‘Peygamber’in hanımları olarak iki gruptuk’

Güncelleme Tarihi:

‘Peygamber’in hanımları olarak iki gruptuk’
Oluşturulma Tarihi: Ağustos 20, 2011 00:00

Hz. Muhammed, sıklıkla eşlerinin “Hangimizi daha çok seviyorsun?” sorusuna muhatap oldu; bu soru ailesinin mahrem dünyasına da kapı aralar. Siyer kaynakları, Mescid-i Nebi’nin Hz. Muhammed ve eşlerine ayrılan bölümünde iki grubun varlığından bahseder.

Haberin Devamı

HZ. MUHAMMED 25 yıl evli kaldığı Hz. Hatice’nin ölümünden kısa bir süre sonra yaşıtı Hz. Sevde ile evlendi; her ikisinin de 55- 56 yaşlarında olduğu rivayet edilir. Hz. Muhammed, Hz. Sevde’yle evliliğinden yaklaşık 4 yıl sonra ikinci evliliğini Hz. Ebubekir’in kızı Hz. Ayşe’yle yapar; bu evlilikle “çok eşlilik” dönemi başladı.

11 evlilik yaptı

Hz. Ömer’in kızı Hz. Hafsa’yla, Hz. Hatice’nin ölümü sonrasındaki üçüncü evliliğini yaptı. Diğer eşleri ise sırasıyla şunlardır: “Zeyneb bint Huzeyme, Ümmü Seleme, Zeyneb bint Cahş, Cüveyriye bint Hâris, Reyhâne bint Zeyd, Safiyye bint Huyey, Ümmü Habîbe bint Ebû Süfyan, Mâriye ve Meymûne bint Haris.” Hz. Muhammed yaşamı boyunca toplam 11 evlilik yaptı, vefat ettiğinde evli olduğu 9 kadın vardı.
İslam tarihçileri, Hz. Muhammed’in çok eşliliğiyle ilgili yüzlerce metin kaleme almıştır; bu metinlerde eşlerin sosyal, kültürel, dini ve etnik kimlikleri üzerinden Hz. Muhammed’in evlilik tercihleri açıklanır. Kimi evliliklerin “Koruma”, kiminin “Eşlerin mensup olduğu kabileleri İslam’a yaklaştırmak”, kiminin ise “Evlilik yoluyla dostluk ve akrabalıkların güçlendirilmesi” amacını taşıdığı belirtilir. Araştırmaların en dikkat çekici bölümleri arasında da Hz. Muhammed’in eşlerinin bir beşer olarak “Kıskançlıkları” ve bu kıskançlığın doğurduğu “Gruplaşma” vardır.

Bizler iki gruptuk

Bu gruplaşmanın önderleri ise Hz. Ayşe ve Ümmü Seleme’ydi. Ahmed bin Hammel “El Müsned” adlı eserinde bu gruplaşmayı Hz. Ayşe’nin ağzından şöyle aktarır: “Bizler Peygamber’in hanımları olarak iki gruptuk. Ben, Sevde, Hafsa, Safiye aynı gruptaydık. Zeynep, Ümmü Seleme ve diğerleri de öbür gruptaydı.” İslam tarihçileri Hz. Ayşe’nin bulunduğu grubun oluşumunu, ağırlıklı olarak “Kureyşli olmak, hicret etmiş olmak, Hz. Muhammed’in yakın arkadaşlarının kızı olmak” gibi nedenlerle açıklar ve bu nedenlerin bir “üstünlük” sebebi olarak kabul edildiğini vurgular. Ancak, Hz. Muhammed’in Hz. Ayşe’ye duyduğu özel sevgi; Hz. Ayşe’nin kendisini için taşıdığı “vahyi” anlamı, diğer eşlerine gönderdiği “Sadece Ayşe’nin evindeyken bana vahiy gelir” mesajıyla belirginleştirmesi de eşler arasındaki gruplaşmanın nedenlerinden biri olarak öne çıkar.

