Resim sektöründen Susurluk kokuları yükseliyor

Güncelleme Tarihi:

Resim sektöründen Susurluk kokuları yükseliyor
Oluşturulma Tarihi: Mayıs 13, 2001 00:00



Emel ARMUTÇU
Haberin Devamı

30-40 ressam ve 10 bin dolayında resmin sözkonusu olduğu Türk resim piyasası müthiş bir kaostan geçiyor

Sizi, sadece yüz yıllık bir geçmişi olsa da Türk resminin ustalarının fırça tuşlarından oluşan bir masal dünyasına götürmeyi ne kadar isterdim. O ustaların, dönemlerinde beş kuruş değer biçilmeyen eserlerinin, bugün nasıl on bin dolarlarla alınıp evlerin başköşelerine oturtulduğunu; şanslı yeni kuşakların bu resimlerden yansıyan ışıkla beslendiğini anlatabilirdim. Artık sık sık yapılan müzayedelerde, 1930'larda, '40'larda yapılmış enfes natürmortlara, peysajlara, portrelere sahip olabilmek için kalkıp inen bayraklardaki heyecanı, o heyecanla sarmalanan sanat aşkını tasvir edebilmek ne güzel olurdu. Hele, bir eserin karşısına geçmiş galericilerin, eksperlerin, müzayedecilerin ve koleksiyonerlerin, devletin de desteğiyle, o eserin en gerçek değerine ulaşması ve korunması için nasıl bir işbirliği içinde olduklarını söyleyebilmek! Ama üzgünüm; bu yazıda anlatılanlar içinizi açmayacak, sanatın yüce ışığıyla yıkanmış birbirinden güzel, anlamlı hikayeler anlatamayacağım. Aksine, sanatla ilgili bir dünyanın nasıl bu kadar dedikodu, karalama, suçlama, mahkeme, hatta DGM dosyaları ve hatta çetecilik iddialarıyla dolu olduğuna şaşacaksınız. Evet, sadece 30-40 ressam ve on bin dolayında resmin sözkonusu olduğu ve daha 10-15 yıl önce doğmuş olan Türk resim piyasası, müthiş bir kaostan geçmekte son birkaç yıldır. Kimi ‘‘olayların Susurluk'u geçtiğini’’, kimi eroin, pazar, otopark mafyası gibi bir de ‘‘sahte resim mafyası’’ türediğini anlatıyor. Bu yazı ‘‘Resimdeki Susurluk’’u çözme iddiasını taşımıyor, sadece varolan durumu olabildiğince ortaya sermeyi amaçlıyor.

Resim piyasasındaki en taze dedikodu, Koleksiyon Müzayede Organizasyonları şirketinin 1 Nisan 2001 tarihinde Çırağan Sarayı'nda düzenlediği müzayedeye giren bazı resimlerle ilgili olarak çıktı. 12 yıldır her ay bir müzayede yapan şirketin, bu 114'üncü müzadeyesinde, İbrahim Çallı'nın bir, Fikret Mualla'nın iki, Eşref Üren'in üç ve Vecihi Bereketoğlu'nun bir resminin sahte olduğu önce kulaktan kulağa, sonra da yüksek sesle söylendi. Kile Sanat Galerisi'nin sahibi Kaya Şimşek, Çallı'ya atfedilen Manolya adlı tablonun, iki yıl önce Maçka Mezat'ta satışa çıkarıldığını, müzayedeciler Can Has ve Duran Tantekin tarafından ayrı ayrı eksper Faruk Cimok'a incelettirildiğini ve ‘‘sahtedir’’ sonucunu aldıklarını anlattı. Bunun üzerine Maçka Mezat'ın sahibi Ahmet Utku, resmi müzayededen çekmişti. Ancak aynı Çallı Koleksiyon'un müzayedesinde yeniden ortaya çıkınca kuşkulara yolaçtı.

