Oluşturulma Tarihi: Ekim 09, 1997 00:00
Doğan Satmış Hürriyet Gazetesi'nin iki sorumlu müdüründen biri. Yazılarımızda suç unsuru varsa mahkemeye o çıkıyor! Bir bakıma profesyonel sanık. Gazeteciliğe yirmi yaşında Anadolu Ajansı'nda başlayan Satmış, yedi yıldan beri Hürriyet'te. Koskoca bir gazetenin sorumluluğunun yanı sıra, iki ay önce hayatına bambaşka bir sorumluluk girdi, oğlu Ömer. Gazetenin Yazıişleri Sayfa Sekreterlerinden Burçin'le evli olan Satmış, gazeteciliği yaşam biçimine dönüştürenlerden. Bundan pek memnun değil ama ona göre artık başka türlüsü mümkün de değil!İnsanlar sorumlu müdür olmayı pek istemezler. Siz kendi isteğinizle mi oldunuz, yoksa tufaya mı geldiniz?- Yok yok, kendi isteğimle oldum, hem de genç yaşta, 28 yaşında filan Hürriyet'te sorumlu müdür oldum.Bir bunalım anında filan mı verdiniz kararı?- Hah hah. Biz bir ekip olarak Hürriyet'e geldik. Rahmi Turan, Hasan Kılıç, birkaç kişi daha vardı. Sonra Rahmi Bey ayrıldı, biz devam ettik. Ondan önce çalıştığım Bugün Gazetesi'nde de sorumlu müdürdüm. Sorumlu müdürlük yazıişleri müdürlüğünün eşiği, yazı işleri müdür yardımcılığı gibi bir şey. Bir de tabii bu işi yaparak gazetenin tümünü okuyabilme, yasalar açısından değerlendirebilme, belli bir süzgeçten geçirebilme yeteneğine kavuşuyorsunuz. Aslında o kadar da korkunç bir iş değil. Terör ve bölücülük suçu işlemediğiniz taktirde sorumlu müdürlüğün hapis tehlikesi yok. Diğerleri para cezasına çevrilebiliyor. Eskiden o da çevrilemiyormuş. Birçok yazı işleri müdürü hapis cezası çekmiş. Peki gazete arkanızda durmazsa?- Öyle bir şey kolay kolay olmuyor, ama yok da değil. Mesela Hürriyet'in diğer sorumlu müdürü Hasan Kılıç, eskiden çalıştığı bir gazetenin para cezalarını kendi cebinden ödemek zorunda kaldı. Zaten yasa da bize bir kolaylık sağlıyor. Patron böyle istediği için bu haberi koydum dersen yırtabiliyorsun. Tabii Hürriyet gibi bir gazetede bu söz konusu değil.Haftada kaç duruşma daveti alıyorsunuz?- Öyle her hafta gittiğimiz pek olmuyor. Aslında yasalara göre 18 yaşın altında
trafik kazası geçiren birinin ismini yazmamamız lazım. Sebebi de o kişinin ileride zarar görmesini engellemek. Tabii bu tip şeyler pratikte uygulanamıyor. Neden trafik kazası geçirdiği için zarar görsün ki? Zamanında bizim aleyhimize de açıldı böyle davalar.Unutamadıklarım Meslek hayatınız boyunca en paniklediğiniz dava hangisiydi?- Panikleme değil de, bir keresinde bir soruşturma açılmıştı. Birkaç sene önce bir atlas dağıtmıştık. O atlasın tanıtımı için Almanya'dan 3 bin tane tanıtım kopyası gelmişti. Bayiilere dağıtmıştık. Almanca baskısındaki Türkiye haritasında istenmeyen bir takım isimler vardı. Güneydoğu'nun bir bölümünde Kürdistan, Ege'de başka şeyler yazıyordu. Özellikle Orta Anadolu'daki illerden büyük tepki geldi. Tabii olay DGM'ye aksetti. Ama biz bunu tanıtım için getirmiştik, dağıtmak için değil. Türkiye baskısında bunları değiştirecektik. Bunu savcılara kanıtlayınca soruşturma kapandı. Dava açılmasına bile gerek kalmadı. Bir keresinde dava da açılmıştı. Haberde Doğu'daki bir çok jandarma karakolunda eksikler olduğu, dolayısıyla saldırılara açık olduğunu yazdık. DGM'de devlet sırlarını açığa vurmaktan dava açıldı. Biz bunu eksiklerin giderilmesini sağlamak amacıyla yazdık, uyarı görevinde bulunduk diye savunma yaptık ve beraat ettik.Günde yaklaşık kaç haberin sorumluluğunu üstleniyorsunuz? - Hürriyet'te günde yüzden fazla
