Fatih Çekirge
Oluşturulma Tarihi: Mayıs 29, 2006 00:00
İrtemçelik istifa eder mi
DİPLOMASİ koridorlarının çok tecrübeli iki büyükelçisi konuşuyor.Soru şu:
- Berlin Büyükelçimiz Mehmet Ali İrtemçelik istifa eder mi?
İhtimal halinde anlatılan senaryoyu şöyle özetleyebilirim:
İrtemçelik yuhalama olayında ve Başbakan’ın kullandığı üsluba karşı anında istifa reaksiyonu vermeyecek kadar tecrübeli bir devlet adamıdır.
Diğer büyükelçi araya giriyor:
- Zaten bir de Alman Dışişleri Bakanı’nın Ankara ziyareti var.
Diğeri devam ediyor:
- Ayrıca Mehmet Ali Bey Cumhurbaşkanı’nı temsil ettiğinin bilincindedir. Cumhurbaşkanı ile görüşmeden böyle bir harekette bulunmaz. Çünkü istifa eylemi aynı zamanda Berlin’de olursa iki ülke arasındaki ilişkilerin zarar göreceğini düşünür.
Ve tecrübeli büyükelçi son sözü söylüyor:
- İrtemçelik daha önce prensipleri nedeniyle bakanlıktan istifa etmişti. Bana göre bu da benzeri bir olaydır. Ancak, Cumhurbaşkanı ile görüştükten, fikrini aldıktan ve Alman Dışişleri Bakanı’nın ziyareti tamamlandıktan sonra, yine kendisine yakışır bir şekilde ama devletin itibarına bir zarar getirmeden istifa eder.
Evet şimdi diplomasi koridorlarında bütün diplomatlar bu ihtimalin geçerlilik yüzdesini konuşuyor.
Üç gün içinde göreceğiz.Enerji Bakanı Güler, bu isimlere dikkatALİ İnal, Rahmi Gökdemir, Tülay Aksoy, Mesut Dal, Nazike Bilge, Tuğrul Akdağ, Muzaffer Genç, Canan Karakaya, Barlas Ruhi Kocabaş, A. Semih Yıldırım, İbrahim Servi, Sıtkı Bulut, Mehmet Yüksel, Cengiz Sel, Engin Özbıyık, Metin Özkan, Mustafa Koşu, İsmet Yürümez, Cevdet Erdem, Sinan Sönmez, Zeki Göksu, Mehmet Özkan, Muhammet Badar, Ülkü Utkucu, Sedat Kaya, Zahid Gökeşme, M.Latif Işık, Tamer Öz...
Kim mi bu insanlar? CHP Milletvekili Tacidar Seyhan’ın Meclis Kürsüsü’nden okuyamadığı sürgün listesi...
"İmam" (İmam olmak ayıp değildir. Onurlu bir görevdir) kadrosuyla başladığı kariyerine bugün daire başkanı olarak devam eden Ali Canik’in ambar müdürlüğüne gönderdiği baş uzman ve müdürlerin isimleridir bu liste. Bakan Hilmi Güler’i değerli bir
"68’li yönetici" olarak tanıdım. Gururu olan bu insanların durumunu bildiğini zannetmiyorum. Umarım yanılmam.
Habur’da 500 milyon dolarlık soruşturma KAPIKULE’den sonra Habur Gümrük Kapısı’nda büyük bir yolsuzluk bombası soruşturuluyor. Ankara’dan gönderilen 6 müfettiş 500 milyon dolarlık soygunu soruşturuyor. İddiaya göre soygun şu:
- Bazı firmalar Kuzey Irak’a un satacaklarını söyleyerek, yurtdışından sıfır gümrükle buğday alıyorlar. Sonra işleyip Habur kapısından Irak’a ihraç ettik diye belgeler düzenleniyor. Damgalar basılıyor. Bu belgelerle devletten vergi iadesi alınıyor. Bu vurgun yetmediği gibi gümrüksüz alındığı için yurt
içindekinin 3’te 1 daha ucuzuna mal ettikleri unu 3 misli fiyattan satıyorlar. Devlete açılan zarar yaklaşık 500 milyon dolar. İşte bir rezillik daha. Eğer müfettişler bu soygunu ispatlarlarsa bana söz verildi. Firma sahiplerini buradan deşifre edeceğim.
Kapımızda savaş rüzgárı estirecek kriz
DEVLETİN çok önemli makamlarında hissedilen ve giderek yükselen ağır bir kriz var.
Volkanik bir hızla yaklaşan bu krizin adı Kerkük...
Soru şu:
-Eğer Barzani Kerkük’ü bir Kürt kenti olarak ilan eder ve federatif sınırlarının içine alırsa Türkiye ne yapacak?
Bu soru Milli Güvenlik Kurulu’ndan Dışişleri’ne, oradan Genelkurmay karargáhına kadar gidiyor.
Ve önceki gün soruyu Dışişleri Bakanlığı’nın çok önemli bir ismine soruyorum.
