Rüya önce pembeydi

Güncelleme Tarihi:

Rüya önce pembeydi
Oluşturulma Tarihi: Ağustos 06, 1998 00:00

Haberin Devamı

Ömer Göktepe nükleer mühendisi. 34 yıldır Amerika'da, Enerji Bakanlığı'nda program menajeri olarak çalışıyor. Aynı zamanda Amerikan vatandaşı. 19 yıl süren bir evlilikten sonra karısı tarafından terkedilen Göktepe, boşanma sürecinde yaşadıklarını, sayısız belgeyle destekleyerek kaleme almış ve kocaman bir dosya-kitap oluşturmuş.

Göktepe'nin, eşiyle ayrıldıkları 1992 tarihinden bu yana kızlarını düzenli olarak görebilmek, maddi, manevi haklarını korumak için verdiği hukuki mücadele sonuçsuz kalmış, bütün talepleri ve dilekçeleri reddedilmiş. Şimdi kızlarıyla çok az görüşebiliyor. Hayata sıfırdan başlamak zorunda, çünkü yıllardır oturdukları evi kaybettiği gibi, her ay vermek zorunda olduğu yüklü nafaka nedeniyle maaşına el konmuş durumda. Ayrıca eşine 350 bin dolar tazminat borcu var. Bu süreç içinde kızlarının duygusal olarak yıpranmış olmaları ve babalarını yanlış tanıyacakları korkusu onun en büyük sorunu. Zaten ‘‘For My Daughters, The Truth’’ (Kızlarım İçin Gerçekler) adını verdiği dosya-kitabın en önemli amacı, kızlarının ileride doğruyu öğrenebilmelerini sağlamak. Ancak Göktepe insanlara, Amerika'da yabancı ve baba olmanın ne demek olduğunu, eşit haklar ülkesinde nasıl ayrımcılık yapılabildiğini, yasaların yeri geldiğinde nasıl işlemediğini de göstermek istiyor. Göktepe'nin şimdiki arzusu ise, babaların haklarını korumaya yönelik bir dernek kurmak.

Ömer Göktepe'yle Janet Rose Yeager'in hikayesi 1971 yılında Washington'da başlıyor. Ömer Göktepe o yıl, yüksek lisans yapmak için geldiği Amerika'da altıncı yılını doldurmuştu. 12 yaşındayken kaybettiği babası gibi, o da tam bir Amerika ve Amerikan kültürü hayranıydı. Çünkü Amerika, onun gözünde her şeyden önce hak eşitliği demekti.

Janet Rose güneyli, dokuz çocuklu bir ailenin en küçüğüydü. Babası oto tamircisiydi. Ailesinin maddi imkanları çok kısıtlı olduğundan liseden sonra eğitimini sürdürememişti. Ömer Göktepe'yle tanıştıklarında Washington'da, çok düşük bir maaşla sekreter olarak çalışıyordu. Ama çok hırslı ve azimliydi. İlişkilerinin başında Göktepe'yi en çok etkileyen de onun bu tarafı olmuştu. Oysa sonradan, evliliklerinin sonunu getiren nedenlerin başında karısının bu hırsının geldiğini düşündü.

1971 yılının sonbaharında başlayan ilişkileri 1973 yılında evlilikle noktalandı. ‘‘Janet benim için bir güneyli Amerikan güzeliydi’’ diyor Göktepe. ‘‘Mahcup tavırlı bir genç kızdı. İçinde bulunduğu durumdan memnun değildi ve hayatını değiştirmeye azimliydi. Ben de onun bu mücadelesinde ona yardım eli uzattım’’.

