Güncelleme Tarihi:
Çakıcı yakalandığında üzerinden Nedim Acar adına düzenlenmiş diplomatik pasaporttan başka Nuri Ayyıldız, Seyfi Karaca ve Ömer Kamil Doğan isimlerine düzenlenmiş pasaportlar da çıktı.
Alaattin Çakıcı Türkiye'den çıktıktan sonra dünyanın dört bir yanını gezdi. Birçok ülkede çeşitli adlarla düzenlenmiş pasaportlarla hiçbir engele takılmadan rahatlıkla dolaşan Çakıcı'nın bu süre içinde en az 10 pasaport kullandığı anlaşılıyor. Çakıcı'nın pasaportları sahteydi ama nerede yapıldı ya da kimler tarafından verildiyse, bırakın yabancı polisi Türk polisinin bile bunların sahte olduğunu anlamasına imkan yoktu. Çakıcı son olarak Fransa'ya Nedim Acar adına düzenlenmiş ‘‘Gerçek-sahte’’ kırmızı bir pasaportla girdi ve yakalandı. Yakalanınca üzerinde çeşitli belge ve pasaportlar çıktı. Yakalandığı sırada kullandığı Nedim Acar adına düzenlenmiş diplomatik pasaporttan başka Nuri Ayyıldız, Seyfi Karaca ve Ömer Kamil Doğan ismine düzenlenmiş pasaportlarla birçok belgeye el konuldu.
Çakıcı, 29 Temmuz 1997'de ABD'den Kanada'ya geçti ve tam bir ay sonra aynı pasaportla Malezya'ya gitti. Seyfi Karaca adına düzenlenmiş pasaportunu sadece ABD'de kullanan Çakıcı'nın Kanada'ya kardeşinin pasaportuyla geçtiği belirlendi. Nuri Ayyıldız ismiyle kullandığı sahte pasaportta mesleği ‘‘Ekonomist’’ olarak gösterilen Çakıcı, bu pasaportu 1992 yılından 1994'ün 29 Eylül'üne kadar kullandı. Bu pasaportla başta Singapur olmak üzere uzakdoğu ülkeleri, Amerika, Almanya, Macaristan, Bulgaristan, İtalya ve İngiltere'ye birkaç kez gidip kaldı. Çakıcı, Ömer Kamil Doğan adına düzenlenmiş sahte pasaportla ise bu kez ‘‘Profesör Doktor’’ olarak nerdeyse dünya turu yaptı. Çakıcı bu pasaportla da 29 Ekim 1997 ile 18 Nisan 1998 arasında Malezya, Güney Afrika, Arjantin, Uruguay, Peru, Şili, Japonya, İtalya ve Bahama Adaları'na gitti.
Nice'te sıcak bir gün
17 Ağustos 1998... Saat 11.08... Fransa'nın Nice kenti... Dört yıldızlı Park Otel'in resepsiyonu.... Üzerinde iri harflerle ‘‘Fendi’’ yazılı koyu kahverengi uzun kollu bir tişörtle, açık kahverengi pamuklu pantolon giymiş iri gözlü, esmer, ortaboylu güzel bir genç kız resepsiyona yanaşıp Akdenizli aksanıyla Fransızca konuşarak sorar: ‘‘322 nolu odanın hesabını ödeyebilir miyim?’’
Genç kız elindeki iki Louis Vitton marka küçük çanta ile Laurel mağazasından satın aldığı eşyaların bulunduğu beyaz kağıt torbayı yere bıraktıktan sonra elinde kredi kartları ve bir cüzdanla resepsiyona dayanıp hesabın çıkarılmasını beklemeye başlar.
O sırada asansörden inen beyaza çalan bej renkli kısa pantolon ve koyu renkli Lacoste marka tişörtlü adam elindeki çantayla lobideki vitrinlere bakarmış gibi yaparak hesabın ödenmesini bekler. Yukardan aynı kıyafet, yani kısa pantolon ve koyu renk bir tişörtle inen diğer arkadaşları hemen dışarı çıkarak yanda 20 metre kadar ilerdeki Europe Car adlı kiralık otomobil servisi garajına girer.
