Güncelleme Tarihi:
SULTAN Abdülhamid, 1876’da tahta çıktıktan bir sene sonra kendisinden beklenen en mühim icraatı gerçekleştirmiş, ‘Kanun-i Esasi’yi kabul ederek ‘Meşrutiyet’ rejimine geçmişti. Ancak kısa süre sonra başlayan 1877-1878 Osmanlı-Rus savaşı sırasında meclisin ‘etkin’ olamadığını düşünüyordu. Anayasa’nın kendisine verdiği yetkiye dayanarak meclisi ‘tatil’ etti. Adı ‘tatil’ olsa da aslında kapatılmıştı. Sultan, özellikle eğitim alanında reformlara ağırlık verdi. Anadolu’da ve Rumeli’de modern eğitim veren yeni askeri ve sivil okullar açıldı. Etrafında ve dünyada olup biteni çok daha fazla merak eden bir kuşak yetişiyordu. Bu tür modernleşme reformları takdir görse de aydınlar için yeterli değildi. Çünkü ‘anayasal yönetim’ arzusu hiç dinmemişti. Bir kısım aydınlar memleket dışına özellikle Fransa’ya kaçmıştı. Çıkardıkları gazetelerde hem eleştiriler yöneltiyor hem de kapatılan meclisin yeniden açılması ellerinden geleni yapıyorlardı.
FEDAİ GRUBU’NUN TETİKÇİSİ
İstanbul ve Rumeli’deki gençler bütün yasak ve engellemelere rağmen bu gazetelere ulaşıyor, okuyor ve gün geçtikçe de teşkilatlanıyordu. İşte bu teşkilatlardan biri de Rumeli’deki 3. Ordu bünyesinde kurulmuş sonradan Paris’teki bir başka yapı ile birleşerek ‘İttihat ve Terakki Cemiyeti’ adını almıştı. İttihatçılar hızla örgütlendi. Ordudan tıbbiyeye, adliyeden mülkiyeye kadar kritik yerlerde önemli mevkiler elde etti. ‘Fedai Grubu’ ise teşkilatın siyasi hedefleri doğrultusunda suikastlar yapıyordu. Kimi zaman bir gazeteci, kimi zaman bir subay kimi zaman da önemli bir kamu görevlisi suikastların hedefi olabiliyordu. Özellikle genç zabitler (subaylar) bu teşkilatın bel kemiğiydi. Mülazım (Teğmen) Bigalı Atıf da tetikçi fedailerden biriydi.
ŞEMSİ PAŞA’YA SUİKAST
1908’e gelindiğinde ordudaki örgütlenme isyana dönüştü. Binbaşı Resneli Niyazi askerleriyle dağa çıktı. ‘Meşrutiyet ilân edilmeden inmem’ diye mesajlar gönderdi. Sultan Abdülhamit bölgedeki en güçlü adamı Şemsi Paşa’yı genç zabitlerin isyanını bastırmak için görevlendirdi. Yarı Arnavut yarı Boşnak olan Şemsi Paşa, 16 yaşından beri ordudaydı. Rütbesi bugünkü orgenerale karşılık geliyordu. O zamana kadar Sultan’ın kendisine verdiği bütün görevleri başarmıştı. İsyancı askerler de bunu biliyordu. O yüzden Şemsi Paşa harekete geçmeden onlar harekete geçti. Trenle Manastır’a gelen Şemsi Paşa, 7 Temmuz 1908’de mülazım Atıf’ın suikastıyla can verdi. Bu suikast isyancı zabitlerin ve teşkilatlarının moralini yükseltmişti. Kendilerini ezip geçeceğinden korktukları Şemsi Paşa artık yoktu. Rumeli’de onları durduracak kimse de kalmamıştı.
NÜFUS MEMURU YANLIŞ YAZDI
SULTAN Abdulhamit 23 Temmuz 1908’de meşrutiyeti ilan etmek zorunda kaldı. Hem Atıf’ın arkadaşlarına hem de dönemi araştıran pek çok tarihçiye göre Atıf’ın kendi kararıyla gerçekleştirdiği o suikast hem isyanın hem de rejimin akıbetini belirlemişti. O dönem bir ‘kahraman’ muamelesi gören ve iki dönem mebusluk yapan Atıf, Cumhuriyet döneminde sakin bir hayat sürdü. Timaş Yayınları’ndan yeni çıkan “İttihatçı Bir Fedai: Atıf Kamçıl” adlı kitapta işte bu “Hürriyet Kahramanı” suikastçı hakkında ilginç bir detay da var. Torunundan alınan bilgiye göre Atıf Bey, 18 Haziran 1936’da soyadı almak için Kadıköy Nüfus Müdürlüğü’ne başvurdu. Çocukken ata binmeyi ve kamçı kullanmayı çok sevdiği için de “Kamçılı” soyadını istedi. Ancak nüfus memuru “Kamçılı” yerine “Kamçıl” yazdı. Bu hata bir daha da düzeltilemedi. Bir rejimin değişmesinde rol alan Atıf, yıllar sonra bir nüfus memuruna mağlup olmuş, soyadını değiştirememişti.