Koleksiyon'un sahibi Behruz Büyükoğlu, tablonun yüzde yüz orijinal olduğunu, eksper-restoratör Bayram Karşit'in kendisine böyle rapor verdiğini söyledi. Karşit, Manolya'nın Çallı'ya ait olduğu görüşünü Hürriyet'e de tekrarladı. Ancak Karşit'in hocası olan Fethi Kayaalp, resim için ‘‘Bence olumsuz’’ yorumunu yaptı. Bir uzmana göre sahte, bir başkasına göre orijinal olan Manolya'yla ilgili tartışma da şimdilik ortada kaldı. Çünkü tartışmanın içinde Türkiye'deki ekspertiz müessesesinin ne kadar sağlıklı çalıştığı sorusu da vardı. İsimleri eksper olarak en çok geçen Faruk Cimok, Bayram Karşit gibi kişiler, bir kesimin güvenini kazanmışken, bir bölüm için eksper bile sayılmazdı: ‘‘Kendi kendilerine uzman kesilmişler. Şu ressam olduğu kanaatindeyim gibi ortada görüş belirtiyor, sorumluluk almadan piyasayı yönlendiriyorlar.’’

MUALLA MUAMMASI

Aynı müzayedede satışa çıkarılan iki Fikret Mualla resmine gelince... Kaya Şimşek'e göre onlar da kesinlikle sahteydi. Fikret Mualla denince, bir bilen olarak akla gelen ilk isim Ferit Edgü'ye sorduğumuzda da aynı cevabı aldık. Sahte resim meselesinin sadece Fikret Mualla ile sınırlı olmadığını, işin yaşayan ressamları taklit etmeye kadar ileri gittiğini söyleyen Edgü, ‘‘Bir Fikret Mualla kitabı hazırlıyorum. 500 otantik resmin yer alacağı kitabın sonuna, bütün sahte Mualla'ları da koyacağım’’ dedi.

Ancak müzayedecisine ve resimlerin çıktığı müteahhit Şahin Ekşioğlu'na göre, Fikret Mualla'lardan biri, birkaç yıl önce Antik Dekor dergisinde Yahşi Baraz'ın yazdığı bir yazıda yer almış, diğer eser ise 1964 yılında Paris'ten, bizzat sanatçının kendisinden, Şayakçı ailesi tarafından satın alınmıştı. Büyükoğlu, sahte olduğu iddia edilen Vecihi Bereketoğlu resminin Hüseyin Kocabaş koleksiyonundan olup sanatçının ailesi tarafından onaylandığını, Eşref Üren resimlerinin ise arkadaşı sayın Türkkaya Ataöv'e verildiğini söyleyerek, tüm iddiaları reddetti. ‘‘Sonuçta bir söylenti. Ne olacak? 12 senelik emeğim silinecek mi? 114 müzayedenin kataloğunu dökeyim herkesin önüne. Adam öldürmedim, yolsuzluk yapmadım. Her ay muntazaman 50-60 milyar sadece KDV ödüyorum. Bunu yaparken devletten yol su istemiyorum, teşvik almıyorum, havayı suyu kirletmiyorum. Madalya beklemiyorum ama bizim verdiğimiz vergiyi 10 fabrika veremez’’ diye konuştu.

DGM'LİK OLAYDA İKİNCİ RAUND

Peki bu iddialar ortaya nasıl ve neden çıkmıştı? Kile Sanat Galerisi'nden Kaya Şimşek, sahte olduğu iddia edilen bu resimlerin, yani Çallı'nın, Fikret Mualla'ların, daha önce Maçka Mezat'ın müzayedesiyle birlikte sahte oldukları ortaya çıkan iki Avni Arbaş ve iki Orhan Peker'in, bir de galeride satışa çıkarılan Turhan Erol'un, Şahin Ekşioğlu'ndan ‘‘çıktığına’’ dikkat çekiyordu. Faruk Cimok, Bayram Karşit gibi eksperlerin de sahte resimlere ‘‘bilerek ya da bilmeyerek’’ rapor verdiğini öne sürüyordu. Köprünün karşı tarafından ise bambaşka sesler geliyordu.

