Ramazan, çikolata izidir dudağımda

Güncelleme Tarihi:

Ramazan, çikolata izidir dudağımda
Oluşturulma Tarihi: Temmuz 14, 2013 00:00

İstanbul Fatih’de büyüdüm, hep söylediğim gibi tozlu arsalarda, ağaç tepelerinde, dünyanın bütün dertlerinden uzak…

Haberin Devamı

Mahalleye henüz televizyonun girmediği yıllar evlerde ve komşu teyzelerde kurabiye, kek, sütlaç, supangle, aşure, irmik helvası, bisküvili pastalar hiç mi bitmezdi, oyunlar başka mı eğlenceliydi yoksa biz mi hepten çocuktuk bilmiyorum. Ama ramazan geldiyse eğer ve elbette arkası da bayram ya hani, çocukluk hepten başka güzel bir tılsıma bürünür ve biz bütün çocuklar, o günlerin hiç söylenmemiş masallarının gizli kahramanları oluverirdik. Mesela ramazanda Oyuncakçı Dede bile, her gün, sepetindeki oyuncakları daha bir neşelendirmiş geçerdi sokaktan. Her gün onunla horoz şekerleri, düdükler, zıpzıplar, balonlar, su tabancaları, lolipoplar, Arap kızlı, Türkan Şoray’lı, Kartal Tibet’li sakızlar da geçerdi mahalleden.
10 GAZOZ KAPAĞINA KARAGÖZ
Ramazan benim için hep uzun yaz günleriydi, oruca heveslenip sonra sokak çeşmelerinden kana kana su içerken hatırlardım. Ve ramazan Karagöz demekti. Komşu kömürlükte hayal perdesi kurup 10 gazoz kapağına hiç kimsenin bilmediği, yepyeni Karagöz oyunları oynatırdık. Ramazan sanki akşam olunca yeniden başlardı. Bazen Vatan Caddesi Lunapark’ta atlıkarınca, dönme dolap, çarpışan arabalar, külahta dondurmalar, pamuk helvalar, sihirli aynalar, niyetçiler demekti, şans, kader, kısmet, talihini dene 10 kuruştu. Ve bazen caddenin karşısında rengârenk lambalı, sıra sıra çay bahçeleri demekti. Tahta masalarda Bafra, Birinci, Yeni Bahar, Harman, Sipahi sigaralar, çaylar, kabak çekirdeği kabukları dolu kül tablaları, çamlıca gazozları demekti. Kül tablaları gazete külahlarına boşalır, sonra hop yeniden dolardı.
DANTELLİ SÜRAHİ VE ANNE KOKUSU
İftar vakti masamızda dantelli sürahiyi, sıcak pideyi, dedemle gittiğim teravihlerde namaz kılan amcalar gibi yaptığımı, teravih dönüşü dedemin elini sıkı sıkı tutarken başım sonsuz gökyüzü ve minareler arasında ve henüz okuyamadığım mahyaların ışık oyunlarında kayboluşumu, eve girer girmez soğuk gül şerbetini ve sahur saatlerinin güzelim yemek kokusunu hatırlıyorum. Ama en çok da, çay bahçesi masalarının az ötesinde sahura kadar oynanan kukalı saklambaçlardan, terli terli su içmelerden sonra annemin kucağında ve anne kokusu ve anne hırkasıyla örtülü yarı uykular hatırlıyorum. Yani diyeceğim o ki sevgili dostlar, o ramazanlar, çikolata izidir dudağımda, hiç bitmeyecek sandığım çocukluğum kadar güzeldir.

KİMDİR

Haberin Devamı

GÜNHAN Kuşkanat 1962 yılında, İstanbul’da doğdu. Kadıköy, Fatih ve Ataköy’de, o yılların çocukları gibi tozlu arsalarda, ağaç tepelerinde büyüdü. 1980-1983 yıllarında New York’ta yaşamayı denedi. Marmara Üniversitesi İngiliz Dili Bölümü’nü 1988’de bitirdi. Yazarın ilk öykü kitabı olan Kış Leylekleri 2005’te Doğan Kitapçılık’tan çıktı. Bu kitapla aynı yıl Cevdet Kudret Edebiyat Ödülü’nü aldı. İlk romanı Kıyısız Gemiler de Doğan Kitapçılık tarafından 2006’da yayımlandı. Evvel Aşklar Masalı, Beni Çocukluğumdan Öp diğer kitaplarıdır.

