A.A
Oluşturulma Tarihi: Ağustos 11, 2008 10:39
Hacettepe Üniversitesi (HÜ) Tıp Fakültesi Öğretim Üyesi ve Türk Neonatoloji (Yenidoğan Bebek) Derneği Başkanı Prof. Dr. Murat Yurdakök, “2004'te yapılan bir çalışma sonucuna göre, 24'ü üniversite hastanesi olan 26 merkezde vücut ağırlıkları 2000-2500 gram bebeklerin yüzde 7'si, 1500-2000 gramların yüzde 12'si, 1250-1500 gramların yüzde 14'ü, 1000-1250 gram olanların yüzde 20'si, 750-1000 gram olanların yüzde 42'si, 500-750 gramların yüzde 60'ı kaybedilmiştir” dedi.
Prof. Dr. Yurdakök, Türkiye'de “her yıl doğan yaklaşık 1.3 milyon bebekten, en az 130 bininin düşük doğum ağırlıklı ve bu bebeklerin üçte ikisinin prematüre olduğunu” bildirdi.
Murat Yurdakök, Neonatoloji (Yenidoğan Bebek Hastalıkları) alanında 1970'li yıllarda başlayıp 1990'lı yıllarda hızlanan bilimsel ve teknolojik gelişmelerle çok küçük prematüre bebeklerin yaşatılmasının mümkün hale geldiğini kaydetti.
Yenidoğan bebeklerin yaşatılabilmesi için, bebeğin organlarının yeterince oluşması gerektiğini ifade eden Yurdakök, Amerikan Pediatri Akademisi'nin, gebelik yaşları 23 haftanın veya doğum ağırlıkları 400 gramın altında olan bebeklerin doğumdan sonra yaşatılmaya çalışılmamasını önerdiğini anlattı. Yurdakök, bu sınırın bazı Avrupa ülkelerinde 500-600 gram olduğunu belirterek, “Bebek küçüldükçe sıklıkları ve şiddetleri artan beyin içi kanamalar ve beyin dokusundaki zedelenmeler sinirsel sakatlıkların başlıca nedenidir. Böyle bebeklerde kandaki oksijen düzeyleri normal düzeylerde bile olsa göz diplerinde körlüğe kadar gidebilen değişiklikler olabilmekte; ağır işitme bozuklukları görülebilmektedir” diye konuştu.
ÇOĞUL GEBELİKLERDE PREMATÜRE RİSKİ
Prof. Dr. Yurdakök, son yıllarda “tüp bebek” gibi yardımcı üreme tekniklerinin fazla kullanılması sonucunda çoğul gebeliklerin erken doğum riskini artırdığını belirterek, “Bu da ölme ve yaşam boyu ağır sakatlıklara sahip olacak bebeklere neden olmaktadır” dedi.
Türkiye'de küçük prematüre bebeklerin bakımı konusunda yeterli bir alt yapının olmadığını savunan Yurdakök, çoğul gebeliklerin doğumlarının, yalnız çocuk hekimlerinin değil, konularında deneyimli çocuk nörolojisi, göz hastalıkları, odyoloji (işitme), fizik tedavi ve diğer uzmanlarının bulunduğu yerlerde yaptırılması gerektiğini söyledi.
Yurdakök, çoğul gebeliklerde ikiz bebeklerde genellikle önemli bir sorun görülmezken, üçüz bebeklerin çoğu kez gebeliğin 32. haftasında doğduğuna dikkati çekerek, rahim içindeki fetus sayısı arttıkça bu sürenin daha da kısaldığını dile getirdi.
Birkaç küçük prematüre bebeğin yaşatılmasının da hastanelerin büyük başarısı olarak zaman zaman medyada yer almasını eleştiren Yurdakök, şunları kaydetti:
“Reklam endişesi ile olay bir yarışa dönüştürülmektedir. Böylece her kurum, hekimleri hayrete düşüren, kendi 'mucize bebeğini' ya da 'parmak çocuğunu' medyada sergilemeye çalışmaktadır.
Herkes 'yaşattığınız en küçük bebek ne kadar?' diye sormakta, sanki yaşatılan en küçük bebek, o kurumun bilimsel niteliğini yansıtıyor sanılmaktadır. Doğumlardan sonra bebekler yanyana sıralanmaktadır. Bunun ardından her şey unutulmakta, bu çocukları ne gibi tehlikelerin beklediği merak bile edilmemektedir. Bebekler büyüdükçe ortaya çıkan büyük ya da küçük sakatlıklarla aile başbaşa bırakılmaktadır.”