O’nun reddettikleri

Karşı grubun önderi olarak kabul edilen Ümmü Seleme, Hz. Muhammed’in, Zeyneb bint Huzeyme’nin ölümünden sonra evlendiği eşidir. Ki Ümmü Seleme, kocasının ölümü ardından Hz. Ayşe’nin babası Hz. Ebubekir’den ve Hz. Hafsa’nın babası Hz. Ömer’den aldığı evlilik tekliflerini reddetmiş biriydi ve Hz. Muhammed’in teklifini dahi hemen kabul etmemişti. Hz. Ayşe, Hz. Muhammed’in kendisinden sonra evlendiği Hz. Hafsa ile kısa sürede dost olmuş, Zeyneb b. Huzeyme’yi ise yaşlılığı ve hastalığı nedeniyle kendisine rakip olarak görmemişti. Hz. Muhammed’in Ümmü Seleme’yle evliliğiyle beraber dengeler değişti. Ancak Ümmü Seleme, ağırlıklı olarak önderi sayıldığı grubun içindeki eşlerin Hz. Ayşe’yle yaşadığı problemleri, Hz. Muhammed’e iletme sorumluluğunu üstlendi.

Güzellik ve eski dinler

Ümmü Seleme’nin önder ya da sözcülüğünü yaptığı grubun oluşumunda “güzellik” kadar, eşlerin “eski dinleri” de katkı verdi. Örneğin Hz. Ayşe ve Hz. Havsa, Yahudi asıllı Safiye’ye karşı, “Biz tüm Peygamber hanımları içinde en üstün olanlarız…” sözleriyle sataşmaları Hz. Muhammed’in tepkisi çekti. Tarihçiler şöyle aktarır: “Safiye, Hz. Peygamber’e, kendisine ‘Yahudi kızı’ dendiğini söyler. Hz. Muhammed, ‘Neden ona Harun’un ceddin, Musa’nın amcan, Muhammed’in de kocan olduğunu, bundan dolayı senin daha muteber olduğunu söylemedin’ karşılığını verir.

Meraklısı için tavsiye

Burada uzun uzadıya ayrıntısına girmediğimiz “iki ayrı grup” gerçeğiyle ilgili olarak meraklısı için Celaleddin Vatandaş’ın Pınar Yayınlarından çıkan “Hz. Muhammed’in Hayatı ve İslam Daveti” adlı iki ciltlik çalışmanın “Aşk ve Kıskançlık” bölümüne bakılabilir.

Ramazan Sözlüğü

Haberin Devamı

ŞEVVAL orucunun hükmü nedir: Ramazan ayından sonra şevval ayında altı gün oruç tutmak müstehaptır. Peygamber Efendimiz (sav), “Kim Ramazan orucunu tutar ve ona şevval ayından altı gün ilave ederse, sanki yılın bütününde oruç tutmuş gibi olur” (Müslim, “Sıyam”, 24; Tirmizî, “Savm”, 53) buyurarak şevval ayında altı gün oruç tutmayı teşvik etmiştir. Bu oruç ardarda tutulabileceği gibi, ara verilerek de tutulabilir.

Konulu Hadis Projesi:

Haberin Devamı

Sabır, acının düştüğü ilk anda gerekir...

ALLAH’ın Elçisi bir gün Medine’de bazı sahabilerle birlikte dolaşırken, kaybettiği çocuğunun kabri başında ağlayıp sızlamakta olan bir kadına rastladı. Evlat acısına yüreği dayanamayan kadıncağızın bu halini gören Efendimiz (sav) ona, “Allah’tan sakın ve sabret” dedi. Kederinden onun peygamber olduğunu fark edememiş olmalı ki kadın, “Hadi ordan, benim başıma gelen senin başına gelmemiştir ki (böyle konuşuyorsun)!” dedi. Bir müddet sonra bu kısa diyaloğa tanık olan sahabilerden biri kadına onun Allah’ın resûlü olduğunu söyleyince, ölüm acısı gibi bir şey çöküverdi kadının içine. Bu durumu düzeltmeye karar veren kederli anne özür beyanında bulunmak üzere Peygamber’in kapısına dayandı. Kadının, “kusurumu bağışla, Allah’ın elçisi olduğunu bilemedim” mazeretine Rasulullah  (s.a.v.) şu karşılığı verdi: “Sabır, acının düştüğü ilk anda gerekir.” (Müslim, Cenaiz, 15, no: 2140)

