Güncelleme Tarihi:
Aralarında Fethullahçılar'ın da bulunduğu din adamları ‘‘İkinci Abant Platformu’’nda şu mesajı verdiler:
Fethullah Gülen'in Onursal Başkan'ı olduğu Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı'nın öncülüğünde düzenlenen ikinci Abant Platformu sona erdi. Demokraside Birlik Vakfı, Hoşgörü Hareketi Derneği, Türkiye Din Eğitimi Vakfı ile Türk Dünyası Yazarlar ve Sanatçılar Vakfı'nın da organizasyonuna katıldığı toplantı, üç gün sürdü.
50 üyeden oluşan üç komisyon; Akıl- Vahiy, Din-Devlet ve Din-Toplum İlişkileri'ni tartıştı. Abant Platformu'nun Bilimsel Koordinatörlüğünü yapan ilahiyatçı ve felsefeci Prof. Dr. Mehmet Aydın, en dikkat çekici isimdi. Prof. Dr. Hayrettin Karaman, Prof. Dr. Niyazi Öktem, Dr. M. Ali Kılıçbay, Prof. Dr. Hüseyin Hatemi de dikkat çekenler arasındaydı.
Abant Platformu Bildirisi
Bildiriyi özetleyerek yayımlıyoruz:
‘‘Biz Türkiye'nin bir grup bilim adamı ve aydını olarak 8-11 Temmuz 1999 tarihleri arasında, Bolu/Abant'ta biraraya geldik ve ülke gündemi içinde önemli bir yer işgal ettiğine inandığımız konuları müzakere ederek aşağıdaki hususları kamuoyunun dikkatine sunmaya karar verdik.’’
Akıl-Vahiy İlişkileri
2. Madde: İslam vahyi, akla hitap etmekte ve onu rakip ya da muhalif bir unsur olarak görmemektedir. Bu sebeple İslam düşünce tarihinde aklın iyi yönde kullanılması dini bir zorunluluk sayılmıştır. Ne var ki İslam dünyası zaman zaman bu zorunluluğun gereğini kafi derecede yerine getirememiştir.
5. Madde: Vahiy ile akıl arasında bir uzlaşmazlık olduğunun kabul edilmesi halinde din ile ilim; devlet ile din ve hatta hayat ile din arasında gerginlik doğar.
Din-Devlet İlişkileri
7. Madde: (...) Hrıstiyanlığın resmi bir din olarak kabul edilmesi ve devlete hakim olmasından sonra burjuva devrimlerine kadar Batı'da koyu bir teokratik siyasal yapının hüküm sürmesi, Hristiyanlığın laikliğe sanıldığı kadar elverişli olmadığının da bir göstergesidir. batı devletlerinde bir iki istisna hariç hukuksal düzenlemelerde, Anayasalarda dinsel referanslar vardır. Bununla birlikte din-devlet ilişkileri seküler ve laik bir zemine oturmuştur. Ondokuzuncu Yüzyıl Osmanlı toplumunda başlayan ve Atatürk'le birlikte büyük bir atılım yapan çağdaşlaşma çabaları, dinin özüne değil, din olarak kabul edilen geleneğe, tezahürlere ve eskimiş kurumlara karşı tavır aldı. Bu oluşum sürecinde Batıya benzer şekilde bazı sıkıntı ve sürtüşmelerin yaşanması doğaldır.
Yirminci Yüzyılın son çeyreğinden itibaren bütün dünyada bir sosyal olgu olarak dine ve manevi alana bir dönüş yaşanmaktadır. Türkiye de bu gelişmelerin dışında değildir. Ancak ilk başta tarihsel ve geleneksel yapılanmayı sürdürme çabaları ortaya çıksa da dine yöneliş sürecini yaşayan kesimler çağdaş Cumhuriyetin demokratik ve özgürlükçü hedefleriyle ve ekonomik dinamizmiyle İslamın özünde var olan yüksek değerler arasında örtüşmenin bulunduğunun bilincindedir. Bu sebeple de toplumumuzda gözlemlenen bu çağdaş yöneliş, Osmanlının yıkılış dönemindeki geleneksel tepkiyle ve geriye dönüş özlemiyle benzeşme göstermez.
11. Madde: Düşünce açıklama hürriyeti, düşünce açıklamama hakkını da birlikte getirir. kimse düşüncelerini açıklamaya zorlanamaz. Ancak insan hakları ihlalleri, demokratik hukuk devleti ilkelerine aykırı eylemler sorgulanır. Kimse demokratik hukuk devleti ilkelerine aykırı olmayan beyanları dolayısıyla kınanmamalıdır.
12. Madde: Düşünce açıklama hürriyeti dışında kalan diğer temel hürriyetlerin kullanılmasında, başkalarının insan haklarını ve demokratik hukuk devlet düzenini ihlale ve ortadan kaldırmaya yönelik suç oluşturan bir eylem söz konusu olmadıkça bu hürriyetlerden yararlanma imkanı kimsenin elinden alınamaz.
13. Madde: Düşünce ve inanç özgürlüğüne karşı devletin baskıcı bir tavrı olmamalıdır. Böyle bir tavır bireyin mevcut yapı içerisinde yabancılaşmasına ve küskünler grubunun artıp çoğalmasına yol açabilir.
16. Madde: Hedeflenen barışçı, özgürlükçü, çağdaş demokratik, hoşgörü ve diyaloğa dayalı toplum yapısına ulaşmak için başta devlet olmak üzere sivil toplum kuruluşlarına, aydınlara ve özellikle medyaya evrensel boyutta sorumluluk düşmektedir. Böylelikle din-devlet ilişkisi rasyonel ve insancıl bir zemine oturabilir.
