Güncelleme Tarihi:
Son yıllarda yaptığı çalışmalardan birini daha gerçekleştiren GSF öğretim üyesi Prof.Dr. Mehmet Kavukçu, karla kaplı Erzurum ovasında boş bir tabutu sırtladı, bir süre taşıdıktan sonra içerisine girdi ve kapağını kapattı. İnsana en büyük acıları yaşatan, belki de ölümün en sert yüzü ile karşılaşılan terör ve şiddetin, dünyayı kasıp kavurduğuna işaret eden Prof. Dr. Kavukçu, her an yaşanılabilecek olan ölümden korkulmayacağı anlayışını da betimledi. Yaklaşık 3 saat kadar süren ve iki gün önce gerçekleşen eylemle ilgili Prof. Dr. Kavukç Kavukçu şunları söyledi:
"Bu çalışma özellikle teröre tepki amacını da içinde barındırmaktadır. Babası şehit olan bir çocuğun ’Babam bu kutuda ne arıyor?’ sorgulaması ile tetiklenen bu çalışma, Necip Fazıl Kısakürek’in ’Tabut’ ve Nazım Hikmet’in ’Cenaze Merasimim’ adlı şiirlerinin anlam ilişkisi ile de derinlik kazanmaktadır. Tabut, insanın ölümlü olması nedeniyle geçmişten günümüze bir simge olarak, onun yaşantısında, yaşam ve ölüm arasında bir nesne olarak da yerini almıştır. Mezar nasıl insanın öldükten sonra yattığı yer ise, tabut da bir nevi onun ölümünde yine ona eşlik edecek bir nesnedir. Hatta tabutun hayat ve ölüm arasında bir kapı görevi teşkil ettiği söylenebilir. İnsanın ölümü ve ölüm düşüncesi üzerine bir çok filozof ve din alimi fikir yürütmüştür. Ölümün bir son olduğu, ölümün bir son değil bir başlangıç olduğu tartışılmıştır. İnsanda ki ölüm korkusu üzerine teolojik, felsefi, edebi kitaplar yazılmış, güzel sanatlarda sayısız resim, heykel yapılmıştır ama ölümün insana yakınlığını ve insanın içinde oluştuğunu en iyi anlatanlardan biri olan Rainer Maria Rilke ’Malte Laurids Brigge’nin Notları’ adlı romanında dillendirir. Meyve içinde çekirdeği nasıl taşırsa, insan da içinde ölümü öyle taşır. Belki de ölümün insana yakınlığı ancak bu kadar izah edilebilirdi."