Güncelleme Tarihi:
Konuklarıyla, içinde yaşanılan olaylarla dünyanın en ünlü oteli olan Ritz, bu yıl 100'üncü yıldönümünü kutluyor. 1898'de Paris'te Cesar Ritz tarafından kurulan otel, her zaman lüks çılgınlığının ve ayrıcalıkların sembolü oldu. 20'inci yüzyılın en ünlü insanlarını ağırladı.
Dünyada pek az yer, Ritz Oteli kadar gündemde kalmayı başarabilmiştir. Paris'teki bu otelin adını, son olarak bir yıl önce Prenses Diana ve sevgilisi Dodi El Fayed bir trafik kazasında öldüğünde duymuştuk. Dodi El Fayed, babasına ait olan otelde sevgilisi Diana'yla yemek yemişti. Sonra ikisi peşlerindeki paparazzilerden korunmaya çalışarak Ritz'den dışarı çıkmışlar, otelin şoförlerinden birinin kullandığı Mercedes'le hızla uzaklaşmışlar, Alma Köprüsü'nün altında malum kazaya uğramışlardı. Televizyonlar Ritz'in kamerasının çektiği, otelin döner kapısının önünde Diana ile Dodi'nin görevlilerle konuşmasını gösteren filmi belki binlerce kere göstermişlerdi.
Reklamın kötüsü olmaz denir ama, Ritz Oteli bu reklamdan hiç hoşlanmadı. Bu yıl 100'üncü yıldönümünü kutlarken, patronunun oğlunun burada dünyanın en ünlü kadınıyla son gününü yaşadığını hatırlatmaktan kaçındı. Otel, bir asırlık geçmişinde Diana ve Dodi'nin ölümü gibi başka trajedilere de sahne olmuştu, başka ünlülere de evsahipliği yapmıştı.
PROUST'LU AÇILIŞ
Otelin kurucusu ve ilk sahibi, Cesar Ritz'di. 1898'de otel muhteşem bir baloyla açılmıştı. ‘‘Kayıp Zamanın İzinde’’ romanının yazarı Marcel Proust, Cesar Ritz'in eşinin yakın dostuydu. Açılışta o da hazır bulunmuştu. Zaten Paris'in bütün aristokratları ve o sırada dünya sosyetesinde baş köşeye yükselen Amerikalı milyarderlerin hepsi, Ritz'in açılış balosundaydılar.
Cesar Ritz, 1950'de İsviçre'de küçük bir köyde doğmuştu. Sonra lokantacılık ve otel işine girdi. Komilik ve garsonlukla başlayan mesleğinin doruk noktasına 1890'da vardı. O dönemde dünyanın en lüks oteli olan Londra'daki Savoy'un müdürü oldu. Cesar Ritz'in bir takıntısı vardı: Müşterileri modern teknolojilerden yararlanarak en konforlu biçimde ağırlamak. Bu nedenle Savoy Oteli'nin odalarına birer banyo yaptırdı. Ünlü yazar Oscar Wilde sinirlenmişti buna: ‘‘Modern perfeksiyonizm’’den hiç hoşlanmazdı o!
Sekiz yıl sonra Cesar Ritz, artık bir otel patronuydu. Paris'in belki de en güzel meydanı olan Vendome'da, 18'inci yüzyılda Kral XV. Louis'nin sekreteri Vilette Markisi'nin eski konağını dünyanın en lüks oteline çevirdi. Yıllardır onunla birlikte her yere giden, Monte Carlo'daki Paris Oteli'nde şöhrete kavuşan dönemin en ünlü aşçısı Auguste Escoffier tabii ki Cesar Ritz'le birlikte Londra'dan Paris'e döndü. Cesar'ın bir diğer kurmayı da efsanevi barmen Georges'du. Hemingway'e, Cole Porter'a ve F. Scott Fitzgerald'a içki hazırlayan Georges. Fitzgerald ünlü barmenden esinlenerek bir öykü yazacaktı: ‘‘Ritz Gibi Kocaman Bir Elmas.’’
