Polisin yakalayamadığını Slovenyalı Polana enseledi

Güncelleme Tarihi:

Polisin yakalayamadığını Slovenyalı Polana enseledi
Oluşturulma Tarihi: Ağustos 31, 2002 22:54

İstanbul'un turistik bölgelerinde özellikle son birkaç yıl içinde çok sayıda turist soyuldu. Soyguna maruz kalan turistlerin tarifine göre hırsızlar Kuzey Afrikalı'ydı.Polis literatürüne ‘‘uyutulmak suretiyle hırsızlık’’ olarak geçen bu soygunlardan biri 1999 kışında yaşanmış ve bir Japon turist uyutulduktan sonra atıldığı parkta donarak ölmüştü.

Haberin Devamı

Son üç ay içinde ise sadece Sultanahmet ve Beyoğlu civarında aynı yöntemle soyulan 50'ye yakın turist vardı. Ama bugüne kadar ne bir çete elemanı ele geçirildi ne de soyguncuların avlarını uyutmak için kullandıkları ilacın içeriği saptanabildi. Mağdurlardan sadece biri, Slovenyalı Sinişa Boroviçanin (28) çalınan fotoğraf makinesini bulabildi. Polisin yardımıyla değil, bir başka Slovenyalı'nın sayesinde. İstanbul'da yaşayan Polana Zagar isimli tarih öğrencisinin çalınan fotoğraf makinesinin izindeki dedektifliği polisiye hikayelere parmak ısırtacak cinsten...

Bir polisiye hikayeyi andıran olay Sinişa Boroviçanin (28) adlı Slovenyalı genç bir fotoğraf sanatçısının 12 Temmuz 2002'de ortadan kaybolmasıyla başlıyor. Boroviçanin, olaydan bir hafta önce Macaristan, Romanya ve Bulgaristan üzerinden Türkiye'ye geliyor. Bir İstanbul hayranı olan genç fotoğrafçı, çok sevdiği bu kentin görüntülerini objektifiyle ölümsüzleştirerek bütün dünyaya ulaştırmak amacıyla bu yolculuğa çıkmış.

BİRALAR İLAÇLI MIYDI?

12 Temmuz Cuma günü önce Beyazıt sonra da Süleymaniye'ye gitmek üzere Sultanahmet'te kaldığı otelden ayrılıyor. Genç adam Beyazıt'ta fotoğraf çekerken yanına iki kişi geliyor. 25-30 yaşlarındaki bu iki adam Boroviçanin'e fotoğraf üzerine sorular soruyorlar. Sohbet koyulaşıyor. İki adam Faslı olduklarını, Lübnan'da eğitim gördüklerini söylüyor. Sinişa, Süleymaniye'ye gitmek istediğini ama şehir haritasını otelde unuttuğunu söyleyince, adamlardan kısa siyah saçlı, beyaz pantolon ve gömlek giymiş daha genç olanı o yöne doğru gideceklerini söyleyip birlikte gitmeyi teklif ediyor. Süleymaniye Camii ve çevresinde fotoğraf çektikten sonra, Faslılar önce bir marketten su alıyorlar sonra da akşama doğru şöyle birer kutu bira içelim diyerek bir tekel bayiinden aldıkları biralardan birini Sinişa'ya ikram ediyorlar. Sinişa bundan sonrasını hatırlamıyor.

PARKTA BAYGIN BULUNDU

Genç fotoğrafçı, ertesi gün öğle saatlerine doğru Silivrikapı sahiline yakın bir parkta baygın halde bulunuyor. Bulan kişi hemen karakola haber veriyor. Olay yerine gelen polisler alıp Haseki Hastanesi'ne götürüyor. Önce midesi yıkanıyor, serum verilerek kendine gelmesi bekleniyor. Sinişa ancak pazar günü gözünü açabiliyor. Silivrikapı Karakolu görevlileri hangi otelde kaldığını soruyorlar ama Boroviçanin, adı da dahil hiçbir şey hatırlayamıyor. Sadece bir ara Sultanahmet diyebiliyor. Memurlar, Sinişa'yı alıp Sultanahmet'e getiriyor ve belli başlı otelleri gezdirerek kaldığı oteli tespit edebiliyorlar. Bu otelde gerekli kimlik bilgilerine ulaşan polisler durumu Sultanahmet'teki Turizm Polisi'ne bildiriyor. Sinişa, ancak pazartesi günü tamamen kendine gelince pasaportunun, paralarının, fotoğraf makinesinin ve üstünde ne varsa herşeyinin çalındığını farkediyor.

Bu arada her gün çocuklarıyla telefonda konuşan Boroviçanin ailesi oğullarıyla teması kaybedince telaşlanarak büyükelçilik kanalıyla bilgi almaya çalışıyor. Araştırmalara rağmen tek bir bilgi kırıntısına ulaşılamıyor. Bunun üzerine Sinişa Boroviçanin'in kızkardeşi İstanbul'da tarih eğitimi gören Polana Zagar adlı arkadaşını arıyor. Polona, Sinişa'nın kaldığı otele geliyor, önce onu alıp Sultanahmet'teki Turizm Şube Müdürlüğü'ne gidiyor. Olayla ilgili bilgileri aldıktan sonra Haseki Hastanesi'ne gidiyorlar.

