Patavatsız elçi İstanbul’a Haçlı bayrağıyla girmişti

Güncelleme Tarihi:

Patavatsız elçi İstanbul’a Haçlı bayrağıyla girmişti
Oluşturulma Tarihi: Ekim 25, 2005 00:00

İstanbul’da 1616’da bir elçilik krizi yaşanmış, Avusturya Elçisi Çernin’in şehre Haçlı bayrağı açarak girmesi üzerine büyük huzursuzluk yaşanmış, hattá Hristiyanlar’ın isyan hazırlığı içerisinde oldukları yolundaki dedikoduların artması üzerine Avusturya elçisi zindana atılmış, Rumlar kontrol altına alınmış ve bazı Cizvit ve Fransisken papazları da ya tutuklanmış veya idam edilmişlerdi.

Elçilikler, iki devlet arasındaki temasın sağlanması konusundaki en önemli aracılardır ancak elçilerin gafları, bazen büyük meselelerin çıkmasına da sebep olabilir.

İstanbul’a 1616’da gelen Avusturya elçisi Çernin’in İstanbul’a Haçlı bayrağı açarak girmesi büyük bir heyecan yaratmış, elçi tutuklanmış, isyan etmelerinden şüphelenilen Rumlar kontrol altına alınmış, bazı Cizvit ve Fransisken papazları da ya tutuklanmış veya idam edilmiş, hattá dönemin padişahı Birinci Ahmed, muhafızlarıyla bizzat geceleri devriye gezmişti.

Osmanlı İmparatorluğu ile Avusturya arasında 13 yıl süren savaş 1606’da Zitvatorok Antlaşması’yla sona ermiş ama iki devlet arasındaki anlaşmazlıklar bitmemişti. Bir anlaşma sağlanması maksadıyla elçiler gelip, gitmeye devam ettiler. Avusturya İmparatoru, saray mensuplarından Çernin’i İstanbul’a elçi olarak gönderdi ve Çernin’in yanına Sezar Gallo adında bir diğer görevliyi verdi. Çernin ve Gallo, Viyana’da bulunan Osmanlı elçileri Ahmet Kethüda ile Gaspar Gpatyani’yi de yanlarına alarak, 150 kişilik maiyetleriyle beraber yola koyuldular. Budin Valisi Ali Paşa, Avusturya Elçisi Çernin’i iyi bir şekilde karşıladı.

Elçilik heyeti Macaristan’a vardığında, memnuniyet gösterisi olarak Avusturyalı üç esir salıverildi. Belgrad Kadısı Habil Efendi, Çernin’e gayet dostane davrandı. Heyet yola devam etti ve Fransa, Hollanda, Venedik ve İngiltere devletlerinin İstanbul’da bulunan elçiliklerinden temsilciler ve bir miktar çavuş, Çernin’i İstanbul’a yarım mil mesafede karşılamaya çıktılar. Çernin bir tarafında Osmanlı elçisi, diğer tarafında çavuşbaşı, yani Osmanlı protokol müdürü, önünde de altı genç asilzáde ile elçiliğin süvarileri olduğu halde ilerliyordu. Kortejin en önünde beş adet boru ve davul çalınıyor ama hemen geride, hiç alışılmamış bir manzara görülüyordu: Elçinin adamları bir tarafında haç üzerindeki Hazreti İsa motifinin, diğer tarafında da Avusturya kartalının bulunduğu bir bayrak taşıyorlardı.

İstanbul’un fethedildiği günden beri hiçbir Hristiyan elçisinin böyle bir hareketi ne duyulmuş, ne de işitilmişti. Surlardan içeriye bir haç ve son senelerde birçok Türk askerinin şehid olmasına sebep olan Avusturya’nın bayrağı giriyordu.

Elçinin bu davranışı bütün şehirde heyecan yarattı. Halk ve hattá bizzat sultan da endişeliydi. Dedikodu alıp başını yürürken kiliselerin, manastırların ve Hristiyanlar’a ait evlerin siláh deposu haline getirildiği, Rumlar’ın da isyan etmek üzere oldukları söylentileri yayıldı.