RITZ GİBİ BİR ELMAS
Cesar Ritz, otelinin ilkelerini üç kelimeyle özetlemeyi severdi. Bir defasında şu formülü atmıştı ortaya: Temizlik-Kullanışlılık-Güzellik. Bir başka defasında şunları: Lüks-Mahremiyet-Kusursuzluk.
Mimar Charles Mewes Vendome Meydanı'ndaki konağı bu ilkeler doğrultusunda yeni baştan ele aldı. Duvarları boyadı, devasa banyolar yaptı, elektrik ışığı yerleştirdi, XV. ve XVI. Louis stili mobilyalarla döşedi. Tabii otel, oda uşakları ve oda hizmetçilerinden oluşan kusursuz bir orduya sahipti. Kolay değildi, Cesar Ritz otelinde Avrupa'nın bütün taçlı başlarını, sanatçılarını ve milyarderlerini ağırlıyordu.
Otel, sahibinin beklentilerini boşa çıkarmadı. Müşteriler arasında bulunan yazarlar ve sanatçılar, otelin şöhretini sonsuzlaştırdılar. Örneğin Ernest Hemingway ‘‘Rüyamda cenneti gördüğüm zaman, hep Ritz'e benzer’’ diyordu. Ünlü Avustralyalı soprano Neilly Melba, Ritz'de kaldığı sırada büyük şef Auguste Escoffier onun adına bir tatlı yaratmıştı: Peş (peche) Melba. Hayatı filmlere konu olan Amerikalı milyarder kadın Barbara Hutton oteldeki süitinde aylarca kalmak için geldiğinde yanında 80 bavul getiriyordu. Kısacası, Ritz'in efsanesi kısa sürede bütün dünyayı sarmıştı.
Sonra II. Dünya Savaşı patladı. Paris Alman ordusunun işgali altına girdi. Zenginlerin, işgalci düşmanlarla işbirliği yapması çok kolaydır: Ritz de bu yolu seçti. Bu defa lüks süitleri, salonları, mutfağının mükemmel yemekleri, dışarıda karneyle bile satın alınamayan ender bulunan içkileri işgalci Nazilerin hizmetine sundu. Ve Paris'de işbirlikçilerin ve nazilerin simgesi haline dönüştü.
Nazi rejiminin iki numaralı adamı, General Hermann Göring Nazi Partisi içinde lükse en meraklı insan olarak tanınıyordu. Paris işgal edilir edilmez hemen gelip Ritz Oteli'nin kral dairesine yerleşti. Hatta burayı, yönettiği Alman Hava Kuvvetleri Luftwaffe'nin gayriresmi karargahı haline getirdi. İngiltere'yi bombalamaya giden Alman uçaklarını buradan yönetiyordu. Almanya'daki ‘‘ağır’’ çalışma ortamından bunalan diğer Nazi büyükleri, Propaganda Bakanı Göbbels ve Gestapo Şefi Himmler de tatillerini Ritz Oteli'nde geçiriyorlardı.
Almanlarla işbirliği yapan Fransızların da gözde uğrak yeriydi Ritz. Bunların en başında da ünlü modacı Coco Chanel geliyordu.
EL FAYED'İN OTELİ
İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra Ritz Oteli, savaş sırasındaki bu kötü sicilini unutturmak için çok uğraştı. Neyse ki 1950'li yıllardan itibaren Hollywood otelin imdadına yetişti. O dönemin en ünlü oyuncuları Paris'e geldiklerinde Ritz'den başka bir otelde kalmak istemiyorlardı.
Ancak 1970'li yıllar Ritz Oteli için iniş dönemiydi. Otel neredeyse kapanacak, daha korkuncu ‘‘ikinci sınıf’’ hale düşecek vaziyetteydi. Neyse ki İngiltere'de oturan Mısırlı milyarder Muhammed El Fayed yetişti imdada. Oteli almak için tam 30 milyon dolar harcadı.
