"Romandaki sıradışılık aslında bir eski zaman kandili gibi!"

Güncelleme Tarihi:

Romandaki sıradışılık aslında bir eski zaman kandili gibi
Oluşturulma Tarihi: Mayıs 25, 2013 11:06

Rüyalarının ve babasının izini süren Otto ve yoldaşı Tom'un bu yolculukta başlarına gelen tarih dolu bir hikâyeyi anlatan "Marlene'nin Yetimi" raflardaki yerini aldı

Haberin Devamı

Marlene'nin Yetimi'nin yazarı Melih Esen Cengiz'in "Okurlar hazırsa veya ben onları hazırlayabilmişsem ziyaret edilecek çok zirveler var" dediği sıra dışı romanı üzerine gerçekleştirilen söyleşi çeşitli konularda ilginç noktalara değiniyor.


- Yazı hayatınız nasıl başladı?

Ben her Türk genci gibi lise yıllarında edebiyatla çok yakın alakam oldu. Bu ilgim üniversite yıllarında da devam etti. Özellikle herhangi bir gençten farklı olarak da ben sinemayla çok ilgilendim, çok film seyrettim. Türk sinematek Derneği ve Türk film arşivinin üyesiydim. Sinema ile ilgili sanat kitaplarını, özellikle sinema ile ilgili süreli yayınları takip ettim. O dönem iki de senaryo yazdım. Tabi bunlar talebe(öğrenci) senaryosuydu Yeşilçam'a vermedim. Aslında yazdığım senaryolardan birini o dönem bir yönetmen çekmek istedi fakat istediğim kabuller ve düşünce birliği olmadığı için senaryomu vermek istemedim. Edebiyat ve sinema hayatıma kısaca böyle başladım diyebilirim…

Haberin Devamı


- Tarih çalışmalarınız ne zaman başladı?

Uzun yıllar iş hayatından dolayı yakından ilgilenemedim fakat sinema ve edebiyatı uzaktan da olsa takip etmeye devam ediyordum. Bir de benim öğrencilik yıllarımda özel bir ilgim tarih çalışmalarıydı. O dönem çok teklifler gelmişti hatta Darüşşafaka'da bazı hocalarım akademik olarak tarih dalını seçmemi çok istemişlerdi fakat kısmet olmadı. Fenerbahçeli olduğum için 2005'ten hatta daha öncesinden Fenerbahçe'nin tarihini bireysel olarak incelemeye başlamıştım. Can Dündar’a 1907 Derneğinin yaptırdığı “Bahçedeki Fener” belgeselinin yol planında katkım oldu. Daha sonra 2006 yılında Fenerbahçe'nin tarihini anlatan “Asr-ı Fener” çalışmasının başında ben bulundum, kitabı derledim ve yayına hazırladım. Asr-ı Fener benim sporun mikro tarihiyle tanışmama daha da çok katkıda bulundu. Asr-ı Fener'i hazırlarken çok özel dosyalara ulaştım. Çankaya'da yada Arşivler Genel Müdürlüğü'nde Atatürk imzalı Fenerbahçe ile ilgili orijinal belgeler, Fenerbahçeli eski sporcu yada yöneticilerin özel fotoğrafları, mektupları.  Bu belgeler beni  ca o dönemlere götürdü, hayallerimi geliştirdi.

Haberin Devamı


-Bundan önceki romanınız 'Bir Osmanlı Yazı' nın yazılışında Asr-ı Fener etkili oldu mu?

/images/100/0x0/55eb2078f018fbb8f8ace6a4

Asr-ı Fener beni bir tarih romanı yazmaya yönlendirdi ve 'Bir Osmanlı Yazı' isimli romanımı kaleme aldım. Romanım Fenerbahçe tarihinden bir kesit ama tamamiyle kurgu bana ait. Az önce değindiğim  duygu birikimi beni bu romanı yazmaya itti. 'Bir Osmanlı Yazı' romanı 1914 yılı yazını anlatan Rus, Türk ve Alman gençlerini anlatan bir kitap. Normal roman tekniğinde değil belki ama o dönemi iyi yansıttı galiba. O dönemin gençlerinin duygularını, yaşadıklarını, çektiklerini, sevinçlerini anlattı.


