Oluşturulma Tarihi: Mayıs 26, 2003 01:57
SOSYAL demokrasiyi merkez yaparak sağ partilere sıkışmış vatandaşları CHP'ye çekmeye çalıştıklarını vurgulayan Genel Başkan Deniz Baykal, partisini hareketlendirdi.
Parti içi hareketlilikte CHP İstanbul Milletvekili Kemal Derviş'in de etkisi var. İl il gezerek teşkilat gezilerini sürdüren Derviş'in özellikle ‘‘CHP içinde 1920 ve 1930'lardaki devletçilik anlayışını savunanlar var’’ sözleri, partinin bir kanadında rahatsızlık yarattı. Gerçi Baykal, Derviş'in bu sözlerini, ‘‘Biz merkez solda bir kitle partisiyiz. Elbette değişik görüşte olan arkadaşlarımız bulunuyor. Yaşar Nuri de var, Mustafa Gazalcı da var’’ diyerek değerlendirdi. Bu konuda partide herhangi bir rahatsızlık bulunmadığını da ekledi. Ancak CHP Genel Sekreteri Önder Sav öncülüğünde yürütülen bir çalışma var. CHP'nin 3 Kasım seçimlerinde köy ve mahalleler bazında aldığı oylara göre yeni delege ve yönetim yapısı belirlenecek. Bu çalışma sonunda da CHP Parti Meclisi'nin yeni kongre takvimini belirlemesi bekleniyor. Yapılacak kurultayda genel başkanlık için Baykal'a karşı ciddi bir rakip çıkması beklenmiyor. Ama asıl merak konusu, İstanbul Milletvekili Kemal Derviş'in yönetime alınıp alınmayacağı.
Wolfowitz ordudan ne istiyor?
ABD Savunma Bakan Vekili Paul Wolfowitz'in ünlü tezkerenin 1 Mart tarihinde TBMM'de takılmasından dolayı AKP'den çok Türk Silahlı Kuvvetleri'ni suçlayan açıklaması, yalnızca Türkiye'de değil Amerikan kamuoyunda da tartışmalara yol açtı.
Wolfowitz'e hem ABD Kongresi'nde, hem de Amerikan basınında ağır eleştiriler yöneltildi. Bu eleştiriler, ordunun parlamentoya müdahale etmesini meşru gören bir anlayışın demokrasiyle bağdaşmadığı görüşünü esas aldı.
Bu eleştirileri yöneltenlerden biri de Boston Globe gazetesinin yazarlarından H.D.S. Greenway'di. Greenway'in eleştirisine bir mektupla yanıt veren Wolfowitz, orduya dönük eleştirisini de bir kez daha kayda geçirdi.
AKP'NİN KULİSİ ETKİLİ OLDU
Wolfowitz'in açıklamaları, AKP'lilerin 1 Mart oylamasından sonra Amerikalılar nezdinde yürüttükleri ‘‘Asker bize destek olsa bu işler böyle olmazdı. Tezkere onlar yüzünden takıldı’’ şeklindeki kulisin de Washington'da bir hayli etki yaptığını gösteriyor.
Ayrıca Wolfowitz'in AKP'nin TBMM'deki tezkere oylamasında yaklaşık 90 fire verdiğini unuttuğu da anlaşılıyor.
Belli ki, Wolfowitz'in Türk Silahlı Kuvvetleri'ne dönük bir hesabı var.
Ne olduğu yakında anlaşılır.
Lizbon Elçisi'nden Tunus karşılaması
CUMHURBAŞKANI Ahmet Necdet Sezer, geçenlerde resmi bir ziyaret için Tunus'a gittiğinde, havaalanında kendisini Türkiye'nin Tunus ve Lizbon büyükelçileri birlikte karşıladı.
Lizbon Büyükelçisi'nin Tunus'ta ne işi var diye sorulabilir.
Tunus Büyükelçiliği'ni 2001 yılından bu yana Altıncı Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk'ün oğlu Selah Korutürk yürütüyor.
Selah Korutürk'ün eşi Zergün Korutürk ise geçen yıldan bu yana Türkiye'nin Lizbon Büyükelçisi olarak görev yapıyor.
Cumhurbaşkanı Sezer eşi Semra Sezer'le birlikte Tunus'a gidince, Zergün Korutürk Lizbon'daki işlerini bırakıp sefirelik yapmak üzere Tunus'a geldi.
Diplomatik kariyerindeki başarılarının yanı sıra tevazu ve zarafeti ile göz dolduran Zergün Korutürk, gezi boyunca Semra Sezer'e eşlik etti.
FIRST LADY'NİN GÖLGESİ GİBİ
Arkadaşımız Süleyman Demirkan'ın gözlemlerine göre; Semra Hanım, Zergün Korutürk'ü yanından ayırmadı. Zergün Korutürk, bir an geri çekilse, Semra Sezer hemen ya işaret ederek, ya da seslenerek kendisini yanına çağırdı.
Bir kadın diplomat büyükelçi olduğunda sefire olarak adlandırılıyor. Gelgelelim, büyükelçi eşlerine de sefire diye hitap ediliyor.
Zergün Korutürk, böylece sefirelik unvanını hem kariyeri, hem de eş durumuyla birlikte çift şapkalı olarak kullanıyor.
Selah Korutürk'ün eşinin yanı sıra ağabeyi de o sırada tesadüfen Tunus'ta bulunsaydı Sezer'in huzuruna çıkan Türk büyükelçilerin sayısı üçe çıkacaktı.
Çünkü ağabey de, Türkiye'nin Berlin Büyükelçisi Osman Korutürk.
Yine ortalıkta dolaşıyor
SON dönemde devletin zirvesinde dolaşmayı alışkanlık haline getiren kara kediler bu kez de Türk Silahlı Kuvvetleri ile Milli Savunma Bakanı Vecdi Gönül'ün arasına girdi. Nedeni, Milli Savunma Bakanı'nın AWACS uçaklarının alımı konusunda kamuoyuna eleştirel bir çıkış yapması.
Savunma Sanayi Fonu'nun Meclis denetiminde olması gerektiğini savunan Gönül'ün ‘‘Bence demokrasi bakımından aksayan en önemli husus, 1.5 milyar dolarlık bir alışverişte Meclis ve Bütçe Komisyonu'nun onayının olmamasıdır. Genelkurmay ‘İhtiyacımız yok' dese belki bu AWACS'ları almazdık’’ sözlerinin ciddi bir rahatsızlığa yol açtığı anlaşılıyor. Hükümetin ve Milli Savunma Bakanı’nın görevi Anayasa'nın 117. maddesinde ‘‘Milli güvenliğin sağlanmasından ve Silahlı Kuvvetlerin yurt savunmasına hazırlanmasından, TBMM'ye karşı, Bakanlar Kurulu sorumludur’’ şeklinde tanımlandığına göre, Gönül'ün sözlerinin buna ters düştüğü de konuşuluyor. Gönül'ün ise bu konudaki karar alma sürecinde Milli Savunma Bakanı olarak dışlanmasından dolayı bu şekilde konuştuğu söyleniyor.