Güncelleme Tarihi:
Ramazan ayında yapılması gerekenler Diyanet İşleri Başkanlığı'nın yayımladığı materyaller arasında yer aldı. İşte, geçmişten günümüze Ramazan ayı hakkında bazı bilgiler;
Hicret’ten sonra Hz. Peygamber (s.a.s.) ve sahabenin hayatı tümüyle değişmişti. Peygamberimiz önce, Medine’nin merkezine büyük bir mescit yaptırdı.
Kendi evi de o mescide bitişik/yakın inşa edildi. Mekke dö- neminde daha çok iman ve ibadet konularıyla ilgili ayetler inerken, hicretten sonra ibadet, sosyal ve
iktisadi hayatla ilgili ahkâm ayetleri inmeye başladı. Bu ayetlerden bir kısmı da ramazan ayında oruç tutmayı emrediyordu. Şöyle buyruluyordu:
"Ey iman edenler! Allah'a karşı gelmekten sakınmanız için oruç, sizden öncekilere farz kılındığı gibi size de farz kılındı." (Bakara, 2/183.) "(O sayılı günler), insanlar için bir hidayet rehberi, doğru yolun ve hak ile batılı birbirinden ayırmanın apaçık delilleri olarak Kur'an'ın kendisine indirildiği Ramazan aydır. Öyle ise kim bu aya ulaşırsa onu oruçla geçirsin." (Bakara, 2/185.)
O dönemde insanlar hilale bakarak yeni ayın başlangıcını ve bitişini tespit ediyorlardı. Peygamberimiz (s.a.s.) ramazan ayının tam tespit edilmesini istiyor ve bu konuda insanların ihmalkâr davranmaması için ramazandan bir-iki gün öncesinde oruca başlanmasını yasaklıyordu. Çünkü söz konusu oruç Allah’ın emriydi ve ibadete başlama süresi çok önemliydi. Bununla ilgili olarak Peygamberimiz şöyle buyurmuştu: "Ramazanı, bir gün ya da iki gün öncesinden oruç tutarak karşılamayın. Ancak kişi o güne kadar (önceden) oruç tutmuşsa o günlerde de tutabilir." (Buhari, Savm, 14; Müslim, Sıyam, 21, 1082.)
MEDİNE'DE İLK RAMAZAN
Asr-ı saadette ilk ramazan orucunun heyecanı dalga dalga bütün Medine’ye yayıldı. İnsanlar orucun makasıdını/hedeflerini anlamışlardı; onlar her sene bir ay oruç ile nefislerini terbiye ve ruhlarını tasfiye etmek istiyorlardı. Ayrıca Peygamberimiz (s.a.s.), sahabenin geceleri de teheccüt/teravih namazı kılmalarını
istiyordu: Abdurrahman b. Avf’ın anlattığına göre; Rasulüllah şöyle dedi: "Şüphesiz izzet ve celal sahibi Allah, ramazan orucunu farz kıldı; ben de o ayda gece namazını (teheccütü/teravihi) sünnet kıldım. Kim ihlasla o ayın orucunu tutar ve gecesinde ibadeti (teravihi) eda ederse günahlardan kurtulur, tıpkı annesinin onu doğurduğu gün gibi (günahsız/tertemiz) olur." (Ahmed b. Hanbel, I/191; İbn Ebi Ya’lâ, II/169, 864.) Bir konuşmasında da şöyle dedi: "Kim ramazan ayında gece (teheccüt/teravih) namazlarına iman ve ihlas ile devam ederse onun geçmiş günahları affolur." (Buhari, İman 26; Müslim, Salatü'l-müsafirin, 173, 759.)
MEDİNE’DE İMSAK
Arap dilinde, tutmak anlamında olan imsak kelimesi, İslam döneminden sonra; oruç tutmayabaşlama vakti için kullanılmıştır. Oruç, gündüz eda edilen bir ibadettir. Buna göre fecr-i sadık ile imsak vakti başlar ve güneş batıncaya kadar bu ibadet devam eder. Allah Teala Kur’an’da bunu şöyle açıklar: “…Sabahın/fecrin beyaz ipliği (aydınlığı), siyah iplikten (karanlıktan) ayırt edilinceye kadar yiyin, için, sonra (oruca başlayıp) akşama kadar bu orucu tamamlayın.” (Bakara, 2/197.)
Ashaptan biris iayette geçen siyah ve beyaz ipliği, gerçek iplik zannedip, sabaha doğru onlara bakmış, ancak tam ayırt edememişti. Kuşluk vakti Peygamberimize (s.a.s.) giderek durumu arz etti. Allah Rasulü şöyle dedi: “(Kur’an’daki) bu ifade, gecenin karanlığı ve gündüzün beyazlığıdır.”
(Buhari, Savm, 16.)
Asr-ı saadette, özellikle ramazan aylarında Medine’de imsak için iki ezan okunurdu. Birisi imsaktan önceydi ki, teheccüt namazı kılanlar, imsak vaktinin yaklaştığını anlasınlar ve sahur yemeklerini yesinler diye bir uyarı niteliğindeydi. Bu ilk ezanı Bilal-i Habeşi okurdu. Saatin olmadığı o dönemlerde böyle bir sahur uyarısı çok önemliydi. Osmanlı döneminde de, imsaktan önce sahur vaktini duyurmak için Allah’a hamd ü sena, Peygamber Efendimize salat ve selam okunurdu. Buna “temcit” denmektedir. Hatta o dönemde akşamdan hazırlanmış pilavlar ısıtılıp, sahur vakti “temcit” okunurken
dağıtılırdı ve yenirdi. Bu nedenle ona da “temcit pilavı” denilmişti. (bk. DİB. Hadislerle İslâm,II/429.)
