Güncelleme Tarihi:
Dostlarım,
Bu sabah kilisenin kapısını çaldılar. Ben de “Bugün pazartesi, Kilise'ye ziyaret yok” dedim kapının ardından. Kapının diğer yanından bir ses bana “Bu gece bir rüya gördüm” diye seslendi. Kapıyı açmaya gittim ve karşımda bir delikanlı gördüm. “Kiliseye girmem gerek” dedi, "İki gece önce bir rüya gördüm, bana Trabzon'daki kiliseye gitmemi söylüyordu. Elindeki haçı bana uzatıyor ve 'Haydi Trabzon'a git' diyordu. Otobüse atladım ve geldim. 10 saat kadar otobüsle seyahat yapmak zorunda kaldım."
Başka bir delikanlı, 25 yaşlarında, dün beni yolda çevirerek “Tam üç aydır kiliseye dua etmeye geliyorum. Hz. İsa'yı seçtim. Beni çağırıyor. Ne yapmam gerekir?" dedi. Sonra başka bir kadın, Sanırım Kafkas asıllı, vaftiz edilmemiş, ama Müslüman'la evlenmiş. Bana “Kiliseye gelince nefes alabiliyorum, temiz havayı hissediyorum, yüreğimde sakinliği hissediyorum” dedi. Bir başkası, Hz. İsa'nın Havarilere çağrısını dinledikten sonra, “Ben bunu bir ay kadar önce yaşamıştım. Ne yapmam gerek” diye sormuştu.
Bir gün ziyaret saatleri sırasında otuz yaşlarında bir başka genç bana yaklaştı ve “Sen İslam'a kucak açar mısın? Tanrı bağışlamayı değerlendirir ama bu bağlı olduğun dine göre değişir. Niçin Hz. Muhammed'i kabul etmiyorsun Hz. İsa tanrının oğlu değil. O zaman İslam'ı seç.” Ben de Tanrı büyüktür bırak o hüküm etsin. Onun yerine geçilebilir mi? En büyük iyilikseverlik inançtır” yanıtı verdim. Genç kendinde emin gurur ve kabalıkla karşı çıkıyor. Bu arada bir nişanlı çift olaya tanık oluyor. Kız Türbanlı. Konuşmayı dinliyor. Kiliseden çıkarken bir melek gibi yanıma yaklaşıyor ve Türkçe fısıldıyor “ Her din kutsaldır” İşte bu sarf edilen sözler burayı kutsal yapıyor edilen dualarla inançlar yaşıyor.”
Dün iki kız geldi. Ellerinde bir İncil vardı ve benimle bunu konuşmak istediklerini söylediler. Biri bana açıldı. Son zamanlarda kendimi mutsuz hissediyorum Birkaç haftadır Hıristiyanlığı düşünüyorum. Hazreti İsa üzerine bir film izledim.” Aziz Jean'in İncili üzerine bir şeyler okudum. Örneğin son yemek bölümündeki hizmetkarın bizim günahlarımızı üstlenmesini. Her sevginin acının, affetmenin kaybetmenin kurtulmanın Tanrıya yakınlığın simgesi olduğunu söylediğimde iki genç kız başlarını öne eğerek ve onaylayarak “Tanrı tektir. Ne fark var İslam'la Hıristiyanlık arasında? diye soruyorlardı.
Birkaç gündür ardı ardı adına bir hanım geldi. Bir televizyonda Müzik programları yapıyor. Her zaman yüzü asık ve acı çektiği belliyiydi. Kendisi için dua etmemi istiyordu. Günler geçtikçe sağlığını kazanıyordu. Bana “Tanrı aşkını bana aşıladığınız için teşekkür ederim” dedi. Bir akşam yemek yemeye bir lokantaya gittik. Lokantanın sahibi, aşçısı ve bir garson bize bekarlık, günaha teşvikler, insanların zafiyetinden ve Tanrı'nın bağışından söz etti. Biri “Kadınsız nasıl yaşanır?” diye sordu. Bende “Eğer bir kadının varsa başka bir kadınla gitmek gerekli mi? Evli misiniz? Başka kadınlarla ilişki kuruyor musunuz?” diye sordum “Arada sırada” dediler. Bende Bakın Tanrının hoşgörüsü gerekli. İyi niyet yeterli değil” yanıtı verdim.
Arada kilisenin bahçesinde şarap testisiyle otururuz. O gece yine mutluyduk. Tanrının verdikleriyle yetinmenin huzurunu yaşamayı Hazreti İsa'yı anımsayarak kendimi erenler gibi hissetmeyi öğrendik.
9 Mayıs anneler günüydü. Bir genç Müslüman elinde çiçeklerle Kiliseye geldi ve bana “Bugün Anneler Günü. Ben bu çiçekleri Hazreti Meryem'e sunmak istiyorum” dedi. Bunlar küçük, ama umuda dair ayrıntılar. Bir başka Müslüman genç kilisenin restorasyonunda, temizliğinde ve yokluğumuzda bekçiliğinde yardım ediyor. Bize gösterdiği alçak gönüllülüğü, saygısı, titizliği ile bizi etkiliyor. En ağır işlere bile gık çıkartmadan “Yaparım” diyor. Yapıyor. Birkaç ay önce, üç kuruşa bir çukur kazarken tanıdım kendisini. Evine gittik. Zenginliğin ortasında tam bir fakirlik. Bende kendi kendime sordum. “Tanrıya kim daha yakın” diye. Binlerce ayin, bu sadelik, gösterişsizlik, özlük kadar etmiyor gördüğümüz karşısında.