POLONA İŞ BAŞINDA

Polana Zagar, hastaneye gitmelerinin iki nedeni olduğunu söylüyor: Biri tam olarak kendine gelmemiş olan Sinişa'nın sağlık durumuyla ilgili detaylı bilgi almak. İkincisi uyutmak için kullandıkları ilacın ne olduğu öğrenmek. Hastanede ilk müdahaleyi yapan doktorlara ulaşıyor. Doktorlar, turistlere yönelik benzer olayların sık sık meydana geldiğini, mağdurların bir-iki hafta süresince ilacın etkisinden tam olarak kurtulamadığını, zaman zaman bilinçte kayma olduğunu söylüyorlar ama kullanılan ilaç hakkında bilgileri ve tespitleri yok. Polana, hastaların midelerini yıkarken çıkan sıvıyı laboratuvara göndererek ilaç hakkında bilgi edinmenin mümkün olduğunu söylüyor. Doktorlar, laboratuvar işlemlerinin pahalı olmasından ötürü böyle bir araştırma yapmadıkları, bu yönde bir talep de almadıkları cevabını veriyorlar. Hastaneden sonra Beyazıt'a yani olayın başlangıç noktasına gidiyorlar. Beyazıt-Süleymaniye hattında Sinişa'nın dolaştığı tüm yerlerden geçiliyor. Su aldıkları bakkal, Sinişa'yı tanıyor ve ‘‘Evet yanında da iki Arap vardı’’ diyor. Fakat bira aldıkları tekel bayiini bulamıyorlar.

ÇALINTI MALLAR SATIŞTA

Polana'nın aklına ikinci el fotoğraf makinelerinin satış merkezi durumundaki Sirkeci ve civarındaki dükkanlar geliyor. Bu düşünceyle soluğu Mısır Çarşısı'nın arkasında alıyorlar. Dükkanlara bir bir girip çıkarak sonunda Hayyam Pasajı'nda bir fotoğrafçıda aynı marka ve model bir makinenin bulunduğunu saptıyorlar. Dükkana giriyorlar, Polana aynı markada fakat farklı modelde bir makineye ihtiyaçları olduğunu söylüyor. Fotoğrafçı, aynı marka farklı bir model makine bulunduğunu söyleyince Polana, Sinişa ile sanki bu konuda fikir alış verişi yapıyormuşcasına Slovence konuşuyor. Sonra da ‘‘İstediğimiz o değil ama belki işimizi görür, makineye bakabilir miyiz?’’ diyor ve makine tezgahın altından çıkınca hedefi tam 12'den vurduklarını anlıyor: Makina, Sinişa'nın çalınan makinası. Uzun bir pazarlıktan sonra 1000 dolara anlaşan Polana, ‘‘Üzerimde yeteri kadar para yok hemen Sultanahmet'teki bir arkadaşımdan alıp geleceğim’’ diyerek oradan ayrılıyor. Turizm Şube Müdürlüğü'ne giderek durumu bildiriyor ve polisleri yanına alarak dükkana gidiyor. Polisler gerekli yasal işlemi yapıyor. Sinişa, Slovenya'ya telefon ederek makineyle ilgili evrakın fotokopisini istiyor. İki saat içinde fotokopiler gelince seri numarasının bulunan makineyle aynı olduğu anlaşılıyor ve Sinişa çok sevdiği makinesine kavuşuyor.

KUVVETLİ UYKU İLACI

Konuştuğumuz İstanbul Emniyet Müdürlüğü yetkilileri turistlere verilen ilacın içeriği konusunda bilgi sahibi olmadıklarını söylediler. Oysa ilaç hakkında yabancı İstanbul rehber kitapçıklarında hayli bilgi var: Fransa'nın önemli rehberlerinden Hachette'in çıkardığı Guide du Routard rehberinde, özellikle Faslı çeteler tarafından Türkiye'de yiyecek ya da içeceklere karıştırılan ilacın ‘‘Rohypnol’’ adlı kuvvetli bir uyku ilacı olduğundan bahsediliyor.

GÖZÜNÜ PARKTA AÇTI

Turizm Şube'sinin 2002 kayıtları arasında 4 olaya yer verilmiş. Mağdurların arasında Fransız yok. Halbuki, Fransız bir meslektaşımızın başına gelen olayı takip etmiş ve suçlu takibinin ne durumda olduğunu öğrenmek için Eminönü Merkez Karakolu'na da gitmiştik. Gregoire de Cehatillon (31) isimli Fransız gazeteci, Sarayburnu çevresinde fotoğraf çekerken iki Faslı tarafından kendisine ikram edilen kavundan sonrasını hatırlamıyor. Ertesi gün aynı parkta gözlerini açtığında üstündekilerin çalındığını farkediyor. İki gün kendine gelemeyen Chatillon, Boroviçanin kadar şanslı değildi. Çünkü maalesef onun kıymetli fotoğraf makinesini bulacak Polana Zagar gibi bir arkadaşı yoktu!

