Güncelleme Tarihi:
İsmail Türkmen/ citizenoff@gmail.com
ABD’li çizgi roman yayımcısı Marvel’in karaktelerinden Hulk’un beyazperdedeki ikinci uyarlaması olan The Incredible Hulk (başlığını Türkçe’ye “inanılmaz azman” şeklinde çevirebileceğimiz film ülkemizde de orijinal adıyla gösteriliyor) ABD ordusunun süper asker yaratma deneyleri sırasında kontrolden çıkan bir bilimadamı/deneğin kendisi ve orduyla savaşını anlatıyor. Öfkelendiği zaman denetlenemeyen bir canavara dönüşen bilimadamı Bruce Banner (Edward Norton) öfkelenmemenin yollarını araştırırken ve bu yolda belli bir mesafe de kat etmişken ordu onu yakalamak için bir süredir yaşadığı Brezilya’ya asker gönderince macera başlıyor.
Filmin başında Brezilya’nın varoşlarıyla ünlü başkenti Rio de Janeiro’nun havadan çekilmiş görüntülerini izliyor, gecekonduların üzerinde bir tur atıyoruz. Yönetmen hemen arkasından bizi Amerika kıtasının kuzeyine götürüyor ve ABD’nin teknoloji harikası askeri üslerini yine kuşbakışı izletiyor seyirciye. Bir tanesi karmaşayı, itaatsizliği ve yoksulluğu diğeri ise tam tersine düzeni, emir-komutayı ve zenginliği simgeleyen bu iki manzara arasında birkaç defa gidip geliyor kamera. Gördüğümüz iki manzara birbirine o kadar zıt ki özellikle de arka arkaya perdeye yansıtıldığı zaman dikkat kesilmemek neredeyse imkansızlaşıyor. Gücü ve düzeni temsil eden ordu, önemli bir projede işler yolunda gitmeyince düzensizliğin ve yoksulluğun başkentlerinden birine inmek “zorunda kalıyor.” Zaten deney sırasında “kontrolden çıkan” ve olağanüstü potansiyellere kavuşan Banner de soluğu doğrudan denetimsizliğin simgelerinden Rio’da alıyor.
RİO, BREZİLYA’DA MI KANADA’DA MI
Tabii bu işin içeriden ve biraz da masum yorumu. Bir de buna dışarıdan bilgi kattığımızda iki dünya arasındaki gerilim daha anlamlı hale geliyor. Ajansların geçtiği haberlere göre Brezilyalılar belki de en “görkemli” sahneleri ülkelerinde çekilen The Incredible Hulk’a pek de prim vermemişler. Folha de Sao Paulo gazetesi, Rio’nun gecekondu mahallelerinden Tavares Bastos’ta çekilen bölümlerde sadece iki Brezilyalı aktöre yer verildiğini aktarıyor. Rio’da yaşayan diğer Brezilyalıları Kanada’dan getirilen aktör/aktrisler canlandırmış. Hatta gazeteye telefonla konuşan filmin Fransız yönetmeni Louis Leterrier hatalarını kabul etmiş ve “Bakın gerçekten çok üzgünüm. Biliyorum, filmdeki Brezilyalılar doğru dürüst Portekizce konuşmuyor” itirafında bulunmuş. Ama yapımcıların ve yönetmenin bu uygulamalarını anlayışla karşılamak zorundayız. Sonuçta birinci dünyadan oyuncular dururken herhalde ikinci ya da üçüncü dünyadan oyunculara rol vermelerini bekleyemeyiz.
Evet Rio’da çekilen bir filmdeki karakterleri Brezilyalılar değil de Kanadalılar canlandırmış olabilir. Fakat aslında filmin başrolünde Rio’nun varoşları var. Rio’daki gecekondular, Banner ile ABD askerleri arasındaki kedi-fare kovalamacasında kusursuz bir labirent görevi görüyor. Bu sahneler için daha iyi bir doğal alan bulunabilir miydi bilmiyorum. Dolayısıyla burada yapımcıların ya da yönetmenin önemli bir başarısının söz konusu olduğunu belirtmeliyim. Çünkü hem işlerini çok iyi yaptıkları bir yeri seçmiş hem de bunu çok ucuza getirmişler. Böyle bir labirent setini sıfırdan kuracak olsalardı kim bilir kendilerine ne kadara patlardı. Sonuçta bütün bu düşünceler şöyle bir soru yarattı kafamda: Sahi sömürgecilik ne demek(ti)?