O dönemdeki Osmanlı İmparatorluğu’nun en büyük düşmanları olan Kazaklar’ın Karadeniz sahillerini istilá etmek ve İstanbul’a girmek üzere oldukları, Cizvitler’in de şehri zaptetmeyi düşündükleri yolundaki dedikodular da dillerde dolaşıyordu. Bu karmaşaya sebep olan Avusturya Elçisi Çernin derhal tutuklandı, Hristiyanlar’a ait evler teker teker arandı. Galata’da Fransisken tarikatının temsilcisi olan rahip denize atılırken dört Cizvit papaz yaka paça Yedikule Zindanı’na hapsedildi. Sultan Birinci Ahmed kendi muhafız birlikleriyle geceleri bizzat devriye gezmeye başladı. Kısa bir müddet sonra bütün bu dedikoduların asılsız olduğu anlaşıldı ve serbest bırakılan Avusturya Elçisi Çernin’in de gönlü alındı.

Çernin, sıkıntılarla dolu bir elçilik vazifesinin nihayetinde Osmanlı Devleti ile bir anlaşma imzalamayı başardı ama bu anlaşma, Osmanlılar ile Avusturya arasındaki sürtüşmelere çare olamadı. İki devlet 17. yüzyılın sona kadar savaşacak ve 1699’da Karlofça Antlaşması’nı imzalayarak çöküş dönemine girecektik.

Sorular ve cevaplar (Mehmet Nuri Yılmaz)

Zekát vermekle yükümlü olanlar kimlerdir?

Nevbahar SERİN/ ANKARA

Zekát vermekle yükümlü olanda birtakım şartlar aranmaktadır. O şartlar da şunlardır: Müslüman olmak, erginlik çağına girmiş olmak, akıl sağlığı yerinde olmak, hür olmak, malın tutarı kadar borcu olmamak veya borcu çıktıktan sonra kalan malı nisap miktarından az olmamak. Nisap miktarı, borcundan ve asıl ihtiyaçlarından başka 80 gram üzerinde altına veya bu miktar tutarında paraya sahip olmaktır. Ayrıca, malın üzerinden bir yıl geçmiş olması gerekir.

Zekát vermek üzere adıma birisini vekil tayin edebilir miyim?

Elmas GÜLER/İZMİR

Mali ibadetlerde vekálet caizdir. Dolayısıyla vekiliniz, zekátınızı verebilir.

Bir cenazeyi yakınları yetişsin diye bir veya iki gün bekletmenin bir sakıncası var mıdır?

Ali MERDAN/AMASYA

Cenazeyi kaldırmakta acele etmek uygun olanıdır. Ancak, akrabaların yetişmesi gibi bir mazeret dolayısıyla tehir edilmesinde bir sakınca yoktur. Çünkü Peygamberimiz, pazartesi sabahı vefat ettiği halde çarşamba günü akşamı defnedilmiştir.

Bir arkadaşım konuşurken gelişigüzel ‘Vallahi, billahi’ diye yemin ediyor. Bu doğru mudur?

Sait SÖĞÜT/ANKARA

Yüce Allah’ın adını her olur olmaz konuda ağza alarak yemin etmek doğru bir davranış değildir. Bundan sakınmak gerekir.

Manevi yolda en yüksek makam sizce hangisidir?

Nuri YALKIN/İZMİR

Manevi yükselişte en yüksek makam bence hayret (şaşkınlık) makamıdır. Bu şaşkınlık, küfürden ve sapıklıktan gelen bir şaşkınlık değil, imandan ve yüce kudretin karşısında aczini itiraftan gelen bir şaşkınlıktır. Bu makamda akıl mat, dil lal olur. Bunun sonsuz bir helaveti vardır ki, tarifi imkána sığmaz.

Ezme kuzu çorbası

Bir bütün kuzu kolu kısık ateşte iki saat kadar kaynatılır, köpüğü alınır ve bir saat daha pişirilir. Ateşten indirilip kemikleri ayıklanır ve etleri iyice ezilir. Sonra, tereyağında kavrulmuş pirinçununa azar azar etin suyu iláve edilir, telle karıştırılır ve ezilmiş etler bu suya iláve edilir. Bir tepsiye ufak kesilmiş ekmekler yerleştirilir, üzerlerine rendelenmiş kaşer serpilir, fırında on dakika kadar kuruyacak şekilde pişirilir ve çorbayla beraber servis yapılır. İsteyen, peynirli francalaları çorbanın içine atarak da içebilir.
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!