Haberin Devamı

Bu soygunlar turist rehber kitaplarında uyarı olarak yer aldı
İstanbul'a gelen turistlerin kullandığı en önemli rehber kitaplardan Fransızca Le Guide du Routard Istanbul ile Lonely Planet Istanbul'un 'uyarı' başlıklı bölümde ‘‘uyutulmak suretiyle hırsızlık’’ olayı hakkında yarılar bulunuyor.

Haberin Devamı

Le GuIde du Routard Istanbul

Bu bölümü rehberimize alıp almamak konusunda uzun süre tereddüt ettik. Ancak bu baskının hazırlanışı sırasında, Fransız otoriteleri haftada bir vaka olduğunu bildiriyordu. Hikayeyi kurbanlar hep aynı şekilde anlatıyor. Fransızca konuşan, genellikle Kuzey Afrikalı bir grupla bir kafede karşılaşıp ahbap oluyorlar. Bu yeni ahbaplar, ‘‘size bizim lezzetlerimizden tattıralım’’ bahanesiyle içkinize ya da baklavanıza çok güçlü bir uyku ilacı olan Rohypnol katıyor. Sonraki yarım saat içinde kurbanlar komaya benzer bir durumda buluyor kendilerini. Uyandıklarında herşeylerinin, paralarının, belgelerinin, takılarının gittiğini görüyorlar. Bu olaylara özellikle İstanbul, Bodrum ve Ayvalık'ta rastlanmış. Paranoyaya kapılmayın ama dikkatli olun!

Haberin Devamı

Lonely Planet Istanbul

İstanbul'da uyutarak hırsızlık vakalarına rastlandı. Genellikle tek erkek turist kendisine bir yemek ya da içki ısmarlamak isteyen iki ya da üç kişiyle tanışıyor. Hırsızlardan biri bazen kadın olabiliyor. Faslı olduklarını söylüyorlar. (Bazen başka ülkelerden de söz ediliyor).

Ismarlanan içecek ve yiyecekler kurbanın bilincini hemen kaybetmesini sağlayan ilaçlarla dolu. Kurban daha sonra kendine geldiğinde, herşeyi çalınmış oluyor.

Bazı olaylarda dövüldüğünü bile farkediyor. Böyle bir komployu önceden sezmek çok zor, çünkü Türkler çok misafirperver.

Üstelik bir yabancıya içki ikram etmek çok sık rastlanan bir Türk adeti.

Haberin Devamı

Konsolusluk 28 başvurudan söz ederken emniyete göre dört Fransız mağdur var

Turistlere yönelik suçların toplanma ve olay takibinin yapılacağı merkezin Turizm Polisi olması gerekiyor. Oysa benzeri birçok olay, ya bölge karakollarının dosyaları arasında kayboluyor ya da Emniyet arşivinde sıradan bir asayiş vakası olarak tasnif ediliyor.

Emniyet literatüründe bu suçun adı ‘‘uyutmak suretiyle hırsızlık.’’ İstanbul Emniyet Müdürlüğü'ne bağlı Turizm Şube Müdürlüğü'nün son üç yıla ait verdiği bilgilere göre 2000'de 24, 2001'de 11, 2002'nin ilk sekiz ayında ise toplam dört ‘‘uyutulmak suretiyle hırsızlık’’ yapılmış.

2000'de 6 Japon, 4 Avustralyalı ve Fransız, 3 Tunuslu, 2 Mısırlı ve ABD'li, 1 Çinli, Rus ve İrlandalı bu yolla soyulmuş.

Haberin Devamı

2001 kayıtlarında Japon kurban yok. Çünkü, Japon tur operatörleri 2001 başından itibaren Türkiye'ye gelen vatandaşlarına 1999'da yaşanmış acı bir olayı da hatırlatarak dikkatli olun, demişler: Bir Japon turist, uyutulup soyulduktan sonra Sultanahmet yakınlarındaki bir parka bırakılmış. Hava sıcaklığının sıfırın altında seyrettiği o gecenin sabahı çalıların arasında bulunduğunda donarak ölmüş.

Le Guide du Routard İstanbul'da (2000-2001) ise Fransız konsolosluğuna ortalama her hafta bir Fransız yurttaşının aynı metotla soyulduğuna dair şikayette bulunduğu yazılı.

Oysa polis kayıtları 2000'de sadece 4 Fransız mağdur olduğunu gösteriyor. İstanbul Fransız Konsolosluğu ise sadece 2001'de 28 başvuru yapıldığını bildirdi.

Turizm Polisi'nden aldığımız verilere bakacak olursak 2001'de bu yöntemle soyulan tek bir Fransız turist bile yok! 2002'nin ilk sekiz ayını kapsayan listedeki dört kişi arasında Sinişa Boroviçanin yok. Oysa makinenin alınması için Hayyam Pasajı'na operasyon yapan polisler Turizm Şube Müdürlüğü'ne bağlı memurlardı.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!