Bu, resim tutkunu müteahhit Şahin Ekşioğlu ile Kile Galeri'den Kaya Şimşek'in ilk kez karşı karşıya gelmesi değildi. Maçka Mezat'ın 23 Kasım 2000 tarihli müzayedesinde 175 milyara satışa çıkarılan Halil Paşa'nın Çengelköy'de Sabah adlı tablosu, tarafları DGM'lik yapmıştı. Kaya Şimşek ile Halil Paşa'nın torunu Selim Sözel, sözkonusu resimle ilgili kuşkuları olduğunu söylemiş, ardından iki gün nezarete atılarak, ‘‘çete kurmak’’ suçlamasıyla DGM'ye sevkedilmişlerdi. Resim tarihinde ilk ve çok tuhaf olan bu olayda şikayetçi olanlar, Maçka Mezat'ın sahibi Ahmet Utku ile Halil Paşa'nın sahibi Şahin Ekşioğlu'ydu. Şimdi, Kaya Şimşek, Ekşioğlu'nun sahte tablo pazarladığını iddia ediyordu.

HERKES RESİMLERİNİ DÖKSÜN

Ortaokul mezunu, resim koleksiyoneri bir müteahhit olan Şahin Ekşioğlu ise inşaatı bırakıp müzayede piyasasına girmeye karar verdiği için hedef gösterildiğini anlatıyor, devamını şöyle getiriyordu: ‘‘Piyasanın içinde olanlar kimin sahtekar olduğunu biliyorlar. Bunlar resim bilgisi tam olmayan, sahte ve gerçeği ayırdedemeyen insanlara yıllarca resim sattılar. Ben bir sanat galerisinin deposuna indim, en az 150 tane sahte resim vardı. Türk resim tarihinin en büyük üstadları. Bir arkadaş birkaç yıl önce bir galeriden dört büyük imzalı resim aldı, dördü de sahteydi. İyi bir noktaya parmak bastınız; mesela yazıp çağrıda bulunsanız, herkes gidip resimlerini kontrol ettirse, onların kimlerden alındığı ortaya çıksa! Ben de elimdeki bütün resimleri çıkarmaya hazırım. Ak, kara belli olsun.’’

EVET, SAHTEYİ ATLAMIŞIM!

Daha önce aldığı resimlere rapor istemediğini, artık ağzı yandığı için raporsuz resim almadığını anlatan Ekşioğlu, koleksiyonunda tek bir sahte bile olmadığından emin. ‘‘Bana bir sahte satacak adamın ben canına okurum’’ diyor. Peki, daha geçen kasımda sahte oldukları ortaya çıkan Avni Arbaş ve Orhan Peker'ler? Bunu şöyle açıklıyor: ‘‘Evet, atlamışım. Eski resim olsaydı, bana yutturmaları çok zordu.’’ Resimleri aynen aldığı kişilere iade etmiş ve hepsinden ‘sahte olduğu için geri alıp, parasını veriyorum’ diye imza almış.

Ekşioğlu Turhan Erol'un resmiyle ilgili olayın da şöyle geliştiğini anlatıyor: Ankara'da yaşayan ressam Turhan Erol, İstanbul'da bir galeride asılı resimlerini görmeye gider. Ancak birinden emin olamaz, ‘‘Benim olabilir de, olmayabilir de’’ der. Bunu duyan ve bir sanatçının kendi resminden emin olmamasını anlayamayan Ekşioğlu, sanatçıdan resimleri bizzat alan borsacı işadamını İstanbul'a davet eder ve Erol'la yüzleştirmek ister. Ancak, toplantıya geleceğine söz veren Erol, saatlerce bekletmesine rağmen gelmez.

‘‘Bu bunak adam sanatçı gibi davranmadı, ben de resmi iade ettim’’ diyen Eşkioğlu, şaibeli Çallı tablosunun ise sertifikalı bir orijinal olduğunu belirtirken, ‘‘fiyatını düşürmek için böyle söylüyorlar. Sahte diyen kimse, onunla da hesaplaşırım, bana o isim lazım, derhal mahkemeye vereceğim’’ diyor. Ferit Edgü'nün kendisinden çıkan iki Fikret Mualla resmine sahte demesiyle ilgili ise ilginç şeyler anlatıyor:

FERİT EDGÜ KISKANIYOR!