KUR’AN’DAN ÖĞÜTLER

Haberin Devamı

GÖZÜNE PERDE ÇEKİLENLER: “Nefsinin arzusunu ilah edinen, Allah’ın; (halini) bildiği için saptırdığı ve kulağını ve kalbini mühürlediği, gözüne de perde çektiği kimseyi gördün mü? Şimdi onu Allah’tan başka kim doğru yola eriştirebilir? Hâlâ düşünüp ibret almayacak mısınız?” (Câsiye, 45/23) KAYNAK: KUR’AN’DAN ÖĞÜTLER- Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları

SURELERE iSiM VEREN AYETLER

SAF SURESİ: Mushaftaki sıralamada 61, iniş sırasına göre 109’uncu suredir; 14 ayetten oluşan sure, adını 4’üncü ayetinde geçen ve “Sıra, dizi” anlamındaki “Saf” kelimesinden almıştır. 4’üncü ayetin de yer aldığı ve Müslümanların dayanışma ruhu içinde bulunmaları gerektiğine vurgu yapılan ayetler bütünü şöyle: “Göklerde bulunanlar da yer¬de bulunanlar da Allah’ı teşbih etmektedir. O azizdir, hakimdir. Ey iman edenler! Yapmayacağınız şeyleri niye söylersiniz? Yapmayacağınız şeyleri söylemeniz Allah katında çok sevimsiz bir davranıştır. Bilin ki Allah kendi yolunda tek parça bir duvar
gibi kenetlenmiş saflar halinde çarpışanları sever.”

RAMAZAN SORFRASI

Haberin Devamı

MARUL YEMEĞİ
MALZEMELER: 1 marul, 1 demet taze soğan, 200 gr dana kıyma, 3 domates, 1 demet dereotu, 20 gr tereyağı, 1 tatlı kaşığı domates salçası, tuz
HAZIRLANIŞI: Soğanı temizleyip çok ince kıyın. Domatesleri soyup ince zar şeklinde doğrayın. Marulu yıkayıp doğrayın. Dereotunu temizleyip kıyın. Tereyağını tencerede eritip soğanı pembeleştirin. Kıymayı ilave edip 4- 5 dakika kadar kavurun. Bir tatlı kaşığı ılık suda inceltilmiş salçayı ekleyin. 1-2 dakika daha kavurun. Marul ve tuzu ilave edin. Kısık ateşte marullar sararıncaya kadar pişirin. Ocaktan alın ve dereotunu ekleyip karıştırın. Servis tabağına alın. İsteğe göre taze soğan ve marul yapraklarıyla birlikte servis edebilirsiniz. Marul yemeği (Tire) artık hazır, afiyet olsun. KAYNAK: www.lezzet.com.tr

