Güncelleme Tarihi:
Aslında bizim basınımızda olduğu kadar, uluslararası basında da sanki hiç beklenmeyen bir gelişmeymiş gibi değerlendirilen bu "ortak irade beyanı", uzun bir süredir fiili olarak zaten uygulanıyordu. Örneğin, Türkmenistan ile Rusya (Türkmenneftegaz ve Gazprom) arasında 10 Nisan 2003 tarihinde (yani tam 4 yıl önce) imzalanan 25 yıllık anlaşmaya göre, yılda (giderek artan miktarlarda) 80 milyar metre küp Türkmen gazının oldukça "makul" fiyatla Rusya'ya ihracı gerçekleştirilmişti. Bu gerçeği, "bizimkiler" ve Amerikalılar her "Türkmen gazı Trans-Hazar hattıyla geliyor" dedikçe, hatırlatmamıza karşın pek dinletememiştik. Biraz geç oldu ama, sanırım bu kez anlaşılmış oldu.
Sonuç olarak, AB'nin Rusya'ya bağımlılığını azaltmak ve gaz ithal kaynaklarını çeşitlendirmek için önerdiği NABUCCO Projesi'nin alternatif kaynaklarından Türkmen gazının bu amaca yanıt verme olasılığının, bu aşamada pek olası görünmediğini bir kez daha söylemek zorundayız. Azerbaycan gazı ise, öncelikli olarak Yunanistan-İtalya hattına verilecek biçimde planlandı ve miktarı da yılda 31 milyar metre küp taşıması hedeflenen NABUCCO için bu aşamada yeterli değil. Eylül 2006'da Türkiye'nin almaya başlaması gereken Azerbaycan gazının halen alınamamasının da Rusya'nın Azerbaycan ve Gürcistan'a uyguladığı baskının yanısıra, teknik bazı nedenlerinden de söz edilebilir. Ama sonuçta, miktar ve zamanlama açısından, Rus gazına alternatif oluşturmada orada da sıkıntı var. İran alternatifinin önündeki en önemli engel ise, Bush politikaları. Yeni sahalara yatırım yapmaksızın, İran'ın ihraç edecek gazı yok. Türkiye'ye verdiği gazı ise, Türkmenistan'dan aldığı gazı (Körpece-Kurtköy hattından) takas ederek sağlayabiliyor. Irak da önemli bir alternatif. Ama orada da Amerikan politikaları sorun oluşturuyor. Güvenliğin olmadığı bir ortamda hangi yatırımdan söz edilebilir? TPAO 10 yıldır BOTAŞ ve Tekfen ile, Mansuriye sahası ve çevresindeki sahaları geliştirmek ve yılda 10 milyar metre küplük gaz ithalatı sağlayabilmek için uğraşıyor. Mısır gazı ise, bu aşamada yetersiz.
İşte bu ortamda Rusya bir kez daha bastırıyor ve "NABUCCO'ya da Yunanistan hattına da gazı biz verelim" diyor. AB'nin hedefi güzergah çeşitlendirmek değildi ki... Ama Rusya'nın eli güçlü. Dilimizde tüy bitti yıllarca ama dinlememeyi erdem sandılar. Yüzde altmış beş oranında Rus gazına bağımlıyken ve karşı taraftan 300 dolarlık fiyatı düşürmesi talebinde bulunurken, onlar da sizden "bir şeyler" istiyorlar.. Kimse kimseye bu "küreselleşen dünyada" bedavadan bir şey vermiyor... Örneğin "Tuz Gölü'nün altına depoyu biz yapalım, gaz dağıtım ihalelerinde bize ayrıcalık verin, daha önce söz verilen Denizli'deki santrali yapalım, NABUCCO ve Yunan hattına gazı biz verelim" gibi talepler olduğu söyleniyor. Kolunuzu bu kadar kaptırınca, oynayacak fazla alanınız kalmıyor. Bağımlılığın bedeli böyle ödeniyor.
Bu noktada, haklı olarak "NABUCCO öldü mü? Samsun-Ceyhan bitti mi?" soruları soruluyor... NABUCCO'nun gerçekleşebilmesi, Rus gazına alternatif kaynakların önündeki engellerin (yukarıda özetlemeye çalıştık) kaldırılabilmesine bağlı. Ya da, ona da Rus gazı verilecek!! Amaç buysa.. Samsun-Ceyhan ise, daha önce de yazdığımız gibi, kısa dönemde pek olası görünmüyor. Yapabileceklerimiz sınırlı... AB ile Rusya arasındaki Diyalog Grubu gibi, Türkiye'yi de içine alan üçlü bir grup oluşturup, sorunları birlikte çözmeye çalışmamız gerek. Gırtlağına kadar bağımlı, petrol ve gaz faturası hızla artan (2006'da petrol ve gaz ithalatına 26 milyar dolar ödedik) ve ekonomisi toparlanamayan bir Türkiye'nin Rusya'ya da yararı olmaz. Muhataplarımıza bunu sağlıklı ve objektif biçimde anlatabilmeliyiz. AB'nin de Türkiye'yi anlamsız mevzuat sıkıştırmalarıyla hırpalamasının anlamı olmadığını ve bu anlamda zayıf bir Türkiye'den Avrupa'ya bir fayda gelmeyeceğini de anlatmak gerek. Bunu yapacak ehil ve profesyonel bir takıma gereksinim var.. Ama iç siyasetin tozu dumanı arasında, ne böyle bir algılama, ne bunu yapacak irade, ne de iş başında bu kıvamda bir yapılanma var.. Oysa un da var şeker de..