Güncelleme Tarihi:
Rekabet üzerinde yapılan yüzlerce araştırmalardan üç tanesi hariç, hepsi rekabetin öğrenmeyi kötü yönde etkilediği konusunda hem fikir.
Rekabet, kısa vadede etkili olsa de uzun vadede öğrenciyi kötü etkiliyor.
AHMET BEY’İN DURUMU
Ahmet Bey 60 yaşında çok değerli bir eğitimci. Ödül ile ilgili yazımı okuduktan sonra bana şöyle bir itirafta bulundu: “Özgür’cüğüm, ilkokulda çok başarılıydım. Her akşam ailem o gün sınıfta herhangi bir yarışmada birinci olup olmadığımı sorardı. Beni diğer öğrenciler ile karşılaştırırlardı. Ben çoğu zaman birinci olurdum ama olmadığım zamanda yalan söylerdim. Çünkü beklentilerini karşılama ihtiyacı duyardım. Sürekli stres içinde her yarışmada birinci olmanın yollarını arardım. Ha, ben bunu şu andaki bilinç düzeyim ile yeni anlıyorum.”
Sürekli diğer öğrenciler ile rekabet içinde olmak, çocuklarda bu duyguları yaratıyor.
ÖZGÜR BOLAT YAZIYOR |
REKABETİN POZİTİF ETKİSİ
Diyelim ki öğretmen çocukları motive etmek için sınıfı iki gruba böldü ve onları yarıştırdı. Çocuklar eğlendi ve hoşça vakit geçirdi. (Tabii bu arada öğrenme oldu mu bilmiyoruz.)
Kazanan grup arasında bağ kuvvetlendi. Arkadaşlıkları pekişti. Grup içindeki çocuklar birbirini önemsemeye ve değer vermeye başladı. Grup içindeki sorunlar hoş görüldü. Öğretmen mutlu.
REKABETİN NEGATİF ETKİSİ
Ama kaybeden gruba ne oldu? Çocuklar gerginleşti. Yenilgi için bahaneler bulunmaya başlandı. Gerçekler ya da eksiklikler göz ardı edildi.
Oyuncular arasında suçlamalar arttı. Grup içindeki bağ da azalmaya başladı. Belki de bir utanma duygusu belirdi. Grup daha hırslandı ve daha acımasız oldu.
İki grup arasında nasıl bir ilişki başladı? Her iki taraf da birbirine düşman olmaya ve birbirleriyle dalga geçmeye başladı. Fenerbahçe-Galatasaray gibi.
Aralarında ilişki, paylaşım ve iletişim azaldı. Kendilerinin eksikliklerini görmemeye ve sadece güçlü yanlarını ortaya çıkarmaya başladılar.
Bu sadece bir yarışmanın sonucu. Rekabet üzerine kurulu bir okulda yaşananları düşünün.
REKABET ÖĞRENMEYİ ENGELLİYOR
Bir araştırmada bir grup çocuğa iki bulmaca veriliyor. Çocuklar ilk bulmacayı çözdükten sonra, onlara şöyle bir şey soruluyor: İkinci bulmaca için ipucu mu istersiniz, yoksa ilk bulmacada diğerlerine göre dereceni mi öğrenmek istersin.
Rekabet ortamında eğitim gören çocuklar derecesini öğrenmek istiyor, ama işbirliğine inan öğrenciler ipucu istiyor. Amaçları kendilerini geliştirmek.
Rekabet ortamlarında insanlar fikirleri anlamak için değil, sürekli derecesini geliştirmek için çalışıyor.
REKABET GÜVENİ AZALTIYOR
Rekabetin en kötü etkisi de özgüveni azaltması. Çocuk kendine olan güvenini rekabet ve kazanma ile tanımladığı zaman, kendine olan güvenini ayakta tutmak için sürekli yarışma kazanmak zorunda hissediyor.
Eğer rekabet ortamı çok gergin ve riskliyse ve bundan dolayı kaybetme riski varsa, kendine olan güvenini sarsmamak için, çocuk rekabete hiç girmemeyi yeğliyor.
Yani kendisini geriye çekiyor, çalışmıyor. Çalışmamak demek, rekabete girmeme demek, oluyor. Tembel olursam, yarışıyor olmam, düşüncesine kapılıyor. Bu durumda öğrenme de azalıyor. Özgüvende sağlam bir yapı üzerine kurulmamış oluyor.
REKABET İLİŞKİLERİ BOZUYOR
Rekabet ortamında yükselmek, her zaman başkasının kaybetmesine bağlı. Başka bir deyişle, başarılı olup olmamaları kim olduklarına ya da neyi öğrendiklerine değil, kazandıkları yarışmalara bağlı.
Bu durumda diğer bireyler başarının önünde bir engel olarak algılanıyor. Düşmanca tavırlar besleniyor. İlişkiler bozuluyor.
REKABET PAYLAŞIMI AZALTIYOR
Hayatımızda öğrendiğimiz çoğu şeyi, okul dışında diğer insanlardan öğreniyoruz. Rekabet olan ortamlarda öğrenciler çok fazla fikir, bakış açısı ve kaynak paylaşmıyor. Öğrenme şansları azalıyor.
Bu gerçek hayatta da böyle. Örneğin, Türkiye’deki sanatçılar çok az düet (işbirliği) yapıyorlar. Aralarında rekabet var.
Düet yapılsa, daha başarılı olmazlar mı? Tarkan ile Kenan Doğulu düet yapsa, ikisi de başarılı olmaz mı?
NE YAPILMALI?
Sonuç olarak, rekabet kısa vadede yararlı ve heyecan uyandırıcı olsa da uzun vadede zarar getiriyor.
Bunun yerine sınıf ortamında ve ailede çocukları kimseyle karşılaştırmamak ve işbirliği yapmaya özendirmek gerekiyor.
Çocukları “Hayattaki başarı ve ödül sayısı çok az olduğu için diğer insanlardan daha iyi olman ve bu başarıları kapman gerekir” düşüncesinden kurtarıp, başarıyı kendilerini gerçekleştirebilecekleri işleri yaparak duydukları mutluluk ve haz ile değerlendirmeleri gerektiğini benimsetmek gerekiyor.
Not: Yazı dizisine pazartesi devam edeceğim. Herkese iyi hafta sonları.
Not: Çoğu okuyucu, hatta bütün okuyucular, dünkü yazım üzerine “Ödül vermek yerine ne yapmalıyız?” diye soruyor. Haftaya “Ne yapılmalı” konusunda ayrı bir yazı yazacağım.