haber çıkıyor. Bir o kadar da fotoğraf oluyor. Bu arada gelen haber sayısı da bine yakındır. Bunların bir bölümü sporda, bir bölümü ekonomide, bir bölümü magazinde... Biz genellikle birinci sayfa ve birinci sayfadan taşanlarla ilgileniyoruz. Gazetedeki haberlerin büyük bölümü yazı işleri masasından geçiyor. Diğer bölümlerden gelenler o bölümlerin şeflerinin elinden geçiyor. Bunun dışında gazetenin tümünü de yasalara uygunluk açısından kontrol ediyoruz. Tabi bu arada gazetenin tüm sorumluluğu Genel Yayın Yönetmenimizin omuzlarındadır. Biz, yönetmenimizin gözlemcileriyiz. Muhabirlere ne kadar güveniyorsunuz?- Muhabirlere sonsuz güveniyoruz. Yazı işlerine gelen her haberi yüzde yüz doğru olarak kabul ederiz. Haberi doğrulatma gereği varsa bize gelmeden önce bölüm şefleri bunu yapar. Bir de bir haberi büyütünce geriye doğru telaşlanma başlar. Muhabir haberin büyütüleceğini duyunca, doğru mu diye tekrar dönüp bakma ihtiyacını hisseder. Filmlerdeki gibi değil Para cezası alındığı zaman patron ‘‘hımmm’’ yapıyor mu? - Yok hayır. Para cezaları o kadar yüksek değil zaten. Hiç bir zaman patronların gözüne gelebilecek büyüklükte para cezaları olmaz. Bir tek muzır davalarında yüksek oluyor. Mesela eskiden muzır yasasına göre çıplak göğüs basmak suçtu. Bu konuda açılan davalardan biri Yargıtay'a intikal etti. Yargıtay çıplak göğüsün tek başına muzır olmadığına karar verdi. Artık korkmadan basabiliyoruz.Gazetecilik klişeleri hakkında bir şeyler söylemiştiniz...- Bizim Hürriyet'te çekilen bir televizyon dizisi vardı, hangisi hatırlamıyorum. Muhabir geliyor, gazetenin kapısında baskıyı durdurun manşet geldi filan diyor. Dünyanın hiç bir yerinde böyle bir işleyiş olamaz. Hürriyet'te üç yüz tane muhabir çalışıyor. Her muhabirin baskıyı durdurması halinde çıkacak kaosu düşünün. Baskının durdurulması özel olaylarda rastlanan bir durum. Ne zaman olur, Körfez Savaşı çıkar o zaman olur. Körfez Savaşı'nın çıkması an meselesiydi, hatta Tufan Bey (Türenç) gazetede yatıp kalkıyordu. Sabah bir buçukta savaş çıktı. O zaman durun dedik. Yedek sayfa hazırlamıştık, onu girdik.Bir de şöyle şeyler var değil mi, ay keşke iki saat önce çıksaydı savaş da sıkışmasaydık...Tabii tabii oluyor onlar. Ya da mesela bir trafik kazası olmuş, 30 kişi ölmüş. Biz resimler güzel mi diye sorarız. Ne kadar tuhaf bir soru. Böyle resmin nesi güzel olabilir ki! Ama o anda gazeteci olarak onu düşünüyorsun. Bu konuda sık sık eleştiri alırız, kendimiz özeleştiri yaparız. Uçak düşer, kaç kişi ölmüş diye sorarız. Üç kişiyse boşver deriz. Halbuki orada birileri ölmüş.Geceleri ortam sivil Bunlar insanın ruhunda tahribat yapıyor mu zaman içinde?- Sanmıyorum. Zaten bunlar gazetenin içinde kalır. İş başka birşey. Mesela
Galatasaray elenince üzülürüz, ama onu yazarız.Galatasaraylıyız?- Tabii.Maçlara gider misiniz?- Hayır. Zaten futbolla da çok amatörce ilgileniyorum. Fotoğraf editörlüğünden Mahir Çerçi ile her hafta bahse gireriz. O da anlamıyor futboldan ben de. Kaybeden içki ısmarlar.En heyecanlı meslek anıları sizdedir.- Meslek anısı değil de ilginç bir anımı anlatayım. Bir gün Sultanahmet Adliyesi'nden çıktım, Sirkeci'ye doğru yürüyordum. Bir baktım Yaşar Kemal, elinde paltosu tek başına yürüyor. Oysa onun yerinde İbrahim Tatlıses filan olsa arkasında bin kişilik bir ordu olur. O gün de Mitterand, Özal'ın konuğu olarak burada. Sonra Sarayburnu'ndan Boğaz turuna çıkacaklar. YaşarKemal’in de oraya gittiğini tahmin ettim. Yanına koştum, üstad Mitterand'a mı gidiyorsun dedim. Tanıdığımı görünce gel bakayım dedi, koluma girdi. Sarayburnu'na kadar birlikte yürüdük. Sepetçiler Kasrı'nın önünde polisler filan vardı, ama Yaşar Kemal tabii ki özel davetli. Ben bir komisere Yaşar Kemal Bey özel davetli içeri gidecek dedim. Komiser yüzüme baktı, Yaşar Kemal kim ya, dedi. Tabii söyleyecek bir şey bulamadım. Ben de söyleyecek bir şey bulamıyorum. Konuyu değiştirelim, uzun yıllar geceleri çalıştınız. Gececilik nasıl birşey?- Geceleri gazetede çok dar bir kitle çalışıyor. Dolayısıyla ilişkiler çok daha sıcak olur, gündüzün bürokratik ortamı yoktur. Zamanla yarış sözkonusu olduğu için ve yapılan hatanın telafisi mümkün olmadığı için daha titiz çalışılır. Daha stresli bir ortam vardır.Hayatınızda şu anda yepyeni bir heyecan var. Sorumlu bir baba mısınız? Geceleri kaç kere kalkıyorsunuz bebeğe?- Benim kalkmama gerek kalmıyor. Başlarda kalkıyordum. Başka sorumluluklarınız var mı?- Gazetecilik bir meslekten çok bir yaşam biçimi. Onun dışına pek çıkamıyorum. Peki bu ne kadar doğru? Aslında pek de doğru değil. İl
button