Politikacımız ABD'ye hazırlanmadan geliyor

Güncelleme Tarihi:

Politikacımız ABDye hazırlanmadan geliyor
Oluşturulma Tarihi: Eylül 02, 2002 00:00

Kemalettin Tuğcu bizim kuşağımızın en önemli çocuk romanları yazarıdır.Onun ‘‘Köprüaltı Çocukları’’nı bilmez bilgi çağının çocukları; ‘‘Kimsesiz Çocuklar’’ı, ‘‘Devlet Kuşu’’nu, ‘‘Hissiz Adam’’ı bilmedikleri gibi. Acımasız yoksullukla büyüyen Ömerler, bir bakarsınız doğruluk, azim ve çalışkanlıklarıyla romanın sonunda örnek birer zengin olmuşlar. Kimseyi ezmeden, banka hortumlamadan, yalakalık yapmadan, bileklerinin gücüyle ve de ak alınla. Sahir Erozan'ın Amerika'daki inanılmaz başarı öyküsü de sanki merhum Tuğcu ustamızın yeni bir romanı. Sahir Erozan, Atatürk'ün yakın dostu, ünlü dilci, yazar, siyaset adamı ve ‘‘Yıl 1919, Mayısın on dokuzu-Kızaran ufuklardan kaldırıyor başını’’ mısralarının yazarı Dağıstan kökenli şair Celal Sahir Erozan'ın torunu. Halası Berin Nadi Erozan, annesi Ayla, babası ise merhum Türkay Sahir Erozan. Celal dedesinin babası İsmail Hakkı Paşa saray komutanı ve Yemen valisi, annesi Nüzhet Hanım ise Osmanlı İmparatorluğu'nun ilk kadın oyun yazarı. Babası merhum Türkay Erozan İTÜ'nün eski öğretim üyelerinden. Yanya kökenli anne Ayla'nın adını başkentliler unutulmaz Barikan'la tanır. Bodrum'u da ilk keşfedenlerdendir güzel, çalışkan, sanatsever, yaratıcı iş kadını Ayla Erozan. Her açtığı yere ‘‘Maça Kızı’’ imzasını atmasının nedeni, o zamanki kıvırcık siyah saçları. Bodrum'un merkezinde başlayıp Gümbet, Torba, Gölköy'de devam eden dünün ‘‘Maça Kızı’’ pansiyonları bugün Göltürkbükü'nde yine aynı adla, yine elit yoğun lüks otel. Ancak bu kez yalnız değil Ayla Erozan, yap-işlet-devret sistemiyle işlettiği oteline oğlu Sahir''i yarı yarıya ortak etmiş. İşte bu Sahir, İngilizce bilmeden gittiği Yeni Dünya'da bulaşıkçılıktan dolar milyonerliğine gelmiş, hatta ‘‘Amerikalı Türk’’ olarak başkan danışmanı bile olmuş. İşte size Kemalettin Tuğcu'nun en son romanı. Geleceğin Sahir'i olmak isteyenler, siz de kendi romanınızı yazın.Clinton büyük Türk dostu ve devasa bir bilgisayar- Clinton gerçek anlamıyla yakın ahbabımdır, son Türkiye seyahatinde daha da yakınlaştık. O gerçekten normalin dışında bir insan, yürüyen devasa bir bilgisayar. Adamın önündeki dosyaları görseniz, her biri yüzlerce sayfa ve devamlı okuyor. Boş okumuyor, bunları aklında tutup insanlara referans noktaları veriyor. Michael Jordan basketbolde ne ise Clinton da politikada aynı. Türkiye seyahatinin planlaması için 6 ay uğraştım, onun danışman timindeydim... Onun bir yere gitmesi öncesinde en az 100 kişi olayı organize ediyor. Duracağı yerden televizyon konuşmalarında arkasında görünecek manzaranın planlamasına kadar. Her şey televizyona göre ayarlı, en rahat edeceği yerde konuşacak. Her şeyin en kötü ihtimaller dahil senaryoları milimine kadar hazırlanıyor. Bunun yanı sıra imaj danışmanları da giyecekleri konusunda sürekli bilgi verirler... Clinton bugünkü ve yarınki dünya için Türkiye'nin önemini biliyordu, kesinlikle Türkiye'siz bir dünya düşünmezdi.ABD’ye gelirken ne diyeceğini bilmek gerek- Türkiye'den gelen siyasetçilerin çoğu Amerikan düşünme tarzının tersine hareket ediyor. Buraya gelince nereye koşturacağını şaşırıp beş dakika fikir üretmeye çalışıyorlar. Halbuki gelmeden önce buradaki kamuoyunu yokla, insanların ne beklentileri var, git gazetelerle, TV kanallarıyla, politikacılarla konuş. Topladığın mesajları gelecek devlet adamına ver, o da buna göre hazırlansın, bizim Clinton'a yaptığımız gibi. Gerçi bu konuda Türkiye yalnız değil, İsrail lobisinden çok önemli arkadaşım geçenlerde yemekte bir olay anlattı. ‘‘Sahir güleceksin, bizimkilerin Amerikan politikasında büyük tecrübe sahibi ama, Şaron biraz önce uçaktan arayıp Başkan'la ne konuşulacağını sabah kahvaltısında kararlaştıracağını söyledi’’ dedi. Amerikan politikasında ilk öğrendiğim şey, birinin karşısına gitmeden önce ondan ne isteyeceğimi cümlelerle hazırlamam gerektiği oldu.