RP'yle pişman olmadım

Güncelleme Tarihi:

RPyle pişman olmadım
Oluşturulma Tarihi: Şubat 28, 1998 00:00

Haberin Devamı

DYP Lideri Tansu Çiller, RP ile koalisyon yaptığına pişman olmadığını söyledi. Çiller, bu koalisyon sayesinde RP'yi, Adil Düzen'den demokrasi çizgisine getirdiğini söyledi. İşte yaptığımız konuşma:

Başbakanlığınız döneminde siz sadece devletçiydiniz? Bunun için pişman mısınız?

Evet. Bunu açıkça söylerim. Bireyin haklarının korunamadığı bir ülkede demokrasi işleyemiyor. Ben her şeyi iyiniyetle yaptım. Devletin bölünmezliği konusunda tavır koydum. Ama bireyin haklarını aynı şekilde koruyamadım. Bunlarda aynı şekilde başarılı olamadım. Bunlar deneyle, yaşamakla ortaya çıkıyor.

RP ile koalisyon yaptığınıza pişman mısınız?

Hayır, pişman değilim. İnsanların anlamadığı şey şu: Tansu Çiller, RP'yi tehlike gördüğü halde onunla koalisyon yaptı. Doğru. Ama ben bu koalisyonu yaptığım zaman başka çare yoktu. Ben RP'nin tehlike olduğunu düşünüyordum; haklı olduğum taraflar da vardı. Ama hepimiz milletin iradesinin üstünlüğüne tâbi olmalıyız. Bunu herkes kabul etmek zorundadır. Daha önce kurduğumuz koalisyon işlemedi. Bir uzlaşma ile işin içinden çıkmak zorundaydık. RP bizimle koalisyon yapmadan önce nasıldı? Devletçilikten özelleştirmeye, faizi reddeden, faizi kullanan piyasa ekonomisine, Gümrük Birliği'ne hayırdan evete, Avrupa Birliği'ne karşı olmaktan Avrupa Birliği'ne tam üye olma çizgisine geldi. 9 ay içinde RP'nin tüm söylemlerini nasıl değiştirecektik? Yasakla, korkuyla bu işi aşamazsınız. İnsanları ikna etmelisiniz. Ben inanıyordum ki, ya RP orta çizgiye doğru gelecekti ya da millet bunları cezalandıracaktı. Bunların her ikisi de Türkiye için doğruydu.

28 Şubat sürecinde bana iktidar teklifi geldi. Kapalı kapılar arkasında da geldi, açık olarak da geldi. Ben hayır dedim. Taşaronluğa hayır dedim. Halka gidelim, dedim. O zaman seçime gitseydik, bugünkü kadar kuvvetli olmadığım bir konumda gidecektim. Yeniden RP'yle gidelim. Adil Düzen'in yapılamayacağını millet görecekti. O zaman da sandıkta cevap verecekti. Benim karşıma hep bunu koyuyorlar. Ben RP söylemlerinde büyük kitleleri dışlayan tarafların hâlâ çok yanlış olduğunu düşünüyorum. Ama onların ifade edilmesi gereğine de inanıyorum. Demokrasi budur. Buna halk karar verir. Bakın 3 Kasım'da ara seçim yapıldı ve kapsamlıydı. RP oyları düştü, DYP geniş çapta çıktı. ANAP yüzde 10'un altına düştü. Niye millete güvenmiyoruz o zaman?

TÜRKİYE İTİLDİ

Geleceğe yönelik düşüncelerinizi merak ediyorum. Bir çalışma içindesiniz. Nedir bu?

Öncelikle yurt dışından başlayalım. Türkiye şu anda yurt dışında çağdaş ülke konumunda filan değil. Bütün medeni dünya Türkiye'yi yarı demokrat ülkeler arasına itti. Bununla da kalmadı, Türkiye titr olarak demokrat ülke ünvanını kaybetmekle kalmadı; bir de bunun bedelini ödemeye başladı. Bunu en açık biçimde Irak krizinde gördük. Bu krizde bizim daha önce başlattığımız bir Ankara süreci vardı. Barzani, Talabani'yi, Türkmenler'i çağırmıştık. Amerika, İngiltere buraya gelmişti. Bu süreç oradaki sivil unsurların demokratik ve yerel haklarını tescil etmişti. O zaman Türkiye söz sahibi konuma gelmişti.

Şimdi?