Yurdakök, yaşatılan ileri derecede prematüre bebeklerin daha sonraki yıllardaki durumları hakkında yurt dışında yapılan bir çalışmada, İngiltere ve İrlanda'da 1995'te doğan, gebelik yaşları 25 hafta veya altında olan ve yaşatılabilen 308 bebeğin, 6 yaşlarında değerlendirmeye alındığını söyledi. Çalışmaya göre, gebelik yaşları 22 hafta olan bebeklerin sadece yüzde 1'i, 23 haftalıkların yüzde 11'i, 24 haftalıkların yüzde 26'sı ve 25 haftalıkların yüzde 44'nün taburcu edilebildiklerini anlatan Yurdakök, “Yaşayan bebekler 6 yaşlarına ulaştıklarında gebelik yaşları 22 hafta olan bebeklerden hiçbirinin sağlıklı olmadıkları görülmüş; bu oran 23 haftalık doğanlarda yüzde 1, 24 haftalıklarda yüzde 3, 25 haftalıklarda yüzde 8 olarak saptanmıştır” diye konuştu.
Yurdakök, prematüre bebeklerde, akciğerlerinin gelişmemesine bağlı olarak kronik akciğer hastalığının da görülebildiğini ifade ederek, yaşamın birinci ayının sonunda doğum ağırlıkları 750 gramın altında olan bebeklerin yüzde 90-100'ünün, 750-1000 gram olanların yüzde 50-70'inin, 1000-1250 gram olanların yüzde 30-40'ının oksijene bağımlı olduklarını, bu bebeklerin eve oksijen hatta solunum cihazı desteği ile gitmeleri gerektiğini kaydetti.
“TÜRKİYE'DE DOĞUMLARIN BEŞTE BİRİ EVDE”
Yurdakök, Türkiye'de doğum yapan kadınların üçte birinin doğurdukları bebeklerin vücut ağırlığını bilmediğini ifade ederek, doğum ağırlığını bilenler arasında doğurduğu bebeğin 2 bin 500 gramın altında olduğunu belirtenlerin oranının yüzde 11 olduğunu dile getirdi.
Türkiye'de, “her yıl doğan yaklaşık 1.3 milyon bebekten, en az yüzde 10'unun, yani 130 bininin düşük doğum ağırlıklı (yani doğduklarında 2.5 kilogramın altında)” olduklarını belirten Yurdakök, genellikle düşük doğum ağırlıklı bebeklerin üçte ikisinin prematüre olduğunu söyledi.
Yurdakök, “Buna göre ülkemizde her yıl 85 bin prematüre bebek doğmaktadır. Bunların ne kadarının yoğun bakım gerektiren küçük prematüreler olduğunu bilmiyoruz. Ancak diğer ülkelerde yapılan çalışmalarda doğan bebeklerin yüzde 2'sinin vücut ağırlıklarının bin 500 gramın altında olduğu göz önüne alınırsa, her yıl vücut ağırlıkları bin 500 gramın altında olan ve yeni doğan yoğun bakım ünitelerinde bakılmaları gereken 26 bin küçük prematüre bebek doğmaktadır” diye konuştu.
Tükiye'de, prematüre doğan bebeklerin kaçının yaşamını yitirdiğinin bilinmediğini dile getiren Yurdakök, şunları kaydetti:
“Türk Neonatoloji Derneği'nin 2004 yılında yaptığı değerlendirmede, 24'ü üniversite hastanesi olan 26 merkezde vücut ağırlıkları 2000-2500 gram bebeklerin yüzde 7'si, 1500-2000 gramların yüzde 12'si, 1250-1500 gramların yüzde 14'ü, 1000-1250 gram olanların yüzde 20'si, 750-1000 gram olanların yüzde 42'si, 500-750 gramların yüzde 60'ı kaybedilmiştir.
Büyük merkezlerin dışında doğan bebekler arasındaki ölüm oranlarının çok daha fazla olduğu zaten bilinen bir gerçektir.”
Yurdakök, Türkiye'de doğumların beşte birinin de evlerde yapıldığını, doktor ya da hemşire yardımı olmadan yaptırılan doğumların oranının yüzde 17 olduğunu belirterek, “Başka bir deyişle ülkemizde her yıl en az 250 bin bebek evlerde, sağlık personelinin yardımı olmadan doğmaktadır” dedi.