İşte cevap:
Biz bu konudaki hassasiyetimizi hem ABD’ye hem de Bağdat’a ilettik.
- Ne dediniz?
Eğer böyle bir fiili durum olursa bu Irak’ın toprak bütünlüğünü bozar.
- Yani?
Yani böyle bir durumda artık olayları kimse kontrol edemez.
- Bu oraya gireriz anlamına mı geliyor.
O saatten sonra kimse ne olacağını bilemez anlamına geliyor.
- Türkiye’nin sınıra yaptığı yığınağın bununla bir ilgisi var mı? Bir mesaj mı?
Türk ordusu kendi topraklarında istediği yerde istediği güç miktarında bulunabilir. Buna da kimse karışamaz.
Bu konuşmaların buraya aktarmayacağım bölümlerinden çıkardığım yorum ise şu:
- Kerkük’te bir fiili duruma karşı Türkiye’nin reaksiyonu "çok özel sır" kapsamındadır.
Evet, Kerkük önümüzdeki dönemde Türkiye’nin gündemine "volkanik bir kriz" olarak düşecek.
Nitekim Talabani’nin önceki gün söylediği şu söz bu krizin derinliğini daha da netleştiriyor:
- Türk ordusunun sınıra yaptığı yığınak halkımızı tedirgin ediyor.
Bu sözün perde arkasındaki anlamı ise şu:
- Türk ordusunun sınırda yarattığı sıcak durum yüzünden Kerkük’ü bir Kürt kenti olarak ilan edip Kürdistan federe devletine katamıyoruz.
Eğer böyle bir durum olursa "savaş rüzgárları" esmeye başlayacak demektir.
Dikkat...
Gizli soruşturmanın adı: Başbakan’ı kim yanılttı İÇİŞLERİ Bakanı’na sordum:
-
Danıştay cinayetinin arkasında Susurluk ya da benzeri bir çete var mı?
Cevap:
-
Ben böyle bir şey demedim. Yok.Adalet Bakanı’na sordum:
-
Olayın ardında bir çete ya da Susurluk var mı?
-
Ben böyle bir şey demem.
Emniyet Genel Müdürlüğü’ne sordum:
-
Suikastın ardında bir "ihanet çetesi" ya da Susurluk var mı?
-
Bizde böyle bir bilgi yok. Yalnızca Cumhuriyet Gazetesi’ni de bombalayan 4 kişilik bir örgüt var. Onlar da tutuklandı o kadar.
Evet, soruşturmayı yürüten makamların en üstünden gelen cevaplar bu.
Öyleyse şimdi asıl soru geliyor:
-
Peki bu durumda Başbakan’a "ihanet çetesi" ya da Susurluk benzeri "karanlık çetenin halkaları" gibi sözleri kim söyletti. İçişleri Bakanı ve Emniyet Genel Müdürü bizde böyle bir bilgi yok dediyse bu bilgiler polisin hangi biriminden Başbakan’a gitti. Emniyet Genel Müdürü ısrarla "4 kişilik örgüt" diyor, Başbakan "karanlık ihanet çetesi" diyor. Örgütle çete farkı nereden geliyor?
Ve daha keskin bir soru:
- Muzaffer Tekin ve Susurluk isimlerinin birlikte görüntüleri, el öpme fotoğrafları ve bilgiler yalnızca basına değil, Başbakan’a da servis edildi mi? Edildiğine göre bunu kim yaptı?
Bu soruların cevapları en az cinayetin aydınlatılması kadar önemlidir.
Bana gelen bilgilere göre Emniyet içinde şimdi böyle bir araştırma var.
Aslında cevap biliniyor. Bu yüzden yakında emniyet içinde büyük bir deprem olabilir.
Tabii gerçekten arkada
"Susurluk benzeri bir çete" çıkartılmazsa. Bu yüzden bilgileri sızdıranlar, Başbakan’ı yanıltanlar şimdi bütün gücüyle
"hayalet çete"yi arıyorlar.
Sanıyorum Başbakan da onları arıyor.
Kültür’de sessiz devrim ATİLLA Koç’un "uyku fotoğrafları" ve "kıyı yağması" haberleriyle sarsılan Kültür Bakanlığı sessiz bir devrime imza atıyor.
Evet "sessiz devrim", çünkü sansasyon yok.
Bakanlık yetkilisinin söylediğine göre sessiz devrim şu:
- Türkiye’deki her il ya da ilçedeki kütüphane bir bilgisayar ağıyla birbirine bağlanıyor. Yani Ağrı’da oturan bir çocuk kütüphane bilgisayarından İstanbul’daki Beyazıt Devlet Kütüphanesi’ne bağlanıp istediği dokümanı sesli olarak dinleyebiliyor.
Bu ne demek biliyor musunuz?
Bu topraklara matbaanın gelmesi kadar önemli. Silopi’deki evladın İzmir’deki halk kütüphanesine bağlanabilmesi, aslında çocuklarımızın Türkiye kültürüne ve dünyaya bağlanmasıdır.
Bakanı da, çalışanları da kutluyorum...