Güncelleme Tarihi:
AB Komisyonunun genişlemeden sorumlu üyesi Olli Rehn, Kıbrıs'ta önümüzdeki bahar aylarına kadar çözüme ulaşılamamasının, Türkiye-AB ilişkilerinde kısıtlayıcı engel olarak ortaya çıkacağını belirterek, “Bana soracak olursanız, müzakerelerin kapsamlı bir çözüme ulaşmaması için hiçbir sebep yok” dedi.
British Council'in, Avrupa Komisyonu Türkiye Delegasyonu ve Türkiye Ekonomik ve Sosyal Etüdler Vakfı (TESEV) ile ortaklaşa düzenlediği 6. Boğaziçi Konferansı'nın, İngiltere'nin İstanbul Başkonsolosluğunda gerçekleştirilen gala yemeği öncesinde konuşan Rehn, ciddi meselelere geçmeden önce Türk izleyicilere seslenmek istediğini söyledi.
3 BÜYÜKLERİN KRAVATI
Rehn, şöyle konuştu:
“Bu akşam sizin aranızda bulunuyor olmam, geçtiğimiz 5 yıl içerisindeki gelişmelere bakıldığı zaman AB'nin sözünün arkasında olduğunu gösteriyor. Bu arada Beşiktaş renklerini içeren bir kravat taktım. NTV'ye geçtiğimiz günlerde verdiğim mülakatta Fenerbahçe renklerinde bir kravat takmıştım. Ancak bundan sonra karşılaştığımızda hiçbir fırsatı kaçırmayan bir kişi olarak sarı ve kırmızı renklerini giyeceğim ve Galatasaray takımını tutan dostlarımı gücendirmemiş olacağım.”
Rehn, şu anda çok önemli ve dokunaklı bir an yaşadığını ifade ederek, AB Komisyonunun genişlemeden sorumlu üyesi olarak son kez Boğaziçi Konferansı'na katıldığını anımsattı. Boğaziçi Konferansı'nın yıllar içinde AB ve Türkiye arasında samimi ve dostane bir diyaloğun kurulması için çaba sarf ettiğini belirten Rehn, “Şu an söyleyeceklerim, çok dostane ve samimi ifadeler kullanan bir kişinin sözlerinden ibaret” dedi.
PROTOKOL VE AÇILIM
Geçen 5 yıla kısa ve özlü bir biçimde bakmak istediğini, geçmişten yola çıkarak, gelecekle ilgili bazı yorumlarda bulunmak istediğini dile getiren Rehn, şöyle devam etti:
“Şu anda ziyaret ettiğim Türkiye, 5 yıl önce genişlemeden sorumlu üye olarak görevime başladığım zaman ziyaret ettiğim Türkiye'den çok farklı. Türkiye'de siyasi alanda çok ciddi manevralar yaşandı. Türkiye'deki sivil toplum için önemli bazı konular ele alınmaya başlandı. Geçmişte çok hassas, hatta tabu olarak nitelendirilen konular bile tartışılmaya başlandı. Derin devlet, sivil-asker ilişkileri, Kürt meselesi, Türkiye-Ermenistan ilişkileri, vicdan ve ifade özgürlüğü gibi konular artık kamuoyunda günlük tartışılan konular haline geldi. Aslında geçmişte bu tür konuların tartışılması bile düşünülemezdi. Şu anda siyasi gündemi meşgul eden konular haline geldi. Yaz boyunca Hükümetin ortaya attığı demokratik açılım projesi de bütün bu adımların ulaştığı son noktayı gösteriyor. Yazarlar, akademisyenler, gazeteciler, insan hakları savunucuları ve vatandaşlar, dilekçeler yazmaya ve ifade özgürlüğünü savunmak için çaba göstermeye başladılar. İfade özgürlüğü, insan haklarının en vazgeçilmez öğelerinden bir tanesi.”
