Güncelleme Tarihi:
Hz. Peygamber'in evlilikleri Batılı İslam düşmanları tarafından sürekli gündeme getirilmiş ve bu konu, bir yığın uydurma rivayetle de beslenerek İslamiyet aleyhine bir kampanyaya dönüştürülmüştür. Ne yazık ki bu kampanyadan az veya çok etkilenen insanlar ülkemizde de vardır.
Öncelikle şunu bilmeliyiz: Bir peygamber sıradan bir insan değildir. Görevi ve sorumluluğu kozmik boyutlardadır. Böyle bir ruhun tarihsel görevini yerine getirmesi için nelerin yapılması gerektiğine bizzat Yaratıcı karar verir. Peygamberine yapması gerekeni o emreder. Daha açık bir ifadeyle, hiçbir peygamber, bedensel ve kişisel hesapları ön planda tutacak davranışlar sergileyemez, kararlar alamaz. Konuya, peygamberimizin evlilikleri açısından baktığımızda da durum budur. O'nun bütün hayatı, o arada evlilikleri, bedensel kaygılardan uzaktı. O evliliklerin tümü, peygamberlik hizmetinin daha iyi yürütülmesi için kozmik planlarda karara bağlanmış evrensel gerekçeli davranışlardır.
Hz. Peygamber bir yerde şöyle diyor: ‘‘Benim, kadınlara ihtiyacım yoktur.’’ Bu demektir ki onun kadınlarla beraberliği, yürüttüğü büyük insanlık hizmetinin zorunlu kıldığı bir davranıştı. Bu zorunluluğun detaylarını biz Asrısaadetin Büyük Kadınları adlı kitabımızda anlattık. Burada özetle şunu söyleyeceğiz:
Bizim anladığımız manada bir kadın-erkek beraberliği olarak düşündüğümüzde, Hz. Peygamber'in bir tek evliliği vardır: Hz. Hatice ile evliliği. 25 yaşında olduğu bir sırada, 40 yaşında bir dul olan Hatice ile evlenmiş ve o ölünceye kadar hayatına ikinci bir kadın girmemiştir. Hatice'nin ölümünden sonra peygamberlik hizmetinin en önemli devresini yaşayan Hz. Muhammed, tebliğ ettiği dinin insanlığa daha iyi ulaştırılması için, deyim yerinde ise, kadınlardan oluşan bir yardımcı ekibe ihtiyaç duymuştur. O günkü dünyada böyle bir ekibi oluşturmanın tek yolu, evlilikti. Hatice sonrası evlilikler tek tek ele alındığında görülür ki onların her biriyle bir veya birkaç putperest gelenek yıkılmış, İslam'ı tebliğ işinde bir veya birkaç büyük hizmet gerçekleştirilmiştir. Yalnız bu nokta bile gerçeği ifade etmek için yeterli olur.
İşin esası şudur: Hz. Peygamber bedensel, kişisel beklentiler yüzünden kadın almak isteseydi, yörenin en genç ve güzel hanımlarını tercih ederdi. Çünkü hepsi onun eşi olmayı en büyük onur bilmekteydi. Ama o böyle bir şeyin peşinde değildi. Tek gayesi, tebliğ ettiği mesajı daha iyi duyurmaya ve yerleştirmeye yönelik imkânları değerlendirmekti.
Dini Allah'a özgüleyerek ibadet edin!
‘‘Dini yalnız Allah'a özgüleyerek O'na kulluk/ibadet et. Gözünüzü açıp kendinize gelin! Arı-duru din yalnız ve yalnız Allah'ındır. O'nun yanında birilerini daha veliler edinerek 'Biz onlara yalnız bizi Allah'a yaklaştırmaları için kulluk ediyoruz' diyenlere gelince, hiç kuşkusuz Allah onlar arasında, tartışıp durdukları konuyla ilgili hükmü verecektir.’’ (Zümer 2, 3, 11, 14; Mümin 14, 65; Nahl 52)
Kuran, dua kadar ibadetin de Allah'a özgülenmesini istiyor. Bu demektir ki, şekil ve şölene ihtiyaç duymadan iç dünyamızdan Allah'a yönelttiğimiz yakarışlar kadar birtakım şekillere ve merasimlere konu olabilecek ibadetlerimizde de din Allah'a özgülenecektir.
Allah'a özgülenmesi istenen, dindir. Dinin duasında da, ibadet ve merasiminde de bu ‘‘özgüleme’’ (halis kılma) korunmalıdır.
