Güncelleme Tarihi:
S400’ler nihayet yola çıkıyor. Dış tehditlere karşı büyük güvence ama NATO’nun radarına bağlanmayacağı iddia ediliyor. Mümkün mü?
Unutmayalım, Türkiye bir NATO üyesi. Fakat bu demek değildir ki Türk Silahlı Kuvvetleri’nin (TSK) tamamı NATO komuta kontrol sistemi içinde. Türkiye’nin kara ordusu açısından konuşursak, dört ordusu vardır. Üçü NATO komuta kontrol sistemi içindedir. Ege Ordusu ise bunun dışındadır. Başka NATO üyesi ülkeler için de bu geçerlidir. Böyle olduğu için Türkiye eğer kendisi de uygun görürse ve böyle bir ihtiyaç hasıl olursa bunu dışarıda tutabilir. Kaldı ki NATO’nun Türkiye topraklarında, Kürecik’te uzun tartışmalar neticesinde konuşlandırılan bir hava savunma sistemi radarı var. Dolayısıyla bunun dışında kalmasının NATO’ya bir zararı olmaz.
“Aktif hale gelecek şekilde kurulacak fakat barış dönemlerinde bakım, tatbikat gibi olaylar dışında açılmayacak.” Bu da bir başka iddia...
Açıkçası ben bir hava savunma sistemi alınıyorsa, bunun ani taarruzlara mukabele edecek şekilde konumlandırılmasından yanayım. Yoksa bir saldırı yapacak olan düşman size “Ben yarın bu füzeyi patlatacağım, yarın savaş başlıyor” demiyor. Birinci Dünya Savaşı’nın başından itibaren görüyoruz ki savaş ilanıyla savaşlar falan başlamıyor. Ani bir saldırıyla başlıyor, düşman bir yere bir füze atıveriyor. Siz o andan itibaren sistemi devreye alalım deseniz, o ilk taarruzu ortadan kaldırmamış olursunuz. Dolayısıyla bu tür sistemlerin en büyük özelliği caydırıcılıktır. Caydırıcı olabilmeniz için 24 saat bu sistemin çalışır olduğundan düşmanlık besleyenlerin haberinin olması lazım.
S-400’LER SPOR OLSUN DİYE ALINMIYOR
Sözleriniz aynı zamanda “Depolarda çürüyecek” gibi savları da boşa çıkarıyor.
Ben bunları söyleyenlere biraz da şaşkınlıkla bakıyorum açıkçası. Türkiye, 1990’dan itibaren hava savunma sistemine ihtiyaç duyan bir ülke. Uzun yıllar Patriot’lar için de pazarlıklar yapıldı. Amerikan tarafı birtakım engellemelerle bunu devreden çıkardı. En sonunda biz bu S-400’leri getirmek için bunca riski göze aldık, mücadele verdik ve geliyor şu anda. Türkiye tüm bunları yaptıktan sonra hangi akla hizmetle bu tür iddialar ortaya atılıyor, ben şaşıyorum. Spor olsun, dostlar alışverişte görsün diye alınmış bir şey değil bu. Türkiye’nin dostunun bundan sevinmesi, Türkiye’nin düşmanının da bundan korkması gerekiyor. Adı üstünde, bir savunma sistemi. Türkiye bunları kullanarak kimseye saldırmayacak. Biri saldırmaya cüret ederse diye, savunma amaçlı olarak bu sistemi kuruyor. Türkiye topraklarında bir İncirlik Üssü var. Yarın öbür gün oraya bir taarruz olduğunda onu da koruyacak. Müttefiklerimizin de sevinmesi lazım.
ABD, TÜRKİYE’YE KARŞI TEK BİR ŞEY UYGULAYAMAZ
Burada CAATSA’yı konuşmamız gerekiyor. İddiaların temel dayanağı, yaptırımlara karşı Türkiye ve ABD’nin bir ara yol bulmaya çalışması olabilir mi?
Herkes CAATSA yaptırımlarından bahsediyor. Ben katıldığım bir televizyon programında sordum, “Arkadaş bunları söylüyorsun da açıp okudun mu?” “Okumadım” diyor. Öyle bir hava yaratılıyor ki sanki Türkiye’ye Amerika tarafından ambargo uygulanacak.
