Güncelleme Tarihi:
Başbakan'a neler anlattınız?
- İlk kez orada, Ö. Lütfü Topal'ın, uyuşturucu kaçakçılığıyla uğraşan Kürt işadamlarının neden ve nasıl öldürüldüğünü anlattım. Türkiye'de gerçekten ilk kez bir mafya var, dedim. Bu mafya devletle içli dışlıydı. Evrensel bir kuraldır: Mafya sırtını polise, istihbarata veya devletin herhangi bir güvenlik gücüne dayamadan bu işi yapamaz. Ancak Türkiye'de devlet görevlilerinin bazıları dönen paraları gördüler. Bu paraların komisyonuna değil de hepsine sahip olmak istediler. Bunu sadece zenginlik değil, siyasi güce de dönüştürmek istediler. Şimdi bütün partiler birbirlerine benzemeye başladıkları için propaganda ve reklam önem kazandı. Siyasi partilerin tanıtımına çok para aktı.
Kimler para verdi?
- Ülkeye yatırım yapan sanayicide bu kadar fazla para yok. Bu parayı, Koç ya da Sabancı bir siyasi partiye neden versin? Sanayici parayı kolay kazanmıyor Türkiye'de. Yeraltı dünyasında ise inanılmaz derecede nakit para vardı. Partiler aldılar ve siyasi güce dönüştürmek için reklamlarında kullandılar. 1991 genel ve yerel seçimlerinde çok para döndü. Mesut Yılmaz'a, mafyanın devleti ele geçirmekte olduğunu söyledim. Mesut Yılmaz'la üç-dört kez görüştük.
1993'te Yeşil'i ilk siz yazmıştınız.
- Mesut Yılmaz'a da anlatmıştım. Şimdi yeni yeni ortaya çıkıyor, söyleniyor. Yeşil'in, Ahmet Demir'in, Mahmut Yıldırım'ın artık neyse adlarının, banka hesap numaralarını verdim.
KİMİ VURALIM ABİ?
Nereden öğrenmiştiniz?
- Bana da Kürt işadamları verdi. Yeşil telefon edip haraç istiyormuş. Yazdığım Binbaşı Ersever kitabını okumalarını tavsiye ederek tehdit ediyormuş. ‘‘O Yeşil benim’’ diyormuş.
Öldürülen Kürt işadamlarına ilişkin bildiklerinizi de anlatmış mıydınız?
- Niye öldürülüyor bu adamlar, yeraltında kapışma mı var, diye araştırdım. Öyle bir şey yoktu. Aileleriyle görüştüm. İsim isim söylüyorlardı. Hüseyin Kocadağ vardı bu işin içinde diyorlardı. İnanamamıştım. Bugün de kafamda soru işaretleri var.
Başka kimlerin adını söylüyorlardı?
- Mehmet Ağar'ın adı geçiyordu. Öldürülenlerin yakınları, çok samimi görüştüğünü anlattılar. Ölümlerden sonra ise hiç görüşmemiş. Çiçeği burnunda Başbakan Tansu Çiller de ‘‘Elimizde, PKK'ya yardım eden Kürt işadamlarının listesi var’’ demişti. 67 kişi öldürüldü.
Susurluk 3 Kasım'da mı başladı?
- 1990'da başladı. Devletin içindeki bir kesim, Güneydoğu'da önde gelen Kürtleri öldürmeye başladı. Devlet bunu bilmiyor mu? Devlet görmemezlikten geldi. Hukuk devleti, hukuksuzluğu görmezlikten geliyor! Güneydoğu'da bunları yapanlar, dağdan şehre indiler. PKK'ya yardım ettiği söylenen işadamlarını öldürmeye başladılar.
Bu işadamları, eroin ticaretiyle PKK'ya gelir sağlıyorlardı.
- Bölgelere illegal örgütler hakimse, o devletin unsurlarına da para verilir. Bu yeni bir şey değil ki, dünyanın her yerinde böyle.
Yeşil de itirafçı iş arkadaşlarına kazançlarını bölüşmeyi tavsiye etmiş zaten.
- Bu hukuksuzluğa göz yumdular. Edirne'de de başka tetikçiler ortaya çıkıyor. Bu çocuklara kızmıyorum ki...