Haberin Devamı

Hazırlayan: Dr. Mahmut Demir/ Din İşleri Yüksek Kurulu Uzmanı

ESMA-İ HÜSNA

el-AZİM: “O, yücedir, uludur.” (Bakara, 2/255) Sözlükte büyük, ulu anlamına gelen “el-Azîm” ismi, Allah’ın izzet ve celalinin, gücü ve şanının büyüklüğünü, azamet ve kibriya sahibi olduğunu ifade eder. Allah, her şeyden büyüktür. O’ndan büyük hiçbir şey yoktur. Rabbimizi her şeyden ulu bilmemiz ve O’nu her zaman yüceltmemiz gerekir. Peygamberimizin yaptığı gibi “Halîm ve azîm Allah’tan başka ilâh yoktur. Ulu arşın Rabbi Allah’tan başka ilâh yoktur. Değerli arşın Rabbi, yerin Rabbi ve göklerin Rabbi Allah’tan başka ilâh yoktur” (Nesâî, es-Sünenü’l-Kübrâ, Nuut, 8. IV, 397) cümleleriyle O’nu daima yüceltmeliyiz.

Haberin Devamı

Hazırlayan Doç. Dr. İsmail Karagöz

İbadette ihlâs
Dr. Hüseyin Karapınar

SÖZLÜKTE tapınmak, kulluk, boyun eğmek gibi anlamlara gelen ibadet, dini bir terim olarak; Kulun Allaha olan sevgi ve saygısını göstermek, onun hoşnutluğunu kazanmak amacıyla yaptığı bütün davranışlardır. Genel anlamda ibadet, yolda insanların ayağına takılacak bir şeyi alıp kenara atmaktan, bir yetimin başını okşamaktan, Allah için canı ve malı feda etmeye kadar, Allah’ın razı olduğu her şeydir. İbadet, insanın yaratılış amacıdır (Zâriyat, 51/56).
Sözlükte, bir şeyi içine karışan ve değerini düşüren şeylerden arındırmak, samimi ve içten davranmak anlamlarına gelen ihlâs da, dini terminolojide, ibadetleri gösterişten ve dünyevi kaygılardan arındırıp, sadece Allah için yapmak demektir. İhlasın zıddı riya, süm’a (yapılan iyiliği öğünme vesilesi yapmak) ve nifaktır. Bu tanımlara göre ibadette ihlas: Kulun Allah’a karşı görevlerini başka bir amaç gütmeksizin, sadece O emrettiği için ve O’nun rızasını kazanmak amacıyla yapmasıdır. Dinimiz ihlâsa o kadar hassas yaklaşmış ki, İslam âlimleri bir manifaturacının kumaş topunu açarken, insanlara duyurmak amacıyla seslice besmele çekmesi halinde o kazancın haram olacağına hükmetmişlerdir.
Hz. Peygamber; “Dinin Allah’a, kitabına, rasulün’e, Müslümanların idarecilerine ve tüm Müslümanlara samimiyet” olduğunu bildirmiştir (Müslim, İman, 94). Müslüman, hayatın her alanında; inancında, sevgisinde, saygısında ve davranışlarında ihlâslı, samimi olmalıdır.
İslam, inançta tek tanrı inancını temel ilke kabul ettiği gibi, ibadetine de Allah’tan başkasını ortak edinmemeyi, ibadeti sırf Allah rızası için ona tahsis etmeyi temel ilke edinmiştir.
Hz. Peygamber’in haber verdiği bir kutsi hadiste Rabbimiz şöyle buyurmaktadır: “Ben, şirk konusunda kendisine ortak koşulanların en uzak (ve en yüce) olanıyım. Her kim bir amel işler de benimle birlikte başkasını ona ortak ederse, onu ortak ettiği şeyle baş başa bırakırım.” (Müslim, Züht ve Rekaik, 46)