Uygulanmayacak mı?
Yok böyle bir şey. CAATSA yaptırımı 12 madde. En az beşini uygulayacak Amerikan Başkanı. Tamamen gerçek ve tüzel kişilerle ilgili. Türkiye’ye dair tek bir şey uygulayamaz. Türkiye’nin Rusya’yla iş yapan bir şirketine, o şirketin yönetim kurulundaki bir şahsına “Amerika’daki parana el koyarım, hesap açamazsın, Amerika’ya giremezsin, Amerikan Eximbank’ından kredi alarak iş yapamazsın” şeklinde bir yaptırım uygulanacak. Bunun devletle bir ilgisi yok.
Sonuçları açısından rahip Brunson krizi gibi bir ekonomik çalkantı yaşanır mı?
Uzaktan yakından alakası olmayan bir şey. Öyle bir yansıtılıyor ki sanki Türkiye’ye toptan bir ambargo uygulanıyor, tüm Türkiye’ye ekonomik yaptırımlar geliyor, Türk bankaları bu sisteme dahil edilecek... Böyle bir şey yok, yangına körükle gitmenin de anlamı yok.
CAATSA’YI TÜRKİYE KARŞITLARI DİLLENDİRİYOR
Peki ne olacak?
CAATSA yaptırımı 12 maddedir. Amerikan Kongresi söz konusu şirketleri ve kişileri listeye koyup Amerikan Başkanı’nın önüne koyacak. 12 maddeden hangi beşini uygulayacağına karar verecek. O kişiye ve o şirkete sadece... Hiçbir şekilde orada adı yazmayan bir kişiye, kuruma değil. Kaldı ki orada bir madde daha var: Eğer Amerikan Başkanı ulusal güvenlik gerekçesiyle belgelendirerek bu şirket ya da kişiye yaptırımların uygulanmamasını düşünürse kongreye bunu bildirir, 180 gün askıya alır. Altı ayın sonunda bir daha askıya alabilir. Trump’ın Sayın Cumhurbaşkanı ile G-20 zirvesinde yaptığı görüşmede dile getirdiği cümle o kadar önemli ki. “Türkiye’ye Obama döneminde bir haksızlık yapıldı” diyor.
Bu cümle bir işaret miydi?
Trump’ın önüne görüşmeden önce bilgi notları konuluyor. O bilgi notları içinde tıpkı Brunson krizinde olduğu gibi çok sert bir tutum içinde olmasını, “S-400 katiyen alınmasın” demesini öneren bilgi notları da var. Anlaşılan bilgi notları içinde gerçekten adil yaklaşması gerektiğini, Türkiye’ye haksızlık edildiğini, bir hava savunma sistemine ihtiyaç olduğunu, bunun için ilk ABD’nin kapısını çaldığını, sistemlerin verilmemesi üzerine Rusya’yla görüştüğünü, CAATSA yaptırımları daha devreye girmeden bu işin bittiğini anlatan bilgi notu da var. Şimdi Amerikan Başkanı da bakıyor. Türkiye gibi bir ülkeden bahsediyoruz. Bu Amerika’nın müttefiki mi? Evet. ABD’nin yurtdışındaki üslerinden, NATO tesislerinden biri bu topraklarda bulunuyor mu? Evet. NATO’da en kuvvetli ikinci orduya sahip mi? Evet. NATO’nun her türlü beşinci madde dışı operasyonlarında 1996’dan beri yer alıyor mu? Evet. Ee! Ne dedi, “Biz Türkiye’ye haksızlık ediyoruz...” 1990’dan bu yana tarihçesine baktığınız zaman parası ödenmiş silahlar bile Amerikan Kongresi’nin aldığı kararlarla şarta bağlandı. Patriot’un alımı da defalarca engellendi. Ee! Ne yapsın bu devlet?
CAATSA’yı kimler bu kadar diline doluyor peki?