Hangi çocuklara?
- Özel Timcilere. Devlet içinde iki çete, kafa kafaya geldiler. Çıkar çatışması. Devletin istihbaratı, yeraltı dünyasındaki bazı insanlarla çalışır. Bilgi karşılığında bazı işlerinde yardımcı oluyor. Tarık Ümit'in bazı işlerine devlet göz yumdu, çünkü bilgi getiriyordu. MİT'le Emniyet yeraltını öyle bölüşmüş ki yeraltında sırtını bu iki örgüte dayamayan kimse kalmamış. Herkes adamını kayırmış. Ortada milyarlarca dolarlık uyuşturucu pastası var.
Emniyet'in kaburgalarını kırdığı Yeşil'i MİT tedavi ettirmiş!
- Evet. Ortada da bir sürü tetikçi dolaşıyor. ‘‘Kim vurulacak abi?’’ diyor. MİT çağırıyor, oğlum bilmem ne, Emniyet çağırıyor, oğlum şu diye... Sonra bu tetikçiler de ayrışmaya başladı. Çetenin savaşı, basın üzerinde sürüyor. Birbirleriyle ilgili bilgiler sızdırdılar. Ben hâlâ raporda manipülasyon var mı şüphesini taşıyorum.
Açıklandığı kadarıyla rapor, basının zaten ortaya çıkardığı bilgileri içeriyor?
- Bu kara para trafiğini aklayanlar, borsada 1990'dan sonra inanılmaz ölçüde para kazanan işadamları... Bunları da ekonomi muhabirlerinin ortaya çıkarması gerekiyor. Ben Kutlu Savaş olsaydım, bambaşka bir rapor hazırlardım. Hüsamettin Cindoruk söyledi, raporunda Reis'te yazdıklarımdan fazla bilgi yok. Bu kadar çok olanağa, olaya rağmen bu rapor ortaya çıkıyorsa, derim ki Kutlu Savaş 1. MİT Raporu olayında da böyle yapmıştı.
Ne yapmıştı?
- Özal, araştırma görevini Kutlu Savaş'a vermişti. Savaş, işi sıkı tutmadı. Birkaç kişi MİT'ten emekli edildi. MİT Raporu'nda itham edilenlerin hepsi yükseldi. Sonuç da Susurluk kazasına kadar gelindi. Susurluk meselesinden de iki kişi içerde yahu. Bir yılı aşkındır bu millet Susurluk'u tartışıyor. Ama Yaşar Öz'le Fevzi Bir içeriye atılabiliyor! Sonuç alınabileceği konusunda artık şüpheliyim.
İKİ MEHMET'İN KAVGASI
MİT Raporu'nda itham edilip yükselenlerden Mehmet Ağar ve Mehmet Eymür'ü mü kastediyorsunuz?
- Evet. İki Mehmet, aradan yıllar geçiyor; 2. MİT Raporu ve Susurluk kazasıyla yine karşı karşıya! Koskoca Türkiye Cumhuriyeti iki Mehmet'e mi kalmış? İki Mehmet'in kavgası yüzünden mi bunları yaşıyor?
Susurluk raporundan sonra neler olacak?
- Devlet 1. MİT Raporu'ndan sonra buradaki 10 olaydan ikisi doğru deyip olayın üstüne gitse, ilgili kişileri yargının önüne getirseydi... Hiçbirini yapmadığı için kapanıp gitti. Kutlu Savaş'a sormak lazım.
Herşeyi de Kutlu Savaş'a bağlıyorsunuz. Yapmayan mercileri sorgulamak gerekmez mi?
- Bilmiyorum. Bu ülkede yaşamak istemiyorum. Gazeteci olarak hukuk bana lazım. Behçet Cantürk kitabını korka korka yazdım. Mesut Yılmaz'a da bazı bilgileri sakladığımı söyledim. Oysa gazeteci olarak manşete çıkaracağım bilgileri, satır aralarına sakladım.
Mesut Yılmaz, sizin bilgilerinizi onaylamış mıydı?
- O görüşmede Mesut Yılmaz'ın neler söylediğini söylemek istemiyorum.