İmsaktan sonra da, oruç ve sabah namazı vaktinin başladığını ilan için ikinci defa ezan okunurdu. İkinci ezanı okumak, âmâ bir şahıs olan Abdullah b. Ümmi Mektum’a aitti. İnsanlar “Fecr doğdu” diye kendisine bildirince o da ezan okurdu. Bu şekilde insanların ittifak ettiği bir vakitte ezan okunmuş olurdu. (bk. Buhari, Ezan 12, 13; Nesai, Sıyam 30.)
RAMAZANDA MEDİNE’DE İFTAR
İftar; sona erdirmek ve açmak anlamında bir kelime olup, İslam döneminde; orucu sona erdirmek ve açmak manalarında kullanılmaya başlanmıştır.
Peygamberimiz (s.a.s.) iftarda acele edilmesini isterdi ve iftarın hurma veya su ile yapılmasını tavsiye ederdi. Enes b. Malik şöyle anlatır: “Rasulüllah
Efendimiz akşam namazını kılmadan önce birkaç taze hurma ile eğer yoksa kuru hurma ile iftar ederdi. O da yoksa su ile orucunu bozardı.” (Ahmed, III/164; Ebu Davud, Sıyam 21; Tirmizi, Savm 10.) Peygamberimiz (s.a.s.) iftar sırasında dua edilmesini isterdi ve: “Her oruçlunun iftarını açtığında reddedilmeyen
bir duası vardır” derdi. Kendisi de ellerini açarak; “Allah’ım, senin için oruç tuttum. Senin verdiğin rızık ile iftarımı ettim!” diye dua ederdi. (Ebu Davud, Sıyam, 22.) Peygamberimiz, iftar sofrasına başka insanların da çağırılmasına ve beraber iftar edilmesine teşvik ederdi.
Şöyle derdi: “Her kim bir oruçluya iftar yemeği yedirirse, kendisine onun sevabı kadar sevap verilir.” (Tirmizi, Savm, 82.) İftardan sonra akşam namazını kıldırırdı. Günümüzde de Mekke’de Kâbe ve Medine’de Mescid-i Nebi başta olmak üzere birçok cami ve mescitte bu şekilde iftar sofraları kurulur ve insanlar iftarlarını yaptıktan sonra akşam namazlarını kılarlar.
RAMAZAN AYINDA İTİKÂF
Hz. Peygamber (s.a.s.), ramazanın son on gününde Mescid-i Nebi'de itikâfa girerdi. Hatta rivayetlerde kendisi için mescitte çadır kurulduğu ve farz namazı
kıldırdıktan sonra genellikle zikir, ibadet ve Kur’an okumak için bu çadıra çekildiği nakledilir. İşte bu günlerden birinde şöyle bir olay gerçekleşir. Ebu Zer (r.a.) anlattı:
"(Ramazan’ın) son on günü olunca Rasulüllah mescitte itikâfa girdi. (Ramazan’ın) 22'sine denk gelen Pazartesi günü ikindi namazını kıldırdı ve şöyle dedi: ‘Bu gece namaz kılacağız, inşallah. Gece namaz kılmak isteyen kılsın!’ Bu gece ayın 23'ü oluyordu. Hz. Peygamber yatsıdan sonra cemaate gecenin üçte biri oluncaya kadar (teravih/teheccüt) namazı kıldırdı, sonra bitirdi. Ayın 24'ü olunca bir şey demedi ve gece namaza gelmedi. Sonra 25. geceyi kastederek şöyle dedi: ‘İnşallah, bu gece namaz kılacağız. Gece namaz kılmak isteyen kılsın!’ Gecenin üçte birine kadar cemaate (teravih/teheccüt) namazı kıldırdı, sonra bitirdi. Ayın 26'sı olunca bir şey demedi ve gece namaza gelmedi. 26. günün ikindi namazı olunca kalktı ve 27. geceyi kastederek şöyle dedi: “İnşallah, bu gece namaz kılacağız. Gece namaz kılmak isteyen kılsın!’ Ebu Zer anlatmaya şöyle devam etti: (O gece) namaz için toplandık ve Hz.
Peygamber bize gecenin üçte ikisi oluncaya kadar (teravih/teheccüt) namazı kıldırdı. Sonra mescitteki (itikâf) çadırına gitti. Ben kendisine ‘Ey Allah’ın Rasulü! Sabaha kadar bize namaz kıldırmanı çok isterdik’ deyince şöyle buyurdu: ‘Ey Ebu Zer! Sen imamınla bu namazı kılıp tamamladığında gecenin tümünü ibadetle geçirmiş gibi sevap alarak bitirmiş olursun.’ Hz. Peygamber bu şekilde bir kere kıldırdı. Farz olmasından korktuğu için (cemaatle kıldırmaya) devam
etmedi." (Ahmed b. Hanbel, V/172; Taberani, Evsat, I/140, 442.)