Güncelleme Tarihi:
Bandırma Onyedi Eylül Üniversitesi Denizcilik Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Mustafa Sarı, müsilaj tehlikesinin sona ermediğini söyledi. Marmara Denizi’ndeki alg patlamasına dikkat çeken Sarı, müsilajın bir sonuç olduğunu belirtti. Müsilajla birlikte Marmara Denizi'ndeki balık popülasyonunun azaldığını, Marmara'da görülen balık türü sayısının 64'ten 4'e düştüğünü belirten Prof. Dr. Sarı, insanların denizle olan ilişkisini değiştirmesi gerektiğini belirtti.
Müsilajın yeniden ortaya çıkabileceğini söyleyen Sarı, "2021 yılında yaşadığımız gibi, felaket boyutunda bir müsilaj yok çok şükür. Bundan memnunuz. Ama, ‘Müsilaj bitti mi?’ diye sorarsak, üzgünüm müsilaj bitmedi. Çünkü müsilaj bir sonuç. Nedenleri ortadan kalkmadan sonuçlar değişmez. Nedenleri küresel iklim değişikliğine bağlı sıcaklık artışıydı. Bu devam ediyor. İkinci nedeni kirlilikti. 2021 yılında Marmara Denizi'ni ne kadar kirletiyorsak aynı şekilde kirletmeye devam ediyoruz. Üçüncüsü de Marmara Denizi'nin orijinal yapısıydı. Dolayısıyla bu üç tetikleyici faktör etkili olduğu sürece, bunlardan en az bir tanesini ortadan kaldırmadığımız sürece, iklimi değiştiremeyiz, Marmara Denizi'nin orijinal yapısını değiştiremeyiz ama kirlilik yükünü azaltabiliriz. Marmara Denizi'nin kirlilik yükünü azalttığımız zaman işte o zaman müsilaj bir daha gelmeyecek diyebiliriz. Ama şu anda, bu üçlü tetikleyici devreye girdiği her an müsilaj yeniden ortaya çıkabilir. Nitekim denize baktığınızda şu anda alg patlamalarını görüyorsunuz. Aşırı alg çoğalmalarını görüyorsunuz. Bu alg çoğalmaları, bir şeyin geldiğini gösteriyor. Yani ekosistemin sinyal verdiğini gösteriyor" dedi.
‘MÜSİLAJ DENİZ EKOSİSTEMİNİN YANGINI GİBİ’
Marmara Denizi’nde 2021 yılında meydana gelen müsilaj sonrası deniz ekosisteminin gördüğü zarara vurgu yapan Sarı, müsilajı orman yangınlarına benzeterek şunları söyledi: "Müsilaj deniz ekosisteminin yangını gibi. Yani bir orman yangını düşünün. Orman yangınından sonra o alana girdiğinizde ne hissediyorsanız, 2021 yılındaki o felaket boyutunda yaşadığımız müsilajdan sonraki Marmara Denizi ekosistemi o hale geldi. Zarar görmeyen yok. Herkes, her şey zarar gördü. Ama özellikle deniz suyunu filtre ederek yaşayan, beslenen ve kaçma şansı olmayan dibe bağlı yaşayan organizmalar çok zarar gördü. Örneğin süngerler, kıyıdan 30 metre derinliğe kadar bütün sünger toplulukları öldü ve kaybettik. Midyeler yüzde 30 civarında zarar gördü. Balıklar tam üreme zamanında müsilaja yakalandı. Gümüş balığı, istavrit, hamsi gibi türlerin yumurtaları, larvaları, yavruları zarar gördü. Dolayısıyla zarar görmeyen yok."
Müsilaj felaketinden iki sektörün etkilendiğini söyleyen Sarı, "Sektör olarak en çok hangi sektör etkilendi dersek, birinci sırada balıkçılığı sayabiliriz. Yarı yarıya balıkçılar ürün kaybına, av kaybına uğradılar. Ağlarını atıp çekemediler. İkincide de turizm etkilendi tabii ki. İnsanlar, o köpüklerin arasındaki, o kötü görüntülerin arasında denize girmek istemediler. Dolayısıyla en çok etkilenen iki sektörü balıkçılık ve turizm diye sayabiliriz" ifadelerini kullandı.
‘BALIK TÜRLERİNİ MÜSİLAJ ÖNCESİ VE SONRASI DİYE AYIRMAMIZ LAZIM’
Marmara Denizi’nde avlanan balık oranının 24 bin ton olduğunu ancak balık türünün 65’ten 4’e düştüğünü belirten Prof. Dr. Mustafa Sarı, şöyle konuştu:
"Marmara Denizi'ndeki balık türlerinin ne aşamada olduğunu müsilaj öncesi ve müsilaj sonrası diye ayırarak konuşmamız lazım. 80 bin ton civarında avcılığımız vardı bizim Marmara Denizi'nde, bir zamanlar. Müsilajdan önce de 25 bin tonlar civarında seyrediyordu. Müsilajdan sonra 2021 yılında avcılık rakamlarımız 14 bin tona geriledi. Şu anda 2022 rakamları açıklandı, haziran ayının başında. Bu rakamlara baktığımız zaman şu anda 24 bin tona tekrar çıktığını görüyoruz. İyi değil mi? Değil. İyi değil ben size söyleyeyim. Çünkü bu 24 bin tonun, 13 bin tonu hamsi. 2 bin ton, 3 bin tonluk iki tane türü daha sayalım. Karidesi ekleyelim. Yani hamsi, istavrit, palamutu ekledik. Daha sonra bin tonun üstünde av veren başka türümüz yok bizim. Nerede? 65 tane tür avlıyorduk biz Marmara Denizi'nde. Şu anda avladığımız türlerin sayısı bir elin parmakları kadar azaldı. Dolayısıyla Marmara Denizi'nde avladığımız balık türleri çok azaldı. Önce büyükleri tepedekileri azalttık biz. Orkinoslarımız yok artık. Kılıç yok. O büyük kofanalar yok. O büyük torikler yok. Onları bitirdik. Diğer taraftan uskumrumuz vardı Marmara Denizi'nde. Harika uskumrumuz vardı. 2016 yılında bir gözüktü uskumru. Bütün filo yüklendik üstüne. Ne kadar balık varsa tuttuk. İşte şimdi ilaç için uskumru bulasın. Kılıçlar nerede mesela? Orkinoslar nerede? Onun için zarar gördü Marmara Denizi balıkları."