İlk işim bulaşıkçılıktı birden gözlerim yaşardı- Doktor olan Yener amcam Baltimor'da oturuyordu, John Hopkins Hastanesi'nde şimdi başında olduğu patoloji bölümündeydi. Ona yakın olsun diye Washington'da oturmaya karar verdim, Georgetown'da bir lisan okuluna yazıldım. Okuldaki arkadaşlarımdan birinin babasının özel uçağı bile vardı ama, o yine de kafeteryada çalışıyordu. Bir gün beni de çalıştığı Mariot yönetimindeki kafeteryaya götürmesini istedim. Bulaşıkhanede buldum kendimi. Bir müddet sonra önümde belki 50'den fazla yağlı tabak birikti. Bir yandan da yanımdakini takip edip nasıl yıkandığını öğreniyorum. Oradan kafeterya da görünüyor; bir baktım ki okuldan tanıdığım birkaç kız oturuyor. Birdenbire gözlerim yaşlarla doldu, ne yapacağımı şaşırdım. Saatine 3.25 dolar alıyordum, bu işi yapmak zorundaydım. Hafta sonu olduğumda 80 dolar tutan haftalığımı verdiklerinde kendimi dünyanın en zengin adamı hissettim.Siparişi geciktirince garsonluktan atıldım- Okuldaki rehberim beni Hilton'da personel müdürü olan bir yönetici arkadaşına gönderdi. Ertesi gün heyecanla yeni işime başlamak için otele gittim, her şeyi de biliyorum ya. Daha az dinleyip, daha çok konuşan bir düşünce yapısıyla gitmişim oralara. Şef elindeki ufacık mönüden bana neyin ne olduğunu gösteriyor, zaten makinenin üstünde ne olduğu yazılı. Bana göre geri zekalı olmak lazım bunları anlamamak için. Ama ilk servise çıktığım masadaki müşterinin biri beyaz şarap, biri de martini istedi. Bardan alırken şef ‘‘Martiniyi nasıl istiyor?’’ dedi. O zamanlar smart-man İngilizcesi konuşuyordum, bildiğim 200 kelimeyi oradan oraya taşıyıp arada bir de sözlüğe bakıyorum. Müşteriye gidip martiniyi nasıl istediğini sordum, meğer buz istemiyormuş. Haydi tekrar geriye ama, siparişlerini alan öteki garsonlar çoğalmış. Biraz bekledikten sonra bu sefer ‘‘İçinde ne olsun, zeytin mi?’’ demesin mi? Yine masaya döndüm ve derken aradan 15 dakika geçti. Sonuncu kez masaya geldiğimde, kordon altına alınmıştı ve siparişleri bizzat müdür alıyordu. Adam beni kenara çekti, ben yine ağlamaklı vaziyette bakıyorum. ‘‘Çok iyi bir çocuksun ama, bu iş olmayacak’’ dedi ve böylece ilk kez kovulmuş oldum. Sonra başka restoranlar, Watergate dahil oteller derken lisanım mükemmel oldu. 1979'da garsonluk yaparken haftada bin dolar para kazanıyordum.Clinton'ın tek Türk danışmanı ve Washington'un dünyaca ünlü restoranı Cities'in yaratıcısı Hürriyet'e konuştuAl Pacino, Costner sürekli müşterimizCities'de bugün barda bir iki içki içip restoranda yemek yerseniz adam başı 80 dolar civarında hesap ödersiniz. Sürekli müşterilerimiz arasında Al Pacino, Roberto de Niro, Kevin Costner, Denzel Washington, AOL'nin, MTV'nin, Dünya Bankası'nın bütün lider kadrosu var.Bill Clinton ve yakın çalışma arkadaşları, Bush'un kendi dışındaki tüm aile fertleri, eski CIA ve FBI başkanları çok geldi. Ulusal Güvenlik'in başı Tony Lack çok yakın ahbabımdı, o da çok sık gelir.Dışarıya catering hizmeti de veriyoruz, bazı senatör ve Kongre üyeleri evlerindeki davetlerinde bizi tercih ediyor.Türk rakısının pek müşterisi çıkmıyorTürk şarabının adı ne yazık ki şu anda dünyada yok, ben aynı zamanda bir şarap uzmanıyım. Ancak son birkaç senedir tek bağlı üzüm yetiştiriliyor, bu da çok iyi. Trakya ve Ege bölgesi dünya şarap pazarı için o kadar uygun ki, hala farkında değiliz. Ayrıca Türk şarapları dünya fiyat kategorisinde kalitelerine oranla çok pahalı.Cities'de ara sıra rakıyı da servis ediyoruz ama, müşterisi pek yok. Rakı aslında buranın içkisi, bu muhteşem atmosferde güzel.Michael Jordan'ın şarabının fiyatıMönümüzdeki en pahalı başlangıç yemeği kaz ciğeridir, şu andaki fiyatı 20 dolar. Ana yemekte en pahalısı ıstakozdur, 30 dolar civarında. Şaraplardan şu anda iki tane 1966 Petrus kaldı elimde, onu hep Michael Jordan içer, fiyatı 1200 dolar.Bill Clinton içkiden hoşlanmıyor, arada sırada bira içiyor o kadar. Yemekle arası ise çok iyi, kendini kontrol etmezse anormal yiyebiliyor. Hillary bu konuda kendine çok daha dikkat eder.Restoranın şefi İstanbullu Ermeniİstanbullu Ermeni şefimiz Aret Sahakyan, benim 20 yıllık arkadaşımdır. Çok iyi Türkçe konuşur, bizim geleneksel yemeklerimizi çok güzel yapar.Bizde bodyguard, silah arama cihazları yok, çünkü Washington'da ruhsatınız olsa bile yanınızda silah taşıyamazsınız. Bizim için en önemli konu yaştır, gelenlerin kesinlikle 21 yaşından büyük olması lazım. Şortlu, plastik pabuçlu, hatta blucinli insanları da almıyoruz.YARIN: Cities’i nasıl kurdum?
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!