Haberin Devamı

Prof. Dr.  Hasan ONAT

İslam ve birey

İnsanı anlamak belki de dünyanın en zor işi… İnsanın kendini anlaması daha da zor… Kendisinden çok, kendi dışındaki her şeyle ilgilenmekten daha çok hoşlanır, insan. İnsanın kendisi ile ilgili sağlıklı bir farkındalık bilinci geliştirmesi, ciddi emek ister. Birazcık mekik hareketler dizisinin dışına çıkmak, birazcık doğayla, Tanrı ile baş başa kalmanın hazzını yaşamak gerekir.  Bilmem hiç yıldızlara hamak kurup sürekli genişleyen evrenin sesini dinlemeyi, sınırlarına doğru yolculuk yapmayı düşlediniz mi? Ya da bir denizin kıyısında, “okyanus hissi”ni benliğinizin derinliklerinde hissettiniz mi? Böylesi anlarda, evrenle birey arasındaki tek engelin kafatası olduğu gibi bir duygu oluşur… Bazen insan bütün evreni yutar gibi olur; bazen de evrenin her parçası akıl haline gelir; insan görünmez olur… Her insan varoluşsal olarak hem kendini, hem de Tanrı’yı arar. İnsanın özgünlüğü ve özgürlüğü Tanrı’ya açılan bir kapı gibidir…       
Her insan biricik, özgün bir varlıktır. Tanrı her insanı “tek” yaratmıştır. Birey bilincinin kökeninde her insanın özgün ve özgür olduğu ile ilgili farkındalık yatar. Her insan kendisinin, ortak yönleri olmasına rağmen, farklı olduğunu bilir.
Dünyada 7 milyardan fazla insan yaşamaktadır. Her insanın bir başkasından farklı olduğunu en açık şekilde gösteren veri parmak izleri ve DNA’dır. Yapılan bilimsel araştırmalar bizimle aynı genoma sahip ikinci bir kişinin olma ihtimalinin sıfır olduğunu ortaya koymuştur. Ancak ilginç olan bir husus daha vardır: Tüm insanların DNA’ları % 99.9 oranında birbirine benzemektedir. Her insanın parmak izi de sadece kendine özgüdür. Tek yumurta ikizlerinin parmak izleri bile birbirinden farklıdır. Bu iki özelliğin dışında her insanın yüzü, gözleri, kulağı, yürüyüşü, düşünüşü, nefes alıp verişi, sesi ve kokusu da diğer insanlardan farklıdır. Ancak insanın esas özgünlüğü, kendisi ile ilgili algısında yatar.
HZ. ADEM’E ÖĞRETİLEN
İslam’a göre insan, Tanrı tarafından en güzel şekilde, akıllı ve hür irade sahibi bir varlık olarak yaratılmıştır. Tanrı insana ruhundan üflemiş, onu yaratıcı yetilerle donatmıştır.  Kur’an Hz. Adem’e isimlerin öğretildiğinden söz eder. (Bakara, 31). İsimleri öğrenme, isim verebilme, düşünme, kelime ve kavram üretme yetisine kavuşma anlamına gelmektedir. Beşeri yaratıcılık düşünme ile birlikte başlamıştır. Bu süreç, aynı zamanda insanı bir sınavla baş başa bırakmıştır. Bu sınav iyiyi, güzeli ve doğruyu gerçekleştirme sınavıdır. Bu, medeniyet yaratma sınavıdır. Kısaca, insan olma, insanlığını gerçekleştirme sınavıdır. İnsan, toplum içinde diğer insanlarla birlikte yaşayarak hem hayatın anlamını bulur, hem de hayat sınavını daha kolay başarma imkânına kavuşur. Bu sınav, toplumsal boyutu olmasına rağmen, temelde bireysel bir sınavdır; başarı, ya da başarısızlık da bireysel tercihlerin ve eylemlerin doğal sonucudur.
İslam açısından fert ve toplum arasında hassas bir denge söz konusudur. Her bireyin topluma karşı sorumlulukları vardır; toplum gerçeğini görmezden gelemez; çünkü toplum içinde yaşamaktadır. Ancak toplumsal bir varlık olmak, toplumun içinde eriyip gitmek anlamına gelmemektedir. Toplum da, kendisini bireylerin meydana getirdiği gerçeğinin farkında olmak, birey bilincinin yok olmasına yol açmamak durumundadır.
DİNE ZORLAMA YOKTUR
İslam dini, iman ve sorumluluk hususunda bireyi merkeze alarak insanlık tarihinde yeni bir dönüm noktası başlatmıştır. Her insan, iman edip etmeme açısından özgürdür. Tanrı, iman etmeyi dileyen insana hidayet verir. Bir başka ifadeyle iman bireyseldir. Hiç kimse bir başkasına herhangi bir inancı benimseme konusunda baskı yapamaz. Sorumluluk bireyseldir; hiç kimse bir başkasının günahını çekemez. “Dinde zorlama yoktur” (Bakara, 256) hükmü, hem herhangi bir dini benimseme konusunda, hem de dinin emir ve yasaklarını yerine getirme konusunda herhangi bir zorlamanın olamayacağını belirtmektedir. Müslüman olup olmama konusunda insanlar bireysel tercih hakkına sahiptirler. Aynı şekilde, namaz, oruç gibi temel ibadetlerin yerine getirilip getirilmeme konusunda da kendi özgür iradeleriyle karar verirler. İslam, ibadetlerin yerine getirilip getirilmemesi konusunda herhangi bir dünyevi yaptırım öngörmez. Her insan, yaptığı iyiliğin de, kötülüğün de karşılığını kendisi görecektir. İslam’a göre kurtuluş da bireyseldir. Cennete gitmek isteyen, onu hak etmek zorundadır ve hak ettiği şekilde ödüllendirilir. Bir guruba, cemaate mensubiyet bireyin kurtuluşunun / cennete gitmesinin güvencesi değildir; İslam, toplu halde kurtuluşu öngörmez. Vahiy, bireyin aklına destek için gelmiştir. Her birey, aklını doğru kullanarak Tanrı’yı bulabilir.  Müslüman gelenek maalesef sağlıklı birey bilincinin gelişmesine izin vermemektedir. Kur’an bireyi esas almasına rağmen, gelenek cemaati öne çıkartmıştır. Müslüman ülkelerde sağlıklı demokrasi kültürünün yaratılamamasının en başta gelen sebeplerinden birisi birey bilincinin yeterince gelişmemiş olmasıdır.

 

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!