İşte şimdi, Türkiye meselelerin içinde yalpalayan bir ülke durumuna geldi. Bugün Avrupa Birliği dışladı Türkiye'yi. Strasbourg raporunda açık biçimde Türkiye'de demokrasi olmadığı yazılıyor. Bu arada, Kıbrıs Rum kesimi büyüme sürecine girdi. S-300 füzeleri buraya açık biçimde konuyor ve Türkiye'nin buna söyleyecek pek bir şeyi kalmadı. Türkiye İslam zirvesini de terketme durumunda kaldı. İlişkiler çok beceriksizce yürütülüyor. Dış itibarımız konusunda çok büyük bir güç kaybına uğradık.

ÇETE ANLAYIŞI

İçeride durum ne?

Bu iktidarın şimdiye kadar hiç görülmemiş bir çete anlayışı var. Nedir bu anlayış? Kendilerini kim getirdiyse onlara hizmet verme anlayışı. Millet artık demokrasinin aynı zamanda ekmek olduğunu en iyi anlayacağı dönemi yaşıyor. Çünkü kim bu iktidarı oraya getirmişse, onlara diyet ödeniyor ama milletin hakkından alınarak veriliyor. Enflasyonu düşüreceğiz diye gelindi ve benzinden, mazottan başlayan bir büyük zam furyası başladı. Bu yapılır, ben bunun yapılmasını da kınamıyorum. Bir istikrar programı içinde ise enflasyonu düşürecekse ve memleket bundan bir süre içinde kazanca uğrayacaksa bu yapılır. Ama, dar gelirliden, köylüden, işçiden, esnaftan, Anadolu sermayesinden, hepsinden alındı.

Yeter, hak milletin

Tansu Çiller, toplum mühendisliği kavramı ortaya attı. Toplum mühendisliği dediği şey, sosyal olayların deney tüplerindeki gibi perde arkasından yönlendirilmek istenmesiydi. Şöyle diyordu:

‘‘Şimdi yapılmaya çalışılan şey, bir çeşit toplum mühendisliğidir. Halkı bir kanara atacaksınız, sonra sağı birleştirelim, şunu kapatalım, bunu açalım diyeceksiniz. Sonra toplumu kendi istediğiniz gibi düzenlediğinizi zannettiğiniz anda seçimlere gideceksiniz. Bu hesaplar tutmaz. Millet bunlara oy vermez. Gider ortaya çıkan en uç partiye oy verir. Biz şu anda milletin değerlerinden kopmayan, demokrasinin özünü kurumlara taşıyabilen bir yeni yaklaşım içerisindeyiz. Buna da 2'nci demokrasi hamlesi diyoruz.

Ana hatları ne?

Birkaç hafta sonra açıklayacağız. Biraz önce de anlattım biraz. Tam anlamıyla devletin yeniden yapılanması. Resmi İdeolojiyi etkinleştirecek bir yaklaşım biçiminin reddi. Bilakis milletin değerleriyle bir yeniden yapılanma. Yani ideolojik devlet tipinden kaçınarak demokratik devlete geçiş. Demokratik kurumların dünyada işleyiş tarzından hareket edeceğiz. Devletin imkanlarını devletçiliğe değil, millete vereceğiz. Mesela eğitimde seçme hakkı vereceğiz. Benim en iyi bildiğim şeylerin başında eğitim geliyor. Çok küçük yaşlardan itibaren seçme hakkı veren bir eğitim. Büyük alt yapı proeleri var. Ama asıl olay devletin yeniden yapılandırılması. Yurt içi ve dışında geniş bir uzman kadrosuyla çalışıyoruz.

Bunu DYP kabul edecek mi?

Bütün gruptaki arkadaşlar birlikteyiz. Herkes katkısını yapıyor.

Hareketin sloganı ne?

Birinci demokrasi hareketinin sloganı, ‘Yeter söz milletindir'di. Bu defa ‘Yeter, hak milletin' olacak.

Taviz vermem

Sizi son kez gördüğümde, ‘kavgamı sürdüreyim mi?' diye sormuştunuz. ‘Sürdürün' demiştim. Şimdi bu yeni demokrasi atağı içinde, nasıl bir strateji benimseyeceksiniz? Kavga mı yoksa barış mı?

Siyaset benim için çok büyük fedakarlık oldu. Bu kadar fedakarlık boşuna gitmemeli. Dolayısıyla inatla milletin haklarını korumaya devam edeceğim. Ondan taviz vermem sözkonusu değil.

Ben taviz anlamında sormadım. Mesela basınla diyalogunuz yok. Bir diyaloga girme niyetinde misiniz?