Balık türlerinin artması için boğazların açık tutulması gerektiğini belirten Sarı, "Bu balıkların tekrar eski haline gelmesi için Marmara Denizi'nde boğazları açık tutmamız lazım. Boğazlarda her türlü avcılığın yasak olması lazım. Türler rahatça girip çıkmalı boğazlardan, Marmara Denizi'ne. Marmara Denizi balıkçılığı, Karadeniz balıkçılığı demek. Marmara Denizi balıkçılığı, Ege balıkçılığı, Akdeniz balıkçılığı demek. Çünkü sürekli bu türler boğazlar aracılığıyla giriş çıkış yapıyorlar Marmara'ya. Ya ürüyorlar Marmara'da ya kışlıyorlar ya besleniyorlar. O yüzden boğazları açık tutmamız lazım. Ve mutlaka koruma alanları oluşturmalıyız Marmara Denizi'nde. Bir de tabii ki av araçlarının büyüklüklerine, avcılık yapan teknelerin boylarını, büyüklüklerini bir sınırlama getirmemiz gerekiyor" ifadelerini kullandı.
‘DENİZ BİZİM ATIK ÇUKURUMUZ DEĞİL’
Denize ömür biçilemeyeceğini ancak Marmara Denizi’nde gidişatın iyi olmadığına dikkat çeken Sarı, "Ekosistemler canlı yaşayan sistemlerdir. Canlı yaşayan sistemlere ömür biçemezsiniz. Yani kim bir ekosistemle ilgili ömür biçiyorsa buna inanmayın. Çünkü ekosistemler sibernetik sistemlerdir. Kendi öz denetimleri vardır. Siz bir düzeni orada bozduğunuzda başka bir düzen tekrar devreye girer. O eski sistem devre dışı kalır. Ve ekosistem kendisini ideal ortama getirmeye çalışır. O yüzden yani bir ömür biçemiyoruz. Lakin gidişatın iyi olmadığını siz de biz de hepimiz de görüyoruz. Bütün izleyenlerde görüyorlar. Marmara Denizi'ne 20 sene önce girenler dalanlar kaç metre bir görüş mesafesi olduğunu biliyorlar, görüyorlardı. Şimdi dalanlar ne olduğunu görüyorlar. Kıyılarında yaşayanlar, Marmara Denizi'nin kıyılarına baktıklarında ekosistemin nasıl değiştiğini görüyorlar. Kirletmemeliyiz. Denizle olan ilişkimiz değişmek zorunda. Yani deniz bizim atık çukurumuz değil, bizim foseptiğimiz değil. Deniz sihirbaz değil. Elimize geleni tutup atacağız denize, o da yutacak. Tertemiz edecek. Yok öyle bir dünya. Ekosistemlerde geri tepme ilkesi dediğimiz bir ilke var. Biz bu kadar atığı attıktan sonra Marmara Denizi'nin bir geri tepmeye maruz kalmamasını bekleyemeyiz. Yani ömür biçmiyoruz ama gidişatın iyi olmadığını söyleyebiliriz" diye konuştu.
‘DENİZLE OLAN İLİŞKİMİZİ DEĞİŞTİRMEMİZ LAZIM’
Marmara Denizi Eylem Planı’nın bir an önce hayata geçirilmesi gerektiğini söyleyen Prof. Dr. Mustafa Sarı, kişisel olarak da mücadeleye destek verilmesi gerektiğini belirterek, "Birey olarak ben, siz, şu anda bizi izleyen herkesin de ‘Marmara Denizi'ne ben ne kadar zarar veriyorum?’ diye kendisine sorması lazım. Şu anda Marmara Denizi'nin çevresinde yaşayan 25 milyon insan olarak, sifonu her çektiğinizde yarısını arıtma tesisi arıtıyor, geri kalan yarısı hiç arıtılmadan denize gidiyor. Sizin, benim, bu Marmara Denizi'nin çevresinde yaşayan herkesin katkısı var. Bunları azaltmamız lazım. Bir çay bardağı kadar atık yağı lavabodan döktüğünüzde, onlarca ton deniz suyunu kirletmiş oluyorsunuz. Buna son vermemiz gerekiyor. Bu yüzden yapmamız gereken şey denizle olan ilişkimizi değiştirmek ve denizle yeni bir sözleşme yapmak. Başka Marmara yok" diye konuştu.