‘‘Kendisi senelerdir Paris'ten çuvallarla Fikret Mualla getirip burada satar. Müzayedelerde satılan Mualla'ların büyük çoğunluğu ondan çıkmıştır. Bu konuda çok vukuatları vardır. Kendi resmi değilse sahte der. Ya da fiyatı makulse orijinal, pahalıysa sahtedir onun için. Yani kendisinden çıkmadığı, resimler güzel olduğu, otoritesi sarsıldığı için böyle söylüyor. Hem kıskançlık, çekememezlik var, hem de şu anda zikretmek istemediğim başka şeyler...’’

Ekşioğlu'nun söyledikleri burada bitmiyor. Bu kez de o, daha önce ‘‘nezarete attırdığı’’ ve 288 milyarlık dava açtığı, ardından hakkında pek çok sahte iddiası ortaya atan Kaya Şimşek'ten söz etmek istiyor: ‘‘1991 yılında İstanbul'dan Ankara'ya bir tablo yollandı. İki metreye 135 cm. ebadında. İmzasız. Mısır konulu. Sonradan üzerine Halil Paşa imzası konuyor. Ama Halil Paşa ile uzaktan yakından alakası yok. Kaya Şimşek, isminin yazılmasını istemeyen bir koleksiyonere, ‘Çok iyi bir Halil Paşa var, mutlaka al' deyip 750 milyon lirasını alıyor. Ama Ankara'daki aracıya sadece 200 milyon lira ödüyor. Resim '93'te Kile Sanat Galerisi'nin birinci müzayedesine konuyor, ama sahte, satılamıyor. Karakolluk olmuş bir olay. Kadın diyor ki, benim evimden çıktığında imzasızdı! Bayram Karşit'e bakım yaptırsın diye götürüyorlar, Karşit, ben bu sahteyi restore etmem, diyor. Şimdi resim hala koleksiyonerde, öyle duruyor.’’

Kaya Şimşek ise sözkonusu tablonun Halil Paşa ailesi tarafından ‘‘orijinal’’ raporuna sahip olduğunu, sergilendiği süre içinde de sanatseverler ve uzmanlarca beğeniyle izlendiğini, iddiaların ciddiyetten uzak olduğunu söylüyor.

Bu bölümün sonu: Karşılaşmalar daha devam edeceğe benziyor.

Sahteciliğin kitabı da yazıldı

Bugüne kadar pek çok sahte resim haberi yapan gazeteci Tuncay Opçin, sonunda bilgilerini bir kitapta topladı. Bugünlerde İyi Adamlar Yayınevi'nden piyasaya çıkan ‘‘Değmesin Yağlıboya / Türk Resminde Sahtecilik’’ adlı kitap resimdeki sahteciliği ‘‘nitelikli dolandırıcılık’’ olarak niteliyor. Opçin, ‘‘Herkes birbirini karalayarak müşteri çalmaya çalışıyor. Çok sufli bir iş bu. Yıllık 50 milyar dolarlık bir piyasa yüzde 10 kadarı da sahte’’ diyor. İşte kitaptan bazı alıntılar:

YUTMUŞSAK SUÇ BİZDE Mİ?

Halk Bankası Koleksiyonu Kataloğu'nda 356 resim vardır. İddialara göre 15'i sahtedir. Eksper İhsan Şurdum ve antikacı Yaman Mursaloğlu iddiaları doğrular. Açıklamaları kitapta uzun uzun yeralır. Bankanın Sanat danışmanı İbrahim Demirel ise ‘‘İyi niyetle çalıştık, piyasada sahte resim yapan, satan varsa ve biz de yutmuşsak, suç bizde mi?’’ der. Sonra kendisi de Sabancı koleksiyonunda bile sahte olduğunu öne sürer.