İbadette amaç dünyalık elde etmek, insanlar tarafından beğenilmek, insanların güvenini kazanmak, maddi çıkar sağlamak vb. şeyler olursa bunların hepsi, amelde Allaha ortak koşmak olur. Allah Teala şu ayeti ile hem peygamberine hem de onun şahsında tüm Müslümanlara dini sırf Allaha halis kılarak ibadet emretmiştir: “(Ey Rasulüm!) de ki; şüphesiz ben, dini yalnızca kendisine halis kılarak, Allaha ibadet etmekle emrolundum” (Zümer, 39/11).
Namazların her rekâtında okuduğumuz Fatiha suresindeki, “başkasına değil, sadece sana kulluk ederiz, sadece senden yardım isteriz” (Fatiha, 1/5) anlamındaki ayet, ibadetlerimizde ihlâsın gereğini, ibadette Allah rızasından başka bir amacın olamayacağını vurgulu bir şekilde ifade etmektedir. Başka bir ayetin meali de şu şekildedir: “... Her kim Rabbine kavuşmayı umuyorsa, iyi iş (Salih amel) yapsın ve Rabbine ibadette hiçbir şeyi ortak koşmasın” (Kehf, 18/110). Tüm yaşantısında dürüstlük ve samimiyet timsali olan Hz. Peygamber de ümmetine ihlâsı tavsiye etmiş, ihlâstan yoksun olan amellerin Allah katında değerinin olmadığını belirtmiştir. Ebu Ümâme el-Bâhılî’nin anlattığına göre efendimiz; üç kez tekrarlanarak sorulan “ şöhret ve ganimet elde etmek amacıyla savaşan birisi için ne dersiniz?” sorusuna; “Onun için hiçbir şey yoktur” cevabını vermiş ve “Allah ancak ihlâsla ve kendi rızası için yapılan amelleri kabul eder” buyurmuştur (Nesai, Cihad, 24).
Bir işe tek ücret verilir. Dünyalık bir menfaat sağlamak için ibadet eden kişi, ibadetinin karşılığını niyetine göre almıştır. Artık onun öbür dünyada alacağı bir şey kalmamıştır. “Ameller niyetlere göredir. Her insan için yaptığı şeyde niyetinin karşılığı vardır…” buyurmaktadır. (Buhari, Bed’u’l-vahy, 1) hadisi bunun açık ifadesidir. Demek oluyor ki, ibadette niyet ve maksat Allah’ın rızasını kazanmak olmalıdır. Allahın rızasını kazanmaya yönelik olmayan veya Allah rızası gözetilmekle birlikte başka amaçlar da güdülerek yapılan ibadetler hiçbir sevap kazandırmaz. Hz. Peygamber başka bir hadisinde de şöyle buyurmuştur: ”Allah’a hiçbir şeyi ortak koşmadan, ihlâslı bir şekilde, O’nun birliğine inanarak, O’na ibadet ederek, namazı dosdoğru kılarak ve zekâtı vererek dünyadan ayrılan kişi, Allah kendisinden razı olduğu halde ölür” (İbn Mace, Süne, 9). Yazımızı Hz. Peygamberin bir duasıyla bitirelim: “Ey Rabbimiz ve her şeyin rabbi olan Allahım! Beni ve ailemi dünya ve ahrette her an sana ihlâsla bağlı kıl...” (Ebu Davud, vitr, 25).

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!