El Fayed'in oteli almasından sonra Ritz kendini biraz toparladı. Yeniden zamanın ünlülerini çekmeye başladı. Bunların çoğu Muhammed El Fayed'le oğlu Dodi'nin eşi-dostu olan dünya sosyetesinin önde gelen isimleriydi. Tabii bunlara petrol zengini Araplar da eklenmişti.
Otel son şöhretini dünyanın en ünlü kadını Prenses Diana'ya borçluydu. Çünkü Diana, otel patronunun oğlu Dodi El Fayed'le bir ilişkiye girmişti. Mısırlı milyarderin oğlu, Prenses'i Ritz Oteli'nde ağırladı. Sonra oradan çıkıp malum kazada öldüler.
Otel, II Dünya Savaşı'nda olduğu gibi şöhretini zedeleyecek yeni bir darbe almıştı. Üstelik, ciddi rakiplerle uğraşmak zorundaydı. Bunların başında da Paris'in yine çok lüks ve köklü bir oteli olan Crillon Oteli geliyordu. İngiliz Daily Express Gazetesi'nde çıkan bir habere göre, o güne kadar hep Paris'e geldiğinde Ritz Oteli'ne gelen Madonna, Diana ve Dodi'nin ölümünden sonra Crillon Oteli'ne inmişti. Ritz'in genel müdürü Frank J. Klein bu konuda bir yorumda bulunmayı reddediyordu. Burası Ritz'di. Böyle çok darbe atlatmıştı.
Sayılarla Ritz lüksü
187: Ritz Oteli'ndeki oda sayısı. Ayrıca 35 daire, 10 büyük süit, 3 lokanta ve 4 bar var.
450: Her gün 24 saat hizmet veren otel personeli.
30 milyon dolar: Muhammed El Fayed'in 1979'da oteli satın alırken ödediği ücret.
2900-3100 Frank: Tek odaların bir gecelik fiyatı. İki kişi kalındığında fiyat 3500-3900 Franka yükseliyor.
4700 Frank: En küçük süitlerin bir gecelik fiyatı. Normal süitin fiyatı 6000 Frank.
1500 metrekare: Ritz Health Club'ün (Ritz Sağlık Kulübü; havuz, sauna, vb.) genişliği.
00331-43163050: Ritz'in ünlü yemek okulu Ritz-Escoffier hakkında bilgi alabileceğiniz telefon numarası. Bu okul herkesin katılabileceği kurslar düzenliyor.
Otelde kalan ünlüler
Ritz'in 100 yıllık tarihindeki hayranlarını şöyle sıralayabiliriz: Scott Fitzgerald, Ernest Hemingway, Coco Chanel, İngiltere eski kralı VIII. Edward (sonradan Windsor Dükü), Greta Garbo, Şarlo, Stravinski, Winston Churchill, Göring, Göbbels, Himmler, Roger Moore, Placido Domingo, Joan Collins, Brunei Sultanı, Madonna, Mick Jagger... Amerikalı yazar Hemingway ve Fransız modacı Coco Chanel bunların içinde Ritz'i en fazla etkileyen iki ünlü kişi. Avrupa'ya hayran bir yazar olan Ernest Hemingway, II. Dünya Savaşı'ndan önce Paris'deki Ritz Oteli'ni çok seviyordu. Savaş bittiği sırada, Hemingway, Paris'i Nazilerin elinden kurtaran orduda Leclerc taburunda bulunuyordu. İlk iş olarak otele gelip barda bir şişe şampanya açtırdı. İşte bu nedenle bugün Ritz'de ‘‘Hemingway Barı’’ adlı bir bar bulunuyor... Coco Chanel ise, işgalci Almanlarla işbirliği yapan ünlü bir modacıydı. Chanel, 1934'den 1971'e kadar Ritz'de yaşadı. Buradaki süitini kendi elleriyle döşemişti. II. Dünya Savaşı sırasında Baron Spatzy von Dincklage adında bir Nazi subaya aşık olmuştu. Savaş bittikten, Naziler yenildikten sonra, bütün Paris'de işbirlikçi avı sürerken, Chanel Ritz'deki dairesinde Dinckage'yi aylarca sakladı...