Maçka Mezat'ın 9 nisan 2000 müzayedesinde 8 milyara satılan Göçerler tablosunun, Nedim Günsür'ün iki farklı tablosundan ‘‘kotarılmış’’ olduğu ortaya çıkar. Mezatın sahibi Ahmet Utku, eserin orijinal olduğunu, eksperlerine onaylattığını açıklar. Ama eksperi Bayram Karşit, onu doğrulamaz: ‘‘Şüpheli buldum, Utku'ya da söyledim.’’

Antik A.Ş.'nin 16 Nisan 95 tarihli müzayedesinde, Hoca Ali Rıza'nın Günbatımı adlı eseri satılır. Ancak bu tablo, beş yıl sonra Portakal Sanat ve Kültürevi'nin müzayedesinden, sahte olduğu gerekçesiyle geri çekilecektir.

Yine Maçka Mezat'ın 30 nisan 1995 müzayedesi. Namık İsmail'e atfedilen Kase adlı resim o günler için oldukça büyük olan 40 milyona satışa çıkarılır. Üzerinde İsmail'in imzası vardır. Oysa Yapı Kredi Yayınları'ndan daha önce çıkan Namık İsmail kitabında bu resim imzasızdır. Yani kitabın yayımlanmasından sonra resme bir imza eklenmiş ve büyük bir rahatlıkla müzayedede satışa çıkarılmıştır! Aynı resim, 1994 ve 2000'de Antik A.Ş. müzayedelerinde de boy gösterecektir üstelik.

Kitaptaki bir başka iddia Sabancı koleksiyonunda bulunan Fausto Zonaro'ya ait Deniz Kenarında İstirahat resmiyle ilgilidir. İddiaya göre Zonaro'nun resmi ünlü antikacı Cahit Tur'dan alınmıştır. Ancak Tur bir Macar ressama, bu tablodan sekiz tane sipariş vermiştir! Bunu, o sekiz resimden birine sahip olan Yaman Mursaloğlu iddia etmektedir.

ORİJİNAL ÇIKARSA SEVİN!

Eskidji'nin sahibi Dikran Masis de sahtecilik iddialarının tam ortasındadır kitaba göre. 2 Nisan 2000 tarihli müzayedesinde satışa çıkan Andreas Schelfhaut'a ait tablonun sahte olduğu, dünyanın ünlü müzayede kuruluşlarından Sotheby's'den de onaylanmıştır. Ayrıca müzayedede 2800 dolardan satılan Schelfout'un tabloları uluslararası piyasada 50-75 bin dolar arasındadır! Eksper Gündüz Bizde ‘‘Kesinlikle sahte’’ derken, Dikran Masis, ‘‘Türkiye'de Avrupa resim eksperi yok ki. Ne yapacaksın? Yağlı boya tablo gibi alacaksın 300-500 dolara, orijinal çıkarsa sevineceksin!’’

ASLIYLA SAHTESİ ÇERÇEVECİDE DEĞİŞTİ

‘‘Sahte resim piyasası gaddarca büyüyor. Geçen hafta içinde galerimize, ‘Bakalım' diye üç adet Avni Arbaş imzalı resim getirdiler. Aynı hafta, içinde Avni Arbaş'ın da bir dostu aracılığıyla ‘sormak için' bir resim getirilmiş. Bu dört resim de sahte. Bir hafta içinde dört tane. Sizden ricam, hepimizin dikkatli olması, lütfen bu bilgiyi tüm galerilere ulaştırınız.’’

Artisan Galerisi'nin sahibi Ertan Mestçi'nin bir süre önce Sanat Galericileri Derneği'ne gönderdiği yazı böyleydi. Daha sonra bu yazı, Lebriz Sanat Galerisi'nin lebriz.com sitesinde, sahibi Nilgün Beller'in ‘‘olayları açığa çıkarmak için el birliği’’ dileğiyle yayımlandı. Ama bu, Ertan Mesçi'nin başına gelen ne ilk, ne de son olaydı:

Bir-iki ay önce bir beyin ameliyatı geçiren, 74 yaşındaki Ressam Turhan Erol, Hürriyet'e şubat ayı içinde dört sahte vakasıyla karşılaştığını, bazı kişilerin daha sonra gelip kendisinden özür dilediğini anlattı. Ona göre, Ankara'daki bir çerçeveci ile İstanbul'daki bir galerici ‘‘birlikte çalışıyor’’du. Erol bu nedenle, sekiz sayfalık bir dava dilekçesi bile hazırlamış; ancak araya giren ameliyatı nedeniyle ilgilenememişti. Ancak kimi kaynaklar, Erol'un bu anlattıklarını dinlerken, kendisinin de bazen resimlerini artık tanımadığı gerçeğinin unutulmaması gereğini hatırlatıyorlardı.

Erol'un suçladığı galerici Ertan Mesçi ise sözkonusu olayı şöyle anlatacaktı: Bir gün ‘‘çok iyi tanıdığı’’ biri, bir Turhan Erol resmi getirir. Erol yaşayan bir sanatçı olduğu için, sahte olabileceği hiç aklına gelmez, sergiye koyar. Hatta Turhan Bey'i de davet eder. Ancak Turhan Erol resim için ‘‘sahte’’ diyecek ve onu şok edecektir. Derhal iade eder resmi. Bu kez Turhan Bey'in kendisinden bir resim alır. Ancak resmi bir süreliğine sergilemek ister Erol. Dolayısıyla resim, Ankara'da ikisinin de tanıdığı bir ‘‘çerçeveci’’ aracılığıyla, daha sonra kendisine gönderilir. Ama çerçevecideyken olan olmuş; İstanbul'a resmin sahtesi gelmiştir!

Kitap, Zonaro'nun Portakal Sanat ve Kültür Evi'nde 125 milyara M. Ali Yılmaz'a satılan 3. Selim resminin orijinalliğinin de hálá tartışıldığını iddia ediyor. Zonaro ailesinin, bu resmin arşivlerinde olmadığını söylediğini belirtiyor. Konuyu sorduğumuz Raffi Portakal ise elinde Zonaro ailesinden gelmiş bir belge olduğunu, resmin arşivlerinde bulunduğunu bildiriyor.

PİYASADA DOLAŞAN SÖYLENTİLER

Katalogdan bile sahte resim yapılıyor. Birkaç resimden sentezler oluşturuluyor. Ressamlar da şikayet etmiyor, dava açmıyor.

Mimar Sinan Üniversitesi ve Resim Heykel Müzesi, biz ekspertiz yapmıyoruz, görev sahamız değil, deyince iş o piyasadaki ekspere kalıyor.

Eksper Faruk Cimok, ben eskiden böyle şeyler yaptım, artık tövbeliyim diyormuş. Zaten eksper olup da sahteye bulaşmamış kimse yokmuş

Evin Sanat Galerisi, Nuri İyem resimlerinin kopya edilmemesi için şöyle bir çare düşünmüş: Artık kataloglara resmin cinsini, boyasını, ebadını yazmamak. Hiç değilse kataloglardan yapılan sahteleri önleyeceklerini düşünmüşler.

Sadece resim mi, müthiş sahte tombaklar yapan efsanevi bir adam var. Onu neredeyse herkes tanıyor; çok kişi torna tezgahları, kimyasal karışımlar, boyalar, bol sahteyle dolu evini görmüş. Öyle bir efsane ki, Sotheby's'e bile sahte yutturduğu anlatılıyor kulaktan kulağa.

Fikret Mualla için Türkiye'nin bir bileni sayılan Ferit Edgü hakkında ‘‘Asıl kendisinden sahte çıkıyor’’ iddiası var. Bunu sorduğumuz Edgü şöyle diyor: ‘‘Evet insanlar yanılabilirler ama sanmıyorum. Aldığım kaynakları bilirim.’’

Halil Paşa’nınÇengelköy’de Sabah adlı tablosu (üstte) nedeniyle kıyamet koptu, DGM'lik oldular. İşin içyüzü şuydu ki, biri daha fazla veriyor, alıyor, bunlar düşman oluyorlar.