Millet basının bir bölümünün yanlı davrandığını farketmiş durumda. Bu yanlı davranış bizim eserimiz olmaktan çok, basının bu demokrasi mücadelesinde, şu ya da bu çıkar nedenleriyle gerekli tavrı almamasından kaynaklanır. Bize yapmış oldukları haksızlık tabii ki bizim partimiz açısından önemli, ama benim için daha önemli olan demokrasi sınavında başarısız olmuş olmalarıdır. Ben şu sloganla gelmeyeceğim. Bunu çok yaptılar: ‘Hesap soracağız.' Yanlış yapılan şeyler elbette adaletin çarkları arasında kendi yolunu bulacaktır; bu başka bir olay. Ama ben hesap sormak için iktidar istemiyorum bu defa. Kişilerle kavga etmek için de iktidar istemiyorum. Ben çarkları millet lehine çevirecek bir sistem için iktidar istiyorum.

YARI BAŞKANLIK

Başkanlık sistemi için ne düşünüyorsunuz?

Yarı başkanlık sistemini düşünüyorum. Ama bunun da diktaya gitmemesi için gerekli önlemler alınmalı. Resmi ideolojiyi meşrulaştırması olasılığı önlenmeli. Hakkı millete vermek önemli. Biz Türkiye'yi taşaron iktidara teslim etmeden Türkiye'yi seçime götürmeye çalıştık. Bunu önleyemedik ama şimdi de bir an önce götürmek istiyoruz. Seçimde aynı sonuç çıkmış olsa bile bir yeni başlangıç olacaktır seçim.

Sizin başınızın üzerinde de bir çeşit toplum mühendisliği var? Korkuyor musunuz?

Hayır, korkmak benim mizacım değil. Bir şeyi sonuna götürmeden asla bırakmam. Bu mücadeleyi sonuca ulaştırmadan bırakmam. Çok korkutulmak istendim. Çok yönlü işledi bu, ama bir bakıma da hayırlı oldu. Siyasetten çekilmem için inanılmaz teklifler yapıldı. Ben yılmadım.

Özelleştirme acısı

Özelleştirme konusuna gelince Çiller'in bir anda gözleri daldı, ‘‘Bunun acısını çok çektim. Bunu Sayın Özal ortaya attı, ama gerçekleştiremedi’’ dedi. Sonra da, ‘‘ANAP biz bunu ortaya attığımızda solla birleşip Anayasa Mahkemesi'ne gitti’’ diye konuştu. Çiller, şöyle devam etti:

‘‘Biz makul olan her şeye destek verdik. Hiçbir şeyin önünü tıkamadık. Mezarda emeklilik diye tutturdular. Onu da düşündük. Bunlar hiç hak etmedikleri bir desteği almış olmalarına rağmen Türkiye tıkanmıştır.’’

Siyaseti bırakmam için yoğun baskı var

Benimle çok uğraşılıyor, ama korkmuyorum. Başladığım bir işten asla dönmem. Siyasetten çekilmem için o kadar çok baskı yapılıyor ki, artık kanıksadım.

Bu oda parti müzesi yapılacak

Celal Bayar Köşkü'nü, Gazete bürosu olarak kiralamayı yıllar önce düşünmüştük. O zaman Günaydın'ın Ankara temsilcisiydim. Boş olan binayı gezdiğimde buranın bize yetmeyecek kadar küçük olduğunu görmüş ve kiralamaktan vazgeçmiştim. Ama şimdi bina sanki büyümüştü. Güzel döşenmişti. Perdeler ve mum şeklindeki apliklerle oldukça sade ama göz alıcı duruyordu. Tansu Çiller bizi kırmadan istenilen pozları verdi. Volkan Yıldırım odadan çıkarken, ‘‘İstediğim resimleri çekemedim’’ diye homurdanıyordu.

DP-AP-DYP sürecinin tüm liderlerinin fotoğraflarının asılı bulunduğu odayı da gezdik. Çiller, buranın müze gibi değerlendirileceğini söyledi.

Röportaja başlamadan önce biraz konuştuk. Bunları teybe almadım. Ne var ki, teybi açtıktan sonra da hemen aynı şeyleri söylediğini hayretle gördüm. Böylesi durumlar gazeteciler için mutluluk vericidir. Çünkü yazılmamak kaydıyla söylenen sözler içinizde kalır ve yazamadıklarınız daima yazdıklarınızdan ilginç ve çarpıcı olduğu için en iyiyi yapamamanın acısını çekersiniz.

Tansu Çiller'e beni bu dertten kurtardığı için teşekkür ediyorum.






Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!