Din-Toplum İlişkileri
18. Madde: Her çocuk bir kültür içinde doğar ve dini kimliğinin ilk biçimlerini aile içinde edinir. Dini kimlik bireyseldir. Bireylerin özgür iradeleriyle seçilir ve yaşanır. Kimse dini kimliğini seçmek, gereklerini bireysel olarak veya cemaat içinde yaşamaktan ve değiştirmekten alıkonamaz.
21. Madde: Tek tip modernleşme olmadığı gibi, din ve modernleşme arasında mutlak bir çelişki de yoktur.
22. Madde: Toplumun yaşadığı tarihsel süreçte tartışılan ilericilik ve gericilik ekseni din ile temellendirilmemelidir. Sadece dini gericilik yoktur. Bütün gericiler dindar değildir, bütün dindarlar gerici değildir.
26. Madde: Gerek din kaynaklı gibi takdim edilen toplumsal gelenekler gerekse siyasal, ideolojik dayatmalar kadını kısıtlayıcı rol oynamaktadır. Kadın özel ve kamusal alanda özgür iradesiyle hareket etme hakkına sahiptir.
Üç ayrı komisyonun hazırladığı üç rapor, farklı görüşlerin ortaya atılmasına neden olsa da sükunet ve hoşgörü ile ele alındı. Raporlarda yer alan maddelerin kimi tümden değiştirildi, kiminden bazı sözcükler, cümleler çıkarıldı. Kararların çoğunluğu ittifakla alındı. Buna karşılık karşı çıkan ya da destekleyen tüm görüşler kayda geçti. Üç rapordaki değişiklikler, ‘‘İkinci Abant Platformu Sonuç Bildirisi’’ olarak yeniden kaleme alındı. Toplantıdaki tüm tartışmalar ve ortaya atılan fikirler, daha sonra kitap halinde yayımlanacak.
Komisyon üyesi ve dinleyici olarak davet edilenlerden bir bölümünün katılmaması, Fethullah Gülen'le ilgili kasetlerin yayınlanmasının ardından duyulan çekingenliğe bağlandı. Ancak Prof. Dr. Toktamış Ateş ve Cüneyt Ülsever, toplantıya telefonla katılıp görüş bildirdiler. Farklı fikirlerin rahatlıkla dile getirildiği toplantıda Atatürk ve cumhuriyetten övgüyle söz edildi.
VASATIN ÜSTÜNDE
İkinci gece düzenlenen konserde, ülkücü türkücü Hilmi Şahballı'nın Fethullah Gülen için bestelediği ‘‘Gülen gözlerinden öperim’’ türküsü, uzun süre alkışlandı. Toplantının düzenleyicilerinden Demokraside Birlik Vakfı Başkanı Mehmet Bozdemir, toplantının ‘‘Vasatın üstünde’’ olduğunu söyledi. Prof. Dr. Mehmet Aydın ise demokrasi bilincinin geri dönülmez noktada olduğunu, kimsenin ara-mola verme hakkının bulunmadığını söyledi. ‘‘Demokrasinin olmadığı ülkelerin toprağı, münafık yetiştirmek bakımından çok münbittir.’’
LAİKLİK TARTIŞMASI
Dr. M. Ali Kılıçbay, Din ve Devlet, Din ve Toplum ilişkilerine, çok farklı yaklaşımlarıyla dikkat çekti. Kılıçbay, ‘‘Din-Devlet ilişkilerine ilişkin çok az madde var. İslamiyet izin verirse mi laik devlet olacağız?’’ dedi. Latif Erdoğan, ‘‘vehim’’ nedeniyle minimum maddeler çıktığını söyledi. Nevval Sevindi de camilere, din eğitimine ve Diyanet' e ilişkin tek sözcüğün geçmemesini eleştirdi.‘‘Bu kadar cesaretsiz miyiz? Kapalılıktan çıkıp daha cesur konuşmalıyız’’ dedi. Şeref Oğuz, toplantı süresince katıla katıla tebessüm edildiğini, geçen yılki toplantının çok daha cesur olduğunu belirtti.
Din-Devlet İlişkileri'ne ilişkin hazırlanan raporun dördüncü maddesinde geçen ‘‘Anadolu Alevileri’’ ibaresi, uzun tartışmalara neden oldu. Prof. Dr. Hüseyin Hatemi, 1980 sonrası Aleviler'in değil, Sünniler'in baskı altında olduğunu söyledi. Prof. Dr. Mehmet Aydın, Ruşen Çakır'ın Alevi ve gayrimüslim inancının rapora girmesi istediğine karşılık ‘‘Sünnilik bugün baskı altındadır. Neden bu toplantıda hiç Sünnilik sözü geçmiyor?’’ dedi.
DİN FENOMEN DEĞİLDİR
Nevval Sevindi'nin başkanlık ettiği Din-Toplum İlişkileri Komisyonu'nun hazırladığı raporun birinci maddesine şiddetli itirazlar oldu. ‘‘Din, birey ve toplum hayatında değişik biçimlerde tezahür eden bir fenomendir.’’ Dinden ‘‘Fenomen’’ olarak söz edilmesi, ‘‘Fazla sosyolojik’’ bulundu. Uzun tartışmalardan sonra bu maddenin ‘‘ıslahı’’na karar verildi. İkinci maddeye ‘‘cemaat’’ sözcüğünün eklenmesini isteyen Ali Bulaç ve arkadaşlarına Nevval Sevindi itiraz etti. Az sonra söz alan Prof. Dr. Mehmet Aydın'ın telkiniyle ‘‘cemaat’’ın eklenmesine karar verildi.