Oluşturulma Tarihi: Kasım 29, 2004 00:00
Osmanlı İmparatorluğu’nun ilk yıllarında, Orta Avrupa’nın en önemli krallığı Lehistan- Lituanya Krallığı’ydı. 15. yüzyılın başında, Polonya şövalyelerinin Kosova Muharebesi’ne Sırp saflarında katılmasıyla, ilk Osmanlı- Polonya karşılaşması gerçekleşti.Her ne kadar birçok savaşta karşı karşıya geldilerse de iki devleti birbirine yaklaştıran ticari ilişkiler oldu. Hatta daha sonraları Macarlar, Osmanlılar karşısında, Lehistan kralından yardım istediyse de Lehistan kralı bunu reddetti ve Sultan I. Mehmet Çelebi’ye iki sefir göndererek, aralarındaki resmi ilişkiyi başlattı. Kanuni Sultan Süleyman döneminde, iki ülke arasındaki ilişkiler öyle güçlü ve dostaneydi ki, 1533’te ‘’ebedi ahitname’’ imzalandı. Bunda özellikle Sultan Süleyman’ın eşi Lehistan Ukraynası’ndaki bir kasabada yaşayan fakir bir papazın kızı olan ve sonradan Hürrem Sultan adıyla anılacak olan Rokselana’nın payı büyük.17. yüzyılın başında, iki devlet arasında ilişkiler bozulur. Bunun nedeni, Kozaklar’ın krallarının emirlerine karşı gelerek, Osmanlı topraklarına saldırmaları olur. Osmanlılar ve Lehler arasındaki bazı savaşlar sonunda tekrar barış antlaşması imzalanır. Lehistan, 1773- 1793 yılları arasında, üç kez parçalanır. Üçüncü ve son bölünmede, Rusya, Polonya topraklarına girer. Prusya, Rusya ve Avusturya arasında paylaşılan Lehistan bağımsız devleti sona erer ve Polonya 123 yıl boyunca haritalardan silinir. Lehistan’ın bütün diplomatik çabalarına rağmen, o günkü siyasi koşullar nedeniyle, Osmanlılar, herhangi bir müdahalede bulunamasalar da devrin devletleri arasında Polonya’nın işgalini kabul etmeyen bir tek Osmanlılar olur. Hatta bununla ilgili bir anekdot da şöyledir: Sultan sarayında yapılan resmi törenlerde Lehistan elçisi için boş bir koltuk bırakılırmış. Padişah, yabancı diplomatları kabul ettiğinde her defasında, imalı bir şekilde, Lehistan elçisinin nerede olduğunu sorar ve bunun üzerine sadrazam da, padişahın kulağına eğilerek fısıldarmış gibi, ancak herkesin duyacağı bir şekilde, şunları söylermiş: ‘’Sultanım, Lehistan elçisi yoldadır. Ancak yollardaki müşkülat yüzünden gecikmiştir...’’OSMANLI’NIN DESTEĞİLehistan’ın haritadan silinmesi, Osmanlı’nın tehlikeli komşularının güçlenmesine neden olur. Bağımsız bir devletten yoksun olan Polonyalılar’a, Osmanlılar dostça ve bir müttefik gibi davranırlar. 1774’te Küçük Kaynarca Antlaşması’na göre, Polonyalı göçmenlerin Rusya’ya iadesi maddesini Osmanlı devleti hiçbir zaman uygulamaya koymamış hatta Polonyalı siyasi göçmenlerin İstanbul’da örgütlenmelerine göz yummuştu. Özgürlük mücadelesi devam etmektedir. Sürgündeki Prens Adam Czartoryjski, Paris’te kurduğu Polonya Milli İhtilal Hükümeti’nin başkanı ve aynı zamanda Polonya’nın vatanperver şair, prens, general ve yazarlarından oluşan bu siyasi göçmen birliğinin de önderidir. Sürgündeki bu Polonya hükümeti, Ruslarla arası gergin olan Osmanlı’ya elçi olarak iki general yollar; Czajkowski ve Zamojski. Bu sırada, İstanbul yakınındaki bir çiftlikte kalan ve Karaköy’deki St. Benoit okulunun kurucuları olan Lazaryen misyoner rahipleriyle bağlantıya geçerler. Misyonerlerin temin ettiği paralarla, Polonya’da esir düşen ve Rus ordusundan kaçan askerler kurtarılır ve rahiplere ait topraklara yerleştirilir. Bunların yanısıra, sarayla temas halinde olan Prens Czartoryjski, işçi ve başıboş Polonyalılar’ı da buraya toplar. İşte, 1842’de Türkiye’deki Polonya kolonisi, bir zamanlar çingenelerin konakladığı yer olması nedeniyle ‘’Çingene Konağı’’ olarak bilinen yerde, Prens Adam Czartoryjski’nin kararıyla kurulur ve onun adını alarak, ‘’Adam’ın Tarlası’’ anlamına gelen Adampol olarak anılmaya başlanır. Bu Polonyalı askerlerden Sultan’ın Kazakları ile Sultan’ın Dragonları olmak üzere iki askeri alay kurulur. Polonya vatanperverlerinden oluşan Sultan’ın Kazakları, 1853’te, Osmanlı İmparatorluğu ile Ruslar arasında başlayan Kırım Savaşı’nda yer aldılar. Bu savaşın kazanılması Polonya’nın da kurtuluşunu sağlayacaktı. Savaştan önce, Prens ailesinden Michal Czajkowski, Müslümanlığı kabul eder ve ‘’Mehmet Sadık Paşa’’ adını alarak, padişah fermanıyla, Polonya lejyonunun kumandanı olur. Ruslar’a karşı kahramanca dövüşen birliğine padişah tarafından nişan sancağı verilir. Ancak galibi olmayan Kırım Savaşı’ndan sonra, alay feshedilir ve Polonyalı özgürlük savaşçıları geçici olarak yerleştikleri Adampol’e ailelerini de getirterek, bu topraklarda tarımla uğraşmaya başlarlar. 1. Dünya Savaşı’nda köyde ekonomik kriz vardır. 1918’de Polonya’nın özgürlüğünü kazanmasıyla, siyasi göçmenlerin bir kısmı ülkelerine geri döner ve Türkiye’de ancak birkaç yüz Polonyalı kalır. Bunlardan 200’ü Polonezköy’de, küçük bir kısmı da İstanbul’da yaşar. Köy Polonezköy adını resmen 1923’te alır.Köyün tarımdaki başarısı
Atatürk’ün dikkatini çeker ve 1937’de köyü ziyaret eder. Köylüler, kendisini eski bir Polonya geleneÄŸiyle karşılayarak ekmek ve tuz sunarlar. Atatürk, ziyafet sırasında, neÅŸelenir ve Polonya danslarını görmek ister. Adampollü çalgıcılar keman ve akordeonla ‘’Karakovlu’’ dansını çalarlar ve Atatürk daha sonra bu dansı yapan genç kadınla tango yapar. Köyde birkaç saat geçiren Atatürk, bir ara Josef Dochoda’nın evinde dinlenir. Bu ziyaretin ardından, halkın Türk tabiyetine geçebilmesi için giriÅŸimde bulunulmasını emreder. 1938’de de köyde yaÅŸayanların hemen hemen tümü Türk vatandaÅŸlığı hakkını kazanır. Â
button