“Bu ülkenin evlatlarından ve hoşgörünün en önemli miğferlerinden biri olan Hrant Dink'in öldürülmesi, ifade ve hatta yaşam hakkına bakış açısıyla ilgili çok dramatik bir örnek” diyen Rehn, geçen 10 yıl içinde Güney Kafkasya'da gerçekleşen en önemli diplomatik girişimlerden birinin de Türkiye ve Ermenistan arasında imzalanan protokol olduğunu söyledi. Rehn, AB'nin, Türkiye ile Ermenistan'ın ilişkilerini normalleştirme konusundaki tavrını ortaya koyan protokolü, bölgede barışın yaşatılabilmesi için çok önemsediğini vurguladı.
Hrant Dink'in barış, hoşgörü ve diyalog açısından simge niteliğinde bir isim olduğunu ifade eden Rehn, AB'nin de Türkiye-Ermenistan arasındaki protokolü, bu anlayışı yaşatması açısından çok önemsediğini kaydetti. Protokolün gerektirdiği anlaşmaların, sınırın açılması için atılması gereken adımların müzakere edilmeye devam edeceğini belirten Rehn, “Önemli olan, Türkiye'nin dünyanın en istikrarsız bölgelerinden birinde istikrarı gerçekleştirebilecek bir oyuncu olarak kendini yeniden ortaya koymuş olmasıdır” şeklinde konuştu.
ERGENEKON DAVASI
Olli Rehn, birkaç yıl önce hiç kimsenin hayal bile edemeyeceği bir başka gelişmenin de “Ergenekon” davasının açılması olduğunu belirterek, şunları söyledi:
“Modern Türkiye tarihinde ilk kez emekli generaller de dahil olmak üzere Türkiye'de bazı kişilerin savcılara hesap vermesi, yargı huzuruna çıkarılması ve böylelikle Türkiye'de siyasi hayata müdahale ile sonuçlanabilecek çeşitli askeri girişimlerin sorgulanmasının önü açılmış oldu. Türkiye'nin istikrara kavuşması ve demokratik kurumlarını daha da demokratik hale getirmesi açısından 'Ergenekon' davası çok önemli. 'Ergenekon' davası devletin düzgün işleyişini temin altına alması açısından çok önemli. 'Ergenekon' davasının ve soruşturma sürecinin insan haklarına uygun yürütülmesi çok önemli.”
Rehn, Türk sivil toplumunun geçen yıllar içinde kendine olan güvenini tazelediğini, bunun demokratik olgunluğu göstermesi açısından önemli olduğunu ifade ederek, AB ile ilgili reformların önemli bir bölümünün, sivil toplum nezdinde tartışılarak, olgunlaştırıldığını belirtti.
Reformların özellikle sıradan Türk vatandaşının hayatını iyileştirmesi açısından önemli olduğuna dikkati çeken Rehn, sivil toplumdaki değişim iştahını canlandırabilmek için ciddi irade gösterilmesi gerektiğini söyledi.
İLERLEME RAPORU
AB Türkiye İlerleme Raporu'nun iki gün önce yayınlandığını anımsatan Rehn, konuşmasında şunları kaydetti:
“İlerleme Raporu, Türkiye'nin geçen 12 ayda gerçekleştirdiklerini kapsamlı bir şekilde özetliyor. Raporda, AB katılım kriterleri açısından Türkiye'nin hala yerine getirmesi gereken hususlar da yer alıyor. Ancak, temel hak ve özgürlükler, medya özgürlüğü gibi çeşitli özgürlükler hala Türkiye'nin adım atması gereken alanlar olarak belirtiliyor. Hükümetin ve Egemen Bağış'ın pozitif bir şekilde çalışması ve reformları zorlu bir politik ortamda yeniden canlandırmaya çalışması bizim dikkatlerimizden kaçmıyor. Geçen yaz Kürt meselesi ile başlatılan demokratik açılım son derece cesaret ve onur verici. AB, Hükümeti bu konuyu daha açık bir tartışma ortamına taşıması ve atılacak adımları daha somut ve sağlam temele oturtması konusunda yüreklendiriyor, teşvik ediyor.”