CAATSA’yı kasıtlı olarak ABD içerisindeki Türkiye karşıtları dillendiriyor. Kim onlar? Birincisi FETÖ... Kongre’de her gün koridorları aşındırıyor. Türkiye’ye karşı her türlü operasyonun, her türlü yaptırım hazırlığının arkasında FETÖ’cüler var. Artı Türkiye’nin bağımsız dış politikasından, alışık olduklarının dışında bir söyleme ve etkinliğe sahip olmasından hazzetmeyen birtakım gruplar var. Türkiye’nin geleneksel olarak hasmı olan birtakım lobiler... Bütün bunlar bir araya geliyorlar, bu CAATSA yaptırımlarının üzerine büyük bir büyüteç koyarak hiç olmadığı şekilde ortalığı velveleye veriyorlar. Yasa, ABD’nin düşmanlarından bahsediyor, sen bir müttefik ülkeye düşman diyorsun. Böyle bir ortamda bir de F-35’miş, Doğu Akdeniz’miş, başka tasarıları da birtakım kişiler yine arkalarına aynı çevreleri alarak ısıtıyorlar.
ÖDÜNÇ SİSTEMLERLE TOPRAKLARINIZI KORUYAMAZSINIZ
S-400’lerin Akıncı Üssü’nden Türkiye, Yunanistan, Doğu Akdeniz, Suriye, Irak ve İran’ın bir bölümündeki hava hareketliliğini saptayabileceği konuşuluyor. Basitçe anlatır mısınız, bu coğrafyada hangi risklerle karşı karşıyayız da S-400 ile üstesinden geleceğiz?
Buradan baktığınızda ne görüyorsunuz... Bir köprü, onun yanında bir köprü daha. Bizim bu köprülerin yanında hava savunma sistemlerimiz var, üç kilometreye etkili. Türkiye’nin bir hava savunma sistemi yok. Yani bizim semalarımız, bizim savaş uçaklarımız tarafından korunuyor. Modern savaş tekniğinde demode bir şey. Sen henüz kendi hava sahanın çok ötesindeyken, sana dönük bir hedefi yüksek radar teknolojisiyle tespit edeceksin ve mümkünse henüz hava sahana girmeden imha edeceksin. Bu teknoloji bizde yok. Çok çok zor zamanlarda NATO ülkeleri, işte Hollanda, Almanya getirip kuruyorlar. Türkiye gibi böyle bir coğrafyadaki bir ülkenin ödünç sistemlerle kendi topraklarını koruması mümkün değil. Biz bu sistemle Edirne’den Hakkâri’ye, Trabzon’dan Mersin’e kadar karasularımızda her türlü bize dönük düşmanca hareketi bertaraf edebileceğiz. Evvela caydırma imkânına sahip olacağız.
NİTELİKLİ DOLANDIRICILIK
F-35’lerin ödemesinin bir bölümü yapıldı, askerlerimiz eğitildi, dördü teslim edildi. Bazı parçaları Türkiye’de üretiliyor. Gerisi gelir mi, gelmezse güvenlik açısından bir sıkıntı yaşanır mı?
Bir kere bu sistem Amerika’nın malı değil. Çokuluslu bir konsorsiyum tarafından en başta yapılan toplantılardan sonra varılan mutabakatla oradaki kurallara göre üretilen ortak bir ürün. Düşünebiliyor musunuz, diyorlar ki “Bir fabrika kuracağız. Sen bu fabrikada ürünün şu parçasını üreteceksin. Başkaları da başka parçalarını üretecek. Sonra ben size ihtiyaçlarınız noktasında eşit miktarda bu ürünü vereceğim.” Düşünün, bir ülke olarak bunun için tezgâhlar kuruyorsunuz, mühendisler istihdam ediyorsunuz ve o ürünün önemli parçalarını siz üretmeye başlıyorsunuz. 1.5 milyar dolar da şimdiden alacağınız uçaklar için para vermişsiniz. Bir noktada biri diyor ki, “Ben baştan sana böyle demiştim ama vermeyeceğim.” Sayın Cumhurbaşkanı “Bunun adı gasptır” dedi. Ben daha ötesine gitmek istiyorum, “Nitelikli dolandırıcılık” diyorum. O yüzden en doğrusu Amerikalıların böyle bir endişesi varsa ki ben üfürme olduğunu düşünüyorum, müşterek bir komisyon kurulsun ya da NATO bir heyet göndersin. Ya Ruslar korkmuyor bundan, siz niye korkuyorsunuz, ben bunu anlamıyorum. F-35 de o zaman Rusların bilgisini çalabilir. Anlamış değilim.
