Ruhum, günahım

Güncelleme Tarihi:

Ruhum, günahım
Oluşturulma Tarihi: Temmuz 12, 1998 00:00

Haberin Devamı

Zehirli çekiciliği ile üvey babasının hem kalbinde hem de erkekliğinde kıpırtılar uyandıran, bunları, belki de istemeden tüm kadınlardan daha iyi beceren 12 yaşında bir genç kız. Ve onun çekiciliği ile büyülenmiş, çocuksu hareketlerini bir seks çağrısı olarak görmeye meyilli dejenere bir erkek...

Son dönem Amerikan kültürünün ve edebiyatının başyapıtlarından biri olan Lolita, olağanüstü bir yönetmenin ellerinde izleyicinin beğenisine sunuluyor.

Bundan yıllar önce Stanley Kubrick'in yönetmenliği ile ilk kez beyazperdeye aktarıldığında izleyenleri yerlerine mıhlayan ve akıllarda bir imaj olarak kalan yapıt, Fatal Attraction, 9 1/2 Weeks, Indecent Proposal ve Jacob's Ladder gibi filmleri ile izleyicilerinin aklında her zaman soru işaretleri bırakmayı seven Adrian Lyne tarafından tekrar beyaz perdeyle buluştu.

1958 yılında basılıp, okuyuculara ulaşan kitap, yazarın kullandığı parlak yazarlık stili, lirik dili, karakterlerin yaşadığı metaforlar ile eleştirmenlerin gözünde bir başyapıttı. Yönetmen Lyne kitap için hep şu övgüleri yapmıştı: ‘‘Bu öylesine bir kitap ki okuduğunuz sürece size filmi nasıl çekeceğinizi anlatıyor. Kamerayı nereye koyacağımı bile kitabı daha ilk okuyuşumda anlamıştım. Filmin diyaloglarını kitap diyaloglarından kolayca ortaya çıkarabilirsiniz.’’

Lolita'nın başrollerini Jeremy Irons, Melanie Griffith, Dominique Swain ve Frank Langella paylaşıyor.

Bir çantada sekiz kafa!

Çantada 8 Kafa (8 Heads in a Duffel Bag) ile ilk kez yönetmenliğe soyunan Oscar ödüllü senaryo yazarı Tom Schulman, bu çalışmasını bir komedi filmi olarak tanımlıyor. Tom Schulman aslında komedi tarzına pek yabancı sayılmaz. Hatırlanacağı gibi Peki Ya Bob filminin senaryosu onun imzasını taşıyordu. Filmde Joe Pesci, Andy Comeau, Kristy Swanson, Todd Louiso, George Hamilton ve Dyan Cannon rol alıyorlar.

Sıradışı bir aşk

Son yıllarda başarı grafiği dikkat çekici bir biçimde yükselen Uzakdoğu sineması ilginç bir filmle konuk oluyor sinema salonlarına. Bu yılki Uluslararası İstanbul Film Festivali'nde de gösterilen Mutlu Beraberlik adlı film gösterime girdi.

Filmin yönetmeni, Chungking Ekpresi’yle tanınan Hong Konglu Wong Kar Wai. Film, birbirine aşık Hong Konglu iki erkeğin Arjantin'e yaptıkları yolculuta aşlarından geçenleri anlatıyor. Bu arada yaşamlarına giren yeni bir adam ikisinin de duygularını alt üst eder. Mutlu Beraberlik adlı filmde Leslie Cheung, Tony Leung Chiu Wai ve Chang Chen önemli rolleri paylaşıyor.

NOTLAR...

Lolita'yı oynayacak oyuncunun sinema sektörü için yeni bir yüz ve yepyeni bir yetenek olması gerekiyordu. 15 yaşındaki Dominique Swain, rol için başvuran 2.500 genç adayın içinden seçildi. Lyne, onun için ‘‘Onda diğer kızlardan ayrı bir tazelik, eksantrik bir hava ve bir çok oyuncunun üzerine tutturulmak istenen ama çoğunda iğreti duran inanılmaz bir kalite vardı.’’ diyor.

Film boyunca Lolita ve Humbert'ın birbirlerine yaklaştığı tüm sahnelerde hassas bölgelerin arasına hep yastıklar koyulmuş. Yönetmen Lyne, Dominique Swain'in annesinin ve kendisinin bu konuda çok titiz olduklarını söylüyor. Anne Cindy Swain, çekimler boyunca sette kalmış. İç çamaşırların göründüğü tüm sahnelerde ise dublör kullanılmış.

Yönetmen Lyne film boyuncu aşk oyunlarının dışında Lolita'nın yaşını vurgulayan gerçek oyunlardan hoşlandığını da vurgulamış. ‘‘Bu tüm yaşamını bir fantaziye bağlamış bir adamın gün gelip tüm bunlar gerçekleştiğinde altüst olmasını anlatıyor’’ diyor yönetmen Lyne.