- İkinci romanınız da geçmişe dönüş mü?

Haberin Devamı

İkinci romanım daha çok bizim yaşadığımız yıllara 1985 yılına denk gelen bir roman, karakterler yabancı, Ttürk karakter yok ama artık dünya edebiyatında hiç kimse ısrar etmesin ki; İngiliz-İngiliz, Alman-Alman, Türk-Türk romanı yazar. Yok öyle bir şey özellikle duygular globalleştikçe herkes her şeyi yazabilir.Bence duygu sosyolojisinin irdeleyeceği gelişmelerden bir tanesi. Burada kilit nokta duyguların nasıl satırlara döküleceği, artistik beceri ve ciddiyet bunlar yan yana geldiğinde çok çeşitli eserler çıkar.Okuyucu hazırlanabilir mi , kurgunun duygularına  tanık olabilir mi ,  cümbüş orada. Tabii ki yerel öğeleri yansıtmak öncelikle  yerel yazarların, artistlerin sanatçıların işi ona bir şey demiyorum. Belki de bir hak.Ben de öğrencilik zamanında, iş hayatımda Amerika ve Avrupa ile çok ilişkim olduğu için çok rahat bir şekilde Türklerin haricindeki o kültürleri romanımda işledim.

Haberin Devamı


- Asr-ı Fener' tarih çalışmasından sonra ilk romanınız 'Bir Osmanlı Yazı' yine futbolla alakalı tarihi işleyen bir romandı. Fakat Marlene'nin Yetimi bambaşka bir kurgu. Nelerden esinlendiniz bu romanı kaleme alırken?

İlk romanımı, birinci dünya savaşında hayatını kaybetmiş her ulustan tüm futbolcuların anısına yazdım. O bir gençlik romanıydı. Marlene'nin Yetimi bambaşka bir yaşam zinciri. Çünkü burada ayrı bir kültür var ve dünya gençliğinin, özellikle ikinci dünya savaşında doğan ve bizi de derinden etkileyen olayların yaşandığı bir dönemde sahne alıyor. Bu roman özelikle 1945'ten sonra doğanların yaşadıkları ortamla ilgili bir kurgu. 1940'lar dönemi, sonra 68'ler var 1980'den sonra bambaşka bir şey başladı. 1980'den önce özgürlük peşinde olan gençler 1980'den sonra daha değişik alanlara, biraz sefahata kayıyor. Marlene'nin Yetimi'ndeki karakterlerden biri AIDS hastası bir genç. 1960'larda yaşanan cinsel tercih, cinsel özgürlük dönemi 1980'lerden sonra yavaş yavaş cinsel arayış ve bir nebze tükeniş dönemine giriyor.

Haberin Devamı


Ben bir yargıç değilim; anlatıcıyım kimseyi yargılamam ne yüreği ne de şahısları yargılarım o seçim yine de bana ait bir şey. Öyle yapanlar da var istediğine göre yargılayanlar. Oscar Wilde'nin güzel bir sözü vardır; 'İyi bir artist, yazar eserinde kendisini belli etmeyen yazardır' demiştir. 'Bir Osmanlı Yazı' romanımda kendimi çok belli ettim. O dönem (1914 yılı balkan savaşı yılları) çok üzüldüğüm yıllardı, kaybedilmiş gençlik, buluşamayan umutlar . Mesela'Bir Osmanlı yazı' romanımdaki karakterlerden biri olan Ahmet İzzi'nin torunuyla tanıştım daha sonra.Bire bir çekilenlere kulak kabartmak zorunda kaldım. Marlene'nin Yetimi ise 1940'lardan sonra ki çeşitli renkte insanların hayatının geçtiği bir roman. Burada değişik fikirler AIDS gerçeği, eşcinsel tercihler, Sosyalizm tarihi ve  çeşitli siyasi çabalar var, insanların yaşadığı gel gitler var. Romanda hiç dinmeyen yağmurlar gibi bazıları. Sıradışılıklar ise eski zamanların kandilleri.