MESELE SIR DEĞİL TAMAMEN RANT
F-35 savaş uçaklarının verilmemesiyle ilgili temel argüman S-400’ün radar ve elektronik sistemlerinin F-35’in birtakım sırlarını çalarak Moskova’ya vermesi...
Bu iddia ortaya atıldığında Türkiye, ortak bir komite kurmayı teklif etti. Trump, “Fena fikir değil” dedi. Sonra bu çevreler bunu engellediler. Kaldı ki, bu sistemler Suriye’de var mı? Var. İsrail’de F-35 var mı? Var. İsrail F-35’leri Suriye’nin üzerinden uçuruyor mu? Uçuruyor. İsrail’deki F-35’ler, Suriye’deki S-400’lerin radarlarına girmek suretiyle bir şeyleri çalamıyor da Türkiye’deki nasıl çalsın? Tamam sen yaklaşmıyorsun, o zaman NATO kursun bir komisyon. NATO Genel Sekreteri’ne bu teklif gittiğinde de bakıyor ki ABD bunu istemiyor, “Evet” diyemiyor. Bu mesele ne F-35’in sırlarıyla ne ABD’nin bölgedeki stratejik üstünlüğünü kaybetmesiyle ilgili.
Neyle ilgili o zaman?
Rantla ilgili. Dünyada 500 milyar dolarlık bir silah pazarı var. Pazarın yüzde 60’ı ABD’nin elinde. Bu silahları bir sefer satılan silah olarak düşünmeyin. Yedek parçasından bakım hizmetine her biri için para veriyorsun. Böyle bir ortamda ABD’nin hava savunma sistemlerinden caydırıcılık itibarıyla en az 3-4 kat daha kuvvetli olan bir sistemi, bir NATO ülkesi satın alıyor. Sistem buraya kurulduğunda ve etkin olduğu gözlendiğinde başka ülkeler de başka sistemleri almaya girişecekler. Mesela Çin’in sistemlerini alacaklar. ABD Başkanı’nın ağzından bile Çin telefon markalarına başlatılan savaş var mı? Var. “Bu firma kişisel sırları Çin istihbaratından saklamıyor” diyor. Yahu Allah’tan kork. Ben bir e-mail atsam önce Amerika’ya, sonra attığım kişiye gidiyor. Evvela kendine dönüp bakman lazım. Çin’in telefon markasına, Almanya’nın arabasına karşı yürütülen mücadelenin arkasında ne varsa, Amerikalı olmayan silah sistemlerine karşı yürütülen mücadelenin arkasında da o var. Dünyada en kirli işler silah ve enerji firmaları tarafından yürütülür. Bunların müttefikleri de kendi içlerindeki derin devlettir. O derin devlet ne Amerikan başkanını tanır ne Kongre’yi... Bir bakarsınız o derin devlet içinde Amerikan Başkanı “Çekilin Suriye’den” demesine rağmen, kılını kıpırdatmayan CENTCOM’a bağlı Suriye’deki Amerikalı komutan çıkar. Bir bakarsınız o derin devlet içinde Amerikan Başkanı “Adamlar doğru söylüyor” demesine rağmen kılını kıpırdatmayan, FETÖ’yü Pensilvanya’da tutmaya devam eden Adalet Bakanlığı içindeki bir bürokrat çıkar. Bunlar bir network’tür. Yıllardır ciddi paralar vererek, bürokratları da kongre üyelerini de satın almışlardır.
Öyleyse korkmamız gereken derin devlet...
Onlar bizden korksun. Daha ne yapsınlar? Darbe organize etti adam, Türk milleti dimdik durdu. Onlar korksun, bir daha da teşebbüs etmesinler.
İpek Özbey - Prof. Dr. Çağrı Erhan
DOĞU AKDENİZ İÇİN YENİ MASA KURMAMIZ LAZIM
Libya 6 Türk vatandaşını alıkoydu, iki günde bırakmasıyla bunalımın aşıldığını söylemek olası mı? Yoksa Libya’daki kapışma derinleşir mi?