Böylece Janet, evlilikleriyle birlikte iş hayatını devam ettirerek üniversite eğitimini bitirmeye karar verir. Bununla da yetinmez, doktoraya kaydolur. Göktepe bahçe içinde çok güzel bir ev de almıştır. İlk kızları Katherine'in doğduğu 1981 yılına kadar çift, mutlu bir beraberlik yaşar. Janet doktorasını başarıyla tamamlamış, Göktepe'den daha fazla kazandığı bir de iş bulmuştur. Bu arada Göktepe'nin katıldığı bilimsel konferanslar için çeşitli ülkelere gitme imkanı bulurlar, üç ay da askerlik nedeniyle Türkiye'de kalırlar. Göktepe o yılları şöyle anlatıyor: ‘‘Çocuklarımızın doğumundan önce Janet ve ben ayrı kültür ve dinlerden gelmemize rağmen çok iyi anlaşır, çocuklarımızın da katılacağı bir geleceğe ümitle bakardık. Ama ortak gaye ve ümitlerle kurulmuş bir evliliği başaramadık.’’

Doğum ve depresyon

Sonuç olarak birçok evlilik gibi, zamanla onların evliliği de sarsılmaya başlar. İlk çocukları Katherine'in dünyaya gelmesinin ardından Janet uzun bir depresyon dönemine girer. Bu arada her ikisi de çalıştıkları için, Ömer Göktepe'nin annesi kızlarına bakmak üzere Amerika'ya gelmiştir. ‘‘En büyük yanlışı orada yaptım’’ diyor Göktepe, ‘‘Çünkü Janet annemin varlığına tahammül gösteremedi.’’ Gelin-kaynana sorunu, bir süre sonra Göktepe'nin annesinin başka bir eve taşınmasıyla çözümlenir, ancak sorunlar yine de bitmez. Bu arada, 1988 yılında, ikinci kızları Joy dünyaya gelmiştir. Bundan sonrasını Ömer Göktepe'nin yazdıklarından aktaralım:

‘‘Çocuklarımız doğana kadar Janet kişisel gayelerine ulaşmak için çalıştı. Yıllarca birlikte yaşadığımız evi güzelleştirmek, küçük bir eşya almak gibi zevkleri yoktu. Bunu o zamanlar önemsemiyordum. Ancak çocuklarımızın doğumuyla birlikte durum daha da ağırlaştı. Hiçbir biçimde birlikte yemek yememeye başladık. Çocuklarla birlikte olduğumuz çok kısıtlı akşam saatlerinde çocukları McDonalds türü yerlere götürüyordu. Giderek daha şikeyetçi ve isyankar oldu. Onun evliliğimizi, istediği yere gelinceye kadar kullandığı bir basamak olarak gördüğünü o dönemde anladım.’’

Ömer Göktepe'nin sorunu, aslında ne Janet'in değişimi ne de boşanmış olmak. Onun bütün sorunu boşanma sonrasında yaşananlar ve uğradığı haksızlıklar. Yine de bu ayrılıkta kendisinin hiç mi suçu olmadığını soruyoruz. ‘‘Tabii var, en büyük hatam evlendiğim kadının içinde saklı küçük kızı görmemiş olmam. Onu yeterince anlamamıştım. O bütün bu yıllar boyunca güneyli kasaba hayatının, onu mücadeleye zorlayan yoksulluğun derin izlerini taşımıştı aslında. Bense onun sade ama mutlu bir evlilikle yetinebilmesini bekledim.’’

Bomboş ev ve kanser

2 Aralık 1992 günü, Ömer Göktepe işinden çıkmak üzereyken kendisine bir belge iletilir. Bu belge, eşinin açtığı boşanma davası için mahkeme celp kağıdıdır. Belgenin içeriğine inanamaz. Çünkü boşanma gerekçesi olarak, Ömer Göktepe'nin çocuklarına ve eşine fiziksel şiddet uyguladığı gösterilmiştir. Bu noktada Göktepe, karısının kendisine yazdığı sekiz sayfalık mektubu gösteriyor ve ‘‘Bu gerekçe doğru olsa, böyle bir mektup yazar mıydı?’’ diye soruyor. Gerçekten de Janet'in mektubu son derece yumuşak, kendi sorunlarından söz eden, evliliği niye yürütemediğini anlatan, çocukların babalarını sevmeleri için elinden geleni yapacağı sözünü veren bir mektup. Göktepe'ye ilişkin tek suçlama, çocuklara anneleri aleyhinde söylediği sözler ve annesini eşine karşı savunmuş olması.