O halde, içimizde iman ve tevhitle Allah'a özgülenen din, dışımızda da ibadet ve mabetlerle Allah'a özgülenecektir. Bir din için Allah'ın birliğini itiraf kadar, bu itirafı yapanların mabetlerinin tevhide uygunluğu da önemlidir.
Bugünkü İslam dünyası, mabetlerinde Allah'a özgüleme ruhunu bir değil, birkaç yerden yaralamıştır. Cami ve mescitlere doldurulan isim levhaları, peygamber sakalı diye öptürülen tüyler, dualarda aracı ve şefaatçi kılınan evliya-ulema adları, Allah yanında başkaları adına yapılan davetler (Cin Suresi 18'e aykırı), yalnız Allah'ın zikrine adanması gereken namazlara değişik para toplama ve yönlendirme faaliyetlerinin katılması (Tâhâ 14'e aykırı), Allah'a özgülenmiş bir tevhit dininden çok, bir anonim şirket dinini andırmaktadır.
SEYYİD ABDULLAH:
'Yedikuleli' olarak bilinen Seyyid Abdullah, 17. asrın önde gelen sanatkârlarındandı. Yazıyı Hafız Osman'dan meşkederek 1690 tarihinde icazet aldı ve hat öğrenimini sonradan altı çeşit yazıya çalışarak tamamladı. Peygamber sülâlesinden olduğu için 'Seyyid' unvanı taşıyan Yedikuleli Abdullah Efendi, 1731 yılında İstanbul'da vefat etti. Üstadlığının yanısıra, çok çabuk yazı yazmasıyla da meşhurdu.
Erzak yardımı İzdiham yarattı
Başkent'te ''Ramazan erzağı yardımı'' izdiham yarattı. Mamak'ta 7 milyon 800 bin liralık erzak için sahur vaktinde kuyruğa giren vatandaşlar, saatlerce soğukta bekledi. Mamak Kaymakamlığı Sosyal Dayanışma ve Yardımlaşma Vakfı tarafından daha önceden yoksul oldukları belirlenen vatandaşlar için yapılacağı duyurulan yardım dağıtımı, sabah saatlerinde başladı. Vakfın yardım dağıttığını duyan, ancak vakfa kayıtlı bulunmayan diğer yoksul vatandaşların da Kaymakamlık önünde birikmesi nedeniyle, büyük izdiham yaşandı. Sahur vaktinde gelerek kuyruğa giren yaklaşık 2 bin vatandaş, on kalemden oluşan erzağı almak için beklemeye başladı. Vakfın belirlediği sayının çok üzerine çıkılması dolayısıyla yardım sırasında sıkıntılı anlar yaşandı. Yardım dağıtımın koordinasyonunu yürüten Mamak Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı Müdürü Hamza Aytekin, yaşanan sıkıntıdan ötürü üzüldüğünü söyledi.
Soru: Bugün, uygulamada gördüğümüz namaz Hz. Peygamber'in namazına tam uyuyor mu?
Cevap: Tam uymuyor. Özellikle camilerde cemaat halinde kılınan namazlar, Hz. Peygamber'in uygulamalarına tam uymamaktadır.
Her şeyden önce, namazı, günlük hayatta problemler yaratacak zorlaştırmalarla değişik bir kılığa sokmuşlardır.
Hem biçimsel zorlaştırmalar vardır hem de ilaveler. Öncelikle şu noktayı bilmemiz gerekir: Kulluk borcu olan (farz) namazla, ruhsal yükselişi ve manevi gelişmeyi hızlandırmak için kılınan namazları birbirinden ayırmak gerekiyor. Hz. Peygamber, her alanda bir model olarak ümmetinin her eğilimde ferdine örneklik eder. O halde, onun şahsında, kendini ruhsal yükselişe adamış olan ‘‘en ileri mistik’’ yanında, kendini sosyal hizmetlere adamış kişi de bir örnek bulmaktadır. Bütün bunlarla asgari kulluk yükümlülüğüne örnek oluşu birbirine katmamak gerekir.
Kulluk hükümlülüğü, farzlarla sınırlıdır. Farzların ötesindeki ibadetler, ruh fezasında yükselmek isteyenlerin yürüyecekleri sonsuz bir yol oluşturur. Hz. Peygamber, bu yolun nasıl yürüneceğini göstermiştir. Fakat yürüyüş, isteğe bağlıdır.