2. MİT Raporu basında yer bulamamıştı. Aydınlık'ta yayımlanmıştı sadece.
- MİT Abdullah Çatlı'nın herşeyini biliyordu. Ama hukuk herşeye hakim olmadığı için yargının önüne getirip koyamıyor. İnanamıyorum, devlet yakalayamıyor, sorgulayamıyor.
Raporda Alaattin Çakıcı'nın adını geçmeyişi ilgimi çekti.
- İstihbarat birimleri tetikçi ve yeraltını paylaşmış. Çatlı'yla Çakıcı ayrı ekipteler. Bazen birlikte bazen karşı birimlere çalıştılar. Çakıcı bilfiil bu olayların içinde yok bence. Yeraltı- karapara-uyuşturucu-kumarhane trafiği içinde Çakıcı yok. İş dünyası-yeraltı-borsa ilişkisinde var. Yeraltı dünyasındaki karaparanın aklanmasında borsanın ne derece kullanıldığını, borsayı hangi isimler altında kullandığını çok net olarak bilmiyorum.
Başbakanın moralini bozmak istemiyorum. Umarım Başbakanlığı döneminde çözer. Bir tarafa Çatlı'yı bir tarafa Yeşil'i koyup bu olaylar da onlarla birlikte mezara gitmez umarım. (Fotoğraf Enis UMULER)
Gazeteci Soner Yalçın, Jandarma İstihbarat Grup Komutanı emekli Binbaşı Ahmet Cem Ersever'le sık görüşüyordu. Ersever'le öldürüldüğü gün de randevuları vardı. Ersever ‘‘Devletin gizli bilgilerini ifşa etmek’’ten dolayı yargılanıyordu. Soner Yalçın da tanıktı. Ersever'in öldürülmesi'nden sonra ‘‘Binbaşı Ersever'in İtirafları’’ adlı kitabını, 1993'te yazdı. Yeraltı dünyası-devlet ilişkileri zincirini kaleme aldı. Binbaşı Ersever'le başlayıp Behçet Cantürk kitabıyla devam eden, Reis'le şimdilik noktalanmış bir araştırma. Soner Yalçın, Yeşil'i ve JİTEM'i kamuoyuna ilk duyuran, gazeteci oldu. 3 Kasım'da Susurluk skandalı patlak verdi. Dönemin ana muhalefet lideri Mesut Yılmaz da Susurluk'un üzerine üzerine gitti. Bu arada bilgisine başvurmak istediği Soner Yalçın'a haber gönderdi ve defalarca görüştüler. Susurluk Raporu kamuoyuna açıklandı ama açıklananlar pek de bilinmeyen şeyler değildi. Ayrıntılar, Yalçın'ın Reis adlı kitabında çok önceden yer almıştı bile. Yalçın'la Susurluk ve rapor üzerine konuştuk.
Enis Berberoğlu: 20 yıllık domino oyunu
Yazılarında bu konuyu sürekli irdeleyen, yeni bilgiler aktaran ve görüşlerini sonunda kitaplaştıran bir başka gazeteci, Hürriyet yazarı Enis Berberoğlu'nun ‘‘Susurluk 20 Yıllık Domino Oyunu’’ kitabına göre Susurluk, 20 yaşında. Kitapta Tansu Çiller'in Örgütü bölümünde şu bilgiler yeralıyor:
(...) Susurluk Komisyonu, dönemin Başbakanı Tansu Çiller'in dinlenmesinden ısrarla kaçtı. Ancak medyanın ısrarlı
soruları üzerine iki siyasi sorumlu göstermekle yetindi: Mehmet Ağar ile Sedat Bucak... Emniyet bünyesindeki özel ekibin kuruluş amacı çoğu siyasi gözlemciye göre basitti: ‘‘Tansu Çiller başbakanlık koltuğuna oturur oturmaz MİT'e yani istihbarata egemen olmak istemiş, ancak Müsteşar Sönmez Köksal'ı görevden alma girişimlerinden sonuç çıkmamıştı. Bu yüzden tümüyle kendi denetiminde bir istihbarat birimi oluşturmaya çalıştı’’ (...)