Nice'te sıcaklık 35 dereceyi, nem oranı da yüzde 90'ı geçtiği için herkes ince şeyler giyerken sahildeki plajlar ve caddeler tıklım tıklım turistle dolu. Otelin önündeki kaldırımda ise alışılmıştan fazla sayıda, plakalarının sonu 51'le biten ve içinde birer ikişer kişinin bulunduğu değişik marka birçok araç duruyor. Durağa yaklaşmak isteyen taksicilerin kulağına eğilerek kimlik gösterip derhal uzaklaşmalarını isteyen turist kılıklı kişiler sanki taksiciye bir yere gitmeyi teklif etmiş ve taksici kabul etmemiş havasında durağa hiçbir aracı yaklaştırmıyor.
Operasyon başlıyor
Saatlerine bakan bu kişilerden bir kısmı, saat tam 11.07'de tabancalarını çekiyor ve araçlardan yıldırım hızıyla fırlayıp otelin içine giriyor. Bir grup kiralık araç garajına dalıyor. Bir kısmı da elleri bellerinde bulunan silahlarında yolu kesiyorlar. Otelin resepsiyonuna dalan birkaç kişi hesap bekleyen genç kızın bacağına biraz da sertçe çelme takarak yere düşürdükten sonra yakalarken, aynı anda diğerleri lobide biraz ilerde bekleyen kişiye ‘‘Polis’’ diye bağırıyor. Silahlarını çekerek onu da yakalıyor ve kelepçeyi takıyorlar. Yakalanan kişi birden kafasına dayanmış birkaç namluyu görünce hiç hareket etmiyor. Sivil polisler hem genç kızı, hem de onu bekleyen adamı yakaladıktan sonra tutukladıklarını bildiriyorlar. Operasyonu gerçekleştiren polisleri aniden karşısında gören genç kız, olayın şokunu yaşarken, onu bekleyen adamın soğukkanlı bir şekilde polise karşı gelmeden teslim olduğunu görünce biraz rahatlıyor.
Kiralık otomobil garajına giren diğer ekipler ise içerde sağ bölümde park edilmiş bulunan Bonn, BN-AZ396 plakalı BMW 700 serisi koyu yeşil araca doğru giden iri yapılı adamın üzerine çullanıyor. Bu kişi dilenci kılığında ona yaklaşan bir kadın polisi hırsız sanarak karşı gelince, polisler tarafından kıskıvrak yakalanıyor. O sırada adam bel çantasındaki silahına davranmaya çalışıyor ve elini tutmaya çalışan polisin kolunu incitiyor fakat derhal hareketsiz hale getirliyor.
Yakalananlardan biri yıllardır Türkiye'nin bütün dünyada arayıp ele geçiremediği, İnterpol tarafından kırmızı bültenle aranan yeraltı dünyasının ünlü ismi Alaattin Çakıcı, hesabı ödemeye çalışan esmer, iri gözlü genç kız, şarkıcı Selçuk Ural ve modacı Canan Yaka'nın kızı Aslı Fatoş Ural, garajda yakalanan ise Çakıcı'nın Ülkü Ocakları yıllarından arkadaşı ve koruması olduğu ileri sürülen Muradi Güler'den başkası değil.
Fransız-Türk ve Alman istihbarat birimleri ile güvenlik güçlerinin işbirliğiyle Fransız polisi tarafından sonuçlandırılan operasyon Çakıcı'yı yakalama operasyonuydu ve operasyon yapılırken yakalananların kim oldukları polisçe biliniyordu.
Sorgu ve hücre günleri
17 Ağustos 1998 günü yakalanan Alaattin Çakıcı, sevgilisi Aslı Ural ve koruması Muradi Güler 24 saatlik gözaltı süresi bitmeden 18 Ağustos günü saat 10.00'da Nice Savcısı Currieu tarafından sorguya çekildiler. Adliye Sarayı'na beyaz küçük bir Pegouet 105'le getirilen Çakıcı yakalandığı kıyafetle, yani kısa bej pantolon, bağları alınmış Nike marka beyaz spor ayakkabı ve koyu renk tişörtle kelepçeli olarak araçtan çıkarıldı. Çakıcı'nın son derece yorgun ve üzgün olduğu, etrafına bakmamaya özen gösterdiği dikkat çekti. Bu Çakıcı'nın Türkiye'den ayrılışından tam altı yıl sonraki ilk görüntüsüydü.
