Güncelleme Tarihi:
Pentagon, Dışişleri ve CIA’de telefonlar hiç susmuyor. Zira Tahran’daki Amerikan Büyükelçiliği’nin 52 çalışanı, Humeyni yanlısı bir grup öğrencinin elinde rehin. Altı çalışan ise bir yolunu bulup Kanada Büyükelçiliği’ne sığınıyor. Tahran merkeziyle irtibat kesik olduğu için sağlıklı bilgi alınamıyor. Kriz komisyonu birini Tahran’a gönderme kararı alıyor.
Argo filmini izlediyseniz hemen “o biri Tony Mendez” diyeceksiniz. Eski MİT’çi Enver Altaylı işin aslının hiç de öyle olmadığını söylüyor. CIA’in 40 yıllık Türk casusu Ruzi Nazar’ın hayatını kaleme aldığı kitabında ise bunu ayrıntılarıyla anlatıyor:
“CIA’in rehinelerin kurtarılmasına yönelik iki operasyonu vardı. Birinin merkezinde Ruzi, diğerindeyse Tony Mendez adında, sahte belge hazırlama ve makyajla yepyeni bir insan yaratma konusunda son derece yetenekli bir uzman bulunuyordu. Sahte Alman pasaportu ve Almanya’ya uzun yıllar önce yerleşmiş Afgan halı tüccarı kılığında girdiği Tahran’da 11 gün kalan Ruzi’nin çalışması olmasaydı, Mendez operasyonunun başarısı mümkün olmazdı.”
SAHTE KİMLİKLE ALMAN ORDUSU
Peki kimdi bu Ruzi Nazar?
Rus sömürgesi Özbekistan’da doğduğunda Rusya 1917 Bolşevik Devrimi’ne gebedir. İkinci Dünya Savaşı’nda Kızıl Ordu subayı olarak cephede yer alır. Ukrayna’da bir Alman havan mermisinin şarapneliyle yaralanır. Kendine geldiğinde Kızıl Ordu birlikleri bölgeyi Alman askerlerine terk etmiş, Ukrayna’yı Almanlar işgal etmiştir. Üniformasını çıkarıp köylü kıyafetlerini giyer ve hayat çizgisi bir anda değişir. Çıkarılan sahte kimlikle Alman ordusunun Ukraynalı gençlerden oluşturduğu polis-jandarma birliklerine katılır. Çalışmalarından memnun olan Alman başçavuş, Alman Başkomutanlığı bünyesindeki Türkistanlı lejyonlara katılmasını teklif eder. Almanlarla birlikte Kızıl Ordu’ya karşı savaşırsa bağımsız Türkistan hayaline katkı sağlayabileceği düşüncesi onu bu teklifi kabul etmeye iter.
TÜRK LEJYONERLERİ KURTARDI
Dört yıl sonra Alman Orduları Başkomutanı Wilhelm Keitel’in özel izniyle Kuzey İtalya’ya bir göreve gönderilir. Ruzi bu olayı şöyle anlatıyor:
“ABD ve İngiliz birliklerinin saldırısına uğrayıp dağılan 162. Türk Tümeni’ni toplamakla görevliydim. Alman subayları elimdeki belgeyi gösterdiğimde bana yardımcı olmak zorundaydı. Elimdeki izni Türkistan lejyonerlerini kurtarmak için kullandım. Ancak ben İtalya’ya gittiğimde İngiltere, ABD ve Rusya arasında Yalta Konferansı imzalandı. 1 Ocak 1939 sonrası ülkeyi terk edenlerin Sovyetler Birliği’ne teslim edilmesiyle birlikte bizim için de zor günler başladı.”
Ruzi Nazar, Almanya’nın teslimiyle biten savaşın ardından bir süre kaçak hayatı yaşar. Bu arada tesadüfen tanıştığı Alman Uyuşmazlık Mahkemesi Başkanı’nın kızı ona yeni bir hayatın kapılarını açar:
“Ermelinda ile evleniyor. Bu arada ABD ile Sovyetler Birliği arasında ‘soğuk savaş’ başlıyor. Türkiye’ye gitmeye hazırlanırken Amerika’dan beklemediği bir davet alıyor. CIA’in Türkiye istasyon şefi Archibald Roosevelt, ‘ABD’nin sizin gibi uzmanlara ihtiyacı var’ diyerek Sovyetler’e karşı işbirliği teklif ediyor. 1954’te Ruzi Nazar’ın CIA macerası başlıyor.”
Ruzi Nazar’ı neredeyse 50 yıldır tanıyan Enver Altaylı, iki lafının arasında şu sözü tekrarlıyor: “Bu hayattan çok Argo çıkar.”