Arkasında daha derin bir mesele var, o da Doğu Akdeniz... Libya demek, Doğu Akdeniz dengeleri demektir. Bugün hiç fark etmediğimiz ama ileride çok çok önemli hale gelecek bir ülke Libya. O yüzden bunu kimin konuşturduğuna bakmak lazım. Doğu Akdeniz’in yeni dünya düzeninin satranç tahtalarından biri olacağını düşünüyorum.
O tahtada hangi taşa oynanmalı?
Türkiye bir defa her şeyden evvel çok vakit kaybetti. Son üç yıldır, FETÖ belasından kurtulmaya başladıktan, Silahlı Kuvvetler’den bu pislikler çıktıktan sonra biraz kendine gelmeye başladı. Türkiye’nin burada doğrudan egemenlik haklarından doğan hakları var, devlet olmasından kaynaklanan hakları var. Fakat zamanında bunun için gerekli önlemler alınamamış.
Yani o dönemde FETÖ bizi Doğu Akdeniz’de zayıflattı, öyle mi?
Tamamen gözlerimizi kapatmışlar, yapmamız gereken her şeyi engellemişler. Türkiye’nin rakipleri ne istiyorsa ona göre hareket etmişler. Biz bu alanda değilken bizim dışımızdaki herkes Doğu Akdeniz Enerji Forumu diye bir şey kurmuş, elin Fransa’sı bile eklemlenmiş. Biz bu masaya oturduğumuzda önümüze düşecek pay çok az. O masanın yanına yeni ortaklarla yeni bir masa kurmamız lazım. O masadan kalkıp gelmek isteyen gelsin. Bizim masamıza gelecek birçok Doğulu ve Batılı şirket var. Türkiye üç yıldır yapılması gerekeni yapıyor, emin olabilirsiniz.
ABD-İRAN GERİLİMİ: TWEET’İ SİLERSİN DE FÜZEYİ GERİ ALAMAZSIN
İran, “Canımız ne kadar isterse o kadar uranyum üreteceğiz” açıklaması yaptı. Trump da Twitter’dan “Tehditlerine dikkat et İran. O tehditler daha önce kimseyi acıtmadığı kadar dönüp seni acıtabilir” karşılığını verdi. Bir İran-ABD savaşı çıkar mı?
Trump, Ortadoğu’da çatışmaya girme niyetinde olan bir başkan değil. Açıkçası doğrudan Irak’ta olduğu gibi geniş çaplı askeri harekâta kalkışma niyeti olduğunu düşünmüyorum. Olsa olsa bir gerilim yaşanırsa, daha önce Sudan’da, Suriye’de yaptığı gibi uzaktan güdümlü füzeleri harekete geçirebilir. Bu gerilim, en fazla İran’daki rejimin işine yarıyor. Amerikalılar da bunun farkındalar. 1979’dan beri burada anti-demokratik bir rejim var. İran-Irak savaşından, arkasından Irak’ın Kuveyt’i işgali sonrasında Irak-ABD savaşından, İsrail ile didişmeden, Clinton’ın çifte çevreleme politikası ve yaptırımlardan beslenmiş. Bütün bunlar “Bakın biz o kadar önemli bir ülkeyiz ki Amerika bize sürekli yaptırım uyguluyor. İçimizde de birileri bunlara hizmet ediyor” diyerek rejimi daha da sertleştirmiş ve konsolide olmuşlar. İran uzun yıllardır bu oyunu oynamayı iyi öğrendi ama şimdi ateşle oynuyor. “Nükleer zenginleşmeyi arttırırız” diyor. Karşı tarafın nabzını ölçüyor. Hangi noktada tweet atacağına bakıyor. Şunu bilmesi lazım, bir saldırı olduğunda attığın tweet’i silersin de yolladığın füzeyi geri almana imkân yok. Mutedil davranması gerekiyor İran’ın. BM ile yaptığı anlaşmadan sadece ABD çekildi. 5+1’in biri gitti, beşi orada duruyor.