Bazı sahteler o kadar gerçeğine benziyor ki... Mesela Turhan Erol bugün otursa o kalitede bir resim yapamaz!

Raffi Portakal Portakal Sanat ve Kültür Evi

Sahteciliği para hırsı körükledi

Kurumumuza gelen resimler uzmanlarımızca birkaç kez incelenir. Otantikliğinde küçücük bir kuşku olan eser satışa sunulmaz. Gelen resimler arasında zaman içinde sahte olanlar çıktı. Ancak orijinal bir resme sahte damgası vurmak, sahibinin mağduriyetinin yanısıra zaten sayıları son derece az olan Türk resmine de zarar vermektedir.

Sahteciliği insanların kolay para kazanma hırsı körüklemiştir. Bu piyasada herkesin çekişmesi, arkalarından konuşmasının nedenlerinin başında eksper tanımındaki kavram kargaşası gelmektedir. Bir diğer neden ise ülkemizdeki bazı resim satıcılarının 15-20 yıl öncesinden başlayarak sanatseverlere kendi sattıkları resmin kalitesini ve değerini anlatmak yerine, rakiplerinin sattığı resimlerin kötü ve sahte olduklarını söylemeyi tercih etmesidir. Maalesef dedikodu ve karalamaya ilgi bu kargaşayı kuvvetlendirmektedir.

FERİT EDGÜ

Ressam, yazar, eleştirmen, koleksiyoner

Mualla’nın sahteleri kurumlaştı

Gerek müzayedeciler, gerekse galericiler pek çok ressamın sahtelerini satıyor. Fikret Mualla'nın Paris'te fiyatları yükseldiğinden beri, handiyse sahteleri kurumlaştı. Hem orada, hem burada üretiliyor, arada trafik de var bence. İncelediğim F. Mualla resimleri binin üzerinde. Valla sahteleri, hakikileri kadar diyemesem de hakikilerin yarısı kadardır. Yasal olarak Türkiye ne kadar hazır bilmiyorum, ama yapılan şey kalpazanlıktan farksız.

Bayram Karşit Eksper-Restoratör

Biz de yanılabiliriz

Eskiden Türk resmi para etmezken, imzayı silip yabancı bir isim koyarlarmış, şimdi tersini yapıyorlar. Sahte resimlere para karşılığı rapor verdiğimi de mi söylüyorlar? Bundan haberim yok. Birtakım insanların büyük paralar vererek aldığı resimler var. Bunların sahte olduğunu ortaya çıkarıyorum. Eğer resim sahteyse niye bunu sattırayım? Genelde yüzde yüz eminsem rapor veriyorum. Ben illa ki ekspertizlik yapayım, bütün resimleri bana getirin demiyorum zaten. Ama adam getiriyor... Yaşayan ressamlarda yanılma payımız oluyor. Bazı yaşlı ressamlar da hatırlamayabiliyor. Kendi zor ayırt ediyorsa, biz nasıl edeceğiz?

BEHRUZ BÜYÜKOĞLU

Koleksiyon Müzayede Organizasyonları

Müzayede galericinin işine gelmiyor

Bizi hedef gösteriyorlar; yanlış bir malımız olduğunda uyardılar, çektik, sahibine iade ettik. Galeride gelir adam, eline de bir bardak viski tutuştururlar, 50 bin 100 bin dolarlık satışlar yapılır, kimsenin de haberi olmaz, iyi mal mı değil mi kimse bilemez. Buradan devlet bir para alır mı, ne kadar alır, bilinmez. Müzayedeler basına açık, bir eser on milyara, yüz milyara satıldı deniyor. O zaman eserinizi galericiye 500 milyona satma şansınız yoktur, bu da galericilerin işine gelmiyor.

Naci Terzi Koleksiyoner, eksper

Popomla yapıyorum oluyor

Haberin Devamı

Bizde resim kültürü maalesef yok, Akademi artık çirkin sanatlar... Popomla resim yapıyorum, Burhan Uygur oluyor, Ömer Uluç oluyor, Komet ol

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!