Jeremy Irons çekimler boyunca çeşitli güçlüklerle karşılaşmış. Oynadığı karakterin günahları, onun ekiptekiler tarafından dışlanmasına neden olmuş. Ünlü aktör konuyla ilgili olarak şunları söylüyor: ‘‘Normalde filmlerde bir ilişki varsa, ben ve benim gibi diğer aktörler, bu ilişkiyi çekim süresince yaşarlar. Bir ilişki kurarlar demiyorum ama bir şekilde yakınlaşma olur. Hem kamera önünde hem de boş zamanlarda bu yakınlık sürer. Ancak ben bunu Dominique ile yapamadım. Çünkü bu konuda dehşet içindeydi.’’

20. yüzyıl edebiyatının en ilginç ve tartışılan romanlarından biri olan Lolita'nın filminin de tartışmalara neden olması kaçınılmazdı. Çocukları pornografik amaçlarla kullanmanın büyük tepkiler aldığı 90'lı yıllarda kimsenin dokunmak bile istemeyeceği bu filmi çeken Lyne, önceleri, Amerika'daki hiçbir dağıtım şirketine filmini kabul ettiremedi. Sonunda Samuel Goldwyn Co. oldukça riskli bir işe girişerek filmin dağıtımını üstlenmeyi kabul etti.

Tutku günah değildir

Nabakov ünlü romanı Lolita'yı yazdığında, insanlar günah ve tutku üzerine yeniden düşünme gereği duydular. Herkes kendi ruhuna bakmaktan korktu. Kimileri bu tehlikeli kitabın Lolitacılık diye bir sapkınlığa yol açtığını iddia ettiler.

Bu tartışmalar sonucu kamuoyu ikiye ayrıldı, belki de daha çok parçaya.

Stanley Kubrick, romanı sinemaya aktarınca, kamuoyundaki tartışamalara adeta benzin döküldü. Herkes içindeki şeytanı yokluyor, bende yok, diye seviniyordu. Tartışmalar yıllarca sürdü.

Bugünlerde gösterime giren ikinci Lolita da Amerika'da sansüre uğradı, bazı eyaletlerde yasaklandı bile. İlk Lolita'da (1962) James Mason, Shelley Winters ve Sue Lyon rol almıştı. Lolita royündeki Sue Lyon hiç kuşkusuz, masum ama baştan çıkartan dişi kimliğiyle bütün dergilerde yer aldı.

Adrian Lyne'in yönettiği yeni Lolita'da Jeremiy Irons, Melanie Griffith ve Frank Langella rolleri paylaşıyorlar.

Sue Lyon, daha bir etkileyiciydi diyebilirim.

Gerek Mason, gerek Irons rollerinin adamı. İkisi de ağır başlı görünen ama içlerindeki yanardağ patladığında, cinsel dürtülerin esiri olan bastırılımış duyguların gizli canavarları.

Kendi yazdığımı kendim de beğenmedim. Cinselliğin sürüklediği tutkuların kontrolü zordur, bilirsiniz, biliriz.

Lolita'yı bir tutkular edebiyatı olarak yorumlarsanız, ahlaki açıdan biraz taviz verebilir ama daha gerçekçi olursunuz. Kaba bir değerlendirmeyle, küçücük kızı baştan çıkaran bir ırz düşmanı sayıp tek cümlede işi bitirebilirsiniz.

Karmaşık insanoğlunu bu kadar sahtekarca bir yargıyla mahkum edecek gücü ben şahsen kendimde bulamıyorum.

Küçücük bir kızın bedenine şeytan girmişçesine, durmadan orta yaşı geçkin bir adamı tahrik etmesinin suçunu yalnızca birinin omuzuna yükleyebilir misiniz?

Kendini tutsaydı, gibi sıradan ve ortadan bir lafla işi geçiştirebilir misiniz?

Günah, tutku, seks... Bu cehennem üçlemesi arasında sıkışıp kalan birinin, ateş çemberi içindeki bir akrep misali kurtuluşsuzluğunu anlatıyor Lolita.

Yaşlı adamın da, küçük kızın da aradıklarını bulamayışlarının, bir çıkmaz sokaktaki randevularıdır.

Saflığın bizi her zaman günaha çağırdığını inkar edecek kadar, insana aykırı hangi insan olabilir.

Özdemir Asaf'ın dediği gibi, her zaman kirlenmede birinciliği beyaza verirler.

Geniş bir günah ve ruh coğrafyası üzerinde dolaşmak isterseniz Lolita'yı görün. Bu bir seks istismarı diyerek kolaycalığa sapmaktan kaçının. Zaman zaman insan, kendini bir aziz ya da bir günahkar gibi hissedebilir. Bence ikisi de gerçektir ve doğrudur.

Lolita bunun aynası.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!