru yürüyen muazzam bir kalabalıkla karşılaşıyoruz.
Tavaf, dairesel bir hareketti.
Say ise doğrusal yürüyüş.
Birbirine paralel iki geniş koridor var.
Bunların arasında ise daha dar üçüncü bir koridor yer alıyor.
O dar koridor, yürüyemeyecek durumda olduğu için ancak tekerlekli sandalye ile say yapan insanlara ayrılmış.
Kâbe’nin bu bölümü, insanı derinden etkiliyor.
Binlerce insan aynı istikamette yürüyor.
Solunuza baktığınızda bir o kadar kalabalığın aksi istikamette yürüdüğünü görüyorsunuz.
Yürüyüşün başladığı yere her an yüzlerce yeni insan katılıyor. Ve bu hareket sanki sonsuza kadar devam ediyormuş hissi veriyor.
Say koridorunun küçük bir bölümünde 100 metre aralarla iki yeşil ışık konmuş. Burası, sol taraftan Kâbe’yi gördüğünüz bölüm.

ARAYIŞ DOLU TELAŞLI BİR HAREKET

/images/100/0x0/55ea4e45f018fbb8f877378d


Hazreti Hacer, Safa ve Merve tepeleri arasında yürürken, tam bu bölgede Kâbe’nin önündeki İsmail’i görüp ona bakmış.
İki yeşil ışık arasını koşarak geçiyorsunuz.
O noktaya geldiğiniz an, kalabalık birden hareketleniyor ve kitlesel bir koşu başlıyor.
Ali Şeriati, “Sa’y, telaştır, arayış dolu bir harekettir. Bir gaye sahibi olmaktır, koşmaktır, seğirtmektir” diyor.
Doğru, burada daha telaşlı bir yürüyüş var.
Kalabalığa daha fazla karışıyor, onun daha fazla parçası oluyorsunuz.
Bu yürüyüş içinde, bütün kimlikler, unvanlar, cinsiyet farklılıkları ortadan kalkıyor.
Bu yürüyüşte kimse çirkin değil.
Burada isimlerin de önemi yok.
“Burada söz konusu olan, çıplak insandır, çıplak insanlıktır. Yalnızca iman ve sevgi, inanç ve amel vardır, başka hiçbir şey değil.”
Orada artık çok iyi anlıyorum ki hac, sürekli hareket etmekmiş.
“Değişmez bir yöne doğru sürekli hareket etmek.”

NEDEN HEP TEYAKKUZDAYIM?

Orada ister istemez kendimi yokluyorum.
Ben, bu kalabalığa ne kadar aidim? Bu yürüyüşün ne kadar parçasıyım?
Çocukluğumdan beri aldığım laik eğitim beni hep teyakkuzda tutmuş.
Kendimi kalabalığa emanet edemiyorum.
Altmış yıl boyunca bireyselleşmiş ruhum, teyakkuzdaki egom beni bu kafile içinde eriyip gitmekten alıkoyuyor.
‘Say’da yürürken şu gerçeği artık iyice anlıyor ve kabulleniyorum.
Benim inancımın tek tariki, Allah’la baş başa kaldığım yapayalnız anlar.
Safa Tepesi ile Merve Tepesi arasında yürüyen ‘tek’leşmiş kalabalık beni de içine alıyor.
Ama o bembeyaz kafile içinde bile, kendimi siyah bir nokta olarak görmeye devam ediyorum.

TEKERLEKLİ SANDALYE KALABALIĞI

Oradan aklımda kalan en çarpıcı görüntü ise, aradaki koridorda, aşağıdan yukarı doğru akan, tekerlekli sandalye kalabalığı oluyor.
O bitkin bedenler, yorgun ve ölümü bekleyen bakışlar bana inancın gücünü bir kere daha anlatıyor.
Kâbe ve Say yürüyüşlerinden bende kalan bir başka çarpıcı hatıra da şu.
O mermer zeminler üzerinde yalınayak yürürken, bir şeyin farkına vardım.
Çocukluğumdan beri hafif kambur duran bedenim, orada dimdik bir yürüyüş yaptı.

MANEVİ BİR KORSENİN İÇİNDE

Dönüşte Sebati’nin çektiği fotoğraflara baktığımda, bunun sadece bir his değil, fiziki bir gerçek olduğunu gördüm.
Tavaf, kendini bırakmış bedenimi manevi bir korseye soktu.
Yedinci turun sonunda ‘Say’ı da tamamlıyorum.
Rehberim, çantasından küçük bir makas çıkarıyor ve saçımdan küçük bir tutam kesiyor.
Böylece umre tamamlanıyor.
Umreciler artık ihramdan çıkabilir ve normal elbiselerini giyebilirler.
Ailemin baba tarafının umreye giden dördüncü üyesi olarak, otele dönüyorum.
Şimdi sıra Arafat ve şeytan taşlama coğrafyalarına seyahat.
Umre ve hac sonsuz bir yürüyüştür.
Peki kalabalık içinde kaybolmuş insan nereye gitmektedir?
Hiçbir yere.
Sadece Allah’a.

ÇADIRDAN BİR MEGAKENT

Arabamız, Mekke dışına doğru gidiyor.
Coğrafya hep aynı...
Lavlardan oluşmuş tepeler.
Şimdi istikametimiz, şeytan taşlama mekânları.
Oraya giderken hatıramda çok dramatik bir bagaj taşıyorum.
Yıllarca önce Eyüp Coşkun’un fotoğraflarını çektiği o hac faciasının fotoğrafları.
Birbirini ezmiş yüzlerce hacının bedenlerini görüyorum.
O olay ders olmuş.
Suudiler böyle bir olayın bir daha meydana gelmemesi için çok çarpıcı bir trafik ve mimari tasarımı yapmışlar.
Bu tasarımı epey konuşup tartışacağız.
Ama önce gördüklerimizi anlatmalıyım.
Amerikan highway’lerini hatırlatan yollardan geçip, yüksekçe bir yere çıktığımızda, sağ ve solumuzda uzanan binlerce çadırla karşılaşıyoruz.
Burası şeytan taşlamaya gelen hacıların kaldığı “çadırkent”.
Daha doğrusu “çadır megakent”.
İnsan bir anda kendini Starwars filminin bir sahnesinde hissediyor.
Aynı duyguyu Medine’de Peygamber Camii’nin avlusunda da hissedecektim.

Umrede final ritüeli

Rehberim, çantasından küçük bir makas çıkarıyor ve saçımdan küçük bir tutam kesiyor. Böylece umre tamamlanıyor. Umreciler artık ihramdan çıkabilir ve normal elbiselerini giyebilirler.

Tavafla Say arasındaki üç fark

Tavaf, mutlak sevgi... Say, mutlak akıl...
Tavaf, tamamen ‘O’ merkezli... Say, tamamen ‘Sen’ merkezli...
Tavaf, ilahi zorlama... Say, insan iradesi...
(Ali Şeriati’nin “Hacc” kitabından)

YARIN: Karşımda Peygamber Camii

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!