Olli Rehn, bu yıl yaşanan gelişmelere bakıldığı zaman Türkiye'nin katılım müzakerelerinin başladığı 4 yıl önceki aynı ivmeyi ve enerjiyi yakalayabileceğini düşündüklerini söyledi.
KIBRIS
“Burada yapılması gereken tek şey, siyasi irade göstermek ve fırsatları yakalayabilmek” diyen Rehn, hiç kimsenin kaçıramayacağı bir fırsattan söz etmek istediğini dile getirdi. Rehn, konuşmasını şöyle sürdürdü:
“O da Kıbrıs meselesinin nihai ve kapsamlı bir şekilde çözüme kavuşturulması konusunda masada bulunan fırsat. Türk ve Rum tarafının liderleri kapsamlı ve kalıcı bir çözüme ulaşmak için taahhütte bulundu. Önümüzdeki bahar aylarına kadar yürütülen müzakerelerden herhangi bir kapsamlı çözüme ulaşılamaması, Türkiye-AB ilişkileri açısından bir diğer kısıtlayıcı engel olarak ortaya çıkacaktır. Bana soracak olursanız, müzakerelerin kapsamlı bir çözüme ulaşmaması için hiçbir sebep yok. Şu anda müzakerelerin etrafını sarmış olan aşırı derecede şüpheci yaklaşımların sebebini anlamakta zorluk çekiyorum. Çünkü müzakereler netice itibariyle iyi niyet çerçevesinde devam ediyor. Tarafların müzakere masasında kararlılıkla oturmaya devam etmesi, BM'nin çizdiği çözüm çerçevesinin dikkate alınması ve kamuoyundaki aşırı şüpheci çözüme ket vuran yaklaşımlara mümkün olduğunca kulak tıkanması çok çok önemli. Özellikle Doğu Balkanlarda geçtiğimiz dönemde en az Kıbrıs'taki kadar trajik olaylar yaşandı. Yine de Doğu Balkanlarda çözüme ulaşılabildi.”
Annan Planı'na Kıbrıs Rum Kesimi'nin “hayır” dediğini anımsatan Rehn, şöyle konuştu:
“Mesela, 6 ay önce Fenerbahçe ve Galatasaray bir müsabakaya çıkmış. 6 ay önceki maçta hakemin takımlardan herhangi biri aleyhine karar verdiği üzerinde tartışmak 6 ay sonra iki takım arasında yaşanacak bir derbi mücadelesini ne kadar olumlu etkileyebilir? Geçmişte yaşananlara, tarihte yaşanan tatsızlıklara ve talihsizliklere bakarak Kıbrıs sorununun geleceğiyle ilgili çıkarsamalarda bulunmanın hiç kimseye faydası olmaz. BM'nin çizdiği çerçeve ve müzakerelerle birlikte ortaya konan iyi niyet yol gösterici olmalı. AB Komisyonu da belli koşullar çerçevesinde gerçekleşecek bir çözümü çok önemsiyor ve bunu destekliyor.”
Rehn, geçen 5 yılın gerçekten çok heyecan verici ve büyüleyici olduğuna dikkati çekerek, konuşmasını şöyle tamamladı:
“Türkiye'deki reformlar ve AB katılım süreci, en önem verilmesi gereken iki süreç. Bazı zamanlarda aynı hızla ilerleme olmayabilir. Ama reform ve AB katılım süreci birbirine kenetlenmiş ve birbirinden ayrılmaz iki süreçtir. Ben Türkiye'nin en yakın dostlarından biri olarak elimden gelen bütün imkanlarla Türkiye'nin reform sürecini desteklemeye devam edeceğim ve AB yolculuğunun izleyicisi ve destekçisi olmaya devam edeceğim.”