Nâzım Hikmet’in ‘oyuncak olma’ öğüdü
CIA’deki görevinin ilk yıllarında Ruzi Nazar en önemli öğüdünü Nâzım Hikmet’ten alıyor. 1959’da Viyana’da düzenlenen Dünya Gençlik ve Öğrenci Festivali’ne Nâzım Hikmet’in de geldiğini öğrenince onunla tanışmak istiyor. Zira Adana-Pozantı’da savaşan Türkistanlı Hacı Ahmet’ten bahsettiği ‘Kuvay-ı Milliye Destanı’ onun da gurur kaynağı. O görüşmeyi Altaylı’ya şöyle anlatıyor:
“Kendisine bütün hayatımı anlattım. 16 yıldır vatanımdan uzak olduğumu söyleyince ‘Vatan hasretinin ne demek olduğunu çok iyi bilirim’ dedi. Benim istihbarat görevlisi olduğumu anlamaması mümkün değildi. ‘Amerika büyük imkân, bunu iyi değerlendir. Ama dikkat et, büyük devletlerin oyuncağı olmamak lazım’ dedi. Anladım ki Nâzım Sovyetler’deki hayatından memnun değildi.”
Enver Altaylı, 1963’te Albay Talat Aydemir’in darbe teşebbüsü başarısızlıkla sonuçlanınca Kara Harp Okulu’ndan atılan 1459 öğrenciden biri. MİT’e babasının arkadaşı Ruzi Nazar’ın tavsiyesiyle giren ve beş yıl çalışan Altaylı, 12 Eylül öncesi Türkeş’in danışmanlığını yaptı. Altaylı, 1980 sonrası bir süre vatandaşlıktan çıkarıldı. Daha sonra geri dönüp Turgut Özal ve Süleyman Demirel’e danışmanlık yaptı. Altaylı’nın ‘Ruzi Nazar: CIA’nın Türk Casusu’ adlı kitabı bu ay çıktı.
İlk silahlı Kürt örgütü tartışmasına tanık oldu
Viyana’daki festivalde Türkiye, Irak, İran ve Suriye’den katılan Kürtlerle gizli bir toplantı da düzenlenir. Nazar, orta vadede Türkiye’de silahlı bir Kürt hareketinin başarı şansının olup olmadığının ilk kez 1959’daki bu toplantıda tartışıldığını anlatır. Nazar’a göre Türkiye’nin bu konuda yaptığı en büyük yanlış, inkâr politikasıdır. Bunu başta 1960 darbesi sonrası Başbakanlık Müsteşarlığı yapan arkadaşı Alparslan Türkeş olmak üzere Türk dostlarıyla da paylaşır. “Birlikte yaşamanın yollarını bulun. Tedbir almadığınız takdirde bu mesele başınıza bela olur” uyarısı yapar.
Yıllar sonra PKK hareketi başladığında PKK’nın Türkiye’nin eski müttefikleri tarafından desteklendiğini gören Ruzi, Türk dostlarına “Eğer Türkiye bu inkâr siyasetinden o zaman vazgeçseydi PKK hareketinin ortaya çıkması mümkün olmazdı” der.
1960 darbesinin arkasında CIA mi var?
Altaylı, 11 yıl Türkiye’de görev yapan Nazar’ın, gelmeden önce merkeze tek şart koştuğunu söylüyor: “Türkiye’ye memnuniyetle giderim ama benden Türkiye devleti hakkında istihbarat beklemeyin.” ‘Soğuk savaş’ın en şiddetli dönemi olduğundan sadece Sovyetler Birliği’ni hedef alan ABD bunu kabul ediyor. Ancak Nazar’ın Türkiye’ye atanma zamanı ilginç. 1960 darbesinden altı ay önce geliyor. Darbenin kilit isimlerinden biri yıllar önce ABD’de tanıştığı Türkeş olunca, “Darbenin arkasında ABD mi var?” sorusu kafaları meşgul ediyor. Nazar kitapta bu soruyu başka bir soruyla yanıtlıyor:
“O zaman darbeden beş ay sonra Türkeş ve 13 arkadaşı neden Milli Birlik Komitesi’nden tasfiye edildi?” Türkeş’i tasfiye eden ekibin başında CHP’ye yakın Cemal Madanoğlu’n bulunduğunu söyleyen Altaylı, kitaptaki Türkeş ve arkadaşlarını kurşuna dizilmekten Nazar’ın kurtardığı sözlerine de şöyle açıklık getiriyor: “Ben rahmetli Türkeş’ten de dinledim kurşuna dizileceklerini ama sonradan vazgeçildiğini. Elbette Ruzi arkadaşı olduğu için birtakım adımlar atmıştır.”