Mahkeme celbine rağmen, eşinin evi terketmiş olduğunu düşünmez Göktepe. Akşam eve geldiğinde, Janet'in kızlarını da alıp gittiğini görür. En acısı, eski eşinin evi tek bir eşya bırakmamacasına boşaltmış olmasıdır.

Bu olaydan sonra Ömer Göktepe kızlarını ilk kez on altı gün sonra görebilir. Bu arada prostat kanseri olduğunu da öğrenmiştir. 17 Mart 1993 tarihinde yapılacak ilk duruşmaya çıktığında çok ümitlidir. Kendini adil bir mahkemede savunabileceğinden, ona hak verileceğinden ve kızlarının prostat kanseri ameliyatından sonra evde kaldığı dönemde yanına gelebileceklerinden emindir. Aynı duruşmada, kızlarının bir bakıcının bakımında baba evinde büyümelerini teklif edecektir. Maddi durumu buna müsaittir, ayrıca kızı Katherine'in okulu eve çok yakındır. Bunlar da mahkemeyi ikna etmeye yetecektir.

Ancak Göktepe yanılır. Mahkeme Ömer Göktepe'nin bütün taleplerini reddeder.

Babalık başvurusuna Kardak yorumu

Ömer Göktepe, eski eşinin Maryland eyaletindeki mahkemelerde çocuklarını kendisine göstermemek için aldığı kararlar üzerine, son çare olarak eyaletin Washington'daki temsilcilerinden Senatör Barbara Mikulski'ye bir mektup yolladı. 20 Şubat 1996 tarihli bu mektubunda Göktepe Maryland'deki boşanma prosedürünü eleştiriyor, eski eşinin iyi bakamadığı halde çocuklarının velayetini tek başına üstüne aldığını, kendisine Şeker Bayramı'nda dahi çocuklarını göstermediğini belirtiyordu. Mektubunu şöyle bitirmekteydi: ‘‘Maryland Eyaleti'nde boşanan babalara karşı inanılmaz bir ayrımcılık hüküm sürüyor. Baba yabancı bir ülkede doğmuşsa ayrımcılık daha da artıyor. Maryland mahkeme sisteminde babalara karşı yapılan ayrımcılığı inceleyecek bir çalışma başlatmanızı rica ederim.’’

Bir ay sonra 22 Mart'ta Senatör Mikulski bir cevap yolladı. Göktepe mektubu alınca şaşırdı. Senatör Barbara Mikulski, ‘‘Yunanistan ve Türkiye'ye ilişkin sorunlardaki yorumlarınızı tamamiyle paylaşıyorum. Bildiğiniz gibi ben her zaman dostumuz ve müttefikimiz Yunanistan'ın güçlü bir destekçisi oldum’’ diye başlıyordu mektubuna. Daha sonra Kardak krizine değiniyor, bu konuda Yunanistan'ın desteklenmesi için Başkan Clinton'a mektup yazdığını belirtiyor, Türkiye'ye yapılan yardımın kısıtlanması için uğraştığını anlatıyordu. Mektup şöyle bitiyordu: ‘‘Bu konulardaki düşünceli yorumlarınız bana çok yardımcı oldu. Desteğimin süreceğinden emin olabilirsiniz...’’ Boşanma, çocuklar ve Maryland mahkemeleriyle ilgili tek satır yoktu. Senatör büyük bir ihtimalle bir başkasına yazdığı mektubu yanlışlıkla Göktepe'ye göndermişti.






Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!