‘‘Yakalandığınız gün üzerinizde Nedim Acar adına düzenlenmiş sadece diplomatlara verilen kırmızı bir pasaport bulundu, bu pasaportun size ait olduğunu kabul ediyor musunuz?’’ sorusuna, ‘‘Bu pasaportu bana Türkiye Cumhuriyeti vermedi ancak benim olduğunu kabul ediyorum’’ cevabını verdi Çakıcı. ‘‘Neden sahte pasaport taşıyordunuz?’’ sorusunu ise şöyle cevapladı: ‘‘Rahat dolaşabilmek için...’’ Daha sonra, pasaporttaki fotoğrafı Amerika'dan telefon ettiği Türkiye'deki arkadaşlarının, sahte pasaport hazırlayan Cenk adlı birine verdiklerini söyledi. Sorular üzerine şöyle devam etti: ‘‘Fransa topraklarına sahte pasaportla girmenin suç olduğunu biliyorum. Monaco'ya yakın Menton sınır kapısından Fransa'ya girdim, o sınırı kapısından Fransa'ya girmemin nedeni en rahat girilen sınır kapısı olması ve kontrol olmamasıdır. Fransa'yı seçmemin nedeni ise bu ülkenin insan haklarına daha saygılı ve insan haklarının daha güçlü olduğu bir ülke olmasıdır.’’
Aslı serbest bırakıldıktan sonra, savunmasını hazırlamak için mahkemeden süre isteyen Alaatin Çakıcı'nın hücre, Muradi Güler'in de birkaç kişiyle kaldığı koğuş günleri başladı. Nice Cezaevi yetkilileri, Nice savcısının uyarısıyla Türkiye'nin çeşitli suçlar nedeniyle iadesini istediği Alaattin Çakıcı'yı hayatının tehlikede olabileceği gerekçesiyle tek başına hücreye koydular.
İlk iki gün Alaattin Çakıcı için son derece zor geçti. Nice mahkemesininin tayin ettiği Fransız avukat, savcılıktan hapishaneye giriş iznini alamadığı için Çakıcı hiç kimseyle görüşemedi ve hücrede sadece verilen yemek ve suyla idare etmek zorunda kaldı. Bu süre içinde Çakıcı'nın en çok hasretini çektiği şey sigara oldu. Zira Çakıcı avukatın ilk ziyaretini yaptığı 21 Ağustos günü sigaraya kavuşabildi. İlk gün Avukat Frederic Chambonaud ile Çakıcı sabahtan öğleye kadar birlikte oldu.
Haberleri Hürriyet'ten öğrendi
Görüşme avukatla mahkumlar için ayrılan özel odada gerçekleşti ve 24 Eylül mahkemesi için savunma hazırlığı başladı, görüşmeler bundan sonra da hep burada yapıldı. Çakıcı ile tek temas kuran Fransız Avukat Chambonaud oluyordu. Çakıcı'nın kardeşi Gençağa ve Türk avukat Can Doğancan'a henüz ziyaret izni verilmemişti. Çakıcı'ya büyük destek veren işadamı Erol Evcil ise çok istediği halde soyadı tutmadığı için görüşemeyeceğini biliyordu. Daha sonra hem avukat Doğancan'a hem de Gençağa Çakıcı'ya görüşme izni çıktı.
Avukat Frederic Chambonaud, yakalandığı 17 Ağustos gününden beri Türkiye'de hakkında ne yazılıp çizildiğini bilmeyen Çakıcı'ya bir Hürriyet gazetesi götürdü. Gazetede Çakıcı ve beraberindekilerin 19 Ağustos günü mahkemede söyledikleri tam sayfa verilmişti, Çakıcı gazeteyi aldı, bir kenara çekildi ve yaklaşık yarım saat haberleri taradı. Çakıcı'nın hücresine Türk gazetesi götürmek kesinlikle yasak olduğundan Hürriyet'i geri verirken ‘‘Biliyormusunuz bu gazete Fransa dahil tüm Avrupa'da ve dünyanın her yerinde en çok okunan gazetedir. Türkiye dahil Hürriyet'in okunduğu heryerde de beni seven milyonlarca insan vardır’’ dedi. Çakıcı için bir de Paris'te son derece tecrübeli bir avukat olarak tanınan Leon Forster tutulmuştu. Forster ilk kez 26 Ağustos günü Paris'ten Nice Cezaevi'ne gelerek Çakıcı ile görüştü. Çakıcı Forster'e son derece önemli açıklamalar yaparken kesinlikle Türkiye'ye iade edilmemesi için çalışmalarını yoğunlaştırmasını istedi. Çakıcı daha sonra mahkemeye çıkartılıp altı ay hapis cezasına çarptırıldı.