- Meraklılarının bir alt-kültür olarak II. Dünya Savaşı'na bu kadar rağbet göstermesini neye bağlıyorsunuz? I.Dünya savaşı daha mı ihmal ediliyor?

Benzer bir ilgi I. Dünya Savaşı'na yok ,o kesin.En azından bizde.O harbi yaşamış toplumun evlatları olmamıza rağmen “trendy” değil, ukala bir deyişle.Tabii tarihinden uzak kalırsan gün gelir o tarihi bile hatırlamana izin vermezler.


Bu biz Türklerin cehaleti ya da şımarıklığı bence. Birinci savaş yani "Büyük Harp" batıda hep ilgi gördü. Edebiyat, müzik, güzel sanatlarda doğumuna yol açtığı o dev insanların yoğunluğunu biz ikinci savaştan sonra yaşayamadık. Surrealism, Art Deco 20'lerde doğdu. Jazz bu dönemde serpildi. Sinema ve radyo yine bu yılların sarsıcı icatları ve kültürel paylaşımın kitlelerce daha çok önemsenmesinin en önemli silahları. Hemingway, Picasso, Chaplin, Kafka, Joyce, Hesse, Fitzgerald, Shaw,Eliot, Remarque, Huxley, Lewis hep bu fırtınalı zamanların yarattığı yansıtıcılar.


Ya sosyalist kültür ve uygulamaları Ekim devrimini takip eden?

Göreceli olarak daha az sayıda yaratıcılar geldi ikinci savaştan sonra. Neredeyse çoğu da özgün doğumlarını birinci harbe borçlu insanlar. Birinci savaşın etkisi modada olsun ,bireysel yaratıcılığın rekabet ettiği her düşünsel alanda olsun çok yoğundu.20'lerin modasına , şarkılarına bakın. O yılların modasına sonraki yıllarda hep geri dönüş olmuştur. Niye? İmrenilecek bir görkem olduğu için. Şanssızlıkları savaş ertesinin kısa olması; önce 29 buhranı ardından ikinci harp. Benim çok alakamı çekiyor o yıllar. Bizde bile edebiyatçıların çoğu o harbin ve sonrasının ürünleridir en basit bir ifadeyle.


- Okuyucu bu kitabı okurken neler yaşayacak?

Bir macera yaşamak için okumalı okuyucu. Macera hem okurum hem yazarın cankurtaran simidi. Zaten kitabın ilk başında onu hissedecek, büyük bir maceraya başlıyor ,özellikle genç nesil bilmediği o soğuk savaş dönemini, çok yakın tarihten bir kesit olarak görecek. Maceranın ardında ama satır aralarında değil, satırların kendilerinde bir şeyler var. Zaten kitabın ilk başında Artur Schopenhauer'in bir sözü var 'İnsan aslında istediğini yapabilir; ama istediğini isteyemez' kısacası bu kitapta okuyucu isterse, hazırsa, ya da ben onu hazırlayabilmişsem ziyaret edeceği çok zirveler var.


- Yeni çalışmalarınız var mı?

Unutmadan ekleyeyim, bu romanımı önceleri telepati üstüne kurmuştum. Gerçek üstü bir amacım vardı.Sonra ise daha gerçekçi bir temele oturttum romanı.


Duygusallığı kurgulayıp okuru bir çeşit sınavdan geçirmek zor bir iş. Marlene'nin Yetimi duygu yüklü bir çaba. İnsanların rüyaları, siyaset ve özlem (o yüzden yetim lafı kullanıldı)  okurlarla bakalım buluşabilecek mi?

Evet, Üçüncü romanıma başladım, orda da duygusal sınavlar önem kazanıyor ama sonu nasıl bitecek bilmiyorum. Ayrıca bir senaryo çalışması da olacak gözüküyor yakın dönemde. Bakalım…

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!